|
|
HAZİRAN 2024
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
İletişim/sizlik: 'Anlatan İnsan'ın 'Prosumer'a Dönüşümünde Yalnızlığa Gönüllü Olma Hikâyesi – İlknur Doğu Öztürk |
Sayfa:4 |
Bu sayımızın dosya konusu, “İletişim Çağında Yalnızlık”. Dosyamıza katkıda bulunan yazarlar ise İlknur Doğu Öztürk, Burcu Zeybek, Canan Arslan, Bilgehan Ece Şakrak ve Zeynep Genel.
İlknur Doğu Öztürk, “İletişim/sizlik: ‘Anlatan İnsan’ın ‘Prosumer’a Dönüşümünde Yalnızlığa Gönüllü Olma Hikâyesi” başlıklı yazısında dijital çağda dönüşen iletişim biçimlerinin insanın toplumsal yönünü hangi açılardan sakatladığını inceliyor. Yankı odalarına hapsolan, dinlemeyi değil sadece görüşünü dile getirmeyi önemseyen, kendini artık bir toplumun parçası olarak tanımlamayan, iletişim krizinden kaçınarak yalnızlığa gönüllü olan birey için sosyal ağların bürokrasiyi ortadan kaldırmasının, uzakları yakın kılmasının ne anlamı olabilir?
|
|
|
Nefret Söylemi Tartışması ve Siyasi Kutuplaşma – Burcu Zeybek |
Sayfa:8 |
Burcu Zeybek, “Nefret Söylemi Tartışması ve Siyasi Kutuplaşma” konusunda sosyolojik ve felsefi yaklaşımların bir özetini sunduktan sonra Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, tek partili dönemden çok partili döneme Türkiye’de kutupların temel dayanağı olan unsurlar üzerinde duruyor ve “Kutuplaşma insanın daha temelde yer alan duygusal ve güdüsel tarafına hitap eder. Bu yüzden rasyonel ve gerçekçi bir siyaset yürütmeye ve taraflar arasında hakkaniyeti gözetmeye çalışanlar, müzakere ve işbirliğine olumlu bakanlar, yani ılımlılar her iki taraftan da saldırıya uğrar veya yok sayılırlar. Sıklıkla iki tarafça da karşı tarafın adamı olmakla suçlanırlar,” diyor. |
|
|
Dijital Çağda Bireysel Tüketilen Sanat Pratikleri ve Sosyal İzolasyon – Canan Arslan |
Sayfa:12 |
Canan Arslan, “Dijital Çağda Bireysel Tüketilen Sanat Pratikleri ve Sosyal İzolasyon” başlıklı yazısında “Dijital sanat platformları, izleyicilere sanat eserleriyle daha etkileşimli bir deneyim sunarken, bu etkileşimin gerçek dünyadaki sosyal bağları nasıl etkilediği üzerine önemli bir soru işareti oluşturur,” diyor ve dijital mecralarda daha fazla sanat eserine ulaşsak da eserlerle yüzeysel ve kısa süreli ilişki kurduğumuzu, ayrıca topluluk duygusunu zayıflatan bir izolasyona maruz kaldığımızı, bunun da demokratik katılımı azalttığını vurguluyor. |
|
|
Sinemanın Yalnız Flanörleri: Dijital Dönüşüm ve Seyir Kültürü – Bilgehan Ece Şakrak |
Sayfa:16 |
Bilgehan Ece Şakrak, “Sinemanın Yalnız Flanörleri: Dijital Dönüşüm ve Seyir Kültürü” başlıklı yazısında hem sanat hem de kitle iletişim aracı olan sinemanın büyüsünü, salonlardan evlere çekilen film izleme deneyiminin bireyler üzerindeki etkisini ve dönüşen flanörlük kavramını sorguluyor. Medyanın kamusal yaşamın yükselişi ve çöküşüyle özel bir ilişkisi bulunduğunu belirttikten sonra, “Elektronik iletişim, kamusal yaşam düşüncesine son verilmesini sağlayan unsurlardan biridir; toplumsal grupların birbirlerine ilişkin bilgi birikimlerini üst düzeyde artırırken, fiili yani somut bağlar kurmayı gereksizleştirir ve toplumsal etkileşimlerden çekilme yönünde kültürel itkiler oluşturur,” diyor. |
