|
|
EKİM 2006
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
Çocuk Edebiyatının Durumu ve “100 Temel Eser” Üzerine – Necdet Neydim / Sayfa 3
Çocuk edebiyatının ortaya çıkışına neden olan etkenleri sıraladığımızda 18. yüzyılda meydana gelen değişimleri göz önüne almamız gerekir. Sanayileşme, aydınlanma ve kentleşme aile içi ilişkileri, üretim sürecini ve biçimini, eğitim sürecini etkilemiş bunun sonucunda çocukluk algılaması da değişmiştir. Çocuk ve gençlik edebiyatı (ÇGE) 18. ve 19. yüzyılda tarihsel, ekonomik ve sosyolojik koşulların etkisiyle bir gereksinme olarak ortaya çıkmış ve günümüze dek gelişerek yerleşmiştir. Endüstrileşme, üretim ilişkilerindeki değişiklikler, aile içi görev farklılıkları, burjuva sınıfının oluşması, eğitim sistemindeki değişimler bu yazın alanının varlığını gerekli kılmıştır.
|
|
|
Aradığım Ne? (Şiir) – Fikret Demirağ |
Sayfa:7 |
Türkçe Öğretiminin Çözülemeyen Sorunları – Sedat Sever / Sayfa 8
Anadili edinimi, insanın doğumuyla başlayıp yaşam boyu sürer. Çocuk altı yaşına değin içinde bulunduğu çevreden, anadilinin kullanımını sözlü dil sistemi içinde edinir. İlköğretimle başlayan okul türü öğrenme sürecinde, anadili öğretimiyle konuşma ve dinleme becerilerinin yanında, okuma ve yazma becerileri de kazanır. Türkçe öğretimi hem okulöncesi dönemde edinilen dinleme ve konuşma hem de okuma ve yazma becerilerinin gelişigüzellikten kurtarılıp program amaçlarına uygun yapılandırıldığı bir süreçtir. Genel olarak, anlama ve anlatma becerilerinin geliştirilmesi olarak da adlandırılan bu süreç, öğrenme-öğretme etkinliklerindeki niteliği, başka bir söyleyişle diğer derslerdeki başarıyı da etkileyen bir özellik gösterir. |
|
|
Türkçe Öğretiminin Çözülemeyen Sorunları – Sedat Sever |
Sayfa:8 |
Anadili edinimi, insanın doğumuyla başlayıp yaşam boyu sürer. Çocuk altı yaşına değin içinde bulunduğu çevreden, anadilinin kullanımını sözlü dil sistemi içinde edinir. İlköğretimle başlayan okul türü öğrenme sürecinde, anadili öğretimiyle konuşma ve dinleme becerilerinin yanında, okuma ve yazma becerileri de kazanır. Türkçe öğretimi hem okulöncesi dönemde edinilen dinleme ve konuşma hem de okuma ve yazma becerilerinin gelişigüzellikten kurtarılıp program amaçlarına uygun yapılandırıldığı bir süreçtir. Genel olarak, anlama ve anlatma becerilerinin geliştirilmesi olarak da adlandırılan bu süreç, öğrenme-öğretme etkinliklerindeki niteliği, başka bir söyleyişle diğer derslerdeki başarıyı da etkileyen bir özellik gösterir. |
|
|
Çocuk ve Gençlik Edebiyatının Eğitimdeki Yeri ve İşlevi – Gülsüm Cengiz |
Sayfa:17 |
Çocuk ve gençlik edebiyatının önemi, eğitim öğretim sürecindeki rolü ve işlevi, bireysel kimlikle birlikte toplumsal kimliğe ve kültürel ortama etkisi ve katkısı toplumun geneli tarafından yeterince kavranmış değildir. Oysa; duygu, düşünce ve imgelerin söz ya da yazıyla güzel ve etkili biçimde anlatılması sanatı demek olan yazın sanatının; yaşamın başında ve gelişim çağındaki çocuğun kimlik ve kişiliğinin oluşumunda, yaşama bakış açısının belirlenmesinde ve yaşama kültürünü biçimlendirmede önemli bir yeri ve işlevi vardır. Öncelikle çocuk anadilini, ders kitaplarının dışında, kendi dilinde yazılmış yazınsal yapıtlar aracılığıyla tanır ve öğrenir. Sürekli ve düzenli okuma davranışı gelişir. Dilin tadına vararak yapılan okuma, yazınsal zevk ve beğeni düzeyinin oluşmasına neden olur |
