Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

EYLÜL 2006

Çizgi-yorum – Semih Poroy Sayfa:2
Küresel/Kültürel Kutuplaşma Sahnesi Karşısında – Süreyyya Evren Sayfa:3
Neden ‘küresel/kültürel kutuplaşma’ dosyası? Evet, yaratılan, kızıştırılan ve dayatılan bir kültürcü kutuplaşma sahnesiyle karşı karşıyayız. Çatışan, bağdaşmaz kültürlerle baş başa olduğumuz söyleniyor bize. Bu kültürlerin büyük mega uygarlık yapılarını temsil ettiği iddiası ve aralarındaki savaşın her türlü mücadelenin üzerini örtecek şekilde tasarlanmış yüzeyi göz kamaştırıyor. Kutuplar günbegün mitleştiriliyor. Dahası toplumların da benzeri kültürel eksenlerle ayrışmasının aynı toplumlara dair özsel bir niteliğe işaret ettiği belirtiliyor, kaçınılmazlığından şüphe etmemek gereken bu ikilikler atmosferinde konum almanın politikası tartışılabiliyor ancak.
Tood May ile Söyleşi Sayfa:5
Bana şu anki mevcut durum oldukça kompleks görünüyor. Öncelikle, karşımızda sadece Arap dünyasına ve küresel Güney’e değil, aynı zamanda Avrupa’ya da karşı duran ABD/İsrail ekseni var. Sonra, Avrupa içinde kutuplaşmalar var, örneğin Fransa içinde beyazlarla Kuzey Afrikalılar veya Almanya’da beyazlarla Türkler arasında. Bunlar ulusal kültürel kutuplaşmalar. 11 Eylül öncesiyle süreklilik içindeki ekonomik kutuplaşmalar da var. Bu süreklilik ABD’liler hariç herkes tarafından fark ediliyor. ABD dışında yaşayanlar için 11 Eylül’ün daha saldırgan bir ABD dış politikasıyla karşılaşmak dışında o kadar da büyük bir belirleyicilik taşımadığını ABD’liler anlayamıyor gibi.
Mahmut Mutman ile Söyleşi Sayfa:7
Doz sorunu önceden ayarlanamaz. Ben burada doktor reçetesinin değil, yemeğin tuzunu şekerini ayarlamak gibi bir kadın-oluş sanatının söz konusu olduğu kanısındayım. Tamamen pratik bir sorun kısacası. İşte yapısöküm asla bir felsefi sistem, bir teori, bir reçete değildir, bu pratik sorunlar alanında yararlı olur. Duvar-geçme de bunun gibi bir şey, yani bir sınırı geçmek. Sınır, varlığını ancak geçmeden önce veya sonra gösterebildiğim bir şey, ama sınırı geçerken neredeyim? Yemek yapma örneğine dönersek, adlandırılamayan çünkü oynak kalan bir nesne sınır, ne kadar çizgiler çizilirse çizilsin, ne kadar duvarlar inşa edilirse edilsin, hep geçilebiliyor bu nedenle.
Başak Şenova ile Söyleşi Sayfa:19
NOMAD’ın süregelen projeleriyle dijital sanat üzerinden kurduğu üretim ağı, hem bulunduğumuz coğrafyada hem de öncelikle Avrupa ve Ortadoğu, sonra da diğer coğrafyalarda bağlar oluşturmaya yöneliktir. Dijital sanat ve onu kapsayan dijital kültürün oluşumunu izlemek, saptamak ve gelişimine katkıda bulunmak için, işleyen projelerin tümünün ortak paydasını, kültürler ve politikalar-üstü bir paylaşım ve iletişim ağı kurma çabası oluşturuyor. NOMAD, 2002 yılında kurulan bağımsız bir oluşumdur. 2006 yılında dernek olarak kurumsallaşmıştır. Amacı farklı disiplinler üzerinden dijital sanat alanında gelişen deneysel oluşumları incelemek ve bu alanda yeni kalıplar üretmektir.
Yol Manileri (Şiir) – Mehmet Taner Sayfa:21
Erden Kosova ile Söyleşi Sayfa:22
Doksanlı yıllar boyunca küreselleşme olgusunun ve buna eşlik eden kültürel biçimlenmelerin ulus kimliğini aşındıracağına, daha kozmopolit ve akışkan özdeşleşimlere yol vereceği yönünde iyimser bir hava oluşmuştu. O dönemde birlikte takip ettiğimiz Iain Chambers, Arjun Appadurai, Iris M. Young gibi teorisyenlerin özcü ve kalıplaşmış kimlik oluşumlarına karşı getirdikleri eleştiriler coğrafi kültür ile farklı biçimde ilişki kurabilme olasılıklarına olan inancı yansıtıyordu. Ulus-devletler arasındaki sınırları eriten, yapay biçimde birbirinden ayrışmış ulus-kültürler arasındaki karşılaştırılabilirliği ve geçişkenliği örnekleyen pek çok gelişme yaşanmaktaydı ve aslında halen de yaşanıyor bu tür gelişmeler.
