|
|
EYLÜL 2024
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Mükemmel Makine, Kusurlu İnsan: Teknofetişizmin İdeolojik Temeli – Ali Ergur |
Sayfa:4 |
Ali Ergur, “Mükemmel Makine, Kusurlu İnsan: Teknofetişizmin İdeolojik Temeli” başlıklı yazısında “Teknolojinin toplum hayatının merkezine yerleşmesi onu meşrulaştırıcı bir ideolojiyi yeniden üretir,” diyor ve bu ideolojinin dayattığı “teknolojinin rasyonelliği insanın kusurluluğuna tercih edilmelidir” önermesinin altını çizerek önemli tespitlerde bulunuyor: “Oysa insanı tanımlayan, insani eylemin ve onun oluşturduğu ahlakın temelinde bizatihi insan aklının kusurlu olması yatar. (…) insanı kendini aramaya ve aşmaya, bilim, sanat, felsefe yapmaya yönlendiren temel itki aklın kusurluluğudur.” “İnsanın (…) tüm etkinliklerinin yapay zekâ ve türevleri tarafından üstlenilmesi, yalnızca bir beceri yitimi meselesi değildir; daha derinde, ahlaki varlık olma özelliğini insana kazandıran ‘eylem içinde var olma’ ayrıcalığını ondan devralmak anlamına gelir.” Ergur’a göre, insanı bir emek öznesi olduğunu hatırda tutarak tasavvur etmek zorundayız. |
|
|
Teknofetişizm ve Olağan Halleri – Emre Canpolat |
Sayfa:8 |
Emre Canpolat, “Teknofetişizm ve Olağan Halleri” başlıklı yazısında teknolojinin insan emeğinin ortak yetilerinin somutluk kazandığı ürünlerin ve süreçlerin toplamı olduğunu vurguluyor; “Üretici güçlerin ve emeğin maddi formu olarak teknolojiyi toplumsal bağlarından koparan her tarihsel ilişki, kendine özgü bir dokunuşla teknolojiyi fetiş bir obje, kavranamayan bir şey ya da hikmetinden sual olunmaz bir güç olarak öne çıkarır. Teknoloji bu ilişkilerde zihin emeği ve kol emeğinin bütün türleri de dahil olmak üzere genel olarak toplumsal emeğin ortak yetilerinin ürünü olarak görünmez de kimi zaman sermayenin bir kerameti, kimi zaman ‘dâhi’ insanların insanüstü yetilerinin ürünleri, kimi zaman da giderek insandan bağımsız şeyler olarak görünür,” diyor. |
|
|
Artırılmış Dünyanın Siborgları İçin Felsefe – Ahmet Alphan Sabancı |
Sayfa:12 |
Ahmet Alphan Sabancı, “Artırılmış Dünyanın Siborgları İçin Felsefe” başlıklı yazısında teknolojiyle olan ilişkimizi irdelerken McKenzie Wark’ın “vektöralizm”, Alvin Toffler’ın “gelecek şoku”, Timnit Gebru ve Émile P. Torres’in “TESCREAL” kavramları, Ray Kurzweil’in “singularity” adını verdiği kırılma noktası üzerinde duruyor. “Bugün geldiğimiz noktada her türlü düalizmi reddeden ve insanı parçası olduğu sistemlerle bir bütün olarak görmemizi sağlayan bir felsefeye duyduğumuz ihtiyaç giderek artıyor,” diyor ve hem teknoloji felsefesinin hem de genel olarak felsefenin Donna Haraway’in siborg kavramından ilham alarak yeni bir yaklaşım geliştirmesi ve dünyayı bu eksen üzerinden anlamak için çalışması gerektiğini savunuyor.
|
|
|
"Böyle Geldim, Böyle Gidiyorum." – Ferit Edgü |
Sayfa:16 |
Ferit Edgü’nün 2013 tarihli, kitaplarında yer almayan isimsiz elyazısı metnini Varlık okurlarıyla paylaşıyoruz. |
|
|
Genco Erkal'ın Ardından: "Bir Ölüm Haberi, Bir Vasiyet" – Burak Süme |
Sayfa:18 |
Genco Bey için oyunculuk bir tutkuydu. Öyle ki ailesi ABD’de tiyatro eğitimi almasına karşı çıksa da kendisi İstanbul Üniversitesi’nde Psikoloji bölümünde okurken 1957 yılında Genç Oyuncular adını verdiği ilk amatör tiyatro topluluğunu kurmuştu. Ayyar Hamza, Keloğlan gibi oyunlarda oynayarak dikkatleri üstüne çekti. İlk profesyonel sahnelemesi ise 1959’da Muhsin Ertuğrul’un rejisiyle Muammer Karaca Tiyatrosu’nda Yıldız Kenter’le karşılıklı oynadığı ‘Çöl Faresi’ adlı oyundu. 60 yıllık kariyeri boyunca seçtiği tiplemelerle, giderek büyüyen kentlerdeki insanlık hallerini gözlemleyerek kendi seyircisini yarattı ve imgeye dönüştü. |
|
|
Annie Ernaux'nun ‘Seneler’ Romanında Karşı-Belleğin Örgütlenme Şekilleri – Josef Kılçıksız |
Sayfa:22 |
‘Seneler’, tarihsel zamanın geçişini, şeylerin, fikirlerin ve ahlaki kodların değişimini ve bir kadının mahremiyetini aynı anda temsil eden bir eser olarak öne çıkıyor. |
|
|
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler |
Sayfa:31 |
Yaşamın üç temel alanında hemen hemen hiçbir şey anlamadan yaşıyoruz. Üç temel alan: Din, tıp ve hukuk. Dua okuyoruz, ne dediğimizi bilmiyoruz. Herhangi bir ilaç kutusunun üstünde yazanları anlamadığımız gibi, kutunun içindeki kâğıtta (prospektüs!) yazanları da anlamıyoruz. Eğer biz kutunun üstüne ‘Karın ağrısı için, baş ağrısı için, mide bulantısı için…’ diye bir not eklememişsek bir süre sonra o ilacı hangi derdimize derman olsun diye aldığımızı bile çıkaramıyoruz. Hukuk alanı desek… O da aynı! Bir dava dosyasında kullanılan terimleri anlayıp hakkımızı arama şansımız yok. |
|
|
Rüzgâr Odası – Yavuz Özdem |
Sayfa:34 |
Murathan Mungan’ın yüzleri biçimsel özelliklerle değil, duygu ve düşünce sarmalında konu etmesi, güttüğü amaçlar bağlamında dikkat çekici. |
|
|
Gülten Akın: Kente Yalınayak Giren Şair – Elçin Sevgi Suçin |
Sayfa:36 |
‘Şiirimiz kente yalınayak girecektir.’ Gülten Akın’ın üç ciltlik Toplu Şiirleri’ni okurken (YKY, 2023), ‘Ağıtlar ve Türküler’de yer alan ‘Yalınayak Türkü’ (s.36) şiirinin bu son dizesi tam anlamıyla yolumu kesti. ‘Evet,’ dedim. ‘İşte bu.’ Gülten Akın şiiri, kente yalınayak giren şiir. |
|
|
Şiirler – Metin Cengiz |
Sayfa:44 |
|
|
|
İstihkâmcılar (Öykü) – Sıddık Sert |
Sayfa:45 |
|
|
|
Öte (Şiir) – Tarık Günersel |
Sayfa:49 |
|
|
|
Resim Sanatı: Gülfem Kessler ile Söyleşi – Hıdır Eligüzel |
Sayfa:50 |
“Sanat bir ‘olma’ hali.” |
|
|
Yüksek Dağlara Doğru (Şiir) – Hüseyin Akın |
Sayfa:53 |
|
|
|
Ücra Bir Şiir İçin Anahtar Kelimeler X: “Anlamanın Cezası” – Hüseyin Köse |
Sayfa:54 |
Hayatında hiçbir basit şeyi zerre kadar anlamamış bir güruhun, az-buçuk bir şeyleri anlamışa çektirdiği dilsiz ızdıraplar var bir de; herkesleri, o düzlükleri çoktan geçtim, kendinden içeriye doğru dahi engebeli bir yol var. Aramızdan birileri hemen her gün her saniye bilmek ve anlamak kaygısıyla hayat kahrı çekiyor zihninin acı ekmeğiyle. |
|
|
Şiirler – Ali Özgür Özkarcı |
Sayfa:59 |
|
|
|
Türkiye'de Çok Partili Dönemin Başında "Boşboğaz"da Banal Mizojini – Fatma Fulya Tepe |
Sayfa:60 |
Bu yazıda Türkiye Cumhuriyeti’nde çok partili dönemin başında kadınların medya temsillerinde mizojinik tutumların nasıl yeniden üretildiğini ortaya çıkarmayı amaçladım. 22 Eylül 1945’ten 16 Mart 1946’ya kadar olan dönemde mizah gazetesi ‘Boşboğaz’ın içeriğini analiz ettim. |
|
|
Nihayet (Şiir) – Yavuz Türk |
Sayfa:65 |
|
|
|
Duvardaki Halı – Tahir M. Ceylan |
Sayfa:66 |
Düzyazı sözcüklerin tek eksende sayma tahtasındaki gibi art arda dizilmesine neden olurken şiirsel dil onları üç eksenli bir spirale dizerek yükseltir, genişletir, hatta Cummings’de olduğu gibi sözcükler bazen hakikati anlatmaya bile ihtiyaç duymaz, hakikatin kendisi olur. |
|
|
İyelik (Şiir) – Ayşe Nur Biçer |
Sayfa:69 |
|
|
|
Hayatı İdrak Teşebbüsleri: Yaralar ve Yamalar (12) – Murat Batmankaya |
Sayfa:70 |
Bir edebiyat ödülü ‘toplumsal yaşama eleştirel bakışı, kadın ve çevre konularına duyarlı romanları için’ değerli bir yazarımıza verilmiş. Gerekçe, daha çok içtimaî! Eserin edebî yanına vurgu nerede? Şimdi tutup yazarın biri kalksa, ‘Ama çevreye en duyarlı yazar benim! Ödül benim hakkım!’ dese ne buyrulacak? |
|
|
Asansör (Şiir) – Güler Kalem |
Sayfa:74 |
|
|
|
Müzik Sanatı: Emre Aracı ile Söyleşi – Fatma Berber |
Sayfa:75 |
“Geçmiş benim daima evim, sığınağım oldu.”
“Edinburgh üzerine bir kitabım var, ama o daha henüz yayımlanmadı. 1793’te Londra’ya yollanan ilk Osmanlı sefiri Yusuf Agâh Efendi’nin izini de sürdüm şehrin sokaklarında. Osmanlı Büyükelçisi Londra sosyetesiyle ilk olarak Covent Garden opera binasında bir temsilde tanışmış. O devrin ‘The Times’ gazetesinin sayfalarında büyükelçi hakkında bu ve benzeri haberlerin izini araştırmak ne de keyif vericiydi. Yusuf Agâh Efendi ilk olarak Thames’e bakan Adelphi konutlarında bir daireye yerleşmiş. Bugün küçük bir kısmının hâlâ ayakta durduğu bu binayı gidip buldum. Yıllar sonra bu binada Peter Pan’in yaratıcısı J. M. Barrie de oturmuştu. Hatta koleksiyonumda onun sekreterinin genç bir okuruna bu binadan yazdığı 1935 tarihli daktilo edilmiş orijinal bir mektubu dahi var. Yusuf Agâh Efendi’den Peter Pan’e uzanan hiç beklenmedik bir hikâye bu değil mi?”
|
|
|
Yaz Yaşamı, Yazı Hayatı – Gültekin Emre |
Sayfa:86 |
“Aktunç değil, AKKUŞ” demek istiyor Hulki. “Neden?” Pek bilmiyor “ama, daha güzel geliyor”muş, “ ‘barış’ı o çağdaş ulaşılmazlığı simgeliyor”muş “belki”; “belki de soyadı Aktunç olup, sinema piyasasında adam geçinen bir iki kıytırık yüzünden”miş. Kendini gizlemeyi düşünmüyormuş soyadını değiştirmek istemekle. Vedat Günyol’un yayımlamak istediği mektuplar denemesi, yayımlanır elbette, ama Hulki, “Ne getirecek bu ilk yazı bana?” diye sorar. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:90 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:92 |
|
|
|
Çığlık (Öykü) – Ayşe Saban Topuz |
Sayfa:94 |
|
|
|
Hegemonya'nın Tarihsel Gelişimi (Şiir) – Süleyman Karaca |
Sayfa:96 |
|
|
|
Kitaplar Arasında |
Sayfa:97 |
|
|
|
"Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler" / Taner Ay – Funda Özsoy E. |
Sayfa:97 |
‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’, her ne kadar bir araştırma kitabıysa da, Taner Ay’ın akıcı üslubundan olsa gerek, sürükleyici bir roman tadında. Bir zamanlar gazetelerin kültür sayfalarında boy göstermiş, kitapları popüler olmuş, okurların hafızalarında yer bulmuş kırk yedi yazardan bir kısmı öldükten sonra unutulmuş, bazıları ise daha hayattayken zamanın acımasız çarkında öğütülüp gitmiş. İçlerinde Mazlum Kenan Köstekçi gibi gençliğinin baharında veremden ölen de var, Hikmet Şevki gibi bir aşk cinayetine kurban giden ya da Osman Fahri gibi karşılıksız aşkından dolayı intihar eden de; bazıları yaşadığı dönemde dahi yok sayılmış türlü nedenlerle Nezahat Somar gibi. |
|
|
"Günler Çözüldükçe" / Ömer Erdem – Şeref Bilsel |
Sayfa:100 |
Zamanla Karakoç şiirinde restore edilen, bizim –okurlar olarak– dışarıdan bakınca kolayca fark edemeyeceğimiz kimi kırılma anlarını da Ömer Erdem görünür kılıyor. |
|
|
"Aynadan Yansıyan Hatıralar - Benim Güzel Günlüğüm" / Erden Kıral – Ali Bulunmaz |
Sayfa:101 |
‘Aynadan Yansıyan Hatıralar’, hem yönetmenin yaşamından parçalarla hem de filmlerine ilişkin anekdotlarla buluşturuyor bizi. Aslında ikisini birbirinden ayırmıyor Kıral. Kurgunun gerçeği, gerçeğin de kurguyu takip ettiği bir hayat bu. Türkiye’ye özgü absürtlüklerle mücadeleler sürerken yurtiçinden ve yurtdışından gelen ödüller, Kıral’ın yaşamının önemli bir parçası. |
|
|
"Karşı Roman" / Ali Ayçil – Gülhan Tuba Çelik |
Sayfa:102 |
Zamanın çembersel devinimi metin ilerledikçe çapını daraltır ve metnin sonlarına doğru anlatıcıya iyice yaklaşmaya başlar. Hatta bir nevi anlatıcıyı sıkıştırır. Kayıp ve yasların da işin içine girdiği bu yakın çemberlerde hem zaman hızlı hem de acı yoğundur. Anlatıcının bilinci de hızlanmaya başlar. |
|
|
Sadık Yaşar ile Yeni Şiir Kitapları Üzerine Söyleşi – Hüseyin Peker |
Sayfa:104 |
“Şiir dünyamı ötekinde kura kura ilerliyorum.” |
|
|
"Dağ Diyarı Sürgünleri" / Mehmet Çimen – Özlem Aydeniz |
Sayfa:106 |
Bilmediğimiz bir çağ, tanımadığımız ırklar, hiç görmediğimiz hayvanlar, tılsımlar… Masalsı ve fantastik öğelerle kurgulanmış, Mehmet Çimen imzalı ‘Dağ Diyarı Sürgünleri’, okuru karanlık ama nihayetinde umutlu ve yeni bir dünyada yolculuğa çıkarıyor. |
|
|
"Herkes Sevdiğini Öldürür" / Erendiz Atasü – Fuat Yakar |
Sayfa:107 |
Eserlerinde o¨zyas¸amsal nirengi noktaları ve yas¸amından tu¨mu¨yle ilgisiz yansımaları yazı sanatıyla dile getiren Atasu¨, yas¸anmıs¸lıklara yazınsal birer form kazandırır; gerc¸ek, tasvirin nesnesi olmaktan c¸ıkarak fantastik du¨nyanın bir parc¸ası haline do¨nu¨s¸u¨r. Bo¨ylece yazar kendisine alan ac¸arak so¨ylenmeyeni so¨yleyebilir ve gec¸mis¸ izlerin kaybolmasına da izin vermez. |
|
|
Şafak Güçlü ve Berna Olgaç ile “Kırmızı Çan” Üzerine Söyleşi – Sezen Çobanoğlu Talay |
Sayfa:110 |
“Edebiyat bir öğretmen edasıyla yaklaşmıyor bizlere. Yaşam gibi, sokak gibi kendi doğallığında ilerliyor.” |
|
|
"Oyunbozan" / Nilüfer Benal – Özlem Akalan |
Sayfa:112 |
Asıl mesleği hekimlik olan Nilüfer Benal ikinci romanı ‘Oyunbozan’ ile 80’lerde çocuk, 90’larda üniversite öğrencisi olan bir grup gencin yaşamından kesitlerle yakın siyasi tarihimizi anlatıyor. İki eski dostun 24 saat süren sohbetleri hem okurun belleğini tazeliyor hem de şiir ve şarkıların eşlik ettiği bir edebî serüven sunuyor. |
|
|
|
|
|
|
|