|
|
Eğitim Gerçeği Açısından “100 Temel Eser” Tartışmaları – Selahattin Dilidüzgün |
Sayfa:27 |
Çocuk ve gençlik edebiyatının temel işlevi, küçük yaşlardan başlayarak çocuk ve gençlere okuma sevgisini ve alışkanlığını kazandırarak onlarda okuma kültürünün oluşmasını sağlamaktır. Bu bağlamda, çocuk ve gençler için üretilen edebi ürünler çocuk ve genç okurları nitelikli metinlere yöneltmeyi başarabilmeli, onlara okuma kültürü kazandırabilen bir sorumluluk üstlenmeli ve sonunda onlarda edebiyat ve sanat etkileşiminin kapısını aralayan etkili bir uyaran konumuna gelmelidir. Diğer taraftan çocuk ve gençleri önemseyerek onlar için üretilen edebi ve sanatsal donanımlı metinler, aynı zamanda tanımaya ve anlamaya dayalı bilişsel ve duyuşsal boyutlu istendik davranışların uygulanabileceği, sınanabileceği olanaklar da sunmalıdır. |
|
|
Terbiye (Öykü) – Tevfik Fikret |
Sayfa:32 |
Hayır! Ben çocukların, kulaklarını çekerek, tokatlar atarak, ellerine iğneler batırarak, terbiye edilmeleri düşüncesinde değilim. İyi midir, fena mıdır? İyiyi nasıl sevmeli, fenadan nasıl kaçmalı? Bunları, yalnız, bu dört esası –iyi örneklerle göstererek, yavrucukların kafalarına güzelce yerleştirilmeli. Sonra en büyük kabahatin cezası, “Oğlum, bu yaptığın pek fena,” demekten ibaret kalmalı. Bence doğru terbiye işte budur! |
|
|
Teneke’nin Uğradığı Metamorfoz ve Editörlük Kurumu – Leyla Burcu Dündar |
Sayfa:34 |
Bir yazarın yapıtı yayınevine ulaştıktan sonra, metin üzerinde yapılacak editoryal çalışmanın gerekliliği ve önemi tartışma götürmez. Ancak bu yazıda ele alınan örnekten hareketle, Türkiye’de editörlük kurumunun kendini nasıl tanımladığının tartışılması gerektiği ortadadır. Teneke’nin metamorfozu sürecinde editörlerin, öneri ve düzeltmelerini yazara iletmek gibi bir uygulamaya girişmemiş olmaları, metne yapılan müdahalelerin eleştirilmesini haklı kılmaktadır. Şüphesiz yapılan kimi değişiklikler yerinde ve gereklidir; bu noktalarda editörlerin hakkını teslim etmekten çekinilmemiştir. |
|
|
Ateş ve Buz (Şiir) – Robert Frost |
Sayfa:40 |
|
|
|
Ataol Behramoğlu ile Söyleşi – Enver Ercan |
Sayfa:41 |
Bence günümüz şiirinin gerçeği tek başına ne biri, ne öteki olabilir. Şiiri toplumla barıştırmak için ikisinin ortasında bir yerde durmak gerektiğini düşünüyorum. Şiirin elit kimliğinden ödün vermeksizin toplumun kalbini kazanabilmek... Bu mümkündür ve bunu özellikle de bizim ülkemizde başarmaya en yetenekli sanat dalı şiirdir… |
|
|
Şiirler – Ataol Behramoğlu |
Sayfa:47 |
|
|
|
Kambur (Şiir) – Alper Gencer |
Sayfa:48 |
|
|
|
Muzaffer Buyrukçu’nun Günlüklerinde Edebiyatın Gizli Tarihi – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:49 |
Şiirindeki, yazısındaki dünyada bir edebiyatçıyı tanımak yetmez. Bir de Muzaffer Buyrukçu’nun günlüklerinden bakmalı o dünyaya. Gerçekleri aramak gibi bir yanlışa düşmeden, Buyrukçu’nun yorumunda, edebiyatımızın gizli tarihini sezmekle yetinmeli. Muzaffer Buyrukçu, tanımadığımız, önemsemediğimiz nice edebiyatçıda değişik bir kişilik olduğunu gösterdi bize. Sayısı yirmiye yaklaşan o günlükleri yeniden yayımlamalı. Edebiyatın içindeki çalkantıları yakından görmeli. Belki o günlüklerde kendimizi bile tanımakta zorlanacağız. Olsun. Mevlana o gerçeği yakından kavramış: Olduğumuz gibi görünmüyoruz ki! Göründüğümüz gibi olmuyoruz ki! |