Küresel Ortadoğu’nun Sıcak Kutupları – Koray Çalışkan Sayfa:27
Çok zor bir adım atmamız, aklın tutulduğu anlarda, bu el yakan sıcak kutuplardan uzak durmanın yollarını aramamız gerekiyor. Sıcaksoğuk savaştaki muktedirlerimize benzeyerek onlardan kurtulamıyoruz, onlardan biri oluyoruz. Muhaliflik adı altında Hizbullah’ı desteklemek de, Nasrallah’tan yeni Nâsır’lar peydahlamak da aynı kapıya çıkıyor. Cemal Paşa’nın adını taşıyan Cemal Abdül Nâsır, bir “nasr”, yani zafer muştulamıştı Arap dünyasına. Şimdi aynı “nasr” Allah’tan geliyor gibi.
küçük İskender ile Söyleşi – Koray Özdemir Sayfa:32
Aslında asla korunmaya muhtaç bir şiir yazmadım ben bugüne değin; hatta böyle yazılmış, kotarılmış şiirlere okur olarak da bir ilgi duymadım. Bu zihniyete teslim olmuş ezik bir şair, kendi yazdığı kitaba kutsal kitapmış gibi yaklaşır ve elinde tuttuğu bu kitapla sıradanlığa, zavallılığa kul olur. Duaları artık, yalnızca hatırlanmak ve daha fazla hırpalanmamak üzerinedir. Benzerlerinin arasına karışır ve edebi ritüellerle ruhunu ihya edecek, olağanlığını armağana boğacak kutsal takdir mekanizmasının çalışmasını bekler. İlkel bir rasyonalizyondur bu.
küçük İskender’in Şiirlerinde Aşk Anlatısı: Suç, İktidar ve Ölüm – Nilay Özer / Sayfa:36
küçük İskender’in şiirlerinde aşk anlatısı, aşkın ikiz kardeşi olarak anılan ölüm de eklendiğinde şu şekilde özetlenebilir: Aşk iktidara karşı bir mücadele aracıdır. İktidarın kendini dayatacağı özneyi yok etmek dolayısıyla bir suç olarak yaşanır ve vakti geldiğinde bütün iktidar alanları gibi ortadan kaldırılacaktır.
Madımak (Şiir) – küçük İskender Sayfa:41
Benim Bir Adım Var (Öykü) – Ahmet Ümit Sayfa:42
Dışarıda köy yeni yeni uyanıyor. Uyanan evlerin arasından yürüyor Hatun yanında rüzgâr, elinde bıçak. Köy meydanına gelince acıyla, öfkeyle, isyanla bağrıyor. “Benim adım kahpe değil, benim adım Hatun.” Birkaç evin penceresi açılıyor. Uyku sersemi insanlar şaşkınlıkla ona bakıyorlar. Aldırmıyor Hatun, yoluna devam ediyor; sabah rüzgârının kaynağına yürüyor. Köyün bitip uçurumun başladığı kayalıklara.
Rubailer (Şiir) – Turgay Nar Sayfa:43
İki Kültür. Viski-Lahmacun – Gürhan Tümer Sayfa:44
Dünya kentlerinden, büyük metropollerden birinde, diyelim ki İstanbul’da, beş yıldızlı bir otele, son model bir arabayla ve gömleğinin üstten üç düğmesi açık olaraktan ve oradan göğüs kılları görünerekten gelip, doğru Amerikan bara yönelip, garsona dört tane bol acılı lahmacun, bir duble de bol buzlu viski ısmarlayan bir adam ve aynı barda, az ötede, bir taburenin üzerine tünemiş ve viskisini şamfıstığı, badem, fındık gibi kuruyemişlerle yudumlayan, sürekli gözlük takan, çünkü gözlüksüz iki adım ötesini bile göremeyen ve lahmacunla viski içen adama bakıp, bıyık altından gülümseyen, çünkü onun, sapla samanı birbirinden ayıramayan bir görgüsüz, bir “maganda”, bir “kent magandası”, kendisininse, bir aydın olduğunu düşünen bir başka adam.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın Öyküleri – Mustafa Şerif Onaran Sayfa:46
Ozan olarak kazandığı ün bir yana, otuzlu yıllardan kırklı yıllara doğru Cahit Sıtkı Tarancı’nın yazdığı öyküler, en azından bir bakış açısı kazandıracaktır bize. Görmeyi öğrenmek de az şey değildir. Günümüzde öykü yeni açılımlar kazanmışsa Cahit Sıtkı Tarancı’nın öyküye getirdiği bakış açısının da bunda payı vardır.
Yakın Dostum Melih Cevdet Anday – Enver Aysever Sayfa:49
