|
|
AĞUSTOS 2006
|
|
|
Çizgi-Yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Yılanı Öldürseler – Rahmi G. Öğdül |
Sayfa:3 |
Doğayı hem içimizde hem de dışımızda yitireli çok oldu. Ancak doğa çeşitli formlar halinde düşlerimizi hâlâ ziyaret etmeyi sürdürüyor, durmaksızın bizleri rahatsız ediyor. Zoolog Edward O. Wilson düşlerine giren yılanı şöyle tarif ediyordu: “Birdenbire ejder beliriyor. Sıradan bildik bir sürüngen değil. Çok daha fazlası, olağanüstü güçleri olan tehditkâr bir varlık. Büyüklüğü ve biçimi değişken, zırhlı, karşı konulmaz.” Wilson’a göre yılan imgesi insanbilimlerini, biyolojiyle kültürü birbirine bağlayan bir olgu. |
|
|
“Bütün Sessizliklerin Anası” – Ömer Madra |
Sayfa:5 |
Dünyanın en saygın bilimsel yayın organlarından biri sayılan Science dergisinin geçen yıl yayımlanan 308. sayısında küresel ısınmanın pozitif bilimsel kanıtı yer aldı. İklim değişikliği biliminin belki de en kıdemli ve köklü ismi, NASA Goddard Enstitüsü Müdürü Dr. James Hansen, arkadaşları ile birlikte, artık Yeryüzü’nün uzaya yansıttığından daha fazla enerji absorbe ettiğini dünya kamuoyuna açıkladı. |
|
|
Farkına Varmaktan Kaçındığımız Gerçekler… – Filiz Demirayak |
Sayfa:7 |
Kendimizi çaresiz hissettiğimiz zaman sıklıkla yapabildiğimiz kaçmaktır, bize kendimizi çaresiz hissettirenden kaçmak. Bu sefer kaçmaya çalıştığımız, aslında kaçamayacağımız, türümüzün üstünde yaşadığı gezegenin başına açtığı dertler. Dünyanın tüm canlıları belirli iklim koşullarına uyum sağlamış şekilde, bu koşulların hüküm sürdüğü mıntıkalarda yaşarlar. Canlıların yaşam ortamları yok oldukça yeni alanlara gitmeleri hiç kolay olmadığı gibi, çoğunlukla da mümkün değildir. Bunu biyolojik olarak yapabilecek olsalardı bile yeryüzünde insan tarafından kullanıma açılmadan ve parçalanmadan kalmış büyük doğal alanlar yok artık. |
|
|
Ağrı (Şiir) – Osman Hakan A. |
Sayfa:13 |
|
|
|
Vicdansız Göz: Görsel Yeniden Üretim Çağında Doğa – Dilaver Demirağ |
Sayfa:14 |
Yaygın bir hikâyedir, insanların bir eline gerçeği, diğerine ise gerçeğe giden yolu vermişler ve insanlar gerçeğin kendisini değil, gerçeğe giden yolu seçmiş. İnsanların gerçekle olduğu gibi yüzleşemeyeceğine dair anlatılan bu hikâye, aslında içinde yaşadığımız görsellik çağını ve bu çağın insanının doğa denilen asli gerçekle olan ilişkisini ortaya koymakta. Doğa ve insan kimilerine göre düşman, kimilerine göre anahtar ve kilit gibi birbirini tamamlayan bir ikili. |
|
|
Şiirler – Şükrü Erbaş |
Sayfa:19 |
|
|
|
Kim Stanley Robinson’ın Mars Üçlemesi’nde Doğanın Üretimi – Shaun Huston |
Sayfa:20 |
Bilimkurgu çok sık olarak hayalimizde teknolojiye ve “pozitif bilimler” adı verilen bilimlere özgü imgeleri canlandırsa da, bu türün yazarları, insanlar arasındaki toplumsal ilişkileri de ele alırlar. Bu geleneğin örnek yazarlarından biri, Kim Stanley Robinson’dır. Robinson, ödül kazanan Mars üçlemesinde –Kızıl Mars, Yeşil Mars ve Mavi Mars– insanların doğayı (yeniden) üretme becerilerinin etiğini ve sınırlarını keşfetmek üzere, Mars’ı insanların yaşadığı bir gezegene dönüştürme fikrinden yararlanır. |