|
|
Dön Dolaş (Şiir) – Zeynep Uzunbay |
Sayfa:52 |
|
|
|
Senden Özür Dilerim Muzo – Melisa Gürpınar |
Sayfa:53 |
Ömrünce okuyup yazmış bir edebiyat sevdalısı, kendi ölçütleri içinde ele alındığında belki de bir ‘yazı dehâsı’ olan Muzaffer Buyrukçu sessizce ayrıldı aramızdan. Zaten ülkemizdeki kimi yazarlar ve sanatçılar gibi hak etmediği bir sessizlik ağının içinde geçirmekteydi, özellikle son yıllarını. On-on beş yıl öncesinden beri birbirimizin yeni çıkan kitapları için birer tanıtma yazısı yazmak üzere, aramızda sözsüz bir anlaşma varmışçasına bir anlamda karşılıklı bir dayanışmaya girişmemizi, o çaresiz ve nafile çabalamaları, hüzünle anımsıyorum. |
|
|
Eşlemeler – Ahmet Önel |
Sayfa:56 |
Çekip gidenlerin sayısı: dedi, sustu sonra. Çok elli olmak gerek, hani beş elin parmakları kadar diyebilmek için. Şaşkınlıkla izlediğim bir resmi geçide dönüyor hayat ve ne zaman katılacağımı kestiremediğim bu tuhaf törenin hiçbir kuralını bilmiyorum. Haberler başlıyor diye seslendi yeğeni. Şapkasını çıkardı, terini sildi ve kulaklarını tıkadı. Bunu yapması gerek; bu tuhaf alışkanlığı edinmesi. Zaman sessizce sövüyor çünkü; en tuhafı bu, evet. |
|
|
Sur İçi Çarşı – Adnan Özyalçıner |
Sayfa:58 |
Diyarbakır’a gidişimizin ilk günüydü. Surun dış duvarları dibindeki gölgelikten ağır ağır ilerliyorduk. Mustafa Köz’le birlikteydik. Önümüz sıra bir cenaze arabası belirdi. Arabanın içi insanla doluydu. Nerdeyse tabutun üstünü örtmüşlerdi. Cenaze görünmüyordu. Cenaze arabasının ne önünde ne arkasında başka bir araç vardı. Bütün cemaat cenaze arabasının içindeydi. Tabuta sarılır gibi eğilmiş oturuyorlardı. |
|
|
El (Öykü) – Mavisel Yener |
Sayfa:62 |
Kilide soktuğu anahtarı döndürdü. Kapıyı açıp girince onunla aynı ruhtan beslenen, biri bin gösteren aynalar, ağzı ve gözleri kocaman açılmış suratlar karşıladı. Hepsine yetecek kucaklayıcı bakışıyla sarmaladı tümünü. Panjur ve pencereleri açıp o suratları gizemli ıssızlıklarından alıp gün ışığına teslim etti. Yatak odasına gidip pantolonunu, gömleğini çıkardı, rengi ağarmış bir şortla eski bir atlet geçirdi üstüne. Önce bahçeyi toparlayacak, sonra çalışmaya başlayacaktı. |
|
|
7. Ölüm Yıldönümünde Fakir Baykurt – Hülya Yazıcı Okuyan |
Sayfa:64 |
Türk romanında köy gerçekliği, Köy Enstitülü yazarlar ve köy yazını dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biridir Fakir Baykurt. Yılanların Öcü, Irazca’nın Dirliği, Tırpan, Kaplumbağalar…gibi unutulmaz romanların yazarı, özellikle 1970’li yıllarda sanat çevrelerinde yaşanan köy ve kent romanı tartışmasının merkezinde yer alır. Yalnızca yazarlığıyla değil eğitimci kimliğiyle de değişimin ve çağdaşlaşma bilincinin yanında yer alan yazar, ardında sayısı yetmişe ulaşan yapıt bırakmıştır. Yarattığı eserlerle ve sanat anlayışıyla, çağdaş Türk yazınının soyağacında önemli bir yere sahip olan yazarı, ölümünün yedinci yıldönümünde sevgi ve saygıyla anıyoruz. |