|
|
İkinci Oyuncu da Hazır: Sosyal İletişimde Oyun Zamanı – Zeynep Genel |
Sayfa:20 |
Zeynep Genel, “İkinci Oyuncu da Hazır: Sosyal İletişimde Oyun Zamanı” başlıklı yazısında genellikle olumsuz bakılan, bireyleri dünyadan soyutladığından şikâyet edilen çevrimiçi oyunların –birçok bilimsel araştırmanın sonuçlarına dayanarak– “karakterler arası diyaloglar ve grup içi görevler sayesinde genç oyunculara empati ve iletişim kurma becerileri kazandırması”, “ileri yaş bireylerde bilişsel işlevleri ve hafızayı desteklemesi” gibi olumlu özelliklerini sıralıyor. Ama hemen sınırdaki sosyal izolasyon, depresyon ve anksiyete gibi tehlikelere de işaret ediyor ve “Güney Kore gibi bazı ülkeler, oyun bağımlılığını ulusal bir sağlık sorunu olarak tanıyıp, geniş çapta kampanyalar ve tedavi merkezleri kurarak bu konuda önlemler alıyor,” diyor. Dolayısıyla şöyle bir soru çıkıyor karşımıza: Oyunlarda insanlarla buluştuğumuzu sanırken büyük bir yalnızlığa mı sürükleniyoruz? |
|
|
Beşte, On Beşte, Otuz Beşte (Öykü) – Ercan y Yılmaz |
Sayfa:25 |
|
|
|
Heidegger ve Şiir – Tahir M. Ceylan |
Sayfa:34 |
Bu hastalıklı çağ insanına, “hastaysanız yabansılığınızın şiirini yazın, düzelirsiniz” demek doğru düşer. (Şiirin yazanı okuyanından çok deniyor, öyle olmalı zaten, hatta daha çok olmalı yazan, hastalıklar arttı ve tedavi olabilen de yok çünkü bu kadar günahkârken!) Hele hele, biz dildeki sözcüklerin ortaya çıkışının temelinde, sözcüklerin işaret ettiği varlıklarla ilgili yaşadığımız deneyimlerin olduğunu biliyorsak bu daha da böyledir. |
|
|
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler |
Sayfa:39 |
Kulak alışkanlığı kötü şey... Duya duya alıştığımız sözleri hiç yadırgamadan kullanıyoruz. Zaman zaman kullandığımız “Doğrusunu söylemek gerekirse” ya da “Dürüst olmak gerekirse” gibi kalıplaşmış ifadelerin ‘doğruluğun ve dürüstlüğün her zaman gerekmediği’ anlamı içerdiği çoğumuzun aklına gelmemiştir. Oysa düşününce ne garip! Arada bir doğabilecek yalan söyleme gerekliliğinden söz edilebilir ama doğrusunu söylemek, dürüstlük, arada bir gerekecek durumlar değil ki... |
|
|
Çocukluk ve İlkgençliğin Yaban Yurdunda Bir Şair: Metin Cengiz – Halim Şafak |
Sayfa:42 |
Şiir yabanı –başka bir deyişle doğasal olanı– hem çocukluğun alanı haline getirir, hem de çok şeyi onunla açıklamamızı sağlar. Cengiz şiirlerinde büyük ölçüde bunu gözetir, çocukluğu kaotik dünyası içinde tutar. Yine onun şiirlerinde aşk ve erotizm yabanın içerenleri ile ama araçsallaşmadan belirir. Böylelikle her ikisini de ilkel ve tabii eylemler haline getirir. |
