Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

KASIM 2023

Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu Sayfa:2
Varlık 90 Yaşında ve 2023 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri Töreni Sayfa:4
Varlık’ın 90. yılı İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin desteğiyle 23 Eylül Cumartesi günü Cemal Reşit Rey’de kutlandı, ayrıca 2023 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’ni “Şiir” ve “Öykü” dallarında kazanan ve “dikkate değer” bulunan isimlere plaketleri takdim edildi. Açılış konuşmasını Varlık Yayınları A. Ş. adına imtiyaz sahibi ve Varlık dergisinin sorumlu yazı işleri müdürü Filiz Nayır Deniztekin yaptı. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, Varlık’ın kültür sanat hayatımızdaki rolünü vurguladı. Varlık dergisi editörü Mehmet Erte’nin sunumu ve konuşmasıyla devam eden etkinlikte sırasıyla Adnan Özyalçıner, Haydar Ergülen, Süreyyya Evren, Nilgün Tutal söz aldı. 15 Temmuz 1933’te Yaşar Nabi Nayır’ın kurduğu ve 47 yılı aşkın süre yönettiği Varlık dergisinin Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı üzerindeki etkisini; Konur Ertop, Kemal Özer ve Enver Ercan’ın yayın yönetmenlikleri sırasında geçirdiği dönüşümleri ve günümüzdeki durumunu değerlendirdiler. Hilmi Yavuz, Selma Necatigil, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Hasan Bülent Kahraman, Mustafa Köz, Altay Öktem, Murat Yalçın, Metin Kaygalak, Seray Şahiner, Figen Alkaç, Ömer Erdem, Sabri Gürses, Esra Alkan, Selçuk Orhan, Murat Özyaşar, Arzu Uçar, Yavuz Ekinci, İrem Uzunhasanoğlu, Ceren Biber ve daha pek çok şair-yazarın, yayıncının, kültür sanat emekçisinin buluştuğu etkinlik 2023 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri töreniyle devam etti. Bu yıl “şiir” dalında Mert Özden, “öykü” dalında ise Eris İnal ödül almıştı. “Dikkate değer” bulunan dosyalar ise “şiir”de Alkın Sezen, Bilgehan Tuğrul ve Rona Aslan; “öykü”de ise Zeynep Kabadayı ve Sude Şencan imzalarını taşıyordu. Yalnızca edebiyatımızın gelişimini değil, toplumsal/kültürel hayatımızdaki dönüşümleri de izlememizi sağlayan; bir müze, tozlu bir arşiv değil, yaşayan, durmaksızın devinen bir kaynak olan Varlık dergisi; okurlarının, şair ve yazarlarının verdiği güvenle serüvenine devam ediyor.
Varlık’lı Yıllarımız – Haydar Ergülen Sayfa:5
Varlık dergisinin kurucusu ve onu yaşatan, sürdüren yayın yönetmenlerinin ilki şair, çevirmen, yazar Yaşar Nabi Nayır’dır. Sonra Konur Ertop’u anımsıyorum. Varlık’ta çıkan ilk şiirim de onun dönemindedir, Cağaloğlu yokuşundaki Varlık dergisine de ilk ve son kez “Anıların Şiiri” başlıklı bu şiirimin telifini almak için gitmiştim. Sonra şair Kemal Özer geçti Varlık’ın başına ve onunla birlikte yepyeni şairler kazandı dergi, yeni dosyalar yapıldı. Ama adı Varlık’la özdeşleşmiş olan yayın yönetmeni sevgili arkadaşım Enver Ercan’dır. Dergi onun zamanında gençlerle daha çok buluştu, sınırlarını genişletti, yeni alanlar açtı. Varlık bugün yaşıyorsa, 90. yaşını görmüşse, daha da nice uzun yıllar yaşayıp görecekse bunu gerçekleştiren isim Enver Ercan’dır. Onun yanında yetişen, pişen, edebiyatımızın şiiri, romanı ve öyküsüyle özgün adlarından, derginin şimdiki yayın yönetmeni Mehmet Erte’nin yayın politikasıyla da Varlık sanata da açılıp daha çeşitli, renkli, günceli de gözeten bir dergi olurken, sanatla şiir, edebiyat ve kültür dergisinin bir arada olabileceğini de göstermiştir.
Dijital Dünyada Edebiyatın Tekinsiz Alanı – Canan Olpak Koç Sayfa:7
Varlık’ın Kasım sayısının dosya konusu “Dijital Dünyada Edebiyatın Tekinsiz Alanı”. Dosyamızı hazırlayan Canan Olpak Koç kaleme aldığı giriş yazısında “İşte ütopya zannedilen hikâyeler, –cismi olmayan ama âşıklara gözyaşı döktürecek mısraları, kurguları oluşturan– robot beyinler hayatın içinde artık. Edebiyat çoğu gelişmede yaratıcı muhayyilelerle yerini korurken bu tartışmada doğrudan etkilenen öznelerden de biri. Belki de bir deney ortamı. Belki de mesele yalnızca üretilen edebî eserler değil de bir gün birleşip insanlığın karşısına çıkacak robot orduların aldıkları kararlar. İnsanlık bir zamanlar hayal gücünü geliştirsin diye çocuklarına okuttuğu kitapların, izlettiği filmlerin gerçekliği ile karşı karşıya,” diyor.
Teknoloji-Edebiyat Araştırmalarında İlk Adım: Düşünmek – Koray Üstün Sayfa:10
Koray Üstün, “Teknoloji-Edebiyat Araştırmalarında İlk Adım: Düşünmek” başlıklı yazısında “Teknoloji ile girilen hesaplaşma, teknolojinin kendisinden çok teknolojik olanı araçsallaştırarak kendi çıkarları için kullanan iktidar alanlarına yöneliktir. Bu noktada teknoloji, artık bir ideolojik aygıta dönüşmüştür,” diyor. Sadece teknoloji felsefesinin gelişimini ve irdelediği alanları değil, edebiyat yapıtlarında teknolojik unsurların yerini de tartışmaya açıyor.
Geveze Makineler: Bir Yazarlık Öngörüsü mü, Yoksa Dijital Kitapların İlham Kaynağı mı? – Canan Olpak Koç Sayfa:16
Canan Olpak Koç, “Geveze Makineler: Bir Yazarlık Öngörüsü mü, Yoksa Dijital Kitapların İlham Kaynağı mı?” başlıklı yazısında “sesli ve görüntülü kitap hayaliyle dijital edebiyatı” tanımlayan Wells’in Efendi Uyanıyor adlı romanını merkeze alarak yapay zekânın kaynağının da insan deneyimi olduğunu vurguluyor.
Edebiyatın Dijital Uyumu – Yavuz Ahmet Sayfa:20
Yavuz Ahmet, “Edebiyatın Dijital Uyumu” başlıklı yazısında sanatta ve bilimde kolektif üretime doğru bir dönüşümün gerçekleştiğini, yapay zekânın da günümüz eğitim sistemi gibi bireysel değil kolektif olana dayandığını vurguluyor ama yazısını umutlu bir şekilde bitiriyor: “Dijital edebiyat belki de edebiyatın görsel iletişim dünyasıyla giriştiği savaşın adıdır ve şimdi bizi tedirgin eden bu yeni mecrada geleceğin Dostoyevski’lerini, Tolstoy’larını hazırlıyordur.”
Edebiyatta Sanal Mekânları Deneyimlemek: İnsan ve Sanal Mekân İlişkisinde Edebî ve Mimari Yaklaşımlar – Şevkiye Merve Taşöz Sayfa:23
Şevkiye Merve Taşöz, “Edebiyatta Sanal Mekânları Deneyimlemek: İnsan ve Sanal Mekân İlişkisinde Edebî ve Mimari Yaklaşımlar” başlıklı yazısında insanın “mekân”ı ve “sanal mekân”ı nasıl farklı algılayıp yaşadığını tartışıyor ve “elektronik edebiyat ürünlerinde mekânsal tasarımlar”a mimarlık alanının katkılarını değerlendiriyor.
Kan Kurusu (Öykü) – Murat Yalçın Sayfa:28
Seramik Sanatı Nasıl Anlatılır: Beril Anılanmert ile Söyleşi – Mine Bican Sayfa:30
Geleneksel seramik sanatı düzen sağlayıcı, otoriteyle uyumlu, sanatçı için risksiz, izleyici içinse sakinleştiricidir. Güven verir, tatmin duygusu uyandırır ve edilgendir. Günümüzün sanatı ise geleneksel sanatların ölçütleriyle anlatma imkânı vermez. Çağdaş sanat sorgulayıcıdır ve varlığı kural dışı olmasına bağlıdır.
Ahmet Erhan'ın Kitaplarında Yer Almayan Şiiri – C. Hakkı Zariç Sayfa:34
“Ahmet Erhan’ın ‘Ağlama Ortadoğu’ başlıklı şiirini Ağır Ol Bay Düzyazı’nın altıncı sayısında yayımladık. Kasım Aralık 2001 tarihli derginin arka kapağında yer aldı. Aradan geçen zamanda kitapları toplu halde basıldıysa da bu şiiri gözden kaçtı ve kitaplarında yer almadı.
Ağlama Ortadoğu (Şiir) – Ahmet Erhan Sayfa:35
Mehmet H. Doğan: "Günler, Haftalar Nasıl Geçiyor, Bilmiyorum." – Gültekin Emre Sayfa:36
Mehmet Ağabey’le Bursa’daki bir etkinlikte birlikte olduk. İlhan Berk de vardı. Mektuplaşmadık ama İzmir’e gittiğimde hep görüştük. Şiir-lik kapanmıştı. Onun için yazışmamışız. Güzelbahçe’de yaşıyordu. Evine gitmedim, ama orada yaşadığını biliyordum. Güzelbahçe Belediyesi’ndeki kültür işlerinden sorumlu kişilere onun adının yaşadığı sokağa verilmesini önerdim. Kabul etmedikleri gibi, onun kim olduğunu bile bilmiyorlardı. Sonra Bursa Nilüfer Belediyesi onun adına bir ödül koymaya karar verdi. İyi de etti.
Rousseau ve Nietzsche: Mecazi Kankalar – Nizamettin Uğur Sayfa:42
Dilin özniteliğinin retorik (belagat) olduğunu söylemek, Rousseau gibi, dilin aslının mecaz olduğunu söylemekle aynı. Zaten dilin sonraki aşaması, uzlaşıma dayalı olarak kavramlaşma. Nietzsche’ye göre, “kavram”, “benzerden özdeşe, çeşitlilikten birliğe geçiş”tir. “Birbirine eş olmayan durumların aynılaştırılmasından oluşur” dediği “kavram”ı “yaprak” örneğiyle somutlar. Hiçbir yaprak birbiriyle tamamen eş değildir. Tekil varlıklar gelişigüzel bir biçimde kenara atılır, ayrıt edici özellikler göz ardı edilir. Ama hepsine “yaprak” denmesinin bir bakıma gerçekliğin çarpıtılması ve basitleştirilmesi olduğunu düşünür.
Edessa (Şiir) – Hüseyin Ferhad Sayfa:49
Otobiyografiden Kurguya: Grazia Deledda'nın "Cosima"sı – Nil Sakman Sayfa:50
Cosima bir evden ayrılma, dünyaya açılma, yazmayı ve kendini gerçekleştirmeyi tercih etme anlatısıdır diyebiliriz. Deledda’nın yetiştiriliş biçimini göz önünde bulundurduğumuzda yazarın otobiyografi yolunu seçmektense kendi yazma serüvenini ve çocukluğunu kurgusal bir anlatı yoluyla okura aktarmış olması belki biraz da çocukluktan itibaren kaçınılmaz bir biçimde içselleştirdiği inanç sisteminin üzerinde yarattığı baskıyla ilgilidir. Cosima’da yazarın odağı çocukluğuna dair gerçekleri bire bir, belirli bir sırada, birer veri gibi aktarmak değildir. O kendi yazarlık serüvenini başlatan süreci o çocuğun gözlerinden, ancak aynı zamanda da yetişkin bir kadın olarak o çocuğa bakışıyla tasavvur etmek istemiştir.
Diş Savaşı (Şiir) – Sadık Yaşar Sayfa:55
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler Sayfa:56
TDK yetkilileri halkın kullanımına bakarak karara varıldığı yolunda bir açıklama yapmış. “Beyazıt-Bayazıt”ta önemsenmemiş halkın kullanımı ama ilke olarak doğru: Halkın kullanımı belirler dili. Örneğin “kümeden düşmek” değil, “küme düşmek” deniyordu çoktan beri. TDK bu kullanımı kabul etmiş. Ama “horon vurmak” yerine “horon tepmek” önerilirken halkın kullanıma bakılmamış. Zaten “Hayvanlar teper, biz horonu tepmiyoruz,” diyerek hemen karşı çıkılmış. Bence de “tepmek” horon için değil hora için kullanılır. Ege’de “hora tepmek” diye bir kullanım var.
Bale Sanatı: Beril Baştürk ile Söyleşi – Fatma Berber Sayfa:58
İlk kez baleyi canlı izleyişimi ise asla unutmam. Annemle Süreyya Operası’nda Kuğu Gölü’nü izlemeye gitmiştik. Benim için çok heyecan vericiydi. Odette rolünü izlerken anneme “Burada dans etmek istiyorum,” dediğimi ve eserin sonunda ağladığımı hatırlıyorum. Hikâyesinden çok etkilenmiştim.
Fado (Öykü) – Nurhan Şahinkaya Sayfa:60
İkinci Rüya: Meselacıma (Şiir) – Yavuz Türk Sayfa:65
Ücra Bir Şiir İçin Anahtar Kelimeler (VIII): "İyileşme" – Hüseyin Köse Sayfa:66
Ahir ömrün alacakaranlığında öğrendiğim bir şeydi: Kendilerine huysuz bir sevginin temas ettiği kimseler yıkılsalar da çöküp kalmazlar hepten; aksine, arzuyla açılmış yaraların attığı sağlam dikişler yüzünden güçsüzce güçlenirler.
Rüzgâr Odası – Yavuz Özdem Sayfa:71
Dış dünyadaki görsel karşılıklardan bahisle, Ahmet Yeşil’in eserleri, aynı zamanda görsel yapıtların, tıpkı dilsel yapılar gibi ele alınabileceğini de gösterir.
Yarama Dayanan Merdiven (Şiir) – Gülsüm Işıldar Sayfa:73
Şehrin Tepesindeki Evimiz (Öykü) – Niyazi Zorlu Sayfa:74
Kusursuz Siyah (Şiir) – Hicran Aslan Sayfa:80
Resimden Edebiyata Uzanan Köprü: Abidin Dino – İnci Aydın Sayfa:81
Abidin Dino, kendi öyküleri için yaptığı çizimlerde çarpıtılmış yüzler kullanarak figürlerdeki yıpranmayı anlatır. Tekinsiz atmosferleri ve şaşırtıcı sonları seven sanatçı, insana ait olanı ararken pek çok farklı akımdan etkilenir (sürrealizm, fütürizm, toplumsal gerçekçilik). Erotizme, esrikliğe, takıntılı kişiliklere ve konumunu değiştirme çabasındaki insanların trajik mücadelesine yer verir.
"Gömleğim Leyla Desenli" – Abdülkadir Budak Sayfa:92
Yıl 1980 idi. Şimdi Yaz adlı ikinci kitabım çıkmış, hemen arkasından Leyla demeyi artırmıştım. Leyla adını ilk kez ikinci kitabımda anmış, hemen ardından bu adın çerçevesinde şiirler yazmaya koyulmuştum. Halk ozanlarında olduğu gibi, neredeyse doğaçlama yazdığım zamanlardı. “Şiir yazmak kolaylaşır Leyla diye seslenince” dizesi bu temada yoğunlaşmakta sıkıntı çekmediğimin göstergesi değilse neydi?
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel Sayfa:94
Şiirler (Şiir) – Armağan Mirzanlı Sayfa:95
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak Sayfa:96
Mümkün Olan Tüm Zamanlar (Öykü) – Arzu Anlar Saraç Sayfa:98
Gündüz Vassaf ile “Ressamın İsyanı” Üzerine Söyleşi – Fatoş Asya Akbay Sayfa:101
Kendi dünyamın, kişiliğimin sorularıyla sorguluyorum Caravaggio’yu. Halbuki onun dünyasının soruları bambaşka. Bu şekilde sorunca benden kaçıyor. Ama Caravaggio ile empati kurunca, her gün resmine bakınca, farklı yazarlardan hayatını okuyunca, bütün resimlerine bakınca, Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de, Viyana’da bir tür hacı gibi resimlerinin peşinden gidince kendimi onun yerine koyabiliyorum. Bu şekilde o benden kaçmıyor ama ben kendimden bir anlamda kaçmış oluyorum. Onunla bütünleşince benim başka nelerle bütünleştiğimi ve artık bütünleşmediğimi, düzeni nasıl sorguladığımı hatırlatmaktan öte düzeni sorgulamamı güçlendiriyor.
"Mükemmel Dokuzlu" / Ngũgĩ wa Thiong’o – Ali Bulunmaz Sayfa:105
Gikuyu halkının geleneklerini ve “tepelerin dilini” bilmeyen sömürgecilerle toprakların gerçek sahipleri arasındaki gerilimi, uyumsuzluğu ve çatışmayı gözlemleyip romanlaştıran Thiong’o, yöre insanının körlüğünü eleştirmekten geri durmazken Beyaz Adam’ın kapitalizm marifetiyle kıtayı ittiği gayya kuyusunu da hatırlatıyor. Thiong’o’nun kişisel mücadeleleri, gittiği ülkelerde kendisini yabancı hissedişi ve gönüllü sürgünlüğü de metinlerinde karşımıza çıkıyor.
Feridun Andaç ile “Gönlümdeki Güz” Üzerine Söyleşi – Halil Gökhan Sayfa:106
“Yarattığınız şey aynı zamanda yazdıklarınız arasındaki mesafelerdir.”
"Anatomi Dersi" / Ayşegül Devecioğlu – Çiğdem Ülker Sayfa:108
Ayşegül Devecioğlu, öyküsünün iki kahramanını, Kadın ve Erkek’i en az o masadaki ölü adam kadar duyarsızlaşmış olarak sunar okura. Aralarındaki tensel yakınlık son kertede de olsa, bu asla gerçek bir yakınlık değildir. Hiç tanımazlar birbirlerini. Özellikle Kadın’ın gerçek bir sevgi, gerçek bir acı isteği hep ortada kalacak, bu iki insan şefkati, ilgiyi, merhameti, acımayı, korumayı ya da o olağanüstü duyguyu, “aşk”ı duyumsamayı başaramayacaktır.
Ayşe Nart ile “Nur Çeşmesi” Üzerine Söyleşi – Mustafa Durak Sayfa:109
Nur Çeşmesi adlı kitabımı yazmamdaki en büyük etken ise, çocuk istismarı olaylarının ortaya çıkması. Yurtdışındaki tarikat ve kültleri araştırdım. Yazmadan önce yaklaşık iki yıl bunlar üzerine incelemeler yaptım. İşyerimde hangi tarikata mensup olduğunu öğrenemediğim bir Türk kadınının 4,5 yaşındaki çocuğu dikkatlerimizi üzerine toplamıştı. Bu oğlan çocuğu, yaptığımız hiçbir etkinliğe katılmıyor, sorulara yanıt vermiyordu. Hipnozlu gibiydi.
Uğur Demircan ile “Kilim” Üzerine Söyleşi – Huban Seda Aras-Rabia Uğurlu Doğan Sayfa:112
Bir meta olarak yer alıyor kilim bu hikâye içinde. Geleneksel olanın sembolü bir bakıma. Önce yabancılanan, bir turist edası ile incelenen, sonra ise en umulmadık zamanda koruyucu, kapsayıcı hale gelen... Kitabın yazılmasındaki ana etken, eski olanın tümüyle terk edilemeyeceği, bizi halen kollayıp ısıtabileceği fikri idi.
KASIM 2023 - KİTAP EKİ
Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI