|
|
MAYIS 2006
|
|
|
Çizgi-yorum/ Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Roman Dili, Sinema Dili, Düş Dili… – Figen Özdemir |
Sayfa:3 |
Roman ve sinema, okuyucuyu ve izleyiciyi kurgusal bir dünyanın içine çeker. Roman kelimelerden oluşan göstergelerle zihinde imgesel bir canlandırma oluştururken, sinema görsel ve işitsel göstergelerle aynı işlevi yapar. Sinema en genç sanat dallarından biri olduğu için müzik, tiyatro, edebiyat gibi diğer sanat dallarından etkilenmiştir. |
|
|
Sinema Edebiyat Yaparken… – Tahir Abacı |
Sayfa:6 |
Okur, bir anlatıyı özümserken az çok bir canlandırmaya da başvurur. Eksik, bütün içinde bazı bölgeleri karanlıkta kalan, kayıp giden her cümleyle parça parça açığa çıkan ve önceki cümlelerin yol açtığı canlandırmaya kırık dökük biçimde eklemlenen bir canlandırmadır bu. Bu nedenle, sinemanın anlatıları canlandırarak, görselleştirerek bu işi kolaylaştıracağı, daha bütünsel bir imge üreteceği sanılabilir. |
|
|
Şiir ve Sinema – Taner Çoşkun |
Sayfa:14 |
Hikâye ve romana özgü ‘mod’ları sinema filmi alanına taşımak mümkün: ‘Avantür’ ‘duygusal’ ‘dramatik’ ‘polisiye’ ‘erotik’ ‘tarihi’, vb. Zaten bu örtüşme, sayısız hikâye ve romanın beyaz perdede ‘ete kemiğe’ bürünmesiyle sonuçlanmıştır. Sinema filmi, hikâye ve romanın ‘metamorfoz’ geçirmiş halidir desek, yanlış olmaz. Romanın sürekli ve bilinçli izleyicileri ile sinema filmleri konusunda seçici davranan kesimlerin aynı kesimler oldukları, ortak kültürel ve sınıfsal özellikler gösterdikleri de söylenebilir. |
|
|
Ey Bulutlar Ey Martılar Ona Sevdiğimi Söyleyin (Şiir) – Nurullah Can |
Sayfa:17 |
|
|
|
“Doğu Geleneği”nde Edebi Sinema – Mehmet Öztürk |
Sayfa:18 |
Film sanatında “edebi gelenek”, sinemanın icadından birkaç yıl sonra, 20. yüzyılın başından itibaren görülebilir. Hatta 1910’larda edebiyat ve sanat çevrelerinin hor gördüğü bu tuhaf yeni “sokak eğlencesi”, söz konusu toplumsal tabakayı cezbedebilmek için edebi uyarlama ve piyeslere başvururur. Bu yıllarda film anlatım biçimi, Charles Dickens ve 19. yüzyıl düzyazılarının anlatım tekniğini izler; ayrıca ünlü tiyatro oyuncularına ihtiyaç duyar. |
|
|
Aile Reisi (Şiir) – Abdülkadir Budak |
Sayfa:21 |
|
|
|
‘Ütopya’dan ‘Karşı-Ütopya’ya Sinema ve Edebiyat – Dilek Özhan |
Sayfa:22 |
Ütopya, yaşadıkları toplumlardaki düzensizlikler ve bozukluklar hakkında düşünen ve ‘ideal toplum’lara ulaşabilmenin yollarını arayan düşünürlerin, var olmayan bir ülkeye ve geleceğe dair ortak kurgusu, düşüdür. Bu düş, kutsal kitapların ‘Cennet’ tasarımının aksine, tanrısal irade gibi onu bedensel yok oluştan sonrasına ertelemez. Çünkü insanlık için belki de yakın bir gelecekte ütopik cennetleri tasarlayan ve cenneti var olan dünyada arzulayan, insan aklının ta kendisidir. |
|
|
Edebiyattan Beyaz Perdeye Koyu Kırmızı Bir Tabu: Ensest – Hande Öğüt |
Sayfa:26 |