|
|
Bilimsel Düşüncenin Sınırları ve Ekolojik Kriz – Ayşem Mert |
Sayfa:29 |
Geleneksel düşünce ve yaşam biçimleri artık cevaplamıyor varoluşsal sorunlarımızı. Aydınlanmadan sonra bir (ya da birçok) tanrıya inanmak son derece güç. Tabii bu inanç boşluğunu bilim ve teknoloji dolduruyor. Ailemizle olan sorunlarımızı çözmeyi psikiyatristlere, çevreyle olan sorunlarımızı çözmeyi de mühendislere ve bilim insanlarına bırakıyoruz. En iyisini onlar biliyor, çünkü onlar rakamlara sahipler. Peki ekolojik krize çözüm ararken nereye dönüp bakacağız? Kendimize bütüncül ya da genelgeçer bir bakış açısı yaratmamız mümkün mü? Yoksa bize sunulanı mı seçmek zorundayız? |
|
|
Doğayla “İç İçe Yaşamak” – Esra Akcan |
Sayfa:33 |
Modernliğin sık nükseden bir semptomu olarak karşımıza çıkar “doğayla iç içe yaşama” isteği. Son zamanlarda bu semptom İstanbul dışında yapılan sitelerde boy gösterdi. Bu siteleri çekici kılmanın en etkili yolu olarak doğaya dönme, şehrin hır güründen, kalabalığından, trafiğinden kaçma retoriği kullanılıyor pazarlama mecralarında. Oysa çamı çimeni kendine saklayarak modern dünyada doğayı korumadığını herkes bilir. Modern yerleşkelerle doğanın ilişkisi endüstrileşmenin en erken safhalarından başlayarak aydın, mimar ve sanatçıların kafasını kurcalayan bir soru oldu. |
|
|
Kıyamet Alametleri – Ümit Şahin |
Sayfa:37 |
Yaşadığımız dünyada, yarattığımız uygarlık içinde, her şeyin daha iyiye gittiğine, hiç olmazsa gidebileceğine inanıyor musunuz? İlerleme, gelişme, daha iyiye ve güzele evrilme, dönüşüm, birbirini izleyen devrimler... Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ve özellikle de yirminci yüzyılın başlarında, ilerlemeye ve teknolojik gelişmelere duyulan hayranlığın konstrüktivizm gibi sanat akımları doğurduğuna, Bauhaus’da olduğu gibi sanatı teknikle birleştirerek demokratikleştirmek gibi iyimser fikirlerin bütün dünyayı etkisi altına aldığına, devrimci fikirlerin politikayı aşıp sadece edebiyatı ve sanatı da değil, bilim felsefesini, mimariyi, tıbbı ve hayatın her alanını etkilediğine inanmak bugün zor geliyor. |
|
|
Murat Tuncel ile Söyleşi – Özge Şahin |
Sayfa:42 |
İnanna’ya sadece bir tarihi roman diyemeyiz. Çünkü sosyolojik ve felsefi yönleri de var. Bu yüzden tarihi genişleten bir roman diyebiliriz. Tarihi romanın bir işlevi vardır ama İnanna’nın birden çok işlevi var. Örneğin İnanna’da tarihin ötesindeki efsaneler tarihi mekânlarından çıkarılarak, okuyucunun düşlerine dokunulmuştur; düşlerle düşünceler yer değiştirebilsin diye. |
|
|
Bir Adım, Bir Adım Daha! (Öykü) – Ahmet Önel |
Sayfa:46 |
Bir başkasının yazdığı öyküde okuduğu zaman öğrenecektir belki. Evet, böyle de söylenebilir, ya da uydurulabilir mutlaka. Şimdilik yalnızca tanık olduklarıyla yüzleşiyor. Hayatın gerçeğiyle yaratının gizemini ayırmaktan yana değil. Bu ayrımın farkında mı peki? Biliyor. O zaman adımları kendiliğinden duracak; iyi biliyor. |
|
|
Onları Teskin Etmeyin (Şiir) – Mehmet Öztek |
Sayfa:48 |
|
|
|
Oğuz Atay Burada mı? Biyografi Türünde Gerçeklik Sorunu ve Yıldız Ecevit’in Oğuz Atay Biyografisi – E. Murat Çelik |
Sayfa:49 |
Türk edebiyatında bir yazar üzerine uzmanlaşan, o yazarın yapıtları hakkında uzun soluklu çalışmalara imza atan araştırmacı sayısı ne yazık ki çok az. Bu az sayıdaki araştırmacıdan biri olan Yıldız Ecevit, uzun bir zamandır Oğuz Atay ve yapıtları üzerine çalışıyor. “Oğuz Atay ve Max Frisch’de Aydın Sorunsalı” başlıklı doktora tezinden bu yana, Oğuz Atay üzerine pek çok yazısı ve kitabı yayımlandı Ecevit’in. |
|
|
Metin Eloğlu Olayı – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:52 |
Şiirin gizli tarihinde kimi anılardan arta kalan üzgünlükler de var. Onları anımsamak insanın içini acıtıyor. Gene de birlikte geçen zamanı kaplayan şiirsel örtü, tanışmanın ayrıcalığıyla, özel bir anlam kazanıyor., Şiire ilk adımları attığımız yıllardı… O, Mehmet Metin adıyla önce Kovan’da göründü. Kovan kırklı yılların İzmir’inde, çağdaş edebiyatımızda yeri olan bir dergiydi. Besim Akımsar’ın dergisi diye anılırdı. |
|
|
Uyan (Şiir) – Metin Eloğlu |
Sayfa:55 |
|
|
|
Yanan Bir Ağın Eşik Cini – Türkân Yeşilyurt |
Sayfa:56 |
Hulki Aktunç, Bir Çağ Yangını adlı yapıtında, toplumsal çözülmenin bir ailede yarattığı travmayı roman düzleminde ortaya koyarken, yeni biçimler deniyor. Yapıt, yazarın roman sanatının hem “toplumsal”, hem de “sanatsal” yanını önemsediğini gösteriyor. Bir Çağ Yangını’nda “ateş” izleği öne çıkıyor. Aslında Hulki Aktunç’un bütün roman, öykü ve şiirlerinde bu izleğin önemli bir yeri var. |
|
|
“Ver Der, Veremen!” Mızıkacıları (Şiir) – Osman Olmuş |
Sayfa:59 |
|
|
|
Gel Sen Bu İşten Vazgeç (Öykü) – Yüksel Pazarkaya |
Sayfa:60 |
O da bir çeşit insan. Aslına bakarsan, güzel bir çeşit insan. Ama adlandıramayacağım bir yanı var. Takıntıları var, diyemem. Düşünüyorum da, adlandıramadığım o yan takıntıya benzemiyor. Takıntı, alerji gibidir, bir sürekliliği ya da işte neye alerji duyuluyorsa, o zaman ortaya çıkan bir yinelenilirliği olur. Bu öyle değil. Biraz değişen hava gibi, biraz moda gibi bir şey diyeceğim, ama uymuyor. En iyisi, örnek vereyim ondaki bu dalgaya. Dalgaya mı, dedim. Galiba buldum. Olsa olsa bir dalgadır ondaki bu yan. |
|
|
Oğul (Şiir) – Abdülkadir Budak |
Sayfa:61 |
|
|
|
Sözcük Arkeolojisi – Yıldız Cıbıroğlu |
Sayfa:62 |
Eski Mısır, Girit, Anadolu-Çatalhöyük, Sümer-Mezopotamya, Elam, Anau (Anev Türkistan), Hint, Tibet, Çin gibi eski uygarlıkların toprakları kazıldığında tanrıça heykelcikleri en çok oralarda bulunmaktadır. İkon sözcüklerin belli bir dönemde belli bir harf sesiyle kodlanarak anlamlı biçimde dizgeleşmesi de o topraklarda olmuştur. O heykelcikleri yorumlama biçimi, biçemi o uygarlık merkezlerinden dünyaya nasıl dağıldılarsa sözcük-bağıntıları-dizgesi de o imgelerin ikon sözcükleri olarak dünyaya birlikte dağıldılar, tabii gittikleri topraklarda da yeniden değişime uğrayıp çoğaldılar. |
|
|
Çengelköy’de Yaz Düşüncesi (Şiir) – Salih Bolat |
Sayfa:65 |
|
|
|
Jean Martin: “Godot’yu Sahnede İlk Kez Yaratırken” – Mehmet Rifat |
Sayfa:66 |
Dünyanın birçok ülkesinde tiyatro ve edebiyat çevreleri Samuel Beckett’i (1906-1989) 100. doğum yılında ona yaraşır biçimde anmaya çalışırken, Eleştiri Tarihinden de sütunlarında bir oyunun oluşsal eleştiri (genetik eleştiri) açısından önem taşıyan bir tanıklığına, Godot’yu Beklerken’in sahnede ilk yaratılış serüveninin tanıklığına yer vererek Beckett’i selamlıyor. |
|
|
Oğulduruk (Şiir) – Mehmet Mümtaz Tuzcu |
Sayfa:72 |
|
|
|
Çorumlu Âşık Hüseyin Çırakman – Erdoğan Alkan |
Sayfa:73 |
TRT radyolarının halk türküleri açılış müziğinde yıllarca dinledik Çorumlu Âşık Hüseyin Çırakman’ın bu sözlerini ve ezgilerini. Kültür emperyalizminin baskısıyla yitirdiğimiz özgüveni yeniden kazandırdı bize bu dizeler. Anadolu’ya dilimizi, gelenek-göreneklerimizi, Ahilik vb. gibi toplumsal-ekonomik kurumları Horasan Erenleri, Hacı Bektaş Veli’ler, Edeb Alı’lar, Taptuk Emre’ler, Ahî Evran’lar getirdi. |
|
|
Yaka Resimleri (Şiir) – Gülsüm Cengiz |
Sayfa:75 |
|
|
|
Küfür ve Müstehcen – Şebnem Şenyener |
Sayfa:76 |
Kimisine göre dünyanın en komik, kimisine göre dünyanın en kötü şakası “Aristokratlar”. Ama hayatını komediye adamış komedyenlerin hepsinin gönlünde “Aristokratlar” şakasının özel bir yeri var. “Aristokratlar” şakasını “gelmiş geçmiş en açık saçık, kirli, abartılı, belden aşağı, en büyük şoku yaratmayı amaçlayan ve bunu büyük ölçüde başaran” sözleriyle tanımlayarak, evrensele en yakın bulanlardan biri New York Times gazetesi yazarı A. O. Scott. |
|
|
Şiirler – Tahir Abacı |
Sayfa:77 |
|
|
|
Doğa, Kadın ve İktidar – Hande Öğüt |
Sayfa:78 |
Erkeklerin kadınlara karşı sistematik mücadelesi ve iğdiş etme pratiği, kültürün doğuşuyla başladı. Kadın, bozuşturulmuş bir doğa, ilkel ve yabansı olanla eşleştirildi, erkek ise kültür, dil ve iktidar ile. Ve çağlar boyu bize vahşi olandan, doğamızdan utanç duymamız öğretildi. Kanımızdan, terimizden, salya ve kusmuğumuzdan... Apışaramızdaki kılları keserek, saçlarımızı uzatarak sakladık utancımızı. Saç telimizden tırnağımıza dek tüm bedenimiz bir edep tarlası belletilerek kültürel kodlanmalar ve gelenek ile örtüldük. Oysa Havva’ya mahremiyetini gizlemek için bir incir yaprağı yetmişti. |
|
|
Akira Kurosawa’nın Edebiyatçılığı – Orhan Kemal Koçak |
Sayfa:85 |
Bir söyleşisinde genç yönetmen adaylarına öğütler veren Kurosawa, onlardan bolca okumalarını, okurken de kendilerini etkileyen her şeyi not almalarını salık verir. Çünkü ona göre, iyi bir yönetmen olmak için, önce iyi bir okur olmak gereklidir. Kurosawa’nın edebiyatla ilişkisi, okuduklarını değil gördüğü düşleri edebi metinlere dönüştürerek defterlere geçiren Fellini’ninkinden de, neredeyse tüm filmleri birer edebiyat uyarlaması olan Kubrick’inkinden de farklıdır. |
|
|
Başaran İçin Veya Bir Düzeltme – İbrahim Oluklu |
Sayfa:88 |
Başaran’ın 80. yaşı nedeniyle çeşitli etkinlikler düzenlendi, yazılar yayınlandı. Bunlardan biri de Sennur Sezer’in yazdığıydı. Başaran’la ilgili diğer kaynaklarda olduğu gibi Sennur Sezer’in yazısında da Başaran için ‘İlk şiiri 1945 yılında Köy Enstitüleri Dergisi’nde yayımlandı.’ deniyordu. Başaran’ın ilk şiiri, kaynaklarda belirtildiği gibi Köy Enstitüleri Dergisi’nde değil, Balıkesir’in yerel gazetelerinden Türk Dili’nin 20 Birinciteşrin (Ekim) 1943 günlü nüshasında yer alıyor. |
|
|
Şiirler – Mehmet Başaran |
Sayfa:89 |
|
|
|
Yeni İmzalar – Enver Ercan |
Sayfa:90 |
Kimi arkadaşlar da hâlâ aynı soruyu soruyor: Niye birbirine benzemeyen anlayışlarda yazılmış ürünleri yayımlıyormuşum, benim belirli, net bir beğenim yok muymuş... Bu sayfalarda, hangi anlayışla yazarlarsa yazsınlar, ürünlerinde belirli bir düzey yakaladığına inandığım arkadaşlara yer verdiğimi defalarca belirttim. Amacım, bu arkadaşları yalnızca kendi beğenimle biçimlendirmek değil zaten; kendi yollarını bulmalarına yardımcı olmak istiyorum, hepsi o kadar. Yine de, baştan beri seçtiğim ürünleri yan yana koyduğumda çok da nesnel olamadığımı görüyorum!.. |
|
|
Oyunda (Şiir) – Emine Albayrak |
Sayfa:91 |
|
|
|
Portrem ve Ben (Öykü) – Zeynep Alpaslan |
Sayfa:92 |
Annem hantal olduğumu söylerdi. Hareketlerim zarafetten uzak, ağır ve kabaymış. Oturuşum bir genç kıza yaraşır nitelikte değilmiş. Bir de elimden düşürmediğim sigaram.. Olur şey değil! Annem haklıydı. Beceriksizdim. Yavaştım. Sakardım. Konuşurken ellerimi ne yapacağımı, nereye koyacağımı bilemezdim. Bu yüzden kocaman cepler dikmiştim giysilerime. Bir şey yaparken, yemeği servis ederken mesela, hep dikkatli olmaya çalışırdım. İşi ağırdan alırdım. Fakat annemin bakışlarını üzerimde hissedince kasılır, elimden düşürüverirdim tabağı. Annem şaşırmazdı. |
|
|
Azize Hanım ve Hadise Bey Meselesi (Öykü) – Özlem Özyurt |
Sayfa:94 |
Döl yatağıma düşeli tam 20 hafta oldu. Artık elin ayağın belirmiş olmalı. İlk başta tüm ceninler dişiymiş biliyor muydun? Ama artık senin organın çoktan belirmiştir. Uzun, güçlü bir organın olacak, şimdiden söyleyeyim sana, şanslısın”. Azize Hanım, 61 yıl boyunca diz dize yaşadığı Hadise Bey’in koltuğunda eli karnının üzerinde yaklaşık 40 dakikadır böyle kendi kendine konuşuyordu. Hadise Bey’in sessiz sedasız ölümünün üzerinden 20 hafta geçmişti. O sessiz ama acıklı ölümün olduğu gece de Azize Hanım aynı pencerenin önüne oturmuş, Bebek sahiline yansıyan ay ışığının karşısında sabah namazına kadar dalıp gitmişti. |
|
|
Ney (Şiir) – Cemil Yüksel |
Sayfa:95 |
|
|
|
|
|
AĞUSTOS 2006 - KİTAP EKİ
Halim Şafak ile Söyleşi (“Bağırıp Çıkacağım Bu Hayatın İçinden!”) FUAT ÇİFTÇİ
Mahcup (Engin Turgut) ŞEREF BİLSEL
Yiğit Değer Bengi ile Söyleşi (“Çift Başlı Kartal”) GÜLCE BAŞER
Adlandırılmayan Yoktur (İlhan Berk) GÜLTEKİN EMRE
Feridun Andaç ile Söyleşi (“Yoksa Aşk Ölür”) DENİZCAN KARAPINAR
Kör Hattat (Nuri Demirci) ÖZLEM TEZCAN DERTSİZ
Salih Bolat ile Söyleşi (“Yol Ayrımı”) CENK GÜNDOĞDU
Vecdi Erbay ile Söyleşi (“Masalın Ölümü”) ZUHAL DOĞAN
Yakınlık (Hanif Kureishi) AYDOĞAN YAVAŞLI
Mektuplar – Günlük (Orhan Burian) YAVUZ TÜRK
Midas’ın Serçeparmağı (Erol Büyükmeriç) TÜLİN TANKUT
Genç Araştırmacıların Yüksek Lisans Çalışmaları KONUR ERTOP
Şiir Taşı MUSTAFA KÖZ
Tozlu Raf DENİZ DURUKAN
Yeryüzü Kitaplığı GÜLCE BAŞER
Yeni Yayınlar REYHAN KOÇYİĞİT
|
|
|
|
|
|