|
|
Yok Olan Sessizlik – Feridun Andaç |
Sayfa:66 |
Düşünüyorum da, mümkün müdür bu? Kendimizi nasıl açıklayıp, tanımlayabiliriz yoksa... Her sözümüzde, kaleme aldığımız her yazımızda hayata karşı duruşumuz/bakışımız yansımaz mı? Öyleyse, bunu neyin/nelerin biçimlediği üzerine düşünmemiz kaçınılmaz. Düşünceyi devindiren, baktıkça yorumlayıp yeni anlamlar üreten bakışımızın gelişkinliğidir, bir “yan”a eğilimimizi belirleyen. |
|
|
Her Şeyi Akıtan Bir Dolmakalem Başlattı (Şiir) – Nihat Ateş |
Sayfa:68 |
Çalkantılı Çağdaş Türkiye Tarihi, İhtilal ve Aşk Üzerine Bir Şiir: Kar – Nana Lee / Sayfa 69
‘Okuma zevki’ni sunan iyi bir roman, ancak yetenekli yazarın kaleminden çıkar. Böyle bir yazar doğuştan yeteneğin dışında üstün zekâ düzeyi, anlayış gücü, hassasiyet ve hayal gücünü de beraberinde bulundurmalıdır. Kendine özgü bir renk, yeni özel edebi üslup ve ifade yöntemine sahip olmanın yanında diğerlerinden daha azimli üretim ve verimlilik de gerektirir. Orhan Pamuk, yukarıda sıraladığımız özelliklere sahip olan günümüzün en yetenekli yazarlarındandır. Özellikle en son romanı Kar, yazarın şimdiye kadar yayımlanmış romanları arasında olayların hızlı gelişimi ve şiirsel üslubu ile okurlara roman okuma zevkini en fazla sunan eseridir bana göre.
|
|
|
Eleştiri Tarihinden – Mehmet Rifat |
Sayfa:71 |
Eleştiri Tarihinden’i Varlık’ın Eylül 2004 sayısında başlattığımızda ilk olarak İstanbul Üniversitesi’nde 1936-1947 yılları arasında görev yapmış Erich Auerbach’ı ele almış, ardından da (Ekim 2004 sayısında) yine aynı Üniversite’ye ondan üç yıl önce gelerek üç yıl kalmış olan Leo Spitzer’in çalışmalarını değerlendirmiştik. Bu iki eleştirmenin Türkçede yayımlanmış çeviri metinleri açısından bazı dergilere göndermelerde bulunmuş, Varlık okurları için birer metnini yayımlamayı ise daha sonraki sayılara bırakmıştık. Şimdi bu amacımızı gecikmiş de olsa önce E. Auerbach için yerine getiriyoruz |
|
|
Bir Gariplik, Değişik Bir Şey… – Halûk Sunat |
Sayfa:78 |
“Bir gariplik, değişik bir şey, insanın dikkatini çeken ilk bu oluyor, başkalarına hiç benzemeyen, sıradan olmayan bir kadın.” Manuel Puig’in, Örümcek Kadının Öpücüğü1 isimli romanı böyle başlıyor. Bildik roman başlangıçlarından değişik ve garip. Az uzakta, loş bir ışık altında, mahrem ve masalsı bir muhabbet… usul usul sokulan bir kamera –sanki. Ve işitilebilen o ilk cümle. Birbirlerine benzeye benzeye yığışıp sıradanlaşanlardan değişik, değişikliğiyle garip bir kadın, ya da kadınlık hali midir, anlatılacak olan? |
|
|
Kadınlardan Erotik ve Pornografik “İtirafname”ler – Hande Öğüt |
Sayfa:82 |
Kadın hak ve özgürlüklerinin savunucusu Aurore Dupin Gizli Günlük adlı eserini George Sand takma adıyla yazar, çünkü ona göre insanın tüm yaşamını, yüzü kızarmadan anlatabilmesi gerekir, ama böylesi aramızda çok az bulunur. Nitekim bedende ve beden aracılığıyla işleyen disipliner iktidar, gözetleme aracılığıyla ve gören gözlerle çalışır ve bireyin bedeni aracılığıyla uygulanır. Kendini, en mahrem ayrıntıya dek izlettirmek özneleştirir insanı. Batı edebiyatının büyük geleneğinin “itiraf edebiyatı” olduğunu düşününce, insanın kendini çırılçıplak ortaya koyuşu, kendini bilmek erdemiyle örtüşür. |
