|
|
EKİM 2024
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Modern Dünyanın “Freak Show”u Tiktok ve Aşırılığın Hipergerçekliği – Merve Zeynep Sarıbek |
Sayfa:4 |
Merve Zeynep Sarıbek, “Modern Dünyanın ‘Freak Show’u Tiktok ve Aşırılığın Hipergerçekliği” başlıklı yazısında “Hedef kitle ne kadar büyükse toplumda kabul görmesi beklenen değerler sistemi de o kadar hormonlu hale geldi. Hedef kitle diyoruz, çünkü artık birbirine belli normlar ve değerler sistemiyle bağlanmış bir topluluktan ziyade metalaşmış benliklerin sunulduğu bir pazar yerinden bahsetmeliyiz,” diyor ve soruyor: “Güzellik ve çirkinlik nasıl oldu da bütün insanlığı güdümü altına alan endüstrilere yön veren iki saatli bombaya dönüştü?” Sarıbek’e göre, uzun yıllar güzellikten nemalanan dijital endüstriler artık çirkinliği, aşırılığı sergiliyor; 1940’lar itibarıyla Amerika’da son bulmaya yüz tutan freak show’lar (ucube gösterileri) aşırılık kültürü içerisinde TikTok aracılığıyla yeniden doğuyor ve asıl sorun ucube olarak gösterilende değil izleyicide. |
|
|
Ütopyadan Distopyaya: Dijital Çağ, Sosyal Çürüme ve İrade Üzerine – Mihriban Akyol Akın |
Sayfa:8 |
Mihriban Akyol Akın, “Ütopyadan Distopyaya: Dijital Çağ, Sosyal Çürüme ve İrade Üzerine” başlıklı yazısında “dijital çağda çirkinlik kültürünün sosyal medyanın doğasında var olan teşhircilikle beslendiğini”, “herkesin bir performansın içinde” olduğunu ve “bu performansın gerçeklikle hiçbir bağlantısının kalmadığını” vurguluyor. Noam Chomsky’nin “rızanın imalatı”, Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” kavramlarının ve Baudrillard’ın simülasyon teorisinin ışığında içinde bulunduğumuz distopyayı çözümlüyor; “İnsan, iradesiyle kendi gerçekliğini yaratır,” diyen Nietzsche’den hareketle bir çıkış yolu arıyor. |
|
|
Seyirlik Medyada “Çirkinlik” Algısı Tercihlerimiz ve Netflix İçerikleri – Işıl Çobanlı Erdönmez |
Sayfa:12 |
Işıl Çobanlı Erdönmez, “Seyirlik Medyada ‘Çirkinlik’ Algısı Tercihlerimiz ve Netflix İçerikleri” başlıklı yazısında dijital platformlarla birlikte izleyici odaklı dönüşen kategorileri ve bu kategorilerde eskinin anormalinin nasıl normalleştiğini, değişen güzellik ve çirkinlik algısını inceliyor. “İnsanın gözetlendiğini bile bile farklıya, çirkine yöneldiği bir ağ toplumu”nda tüketim tercihlerimizin günlük hayatta kendisini göstermeyen yüzümüzle, “içimizdeki öteki”yle sıkı ilişkisini ortaya koyuyor. |
|
|
Şairin Hikâyesi (11): Sennur Sezer – Erol Gökşen |
Sayfa:16 |
Süreli yayın arşivlerinde yaptığım çalışmalar neticesinde Sennur Sezer’in Haziran 1975’te Yansıma dergisinde yayımlanan “Duvarcılar Sendikası” adlı bir hikâyesi olduğunu keşfettim. Sezer’in kurgusal metinlere uzak olmadığını bilmeme rağmen böyle bir hikâyeyle karşılaşmayı beklemiyordum. |
|
|
Duvarcılar Sendikası (Öykü) – Sennur Sezer |
Sayfa:17 |
|
|
|
Çağdaş Sanat: Ayşe Erkmen ile Söyleşi – Fatma Berber |
Sayfa:18 |
“Yapıtın estetiği mecburiyet ve tesadüflerle şekilleniyor.” |
|
|
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler |
Sayfa:22 |
Lozan Barış Antlaşması’ndan söz ederken, “Türkiye’nin başına gelen en güzel şey,” diyen birinin Türkçeyi bildiğinden söz edilebilir mi? Başa gelmek, “kötü bir duruma uğramak” anlamında bir deyimdir. En güzeli olmaz. Güzel şeyse başa gelmez. |
|
|
Hayatı İdrak Teşebbüsleri: Yaralar ve Yamalar (13) – Murat Batmankaya |
Sayfa:24 |
“Oğuz, oburluğu esinlenirdi yaşadığı yerden.” (s. 20). Böyle diyor Sema Kaygusuz [“Doyma Noktası”nda]. Fakat ben, idrak özürlü olduğumdan, “oburluğu esinlenmek” ne demek, bilmiyorum. Oburluktan ilham almak mı acaba? Diyelim ki öyle. Oburluk ne tür, nasıl bir ilham veriyor? Sonra... “Yaşadığı yerden” oburluğa esinlenmek nasıl bir şey? İnsan yaşamadığı yerden de oburluğa esinlenebiliyor mu? |
|
|
Kamer'in Gece Mesaileri (Öykü) – İbrahim Yıldırım |
Sayfa:29 |
|
|
|
Rüzgâr Odası – Yavuz Özdem |
Sayfa:38 |
Volkan Aslan’ın “Beni Vur! Beni Onlara Verme!” adlı yerleştirmesinde dağ, ırmak ve ağacın yer aldığı bir duvar halısının merkezindeki geyiğe saplanan oklar, çaresizlik dışında biçimlenen yeni bir hikâye sunuyor. Bu bağlamda geyik, doğanın tüm madunlarını simgeleyip halının merkezinden hikâyenin merkezine geçiyor. |
|
|
Halit Ziya Uşaklıgil: “Biz Büyükbabamıza da Dede Derdik” – Faruk Turinay |
Sayfa:42 |
Bence bir sanatçı hakkında yazmanın –kendini ifade etme arzusunun ötesinde– içerik olarak tek bir hedefi olmalıdır: O sanatçının sanatıyla iç içe geçmiş karakterini aynı kültür âlemindeki diğer sanatçılardan ayırt edecek şekilde ortaya koyabilmek. |
|
|
Osmanlı Şiiri Nasıl Anlaşılır: Ömer Zülfe ile Söyleşi – Merve Köse |
Sayfa:50 |
“Büyük sanatkârlar karanlıkta göz kırpmayı seviyorlar.” |
|
|
Mahfî Saatler Üzerine Şiir (Şiir) – Ali Günvar |
Sayfa:55 |
|
|
|
Tunç Kandilin Gölgesinde (Öykü) – Ümit Aykut Aktaş |
Sayfa:56 |
|
|
|
Dünya Tarlasının Orta Yerinde (Şiir) – Çiğdem Sezer |
Sayfa:60 |
|
|
|
Coşkun Yerli'den Kalanlar: “Kara Serçe Tufanı” – Gültekin Emre |
Sayfa:62 |
Gültekin Emre, Çoşkun Yerli’nin 14 Mart 1996’dan itibaren kendisine gönderdiği mektupları okurlarımızla paylaşıyor. “Ben bu yıl leyleği havada gördüm (gerçekten de bu yıl ilk leyleği havada görmüş idim) ve şimdi işim gereği aylardır Ankara-İstanbulİzmir üçgeninde dönüp duruyorum. İstanbul’a gidişlerimde de arkadaşlarla bir türlü görüşemedim. (Son gidişimde, Haydar Ergülen ‘kız istemeğe’, Turgay Kantürk de Yılmaz Erdoğan’ın Otogargara oyunu için (sahneye koyucu olarak) İzmir’e gidiyorlardı, görüşemedik. Bu akşam yine İzmir’e gidiyorum, sanırım bu hafta içinde Turgay’ı orada iş başında yakalayabileceğim.” |
|
|
Günün Çocukları (Şiir) – Muzaffer Kale |
Sayfa:67 |
|
|
|
Salyangozlar (ve İnsanlar) (Şiir) – Francis Ponge |
Sayfa:68 |
|
|
|
Leb-i Derya Apartmanı No: 38 (Öykü) – Ege Işık Özatay |
Sayfa:70 |
|
|
|
Şiirler (Şiir) – Ersun Çıplak |
Sayfa:72 |
|
|
|
Dorian Gray'in Portresi: Bir Narsistin Gotik Hayaletinin İllüstrasyonu – Josef Kılçıksız |
Sayfa:73 |
Oscar Wilde’ın romanı hem estetik bir manifesto hem ahlaki bir hikâye olarak okunageldi. Oysa Wilde, sanatı etik ya da siyasi bir doktrin için bir araç olarak görmekten ziyade tamamen estetik bir yaratım peşindeydi. Wilde yine de ‘Portre’ aracılığıyla, kendi ahlaki vicdanıyla yüzleşme olanağı buldu ve bu yüzleşmenin uğraklarında giderek romancının ethos’u kontur kazandı. |
|
|
Özgün Baskı Sanatları Nasıl Anlatılır: Nevin Yavuz Azeri ile Söyleşi – Mine Bican |
Sayfa:81 |
“Özgün baskı, bir resim yapma yöntemidir.” |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:85 |
|
|
|
Teşekkür Et, Şikâyet Et, Öner, Bildir! (Şiir) – Sedanur Demiral |
Sayfa:86 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:87 |
|
|
|
Örtbas (Şiir) – Gazi Taş |
Sayfa:88 |
|
|
|
Düğüm (Öykü) – Merve Kürkçü |
Sayfa:89 |
|
|
|
Tavuk Kesme Makinesi (Öykü) – Emine Acar |
Sayfa:92 |
|
|
|
La Petite Fille de la Mer (Şiir) – Ercan Şeherli |
Sayfa:94 |
|
|
|
Kitaplar Arasında |
Sayfa:95 |
|
|
|
Betül Tarıman ile “Bir Rüyâ İçin Gerekli Şeyler” Üzerine Söyleşi – Cenk Kolçak |
Sayfa:95 |
“Rüyalar şiire evriliyor, yaşananlar da şiire, rüyaya.” |
|
|
“Nâzım Hikmet ile Cegerxwîn (Tango ile Govend)” / Hayri K. Yetik – Kemal Gündüzalp |
Sayfa:98 |
“Cegerxwîn’le Nâzım’ı, Nâzım’la Cegerxwîn’i karşılaştırıp tartarken terazimiz politika/retorik değil poetika olacaktır,” diyor Hayri K. Yetik. Kuşkusuz ozanları değerlendirmede birinci ölçüt de böyle olmak zorundadır. |
|
|
“Olay Yeri” / Reyhan Yıldırım – Erendiz Atasü |
Sayfa:100 |
Hemen belirtmeliyim ki bu hikâyeleri üstün edebiyat düzeyine yükselten sınıfsal bakış değil, yazarın her felaketin kurbanlarının içselliğine süzülüp oradan bize seslenen duyarlığıdır. Kanımca Reyhan Yıldırım, kurbanlarla önce özdeşleşmekte (özdeşleşme “Sana Boyun Eğmeyeceğim” de özelikle belirgin) ve sonra bu materyale dıştan bakabilmekte, böylece melodrama düşme olasılığını bertaraf etmektedir. |
|
|
“Kopukluklar” / Ali Özgür Özkarcı – Şerif Mehmet Uğurlu |
Sayfa:102 |
Olay örgüsünün gündelik yaşam üzerinden doğal kopukluğu, Sinan’ın bilinçakışındaki kopukluk ile paralel ilerliyor. Öyküde onun üç düzlemdeki halini görüyoruz: Ailesiyle, kadınlarla ve roman projesiyle ilişkilerini. |
|
|
Sercan Ünsal ile “Köy Enstitüleri Kırsal Kalkınma ve Sağlık Kolu” Üzerine Söyleşi – Ali Ekber Ataş |
Sayfa:103 |
Enstitüye başlayan öğrenci örneğin çevre bilincini, doğayı ve tarihî eserleri korumayı öğreniyor, öğrendiklerini ağaç dikerek, yerleşkeyi temiz tutarak, tarihî eser gezilerine katılarak uyguluyor, ardından görev yaptığı yerlerde sürdürüyor. Örneğin görev yaptığı köylerde yeraltı şehri, mağara-kaya resimleri bulan, korumaya çalışan öğretmenlerimiz çok yaygın. Yalnız biz onların öykülerini sınırlı bir şekilde de olsa bugüne taşıyamamışız. |
|
|
“En Uzak Şehir” / Gürcan Banger – Çiğdem Ülker |
Sayfa:106 |
Kitapla aynı adı taşıyan öykü, “Ülkenin her noktasına en uzak olan bu şehre sonunda varabildim,” diye başladı ve öykünün adı kitabın adıydı. En Uzak Şehir’deki on öyküyü gerçek nedir, doğru nedir, peki edebiyatın gerçeği nedir sorularıyla okudum. Öykü, daha adından başlayarak bunu düşünmeye davet etti beni. |
|
|
“Düşen Şeylerin Gürültüsü” / Juan Gabriel Vasquez – Hikmet Temel Akarsu |
Sayfa:107 |
Düşen Şeylerin Gürültüsü, 1973 doğumlu yazar Juan Gabriel Vasquez’in üçüncü romanı. Yayımlandığı 2011 yılında İspanya’nın en prestijli edebiyat ödüllerinden biri olan Alfaguara Ödülü’nü kazanmış. Romanın Türkiye’deki birinci basımı 2012’de yapılmış; ikinci basım ise ancak 2021’de olabilmiş. Ne hazin! Kitap on senede bir baskıyı zor tüketmiş. Oysa bilhassa Türkiye’de on binlerce satış sayısına ulaşması gereken bir roman. Çünkü temaları bizdeki güncel sorunlarla büyük oranda örtüşüyor. |
|
|
Caner Almaz ile “Duvarlar” Üzerine Söyleşi – Eda İşler |
Sayfa:108 |
“Karakterlerin bakış açılarını ortak kırılma anlarına taşıyan hikâyeleri seviyorum.” |
|
|
“Mühür” / Cevat Turan – İlhan İpek |
Sayfa:110 |
Cevat Turan politik/siyasi bir polisiye yazmış, Mühür devlet ile iç içe geçmiş karanlık yapıların arkasında saklı olan ne varsa onu günyüzüne çıkarmakla kalmıyor, kimin kimi kullandığı, kimin kiminle ittifak ettiği ve kimin kime ihanet çetesi kurduğuna dair ipuçları veriyor. |
|
|
“Kâhinin Ninnisi” / Ayça Erdura – Mehmet Ali Çelikel |
Sayfa:111 |
‘Hansel ile Gretel’i ‘Rumpelstiltskin’ masalıyla birleştiren Erdura, ormanda dans ederek şarkı söyleyen Rumpelstiltskin’i ‘Aklına bir şarkı düştü, ama söyleyecek hali yoktu,’ diyerek masaldakinden farklı bir ruh haliyle karşımıza çıkarıyor. Evrensel masalların ortak bilinçaltında yarattıkları çağrışımları değiştiriyor. Böylece masalları yeniden yazarak kendi düşsel tarihini oluşturuyor. |
|
|
Ertuğrul Rast ile “Nükleer Müzik” Üzerine Söyleşi – Emre Söylemez |
Sayfa:112 |
“Her an korkunç bir yıkımla yüzleşebiliriz. Böyle bir dünyada müziği aradım, önce müzik olduğuna inanarak.” |
|
|
|
|
|
|
|