Nasıl ki edebiyat kutsal kitaplardan, mit, efsane ve söylencelerden esinlenmişse, sinema da edebiyattan beslenerek “kutsal” olanı yeniden üretmiş, kendini kutsalın arketipi üzerine var etmiştir. Sinemanın göstereni edebiyat ise edebiyatın sürekli yararlandığı kutsal da her iki metnin orjinidir. Kutsal, bir yanıyla erişilmez bir uzaklık ve mistifiye edileni çağrıştırırsa, bir tarafıyla da endişelendirici tuhaflık ve tekinsiz olanın alanına göndermelerde bulunur. Tedirgin edici, tehlikeli, yasak ve hatta pis olma gibi niteliklere sahiptir kutsal. |
|
|
Başlangıç Noktasına Geri Dön! (Öykü) – Cem Uçan |
Sayfa:38 |
Babam ne zaman gelecek? Bilmiyorum Melis, benim babam ne zaman gelecek bilmiyorum, gelebilecek mi? Böyle bir günde aklıma gelen bu garip düşünceler soğuk bir ürpertiye yol açıyor. Üşüyorum. Telefonum çalıyor. Ağabeyim arıyor. Beni arıyor! Heyecanlanıyorum. Duraklayarak konuşuyor. “Ben söylerim,” diyorum. Telefonu kapatıyorum. Yapabilirim. Derin bir nefes alıyorum... |
|
|
“Baba ve Piç” – Arzu Aygün |
Sayfa:41 |
Baba ve Piç; Ermenilik-Türklük, tarih, kimlik gibi kavramların çizdiği temel bağlamın yanı sıra Cafe Kundera’da “kafa patlatan” bir grup entelektüel(ist)in, Kazancı kadınlarının sanki bir türlü yan yana yakışamayan gülümsemelerinin fotoğraflarını hediye ediyor, duvara asıp asmamak elimizde ama, galiba bir bakıvermek gerek. Şimdi: Elimizde çatlamış bir nar fotoğrafını kapağına Emine Bora’nın koyduğu bir kitap var. “Nara sor: Hangi tanesini daha çok seviyor” diyordu biri. “Hepimiz kardeşiz” mesajının yanında, peki, sorsak aşureye nesine bağlar lezzetini? |
|
|
Kürdan – Ahmet Önel |
Sayfa:43 |
Alfred Jarry, ölmeden az önce yakınındakilerden bir kürdan istemiş diye rivayet olunur. Tiyatro dünyasının gerçek anlamda ilk baştan çıkarıcı yapıtlarından biri olan Kral Übü’nün yazarı olan Jarry, sahne üstünde konuşmayı değilse bile kusmayı yeğlemiş biri olarak da tanımlanabilir pekâlâ. Giderayak oynadığı şu son kısa oyun ise, bir kürdan marifetiyle dünya, insan ve olgularla ilgili eleştirel yaklaşımını yolculuğun bitiş anına kadar sürdürmekten yana olduğunun bir işareti sanki. |
|
|
Cinayet Kalbimde İşlendi (Şiir) – Veysel Çolak |
Sayfa:44 |
|
|
|
Nevzat Çelik ile Söyleşi – Burcu Işıksaçar Yayalar |
Sayfa:45 |
“Erkek kadının içine girdiğinde hep daha fazlasını ister... Aletinin boyu ne olursa olsun bu ona yetmez. Eksik kalır. Öyle hisseder. Duygusallıkla, akıl yürütmeyle anlayamadığını bedensel olarak keşfetmek ister. Hiçbir çaba yeterli gelmez ve sonunda edebiyat-sanat yoluyla anlamaya çalışır. Belki de en çok bu yolla yaklaşabilir kadına.” |
|
|
Kaçıncı Nevzat Çelik ya da Sahibinden Öyküler – Sabri Kuşkonmaz |
Sayfa:48 |
İlk üç öyküde yer yer şiire göz kırpan bir dil kullanımı ile bir iç ritim ve tempo oluşturulmuşken, kitabın son öyküsünde düz bir anlatım yolu seçilmiş. Bir İstanbul, hatta Beyoğlu öyküsüdür anlatılan. Aşksızlığın şimdiki hali. |
|
|
Naif Bir Yemek: Domat Pastı – Nedret Güvenç |
Sayfa:51 |
Uygun bir gününüzde bize yemeğe buyurun, size Domat pastı pişireyim. Anneminki gibi olmasa da, domatesler hormonlu da olsa, olsun. Yeter ki bazı güzelliklerin, hayatımıza renk veren bazı küçük mutlulukların kıymetini bilelim. Onlara sahip çıkalım. Onları savunalım, yaşatalım. Bekliyorum!.. |
|
|
Üzerklik (Şiir) – Nurduran Duman |
Sayfa:55 |
|
|
|
“47’lilerde” Kadın Kimliğinin Kurulması: Kadının Simgeleştirilmesi – Müge Karahan |
Sayfa:56 |
47’liler, kadın kimliğinin özcü kavrayışlara dayandırılarak kurulduğunu ve kadının toplumsal projeler tarafından nasıl simgeleştirilip, ikincil rollere verildiğini kanıtlamaktadır. Kısacası Füruzan kadının yalnızlığının, ikincilliğinin, dışarıdanlığının/ötekiliğinin üç farklı yansımasını okuru çekip yakalayan, büyüleyici bir anlatımla gözler önüne sermektedir. |
|
|
Murathan Mungan ve “Çador” – Yeşim Arslangiray Vesper |
Sayfa:62 |
Murathan Mungan, öyküsünü, bir zamanlar İslam figüratif sanatını zirveye taşımış büyük ustaları barındıran topraklar üzerine inşa ederek, bir nakış inceliğinde dokuduğu Çador’u, saplantılı biçimde bir “Acem halısındaki motifi arar gibi” olmasa da, sabırla, bir Acem nakkaşın meclisini çözer gibi okumamızı istiyor belki de. Kazandığımız yeni görme biçimleriyle örtüleri birer birer kaldırarak... |
|
|
Akvaryum (Şiir) – küçük İskender |
Sayfa:64 |
|
|
|
Tanıdığım Ozanlar ve Âşıklar – Erdoğan Alkan |
Sayfa:65 |
Asıl adı Hacı Bektaş. Şarkışla’nın Tonus köyünde doğdu (1904). Hemşerim. Adını ortaokul öğrencisi iken Türkçe kitabımızdaki Boz Öküz Destanı’yla duydum: “Çepni’ye gitmeye niyet eyledik/ Dedim arkadaşım kinli boz öküz/ Yorulup da bizi yolda komasın/ Ömer Çavuş dedi canlı boz öküz (…) Düz yere gelirse gayet tellenir/ Yokuşu çıkarken gitmez yellenir/ Yavaş gider beşik gibi sallanır/ Uğrüleyim seni neni boz öküz (…)” Alaycı, taşlamacı bir ozan. |
|
|
Kırmızı Işıklar (Şiir) – Tekin Gönenç |
Sayfa:66 |
|
|
|
Edebiyatta Mimarlık – Mimarlıkta Edebiyat – Gürhan Tümer |
Sayfa:67 |
Her sanatın kendine özgü birtakım özellikleri vardır. Resim çizgilerle, renklerle yapılır. Şiir sözcüklerle yazılır. Müzik kulağa seslenir. Sinema görsel bir sanattır. Bir balerinin sahnede çalışmasıyla, bir mimarın büroda çalışması arasında, dağlar kadar fark vardır. Ko nuya belli bir açıdan yaklaştığımızda, durum böyledir. Ama sanatlara bir başka açıdan baktığımızda, Musalar’ın, yani sanatçıların esin perilerinin birbirlerinin düşmanı olmadıklarını, dolayısıyla, çeşitli sanatların birbirlerinden, gökyüzündeki yıldızlar kadar ayrı durmadıklarını görürüz. |
|
|
Hüseyin Cöntürk: Homo Criticus / Homo Ludens – Mehmet Rifat |
Sayfa:71 |
H. Cöntürk, homo criticus/homo ludens birlikteliğinin son aşamasında kendi sözünü (leksis) iyice kısarak, daha doğrusu kendi sözünü katışıksız eyleme (praksis) dönüştürerek sürdürür eleştiri oyununu. Şairlerin metinleri üstüne yazı yazmak (üstdil üretmek) yerine onların dizelerini (şiirlerini) “yapısızlaştırır”, yapılarını bozar; bozduğu yapıların birimlerini yeni bir “düzen”le yan yana getirerek yeni metinlerarası ilişkiler yaratır. |
|
|
Acıyan Tokat (Self Portrait) (Şiir) – Enis Akın |
Sayfa:78 |
|
|
|
“Saçma” Sapan – Seyyidhan Kömürcü |
Sayfa:79 |
Duyuyorsunuz değil mi, bazen akşam tuhaf iniyor bazı yerlere, edebiyata gerek yok, diyor bazıları, kimi şeyler zaten şiir gibi iniyor bazılarının kalbine. Hatta şunları da hatırlıyorum: Diyarbakır’da belki de Türkiye’nin en kapsamlı edebiyat günlerini yaptığımız bu beş yıllık süre içerisinde, diyelim İlhan Berk, diyelim Orhan Koçak, diyelim Hilmi Yavuz ve kıymetli bir liste isim daha, en güzel taş neyse onun gibi düşmüştü Diyarbakır okurunun kalbine. Duymak ve unutmamak mühimdir sevgili okur. Okurun kalbine taş atmayınız abiler! |
|
|
Yeni İmzalar – Enver Ercan |
Sayfa:82 |
Bu ayki yazıma ciddi bir ameliyat geçiren Mustafa Şerif Onaran’a geçmiş olsun diyerek başlamak istiyorum.Onun nasıl bir edebiyat tutkunu olduğunu bilenler bilir. Yazmak istediği daha pek çok kişi ve konu olduğunu da. Bu yüzden, bir an önce sağlığına kavuşmasını diliyor ve önümüzdeki sayıya yazısını mutlaka bekliyoruz!.. Edebiyat tutkunlarına gelince: hemen belirteyim; iletilerine açık kimliğini, yaşam öyküsünü, telefon numarasını eklemeyenler iyice azaldı. Onlar da, değerlendirmeye almamakta kararlı olduğumu görünce ısrarlarından vazgeçerler nasıl olsa!.. |
|
|
“Gül Şiiri” (Şiir) – Ömür Özçetin |
Sayfa:83 |
|
|
|
Ah O Kriz! (Öykü) – Özer Yaman |
Sayfa:84 |
Kapı kapı dolaşıp, krem, ruj, parfüm vs. satmak zoruna gidiyordu. Öyle ya; bunları alacak kişi, gitsin yerinden alsın… Bu dükkânlar niye açılmıştı, madem herkes evinde alışverişini yapacaksa… Derin düşünceleri çantasına atıp varlıklı ailelerden birinin kapısını çaldı. Kapıyı simsiyah saçlı, uzun boylu bir genç kız açtı. Üzerindeki elbisesi güzelliğini kapatıyordu. Daha söze bile başlayamadan kapı yüzüne kapandı. Ağlamaklı bir halde merdivenleri adımlarken, pazarlamacı diye bir ses duydu. |
|
|
Evleri Okumak (Şiir) – Volkan Odabaş |
Sayfa:85 |
|
|
|
Gül Dünya GülDünya’ya… (Öykü) – Caner Can |
Sayfa:86 |
“Çorbanızı bile içmemişsiniz! Rejimde misiniz?” dedi başhemşire gülümsemeye çalışarak, kenara çekildi ve ciddi bir ses tonuyla ekledi “Bak, seni, kliniğinizde yeni işe başlayacak hemşire hanımla tanıştırayım.” Önümdeki kâsede topak topak olmuş bulamaca baktım. Elim ağzımda, hızla kalktım. Sandalyem yana düştü. |
|
|
Kırık Can (Şiir) – Mustafa Ergin Kılıç |
Sayfa:87 |
|
|
|
|
|
MAYIS 2006 - KİTAP EKİ
Sema Kaygusuz ile Söyleşi (“Yere Düşen Dualar”) GÜREL ORMANCI
Petersburg (Andre Beliy) SABRİ GÜRSES
Büyü’sün, Yaz! (Hilmi Yavuz) EMRAH PELVANOĞLU
Hepsi Hikâye (Tarık Dursun K.) ÇİĞDEM ÜLKER
Piraye Şengel ile Söyleşi (“Ay Çöreği”) ŞEBNEM ATILGAN
Cemre (Müge İplikçi) NAZAN HAYDARİ
Ergin Yıldızoğlu ile Söyleşi (Köpeğin Ahlakı) NİHAT ATEŞ
Putin’in Rusyası (Anna Politkovskaya) KENAN MENDEKLİ
99 Günlük Muhalefet – Serbest Cumhuriyet Fırkası (Cem Ermence) ALPER ÇEKER
Bıçak Sırtında (Ali Baransel) ÖNER CİRAVOĞLU
Çöpteki Çiçekler (James Miller) MELİKE AYDIN
Bekir Yıldız’ı Yeniden Okumak… SENNUR SEZER
Uzam ve Kötülük (Yaşar Çabuklu) BÜLENT USTA
Zehra İpşiroğlu ile Söyleşi (“Şimdiki Çocuklar Hâlâ Harika”) SEMA ALPER
İsa Çelik ile Söyleşi (“Dur Gitme”) HANDAN GÖKÇEK
Talihli Kız (Alice Sebold) FERYAL SAYGILIGİL
Mehmet Can Doğan ile Söyleşi (Şiraze) YÜCEL KAYIRAN
Şiir Taşı MUSTAFA KÖZ
Tozlu Raf DENİZ DURUKAN
Yeni Yayınlar REYHAN KOÇYİĞİT
|
|
|
|
|
|