|
|
Şiirler – Gennadi Aygi |
Sayfa:88 |
|
|
|
Yeni İmzalar – Enver Ercan |
Sayfa:89 |
Bu sayfalarda yalnızca öykü ve şiirlerinizi değerlendirmek istiyorum ama ısrarla başka sorularınıza da yanıt vermemi bekliyorsunuz. Yanıt verince de birçok kişi alınıyor. Bunda benim de hatam var biraz: somut isimler vermem gerekiyor ki, ilgisiz kişiler satır aralarından anlamlar çıkararak üstlerine alınmasınlar. Aslında konu edindiğim kişiler kendilerini iyi biliyorlar, fakat edebiyat ortamının uzağında olduğunuz için, lafımı ortaya söylemiş gibi oluyorum, bu benim de hoşuma gitmiyor. Bundan sonra böyle olmayacak, söz… |
|
|
Düşüş (Öykü) – Ertuğrul Tetik |
Sayfa:90 |
Beşiktaş’ın arnavutkaldırımı sokaklarında bir mobilya dükkânının ışıltılı camekânı önünde buldum kendimi. Bir yatak takımı kendi yatağımı düşündürttü bana. Her şey yolunda gitseydi tam da bu sorunları yaşadığımız günlerde bizim yatağımız olacaktı o yatak. Yeni bir yatak ne kadardı acaba; bütçem karşılayabilir miydi yatağı değiştirmeyi? Zordu, pek param kalmamıştı. Hem hadi yatağı değiştirdim, diğer eşyaları ne yapacaktım? |
|
|
Zifirdan (Şiir) – Ayşe Nalân |
Sayfa:91 |
|
|
|
Tarihsiz Bir Fotoğraf (Öykü) – Ali Bulunmaz |
Sayfa:92 |
İstanbul’un iki yakasındaki koşturmacayı birbirinden ayıracak vapur yolculuğumuz başlamak üzereydi. Vapurun kıç tarafında bir yer bulabilmek için, iskeledeki kapıya, bekleyenleri usulca iterek ve başarılı bir manevrayla yararak yapışmış; kapı açılır açılmaz da fırlayıp en arkaya oturmuş, derin derin soluklanıyorduk. Rüzgâr yemeden, keyifle sigaramızı tüttürebileceğimiz en güzel yer burasıydı. Hepi topu yirmi dakika sürecek bu sefa için, bu kadar zahmete değer miydi? |
|
|
Ortasıdoğu (Şiir) – Murat Çakır |
Sayfa:93 |
Yoğun İstek Üzerine, Yeniden – Kriminolog Dr. Kemal Şahingözlü / Sayfa 94
Altı yıl kadar önce bu sayfalarda ilk kez göründüğümde, amacım çok uzun süre kalmak değildi; beş-on yazı yazıp kalkacaktım. Ama benimsenmiş olmalıyım ki konukluğum yıllarca sürdü. Bahar aylarına girerken kronikleşen bu duruma son vermeye karar verdim ve usulca çekildim. Bunun üç önemli nedeni vardı. Birincisi insanların artık benden sıkıldığını düşünüyordum. İkincisi, dört yıldır uğraştığım, gece gündüz yazdığım romanı, –araya başka yazılar girmeden– bitirmek istiyordum. Üçüncü neden ise şuydu: Sözlerine, görüşlerine önem verdiğim, üç arkadaşım da aynı görüşteydi: Komiser yazıları, yıllar içinde bana düşman kazandırmıştı.
|
|
|
|
|
EKİM 2006 - KİTAP EKİ
Zeynep Uzunbay ile Söyleşi (“Yara Falı”) AHMET GÜNBAŞ
Adnan Binyazar ile Söyleşi (“Duyguların Anakarası”) NESLİHAN GÜREL
Mehmet Ergüven ile Söyleşi (“Aydınlıkta Görmek”) ÖMER VİDİNEL
Sarıkasnak (Vecdi Çıracıoğlu) ŞEREF BİLSEL
Zaman Akarken (Yıldırım Keskin) YAVUZ TÜRK
Çıplak Berlin (Nedim Gürsel) GÜLTEKİN EMRE
Râna (Osman Necmi Gürmen) LALE ŞEYDA GÜLSOY
Yeni Başlayanlar İçin Anti-Kapitalizm (Simon Tormey) BÜLENT USTA
Marie Sophie (Serkan Ozan Özağaç) EMRAH PELVANOĞLU
Kardan Anne (Şaban Akbaba) NADİR GEZER
Heyelan (Fatma N.) NURDURAN DUMAN
Neredeyse Bir Balina (Steve Jones) SENNUR SEZER
Şiir Taşı MUSTAFA KÖZ
Tozlu Raf DENİZ DURUKAN
Yeni Yayınlar REYHAN KOÇYİĞİT
|
|
|
|
|
|