|
|
HAZİRAN 2023
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Cinler, Şeytanlar, Kediler ve Yapay Zekâ – Mehmet Zaman Saçlıoğlu |
Sayfa:4 |
Varlık’ın Haziran 2023 sayısının dosya konusu, “Yapay Zekâ”. Dosyamıza katkıda bulunan yazarlar Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Murat Batmankaya, Aziz F. Zambak, Didem Baran Ergül, Mert Aslan, ChatGPT, Özgür Ballı ve Mehmet Akif Berber.
Mehmet Zaman Saçlıoğlu, “Cinler, Şeytanlar, Kediler ve Yapay Zekâ” başlıklı yazısında Laplace ve Maxwell’in kendi adlarıyla anılan Şeytan’dan 2015’te Bager Akbay’ın tasarladığı robot şaire ve günümüzde akıl almaz bir hızda bilgi toplayıp yeniden işleyen ChatGPT’ye ütopya ile distopya arasında ikilemde kalan insanı anlatıyor; yapay zekâ karşısında edebiyat ve akademinin geleceğini sorguluyor.
|
|
|
Son Tedirgin Edici: ChatGPT – Murat Batmankaya |
Sayfa:8 |
Murat Batmankaya, “Son Tedirgin Edici: ChatGPT” başlıklı yazısında Acemoğlu, Zizek ve Harari’nin görüşlerini merkeze alarak yapay zekânın vardığı noktayı değerlendiriyor. Medya ve teknolojinin toplumların üzerindeki etkilerini araştıran Douglas Rushkoff'un süper zenginler için kurguladığı ‘yapay cennet’e dikkat çekiyor; insanlaşan yapay zekâlarla robotlaşan insanların ortak geleceğini okumaya çalışıyor. |
|
|
Yapay Zekâ ve Felsefe – Aziz F. Zambak |
Sayfa:15 |
“Felsefe penceresinden yapay zekânın nasıl göründüğüne dair oldukça geniş bir literatür” var; Aziz F. Zambak ise “Yapay Zekâ ve Felsefe” başlıklı yazısında “taraf değiştirip” yapay zekâ penceresinden felsefenin nasıl göründüğünü; yapay zekâ düşüncesinin felsefenin alt disiplinlerine ne türden dönüştürücü etkileri olabileceğini tartışmaya açıyor. |
|
|
Geleneksel Yaklaşımlardan Dijital Dönüşüme Mimarlığın Geleceği – Didem Baran Ergül |
Sayfa:19 |
Didem Baran Ergül, “Geleneksel Yaklaşımlardan Dijital Dönüşüme Mimarlığın Geleceği” başlıklı yazısında yapay zekânın mimarlığın karar verme, tasarım, uygulama ve kullanım aşamalarındaki rolünden bahsediyor ve bunların yanı sıra “inşaat yönetiminden enerji kullanımına, daha sürdürülebilir yapı üretiminden yapıların yaşam döngüsü yönetimine kadar birçok alanda da etkili” olduğunu vurguluyor. |
|
|
Evrensel Müze ve Yapay Zekâ – Mert Aslan |
Sayfa:23 |
Mert Aslan, “Evrensel Müze ve Yapay Zekâ” başlıklı yazısında kültürel bağlamda yapay zekânın evrenselcilik karşısındaki konumunu duvarsız müze kavramıyla açıklıyor. Bilgiyi tutma, işleme ve aktarma ortamı olarak müzenin yapay zekâyla benzerliğine dikkat çekiyor; denetimsiz makine öğreniminin bize farkına varmadığımız bağlantıları keşfetmemizi sağlayan yeni kategoriler sunabileceğini vurguluyor. |
|
|
Yapay Zekâ ve Sanat Üzerine – ChatGPT Mar 23 Version - Özgür Ballı |
Sayfa:27 |
Özgür Ballı tarafından yöneltilen sorularla ChatGPT tarafından yazılan “Yapay Zekâ ve Sanat Üzerine” başlıklı yazıda yapay zekânın sanat dünyasında önemli değişimlere yol açabileceği vurgulanıyor; yaratıcılığa katkısı, sanat eserlerinin keşfedilmesi ve oluşturulması konusunda sunduğu yeni yollar tartışılıyor. |
|
|
Ahmet Hamdi Tanpınar Üslubuyla Yapay Zekâ ve Sanat Üzerine Bir Makale – ChatGPT 4.0 -Mehmet Akif Berber |
Sayfa:30 |
Mehmet Akif Berber tarafından ChatGPT’ye yazdırılan “Ahmet Hamdi Tanpınar Üslubuyla
Yapay Zekâ ve Sanat Üzerine Bir Makale”de şöyle deniyor: “Yapay Zekâ'nın sanata müdahalesi, sanat ve zekânın arasındaki sınırları bulanıklaştırmaktadır. İnsanın elinde şekillenen eserler, şimdi algoritmalar ve kodlar sayesinde var olmaktadır. Peki, bu durum gerçekten sanatın özünü ve değerini sorgulamamıza yol açmalı mıdır? Yoksa sanatın evrenselliğini ve yeniden doğuşunu teşvik eden bir unsurla mı karşı karşıyayız?”
|
|
|
Gündem: “2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimleri” / Seçimin Dili – Selçuk Orhan |
Sayfa:36 |
Bu yazının kaleme alındığı tarihte 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimlerinin ilk turunun üstünden üç gün geçti, resmî olmayan sonuçlara göre meclis büyük ölçüde belirlendi, ikinci tura kalan cumhurbaşkanlığı yarışında da Erdoğan’ın lehine sayılabilecek bir tablo ortaya çıktı. (…) Türkiye’de çoğu entelektüel (muhalif olup olmamasından bağımsız) fikren kanaat seviyesinde kalıyor. Kanaatlerine de sanırım bilimsel bir hava katmak için “analiz” adını koyuyor, ya da daha beteri bunları siyasi/etik duruşunun asil bir göstergesi olarak sahipleniyor. Oysa kanaat oyuncusunun kendisi seslenmek istediği insanlarla maddi bir alışveriş içindedir. Aktüalitenin yarattığı fırsatlardan yararlanarak duygusal bir etki uyandırmaya çabalar. Coşturmaya, korkutmaya ya da öfkelendirmeye çalışır. Bu yönüyle kanaat oyunculuğu banal bir performanstır. |
|
|
Uyuşmak (Şiir) – Yavuz Özdem |
Sayfa:40 |
|
|
|
Hulki Aktunç’un Mektupları ve Kitaplarına Girmeyen İki Şiiri– Gültekin Emre |
Sayfa:42 |
“Bir yerde yazmıştım: Beyin cinselliğe giremezse, yüreğin de sakatata dönüşme tehlikesi vardır. Şiir için de öyle. Şiire giremezse beyin, kalbimiz de çürüyebilir.” (Hulki Aktunç) |
|
|
Zaman Sihirbazı, Şu Hülyalı Çocuk... Abdülhak Şinasi Hisar (II) – Faruk Turinay |
Sayfa:49 |
Abdülhak Şinasi’nin mizahında bir şey daha vardır: Hakiki bir Osmanlı çelebisinin âdâbımuâşeretten taviz vermeyen, ciddi ve ölçülü tavrıdır bu. Belki biz Abdülhak Şinasi’nin anlattıklarını dinlerken kimi zaman kahkaha atarız; ama bir yandan da anlattığı, aslında çok komik olan olay ya da durum karşısında onun gülümsemekle yetindiğini, üstelik bu gülümsemenin bir beyzadeye yakışacak şekilde, oldukça ağırbaşlı, olgun ve nazik olduğunu da sezeriz. |
|
|
Dev'let (Şiir) – Altay Öktem |
Sayfa:53 |
|
|
|
Asansör (Öykü) – Ayşen Bayazıt Melik |
Sayfa:54 |
|
|
|
Söz (Şiir) – Gülce Başer |
Sayfa:57 |
|
|
|
Şükûfe Nihal'in “Ayşe” Şiirinde Türk Kadını – Fatma Fulya Tepe |
Sayfa:58 |
Fatma Fulya Tepe, Şükûfe Nihal'in “Türk Kadını” dergisinin 1966 yılının Ağustos-Eylül sayısında sayfa 13’te yayımlanan “Ayşe” adlı şiirini yakın okuma yöntemiyle inceliyor.“Bu şiiri söyleyen kişi, yoksulluk ve ilkel barınma standartlarından başka engeller hakkında sessiz kalır. İstismarcı kocalar, namus şiddeti, kadınları zor durumda bırakan muhafazakâr dinî uygulamalar veya yerel kültürden kaynaklanan kadın özgürlüğü ve refahının önündeki engellerden hiç bahsetmez. Şiirde tespit edilen tek düşman “yabancılar”, yani Türk olmayanlardır. Milliyetçi bir şiirden de beklenmesi gereken budur. Bu şiir, kadının hayatını zorlaştıran ev içi sosyal ve kültürel yapılara işaret etmek yerine, zor bir duruma katlanan bir kadına olan hayranlığı ifade etmektir.” |
|
|
Şiirler (Şiir) – Alper Beşe |
Sayfa:61 |
|
|
|
Güven Baykan'ın Fotoğraflarında İkircikli Duyumsamalar – Nilgün Tutal |
Sayfa:62 |
Fotoğrafın aktarım ve iletişim gücünün kendisi için önemli olduğunu düşünen Güven Baykan, siyah-beyaz fotoğraflarının alımlayıcılarının imgelemleriyle boşlukları dolduracağını uman bir fotoğrafçı. Fotoğrafın iletişimsel bağ kurmadaki mahareti, neyin anlamlandırıldığının aktarılma ya da geçiş özelliğiyle doğrudan bağlantılı görülür. Her yaratımda olduğu gibi içsel bir zorunlulukla yaratmak, yaratırken duygu ya da hissin aktarımının yanı sıra içtenliği de elden bırakmamak fotoğraf sanatında da varlığını korur. |
|
|
İsrafil (Şiir) – Hilal Özdemir |
Sayfa:64 |
|
|
|
Sanat Eseri Konservasyon ve Restorasyonu Nasıl Anlatılır: Cemile Kaptan Bazyar ile Söyleşi – Mine Bican |
Sayfa:65 |
Tıpta nasıl her hasta özelse, restorasyonda da her vaka tektir. Bu nedenle, bir restoratörün hareket etmeden önce eseri iyi tanıması, hasar tespitini yapması, hasar nedenlerini belirlemesi ve uygulamalarını bu doğrultuda projelendirmesi gerekir. Eserin hassasiyetlerini bilmeden malzeme seçilmesi mümkün değildir. Aynı bir cerrahın ameliyatta karşılaşabileceği beklenmedik durumlar gibi, restorasyon sürecinde de eser öngörülmemiş uygulamalara ihtiyaç duyabilir. |
|
|
Ayfer Tunç'ta İntihar Edememek: “Dünya Ağrısı” ve “Osman” Romanlarına Bir Yaklaşım – Erendiz Atasü |
Sayfa:70 |
Edebiyatımızın kadınları genellikle yarattıkları erkek karakterleri kadın roman kişileriyle ilişkileri bağlamında irdelerken, Ayfer Tunç ağırlığı erkeklerin erkeklerle ilişkilerine, özellikle baba-oğul ilişkisine veriyor. En azından Dünya Ağrısı ve Osman’da bu özellik çok belirgin. Sırf bu açıdan dahi olsa, anılan romanlar özel bir önem taşıyor. Edebiyatımızda hemen akla gelen babaoğul ilişkileri fazla değil. Galiba toplumumuzun kuvvetli ataerkil karakteri, yazarların bile kalemlerini ve içgörülerini tutukluyor. |
|
|
Performans Sanatı: Dila Yumurtacı ile Söyleşi — Fatma Berber |
Sayfa:78 |
Hayatımızın içinde kurguladığımız çok fazla gerçeklik var. Peki, kendi gerçekliğimizi nasıl yaratıyoruz? Yaşadıklarımızı algılayış şeklimiz gerçekliği yaratıyor. Kısaca insanlar olarak aslında sürekli yaratıyoruz. Sanat üretimi bu sürecin bilinçli ve sorumluluk alarak yapılması. Yeni bir projeye başlarken şimdi ne yapmalıyım gibi bir düşünce olmuyor. Konu beni üretmeye teşvik ediyor, çünkü anlamak istiyorum. Hayata dair anlamak istediğim, merak ettiğim çok konu var. |
|
|
Marko (Öykü) – Doğu Kaşka |
Sayfa:82 |
|
|
|
Turgut Zaim'in Sanatı – İnci Aydın |
Sayfa:84 |
Turgut Zaim, düşlerini, idealize ettiği yaşamı Anadolu’da bulmuştur. İnsanlar arası yalın ilişkiler, günlük yaşamı sürdüren kadınlar, güçlü erkekler ve sağlıklı bebekler… Bu güzel dünyada mavi gökyüzü, ısıtan ve yakmayan güneş, yaptıkları işten mutluluk duyan ve gülümseyen insanlar yaşar. Saygı ve sevgi dolu ideal bir ortam kurulmuştur. Gerçekte ise köylü köyünde geçimini sağlayamaz; açlık, hastalık, yoksulluk kente göç etmesine neden olur. Kente uyum sağlayamayan köylü kandırılır, dışlanır, tutunamaz. Turgut Zaim, öyküsünde gerçekliği olduğu gibi yansıtmıştır. Turgut Zaim’in sanatı merkezini kendisinin oluşturduğu bir tür kaldıraçtır. Bu tahterevallide hayaller ağır bastığından aşağıdadır. Gerçekleri simgeleyen deve dikeni ve Ali Dayı ise yukarıdadır. Hayal ve gerçek arasındaki gelgitlerde sanatçının içtenliğiyse hep merkezdedir. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:88 |
|
|
|
Cumartesi (Şiir) – Mehmet Emin Aslan |
Sayfa:89 |
|
|
|
Münevver Bir Mesele (Öykü) – Nuray Elçin |
Sayfa:92 |
|
|
|
Ceset Hırsızı (Öykü) – Fatih Selvi |
Sayfa:95 |
|
|
|
Uyuşuk Leke (Şiir) – Burak Korkmaz |
Sayfa:96 |
|
|
|
Kitaplar Arasında |
Sayfa:97 |
|
|
|
"Günlük", Şair Nigâr Hanım / Haz.: Zeynep Berktaş – Halil Solak |
Sayfa:97 |
Aşiyan Müzesi’nde bir çekmecede uzun yıllar saklanan günlüklere daha yakından bakarsak: Nigâr Hanım’ın günlüklerinin yirmi defterden oluştuğu söyleniyor ancak bugün on üç defter var. Rivayetler eksik defterlerden bir kısmının Nigâr Hanım tarafından bir kısmının ise oğulları tarafından imha edildiği yönünde. Bu durumda Nigâr Hanım’ın yaklaşık 31 yıl boyunca tuttuğu günlüklerden elimizde sadece 10,5 yıllık bir zaman dilimini içeren sayfalar vardır. Yani günlüklerin yarıdan fazlasından mahrumuz. Ancak mevcut defterlerin toplamının 1628 sayfaya eriştiğini düşündüğümüzde bu hiç de az bir yekûn değil. |
|
|
Hikmet Hükümenoğlu ile “Harika Bir Hayat” Üzerine Söyleşi – Tuba Karamuklu |
Sayfa:101 |
Diğer romanlarımın kahramanları gibi Harika da bir anda aklıma gelen tek bir sahneden doğdu. Hikâyenin sonlarında annesiyle pastanede görüştüğü sahneydi bu ve aslında annesinin ona ettiği bir laf benim için Harika’nın doğum anıydı. O noktadan geriye giderek Harika’nın nasıl bir kadın olduğunu, doğduğu günden itibaren başından neler geçtiğini kurguladım. Bu tarz bir ön çalışmayı tüm ana karakterler için yaparım fakat çoğu romana girmez, benim notlarımda kalır. Bu defa bir “sözde biyografi” yazdığım için hemen hemen hepsi kurguda yer aldı. |
|
|
"Dünyayı Dünya Yapan Gölgeler" / Metin Cengiz – Atalay Saraç |
Sayfa:102 |
Usta sanatçılar dönüp dolaşıp en sonunda mutlaka çocukluklarını eşelemişlerdir. Büyük bir kaynak olarak görmüşlerdir hep orayı. Metin Cengiz de bu kitabında o kaynağa dönmüştür, uzun yıllar öncesinin sessizliğinde saklı kalan türküyü dinlemek için. |
|
|
"Allı Güllü Perdeler" / Akın Ersöz – Ahmet Günbaş |
Sayfa:103 |
Günlerin kıpır kıpır yaşama sevinciyle dolup taştığı o mis kokulu zamanı, belleğinde kalan izlerden yola çıkarak yakalamaya ve açıklamaya çalışıyor yazar. Her ânı mutlu çağrışımlar yaratan konuşkan bir zamandır bu. Şiiri, şarkısı, türküsü yerli yerinde. Parkları, çay bahçeleri, sinemaları, balıkçı barınakları, çat kapı dostlukları, doğayla sarmaş dolaş cıvıltısı dillere destan… Hemen her karenin içi insanla dolu. Öyküsü, romanı bitecek gibi değil. Anımsamak neredeyse bir düş kazısına dönüşüyor. |
|
|
"Kâğıdın Ölümü" / Şeref Bilsel – Tahir Abacı |
Sayfa:104 |
Şeref Bilsel’in şiirlerinde biçimsel anlamda düzlemden düzleme geçişler, yenilik merakından değil, anlamın öncelenmesinin bir işlevi olarak, başka deyişle “söz”ü en iyi ifade edecek söylem aranışlarının gereği olarak karşımıza çıkıyor. Dış dünyaya karşı hayli duyarlı bir öznenin başka özneleri anlamaya yönelik aşkınlık çabasını içeren, çoksesliliği epik bakışın gereği olarak kullanan, bu nedenle doğal yatağında rahat bir akışa erişmiş görünen bir şiir örneği ile karşı karşıyayız. |
|
|
"Gölgedeki Yüzler" / Neşe Koçak – Özlem Doğan Küçük |
Sayfa:106 |
Kadın bedeni formu üzerinden kurgulanan “Sadece Beş Dakika”da, bir başka uyku korkağının uzun zamandır ilk defa sokağa çıkmaya cesaret etmesiyle başlayıp narkolepsi atağıyla sonlanan patetik hikâyesini izliyoruz. Yazar, kahramanını Picasso’nun yaratımı olan kübik bir bedende canlandırabilmek için eski tip kıyafetler satan bir dükkândaki boy aynasını kullanır. Aynadaki yansımasını izlerken uykuya dalan kahraman farklı bir bilinç boyutuna, rüya âlemine geçer. Kadın bedeninin sureti artık paramparça olan aynanın kırık parçalarına sabitlenmiş ve bambaşka bir hakikatin matematiğine göre tekrar birleşmiştir. Lethe Irmağı simgesiyle okur, madde dünyasından bambaşka bir düzleme taşınacağı ve gerçek sandığı ne varsa unutması gerektiği uyarısını almıştır. |
|
|
"Sartre: Romantik Sosyalist" / Iris Murdoch – Ali Bulunmaz |
Sayfa:108 |
Sartre’ı anlamanın, yirminci yüzyıla dair önemli bir şeyi anlamanın kapısını açtığını söyleyen Murdoch, Avrupa’dan dünyanın geri kalanına yayılan söylemiyle düşünürün hangi noktada durduğunu ortaya koyuyor: Hegel sonrası üç düşünce akımının kuşağındaki Sartre; Marksizm’in, Varoluşçuluk’un ve Fenomenoloji’nin kesişiminde yer alıyor Murdoch’a göre. Avrupa’daki ahlak felsefesi geleneğinden beslenen ve onu aşan, hatta dönüştüren, metafizik yolları ayrıntılarıyla inceleyen ve politik geçmişi irdeleyen Sartre, düşüncesiyle söylemini, söylemiyle eylemini tutarlı kılan bir filozof-yazar olarak karşımıza çıkıyor. |
|
|
"Şeytan Düğünü" / Nazlı Ayça Özkarahan – Ayşe Ceylan Topçu |
Sayfa:110 |
Şeytan Düğünü’yle ıslanan kahramanların, Kılıç’ın, Ceyda’nın, Tayfun’un, Taner’in, Melih’in, Emel’in ruhlarını metaforik olarak adeta cinler sarmıştır. Yazar, karakterleri kurtarıyor mu, yoksa olduğu gibi biz okurlara mı bırakıyor? Bunların cevabını kitabı okudukça buluyoruz. |
|
|
|
|
|
|
|