|
|
Şiirler – Hilmi Yavuz |
Sayfa:48 |
|
|
|
Bir Varmış Bir Yokmuş (Öykü) – Gaye Keskin |
Sayfa:50 |
|
|
|
Söz (Şiir) – Arife Kalender |
Sayfa:53 |
|
|
|
Uluslararası İlişkiler Nasıl Anlatılır: Pınar Bilgin ile Söyleşi – Mine Bican |
Sayfa:54 |
“Küresel düşünüp yerel hareket etmek ve yerel düşünüp küresel hareket etmek arasında bir seçim yapma lüksümüz yok. İkisine de ihtiyaç var.” |
|
|
Şiirler (Şiir) – Osman Serhat Erkekli |
Sayfa:58 |
|
|
|
Fikret Adil'in Hikâyeciliği – Erdem Danış |
Sayfa:59 |
Fikret Adil’in kurgusal bir dünya oluşturma çabasına rağmen kendisini eserlerine gizleyerek veya açık bir şekilde aktarması edebî yetkinliğinin akamete uğramasına neden olur. Adil, dönemin sanat anlayışına, edebiyata, sosyal ve siyasi konulara dair eleştirilerini de belirli bir olay örgüsü eşliğinde okura sunmayı tercih etmiştir. Yazarın usta bir gazeteci olması, yayın hayatına dair tecrübeleri, sanatsal faaliyetlerin merkezinde bulunması da metinlerine ayrı bir tat katmıştır. |
|
|
Kanı Balla Yıkayan, Balına Kan Karıştıran Bosna – Çiğdem Ülker |
Sayfa:64 |
Kayganlaşmış mermer taşlarda yanlış yere basmamaya, doğru adımı atmaya, kayıp düşmemeye çalışarak yürüdüm. Belki fazla temkinli yürüdüm. Sanırım bu dünyadan nasıl geçiyorsam Mostar’dan da öyle geçtim. Sonra döndüm geriye baktım. Bir daha geçmek istedim ama dönemedim, imkânsız değildi ama geriye dönmedim, aceleci kalabalığa katıldım. Peki ama bir kez daha köprüden geçmek neden mümkün olmasın? Mostar’ın Köprüsü gibi yeniden başlamak ve bu kez daha yavaş adımlarla yürümek. |
|
|
Yılan Isırığı (Şiir) – Tuğrul Keskin |
Sayfa:67 |
|
|
|
6 Şubat Depreminin Ardından: Yıkım, Yaratım, Dayanışma – Esra Yıldız - Edip Yeşil - Ali Uğur Ummo - Lal Laleş |
Sayfa:68 |
Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği Türkiye Şubesi (AICA Türkiye), 6 Şubat 2023’te yaşanan deprem felaketinin yıl dönümü haftasında, depremden etkilenen kentlerde yaşayan sanatçı, akademisyen, kültür ve sanat emekçilerinin; Ali Uğur Ummo (Hatay Akademi Senfoni Orkestrası), Edip Yeşil (Antakya Sanat Derneği, şair), Hicran Aslan (şair, sanatçı), İlker Cihan Biner (sanat eleştirmeni ve yazarı)¸ Kenan Nuraydın (sanatçı), Lal Laleş (Diyarbakır Edebiyat Evi, şair), Merve Karataş (Nar Sanat), Mehmet Fahracı (sanatçı) ve uzun süreden beri Antakya üzerine akademik çalışmalar yapan akademisyen Tuğçe Tezer’in (MSGSÜ) katılımı ve Mahmut Wenda Koyuncu, Rana Öztürk ve Esra Yıldız’ın moderasyonunda online bir konuşma gerçekleştirdi. Varlık’ın Haziran sayısında Edip Yeşil, Ali Uğur Ummo ve Lal Laleş’in tanıklıklarına ve konuşmalarına yer veriyoruz. Diğerlerini Temmuz sayımızda yayımlayacağız. |
|
|
Atlama Çizgisi (Şiir) – Zeynep Arkan |
Sayfa:75 |
|
|
|
"Kuru Otlar Üstüne" Bir Diyalog – Hilmi Yavuz-Asuman Gül Biçen |
Sayfa:76 |
Filmi merkezî bir karakter olarak Samet ve kendini aldatma bağlamında gerek Nuray gerekse Sevim ile ilişkilerinde açığa çıkan varoluşçu bir durum olarak okuyabiliriz. |
|
|
Şair Naili Sokak (Şiir) – Furkan Eren Ekici |
Sayfa:79 |
|
|
|
"Kuru Otlar Üstüne”: ‘Kendi Benliğinin Ben'i Olmak – Feridun Andaç |
Sayfa:80 |
Bir Zamanlar Anadolu’da bir başlangıçtı o katmansal yapı için. Kış Uykusu’nda bunu açımladı, Ahlat Ağacı’yla da derinleştirdi meselesini. Bu kez Kuru Otlar Üstüne ile gerçeklik duygusundan kopmadan metaforik anlamları öne çıkardı. Çizdiği karakterlerle başkalarındaki ben’i görme yolculuğuna davet etti izleyicisini. |
|
|
Kadın Çalışmalarında Konum Politikası Kavramı Hakkında – Fatma Fulya Tepe |
Sayfa:84 |
Mary Eagleton, konum politikası kavramını açıklarken Rosi Braidotti’ye gönderme yapıyor. Rosi, kızkadeşlik feminist kadınlar için bir başlangıç noktası olsa da kadınlar aynı değildir ve aralarındaki farklılıkların tanınması için her kadının bir şey söylerken nereden konuştuğunun maksimum farkında olması lazım, diyor. Adrienne Rich’in de “Notes Toward a Politics of Location” diye bir metni var. Adrienne, burada konumsallık (positionality) kavramının onun için çocukluğundan gelen bir başlangıcı olduğunu söylüyor ve çocukken oynadığı bir oyundan bahsediyor. |
|
|
Rüzgâr Odası – Yavuz Özdem |
Sayfa:86 |
Mitopoesis’e –Güven Turan’ı esas alırsak– 1970’lerden bu yana Türkçe bir karşılık bulamadığımızı söylemek olası. Belki de bu soy kavramlar için Türkçe karşılık bulmak gerekli değildir. Bu bahiste, dilin kendi doğasından kaynaklanan birçok sebepten ötürü, ama özellikle de Türkçe bağlama yaslanan bir dil olduğu için, görece nesneye dayalı dillerden bir kelimeye tam karşılık bulmanın zorluğunu akılda tutmalıyız. |
|
|
Bağ Komşumuz (Anı-Öykü) – Kemal Ateş |
Sayfa:88 |
|
|
|
Müzik Sanatı: Başak Günak ile Söyleşi – Fatma Berber |
Sayfa:92 |
“Sesin beden ve hareket alanındaki yansımasını düşünmek kompozisyona yaklaşım açısından bana çok iyi geliyor.” |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:94 |
|
|
|
Kırmızı Neon ve İhtilal (Şiir) – Serkan Topçu |
Sayfa:95 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:96 |
|
|
|
Hicret (Şiir) – Bahar Faris |
Sayfa:97 |
|
|
|
Roma Yolu (Öykü) – Ali Karadağ |
Sayfa:98 |
|
|
|
Az (Şiir) – Sema Ayşe Mercan |
Sayfa:99 |
|
|
|
Kitaplar Arasında |
Sayfa:101 |
|
|
|
"Mürekkep Lekesi" / Mihail Şişkin – Hande Balkız |
Sayfa:101 |
Mihail Şişkin farklı dönemlerde yazdığı metinleri bir araya getirdiği Mürekkep Lekesi’nde değişen tarihsel ve kişisel bağlamları odağa alıyor. Şişkin’in edebî evreninde pergelin seyyah ayağı İsviçre’de (burada yaşıyor yazar), sabit ayağı Rusya’da demirli. İsviçre’den gördüğü Rus manzarasının ardında ülke tarihiyle iç içe geçen aile tarihi, çocukluğu, çocukluğu yazma anına taşıyan yükler göçmenliğin görüş açısıyla derinleşip manzaraya coğrafi olmaktan öte bir anlam katıyor. Dolayısıyla manzara sözcüğündeki mekân anlamının ardına zaman da ekleniyor. Türler arası sınırların muğlaklaştığı öykü ve denemelerde otobiyografinin kuytularındaki sesler duyuluyor. Uzaklığın bir zaman dilimi olarak kullanıldığı anlatı düzleminde hatıralar kazınıyor. Yeniden hayal etmeye, yeniden biçimlendirmeye elverişli zeminler oluşuyor. |
|
|
Gülüş Türkmen ile “Duygu Uygarlığı” Üzerine Söyleşi– Faruk Turinay |
Sayfa:104 |
Kitabın adının “Romancı” olmasını istiyordum aslında. Ana konu, roman yazmaya çalışan bir kadının atlattığı düşünsel badireler, taklaya gelişleri, kendisiyle çelişkiye düşüşü ve yazmaya çalıştığı metnin arapsaçına dönmesi. Roman, yazarı için hayatın anlamının temsili ve Duygu onu bir türlü kâğıda dökemiyor. Bu bir süreç hikayesi, sonuç değil. Tabii yazmaya çalıştığı metin için de bir konu bulmam icap etti. O zaman bir iletişimci olarak sık sık kafamı kurcalayan bir meselenin küresel ölçekte çözülmeye çalışıldığını hayal ettim: Dünya için önemli işler başarırken yakın çevresini yıkıp geçenler, karakterlerine bakılmaksızın çocuklara kahraman olarak tanıtılıyorlar. Kültürel söylemi değiştirerek bu insanların başka türlü değerlendirilmesi sağlanabilir mi? Sağlanırsa neler yaşanır?
|
|
|
"Dervişin Kulağı" / Doğukan İşler – İlayda Demirok |
Sayfa:107 |
Doğukan İşler, okuru sessiz sedasız peşine takarak yepyeni başlangıçlara götürüyor. Mevzu yeni değil, asırlık bir serüvene kelimelerle yeni ruhlar örüyor; klasik edebiyatın alegorik yapısından da tatlar sunuyor. Uykuyla uyanıklık arasındaki düşler bahçesinden çocukları, kedileri, ölüleri kitabının özneleri kılarken yazarlığının hudutlarını genişletiyor. |
|
|
Feride Çiçekoğlu ile “Milföy ve Arkadaşları” Üzerine Söyleşi – Burak Süme |
Sayfa:108 |
Milföy ve Arkadaşları, hisler üzerinden ilerleyen bir hikâye. Geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan seçimler sırasında ve sonrasında benim yaşadığım hem kişisel hem toplumsal hayal kırıklığından yola çıktım. O dönemde partilerden biri, pozitif söylem gibi çerçeveleyerek, bekâr yaşayan kadınların sahiplenilmesine dair bir açıklama yaptı. Çok konuşulan bu söylem beni de yaraladı. Sahiplenilme ancak kendisine sahip çıkamayan insanlar için söz konusu değil mi? Buradan yola çıkıp, hayvanların sahiplendirilmesini de sorgulamaya başladım.
|
|
|
"Rastlantının Böylesi" / Metin Ağaçgözgü – Emre Dirim |
Sayfa:110 |
Berlin’in Kreuzberg semtinde 1994’ten beri Gökkuşağı kitabevini işleten Metin’in “2010 yılının bir mayıs günü, eşi ve oğluyla” Hamburg’ta yaşayan abisini görmeye gidişiyle başlayan bir rastlantının romanı, Rastlantının Böylesi. |
|
|
Ertuğrul Özüaydın ile “Karakırmızı” Üzerine Söyleşi – Zerrin Saral |
Sayfa:111 |
“İmgede aşırıya kaçan bir metin şiir olmaktan çıkıyor.”
|
|
|
|
|
|
|
|