Melih Cevdet Anday’a borçlu sayarım kendimi. Biri sorsa; “Dostluğunuz, tanışıklığınız nereden gelir?” diye, yanıtım hazırdır; “Kendileri beni tanımazdı ama, ben çok yıllar var ki peşine düşmüşümdür. Üstelik bir yazarı kendinize dost saymanız, size ustalık ettiğini düşünmeniz için yüz yüze olmanız gerekmez…” Henüz ortaokul yıllarıydı, hocam Feridun Benden’e şiir yazdığımdan; okumaya, romana, yazın sanatının tüm dallarına olan ilgimden söz açtığımda duymuştum ilk kez Anday’ın adını.
Faili Mecnun (Şiir) – Özlem Tezcan Dertsiz Sayfa:55
Annemin Rengi Kırmızıydı (Öykü) – Demet Saka Sayfa:56
Annemin tek isteği vardı. Yaşamak! Doya doya ve bütün ruhunun izin verdiğince yaşamak. Annemin içinde neler koptu hiç bilemedik, bize hiç söylemedi. Onun hep istediği şeyi yaptığını sanıyorduk ve mutlu olduğunu. Oysa korktuğum gibi daha fazlasını istemiş olmalıydı. Kendince bizi terk etmemişti, sadece hayattan vazgeçmişti. Her şey yine onun istediği gibi farklı bir şekilde oldu. Benim ne söyleyeceğimi hiç merak etmedi. Şimdi anlıyordum ki, annem kırmızı rengini evimizin içine sürerek, babamla benim hayatımdan sadece geçip gitmişti.
Gül Bilgisi (Şiir) – Cengiz Şenol Sayfa:58
Şam’dan Halep’e İzlenimler… – Deniz Özbeyli Sayfa:59
Yıl 1516, Mercidabık. Mercidabık bir dönüm noktası. Bundan 2700 sene önce ise Hitit ve Mısır ordularının dünyanın bilinen ilk barış antlaşmasını gerçekleştirdikleri Kadeş. İkisinde de aynı bölgeler. Yavuz Sultan Selim Memlüklerle 1517 yılında Mercidabık savaşını yapmıştı. Şimdi, haritaya bakın ve ne kadar ilginç ve tesadüflerle dolu bir rota izlendiğini görün. Anadolu’dan hareket eden Osmanlı ordusu Gaziantep taraflarından şimdiki Suriye topraklarına girdi. Dikkat ederseniz, Antep, Halep, Hama, Humus ve Şam şehirleri kuzeyden güneye doğru adeta alt alta sıralanırlar. Asi nehri de bu şehirlerin batısından geçer.
Kürşat’a Mektup (Şiir) – Vecihi Timuroğlu Sayfa:61
“Yere Düşen Dualar”da Gerçekçilik’in Evrimi – Gökşen Buğra / Sayfa:62
Yere Düşen Dualar’da yeniden kurulan ikinci gerçeklik düzlemi, ilk bölümdeki acıya verilen şekil gibidir; somut gerçeklikten ayrılan hikâyelerde yazarın çevreye bakışında ve olayları alımlayışında kullandığı dil estetiktir. Hem değişen dili hem de anlatının niteliğiyle modernden epiğe, somut olandan mitsele evrilen gerçeklik, kişisel olandan yola çıkarak genel bir soruna “varlık-ölüm” ilişkisine açılır. Çevresel ve doğal yozlaşma, çürüme şeklinde insanlarda da devam ederken, anlatıcının amacı, hiçbir tanrının kurgulamadığı bir dünya tasarlamak ve varlığın huzursuzluğuyla aşınan ruhları arındırmak olarak gösterilebilir.
Ölüm İyileşmez (Şiir) – Celâl Soycan Sayfa:67
Tanıdığım Ozanlar ve Aşıklar – Erdoğan Alkan Sayfa:68
Âşık Veysel’in ölümünden sonra destekçisini yitiren tutucu ve gerici güçler şimdi Neşet Ertaş’a sarıldılar. TRT televizyonları özel programlar yapıyor. Kırşehir’den, Ankara’dan, Keskin’den alınan ve eskiden derlenen bütün türküler Neşet Ertaş besteleri ya da ondan alınmış türküler gibi tanıtılıyor, gösteriliyor. Aslında Neşet Ertaş, ilerleyecek yerde gerileyen, Musa Eroğlu’nun da söylediği gibi, folklorumuzu arabeskleştiren biri.
Btl (Şiir) – Can Bahadır Yüce Sayfa:69
Doğa, Kadın ve Ekofeminist Ütopyalar – Hande Öğüt Sayfa:70
Kadınların kendileri ve doğal dünya ile barış içinde yaşadıkları bir yurdun hikâyesi, feminist ütopyaların hep yinelenen temasıdır. İnsanlar arasında ya da insanlarla hayvanlar arasında hiyerarşinin olmadığı, insanların birbirine ve doğaya özen gösterdiği, toprağın ve ormanın gizemini, gücünü ve bütünlüğünü koruduğu, teknolojik, askeri ve ekonomik gücün yeryüzünü ya da en azından kadınların denetimi altında bulunan bölümünü yönetmediği bir yurttur burası.
Proust, Saint-Beuve’e Karşı – Mehmet Rifat Sayfa:75
XIX. yüzyılın önde gelen eleştirmenlerinden Sainte-Beuve’ün yöntemi ile modern romanın en büyük temsilcilerinden Marcel Proust’un sanata, yazına yaklaşım biçimi kuramsal açıdan tam anlamıyla çelişir. Yazınsal yapıtı, yazarın toplum içindeki Ben’ine (insan kimliğine, benliğine) göre değerlendiren Sainte-Beuve’ün karşısına, yapıtı yazarın toplumsal Ben’inden ayrı, bağımsız bir Yaratıcı Ben’e (yaratıcı kimliğine) göre değerlendiren bir anlayışla çıkar Proust.
Diye (Şiir) – Şeref Bilsel Sayfa:79
Romanın Doğuşu ve Yazılışının 400. Yılında: ‘La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote’ – Melih Elal Sayfa:80
Kalıcı kılmak istediği düşünce duygu ve hayallerini nazımla anlatma yolunu seçmiştir yazıyı bulmadan önce insan… Bu yolu, yazıyı bulduktan sonra da kullanmayı sürdürmüştür, akılda tutması ve yayması kolay olduğu için. Ne zaman ki, yazılı metinlerin çoğaltılması yolları kolaylaşmış, yani tek tek kitap üreten yazıcıların yerini, taş baskısıyla başlayıp giderek gelişen baskı teknikleri almış, işte o zaman düzyazının da önü açılmış; nazmın dışında tarih, mektup gibi anlatım türleri görülmeye başlamıştır.
Tütünler (Şiir) – Doğan Ergül Sayfa:85
İsmet Kemal Karadayı İçin – Öner Yağcı Sayfa:86
Hümanist yaklaşımıyla ve inceliğiyle, edebiyat alanındaki örgütlenmelere ve etkinliklere katılımındaki duyarlılığıyla da genç edebiyatçılara örnek olan bir aydındı. Ülkesini seven, ülkesinin özgürleşmesini ve çağdaş değerlerle kaynaşmasını isteyen bir hukukçu vicdanının bir edebiyatçı duyarlılığıyla bütünleşmesinin yarattığı bir aydınımızdı. Kaybımız ve acımız büyük
Türklerde ‘Öğreti’nin To Koduyla Konuşma Diline Kaydedilmesi – Yıldız Cıbıroğlu Sayfa:88
Türklerde Yer ve Gök tanrının birbirine bağlı iki büyük güç olduğunu Bonnefoy da belirtir. Birbirine tutkun iki en büyük evrensel sevgilinin, iki karşıt gücün ilişkisi çok parlak elektrikli/ ateşli, çok gürültülü olacak, yer gök sarsılacaktır. Ne görmemek ne de duymamak mümkündür. O nedenle üreme ve üretimde, koruma ve cezada (şiddette), töre’de örnek alınan en mükemmel yer Gök’tür. Yer-Gök örneği sevişmenin içinde şiddetin içerildiğini algılatmış olmalıdır.
Yeni İmzalar – Enver Ercan Sayfa:92
Bir şiir, bir öykü çeşitli nedenlerle yazılabilir: sevgili için, aile bireyleri için, bir olayı ya da bir kişiyi güzellemek, eleştirmek veya anmak için. Böyle bir amacın, çoğu zaman hem yazılma sürecinde kişiyi somut bir şeye odaklaması, hem de sonuçları bakımından işe yaradığı doğrudur. Hangi sevgili istemez kendisi için şiir yazılmasını! Ama bir edebiyat metni olması ve dergide, kitapta yayımlanması da isteniyorsa, işin içine edebiyat okuru da karışacak demektir ve sizin “naif” coşkularınız, beklentileriniz onların pek de umurunda değildir. Onlar şiirin veya öykünün bugün ulaştığı çıtanın farkındadır, en azından o çıtaya yakın bir düzey ararlar yazdıklarınızda
Ben ve Ten (Şiir) – Vildan Turnalar Sayfa:92
Ağlayan Kadın (Öykü) – Duygu Uygur Sayfa:93
Ah! dedi ağlayan kadın. Ne kötü bir rüyaydı. Tüm vücudu dayak yemiş gibi ağrıyordu. Neredeyse öğle olmuştu. Yataktan sol kolunun üzerine doğru hafifçe doğruldu. Turkuaz yastığında her zamanki derin mavi gözyaşı göllerinin yansıması. Damlalar gece boyunca çalışkan karıncalar gibi birbirini izlemiş, düzenli dokunmuş %100 pamuğun içine yavaş yavaş işlemiş, büyük bir yağmur bulutunun gölgesi gibi yastığı lekelemişti. Parmak uçlarıyla göz kenarlarındaki son damlaları sildi ağlayan kadın.
Ağıt (Şiir) – M. Murat Küçükaydın Sayfa:95
Söz (Şiir) – Mehmet Rayman Sayfa:95
Gürültü-Sessizlik – Kemal Tekin Sayfa:95
EYLÜL 2006 - KİTAP EKİ

Fikret Demirağ ile Söyleşi (“Ada’mın Sahilinde”) TAMER ÖNCÜL

Meğer Söz Bakır (Sina Akyol) NURDURAN DUMAN

Erhan Bener ile Söyleşi (“Macellos Da Vinci – Asya Seferi”) ERDEM ÖZTOP

Evvel Zaman İçinde Antakya Masalları (Nebihe&Mehmet Karasu) NESLİHAN GÜREL

Meliha Akay ile Söyleşi (“Ya Kaybolursan”) MURAT İLHAN

Soyka (Zafer Doruk) ÖZGE ŞAHİN

Gece Şehre Dedi ki (Alper Çeker) MELİKE AYDIN

Ethem Baran ile Söyleşi (“Bozkırın Uzak Bahçeleri”) CİHAD ŞAHİNOĞLU

Vefalı Dostlarım Şifalı Otlarım (Ramis Dara) SİNA AKYOL

Limon Masası-Gündoğumuna Yolculuk (Julian Barnes) GÜLCE BAŞER

Oyuncu Olarak Beden/Porno Filmler: Rol mü Gerçek mi? (Michel Marzano) ZUHAL DOĞAN

Tozlu Raf DENİZ DURUKAN

Şiir Taşı MUSTAFA KÖZ

Yeryüzü Kitaplığı GÜLCE BAŞER

Yeni Yayınlar REYHAN KOÇYİĞİT

Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI