|
|
MAYIS 2023
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Kültürümüzde Türk Kahvesi ve İkram Töreni – Nurten Öztürk - Ayça Özer Demirli |
Sayfa:4 |
Nurten Öztürk ve Ayça Özer Demirli, “Kültürümüzde Türk Kahvesi ve İkram Töreni” başlıklı yazılarında kahvenin Habeşistan’dan ülkemize yolculuğunu, kavurma, pişirme ve sunum gelenekleriyle tamamen bize özgü bir kimlik kazanarak Avrupa’ya yayılmasını, kahvehanelerin gelişim sürecini ve toplumun dönüşümünde oynadığı rolü anlatıyorlar. |
|
|
Geleneksel Türk Kahvehanesi Mekân Kimliği – Nur Ayalp |
Sayfa:9 |
Nur Ayalp, “Geleneksel Türk Kahvehanesi Mekân Kimliği” başlıklı yazısında “kahvehanenin kültürel kimliğimizde önemli bir yer edinmesinin sebebi mekâna ait tipleşmiş unsurların sayıca fazla olmasıdır” diyor. Sarayda ve konaklarda başlayan kahve içme ve sunum âdetlerinin dönüşerek nasıl toplumun geneline yayıldığını ve kendine özgü mekânlar yaratarak çeşitlendiğini anlatıyor. |
|
|
Osmanlı Tablolarında Türk Kahvesi – Ahmet Çağatay Bayraktar |
Sayfa:13 |
Ahmet Çağatay Bayraktar, “Osmanlı Tablolarında Türk Kahvesi – ‘Surname’den Hoca Ali Rıza’ya” başlıklı yazısında 17. yüzyıldan 20. yüzyıla, minyatürden oryantalist ressamlara ve bir kahve tutkunu olan Hoca Ali Rıza’ya kadar resimde Türk kahvesi temasını eserler üzerinden kronolojik olarak anlatıyor. |
|
|
Çinide Cezve: Türk Kahvesi İçin Geleneksel Türk Sanatının ve Günümüz Beğenisinin Birleştiği Seramik Formlar – İrem Pala |
Sayfa:18 |
İrem Pala, “Çinide Cezve: Türk Kahvesi İçin Geleneksel Türk Sanatının ve Günümüz Beğenisinin Birleştiği Seramik Formlar” başlıklı yazısında kültürün durağan bir olgu olmadığını vurguluyor. Günümüzde Osmanlı toplumuna göre oldukça değişen kahve çeşitleri ve tüketim alışkanlıklarına göre biçimlenen fincan takımları, cezve ve tek fincan formları üretimi üzerine öğrencileriyle deneyimlerini aktarıyor. |
|
|
Bir Müzisyenin Kahve Hikâyesi – R. Hakan Talu |
Sayfa:22 |
R. Hakan Talu, “Bir Müzisyenin Kahve Hikâyesi” başlıklı yazısında “19. yüzyılın ortalarından sonra fotoğraf makinesinin icadıyla İstanbul’da çekilen kahvehane fotoğraflarında müzisyenlere rastlarız,” diyor, müzik yapılan semai kahvehanelerine ve kahve temalı bestelere değiniyor. Yazıda Halikarnas Balıkçısı’nın Neyzen Tevfik’i kahvehane ve kahve hikâyesi içinde anlatışı, Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanındaki bazı tipleri seçtiği Şehzadebaşı’ndaki Letafet Apartmanı’nın alt katındaki Dârüttalim kahvehanesinin müdavimlerinden birinin Tanburi Cemil Bey oluşu gibi dikkat çekici ayrıntılar var. |
|
|
Fincandan Lezzete Kahve – Cenk R. Girginol |
Sayfa:26 |
Cenk R. Girginol, “Fincandan Lezzete Kahve” başlıklı yazısında işçi bulma kurumu gibi görev gören esnaf kahvehanelerinden kız isteme törenlerinde kahveye atılan tuzun asıl anlamına kadar ilginç detaylara değiniyor ve telvesiyle pişen tek kahve olan Türk kahvesini en iyi şekilde hazırlamak için bir yöntem öneriyor. |
|
|
Bir “Kahve Lûtfet Varsa İmkânın Eğer” – Murat Batmankaya |
Sayfa:30 |
Murat Batmankaya, “Bir ‘Kahve Lûtfet Varsa İmkânın Eğer’” başlıklı yazısı kahvehane kültürünü, kahvenin sosyal hayat ve edebiyatta nasıl algılanıp kullanıldığını, divan şiirinden türkülere, bilmecelerden manilere nasıl girdiğini anlatıyor. Herman Kersten’in Kahvelerde Yazarlar kitabından hareketle Haldun Taner’e, Tahir Alangu’ya, Salâh Birsel’e uzanıyor. Bir sosyal alışkanlık olarak kahvenin kültürümüzdeki yerini sorguluyor. |
|
|
Fincanlardan Kupalara, Şiirlerden Şarkılara Kahve Üzerine Çeşitlemeler – İbrahim Yıldırım |
Sayfa:35 |
İbrahim Yıldırım, “Fincanlardan Kupalara, Şiirlerden Şarkılara Kahve Üzerine Çeşitlemeler” başlıklı yazısında “Latin harflerine geçildiği andan itibaren 60’lara kadar gazetelerimizde kahve konusuna değinilmeyen bir güne pek rastlanmıyor,” diyor. Oktay Rifat, Behçet Necatigil, Bach, Bob Dylan gibi isimlerin yanı sıra Şeyhülislam Bostanzade Muhammed Efendi’nin kahveye değin manzum fetvası, İstanbullu Eşref’in “kahve” redifli gazeli, kıtlık yıllarında ortaya çıkan kuru bezelye kahvesi gibi ilginç örneklere, kahve ve kitap ikilisinin bir arada olduğu görsellere, Almancı tatilciler aracılığı ile hayatımıza giren çözünebilir kahveye değinerek oldukça renkli bir kültürel portre ortaya çıkarıyor. |
|
|
Rüzgâr Odası (1) – Yavuz Özdem |
Sayfa:41 |
Ancak ‘şeyh uçmaz müritleri uçurur’ misali, Ece Ayhan’ın dilin düzenini bozup yeni bir düzen kurma uğraşısını bir kenara koyarak, onda gördükleri her biçimsizleştirmeyi (deformasyon), bir sapma örneği olarak açıklamaya çalışanlar çok olmuştur. Sözgelişi “Rakı içilir mi hiç çiçeksiz / Çiçeksiz ölürüm dükkânları” örneğindeki öl(mek) fiili geçişsiz (nesne almayan) bir fiil olmasına rağmen, nesneyle birlikte kullanılmıştır. Öyleyse bu bir dilbilgisel sapma örneğidir, diyenlere pek çok kez rastlanmıştır, rastladım. Evet öl(mek) fiili geçişsizdir ve geçişsiz fiilleri, geçişli gibi kullanmak da bir sapma (dilbilgisel / sözdizimsel bir sapma) örneğidir. Ancak ‘dükkânları ölmek’ bir sapma (deviation) örneği değil, deformasyon örneği olabilir. |
|
|
Lirik Şiir ve Cenâb'ın Kitabı: Vural Bahadır Bayrıl'ın “Serzeniş”i – Ersun Çıplak |
Sayfa:46 |
Tam da iletişimsel dilin berraklığından uzak olmaklığından ötürü şiir, melankolik ve nostaljik muhtevasına rağmen anlamı derhal belirlemektense, büyük oranda geleceğe bırakır. Böylece ilk karşılaşıldığı vakit pek anlamlı gelmeyen bir şiir ya da bir imge bir süre sonra belirli bir duruma cuk oturur ve yeniden hatırlanır. |
|
|
Pornokrates (Öykü) – Eda İşler |
Sayfa:50 |
|
|
|
Zaman Sihirbazı, Şu Hülyalı Çocuk... Abdülhak Şinasi Hisar (I) – Faruk Turinay |
Sayfa:54 |
Türk edebiyatında nerdeyse hep burjuva yazarlara rastlamıştım. Elbette bütün iyi yazarların edasında asil taraflar vardır, ama Abdülhak Şinasi Hisar’da başka bir şey görüyorum: Çoğu zaman yalnız sanat karşısında ve sadece belli anlarda sergilediği bir tavırdan dolayı değil; hem sanat hem de hayat karşısında her zaman gösterdiği, doğuştan sahip olduğu mizacın eseri olan bir asalet... |
|
|
Çarşaf (Şiir) – Oya Uysal |
Sayfa:59 |
|
|
|
Ercümend Behzad Lav'ın Gazete Sayfalarında “Unutulmuş” Bir Şiiri – Cengiz Kılçer |
Sayfa:60 |
Türk çağdaş heykel sanatının öncülerinden Kuzgun Acar (28 Şubat 1928 - 4 Şubat 1976) üzerine bir proje hazırlarken 14 Şubat 1976 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Ercümend Behzad Lâv’ın “Zehra Hatun ve Kuzgun” adlı şiiriyle karşılaştım. Doğan Hızlan’ın hazırladığı Bütün Eserleri’nde (YKY, 1996) şairin bu şiiri yoktur. |
|
|
Zehra Hatun ve Kuzgun (Şiir) – Ercümend Behzad Lâv |
Sayfa:61 |
|
|
|
İki Yoğurt Öyküsü (Anı-Öykü) – Kemal Ateş |
Sayfa:62 |
|
|
|
Ruh Çağırma Seansı (Şiir) – Cihan Oğuz |
Sayfa:64 |
|
|
|
Ham Sanat – Nilgün Tutal |
Sayfa:65 |
20. yüzyılın başı itibariyle sürrealist ressamlar, psikiyatrlar ve koleksiyoncular ham sanat ürünlerine ilgi göstermeye başlar. Toplumsal yalnızlık ve yalıtılmışlık, duygusal ve ekonomik tek başınalık söz konusu işlerin üretilmesinin koşulunu oluşturur. |
|
|
Geçti O Fasıl (Şiir) – Mehmet Erte |
Sayfa:69 |
|
|
|
Resim Sanatı: Aslıhan Kaplan Bayrak ile Söyleşi – Hıdır Eligüzel |
Sayfa:70 |
“Oyunun nasıl biteceğini bilmemek, oyunun biteceğini bilmenin üstesinden gelmeye imkân tanıyor.” Aslıhan Kaplan Bayrak, 16.03.2023- 29.04.2023 tarihleri arasında Labirent Sanat’ta gerçekleşen Düğüm Kayıtları sergisindeki eserlerinde insanın öznelliğini, onun sınırsız evrendeki sınırlı konumunu ama yine de yapıp etme inadını odağa alıyor. Özellikle metinler ve yazarlar ile kurduğu güçlü bağı soyut çalışmalar üzerinden devam ettiriyor. Renkleri ve form olarak da anları kullanan Bayrak, izlenimlerini eserlerinde bozulmuş veya merceği çizilmiş bir çerçeveden geçirerek yansıtıyor. Çok büyük ve çok küçük boyutlardaki eserlerin birlikte sergilenmesi yaşamlarımızdaki büyüklük ve küçüklük algısının da yansıması olarak karşımıza çıkıyor. |
|
|
Annie Ernaux Yazınında Kültürel Eşitsizlik ve Hiyerarşi: “Boş Dolaplar”, “Kürtaj” – S. Seza Yılancıoğlu |
Sayfa:76 |
Annie Ernaux, 23 yaşında yaşadığı yasadışı kürtajı söz konusu iki romanında yazdığı gibi bu olaydan kırk yıl sonra meme kanserinin kendi vücudundaki evrimini de L’usage de la Photo (2006, folio, Gallimard) adlı romanında anlatıyor. Kürtaj ve L’usage de la photo romanlarında “nesnel ve fiziki bağlamda kadın bedeninin erkek bedeni karşısındaki rolü nedir” sorusunu hem kendine hem de okuyucularına soruyor. Bu bağlamda kadın bedeninin (geleneklerin ve özellikle 1945 Kanunu’nun istediği gibi) egemen ataerkil sisteme mi, yoksa bu bedeni yaratan varlığa yani kadına, ezilen anaerkil sisteme mi ait olması gerektiğini sorguluyor. |
|
|
İhtimaller Eşiğinde Ömür İklim Demir Metinleri – Hande Balkız |
Sayfa:80 |
Öykü kişilerinin izleksel merkezlere dönüştüğü öyküler sanki çok daha hacimli bir bütünün parçalarıymış kadim/kök bir metnin sürekli kendini yenileyen uzantılarıymış izlenimini veriyor. İlksel imgenin ise huzursuzluk olduğu görülüyor. Sanki kök metnin kuşattığı temel izlek huzursuzluk, farklı metinlerde farklı izlekler kuşanıp çoğalıyor. Huzursuzluğun tezahürlerinden yoksunluk duygusu ise öykülerde hep bir ayağı eksik sandalye, masa, sehpa olarak somutlanıyor. Kapılar, dolaplar hep yere sürtüne sürtüne açılıyor. Yazar bir kuyuyu ya da bir mahzeni andıran metinsel belleğine farklı yollardan indikçe öykülerin sesleri değişiyor. |
|
|
Anneannemin Şiiri (Şiir) – Batur Ozan Togay |
Sayfa:88 |
|
|
|
İki Öykü (Öykü) – Zeynep Tandoğan |
Sayfa:89 |
|
|
|
Bir Kargo Sorunu Değil, Bir Mantalite Sorunu: PTT Kargo Zammı – Kaan Eminoğlu |
Sayfa:91 |
Ticari kazancı kültürel kazancın önüne koymak kapitalist mantık çerçevesinde geçerli bir sebeptir. Ancak PTT Kargo’nun aynı zamanda bir kamu kuruluşu olması yaptığı faaliyetlerde kâr amacını değil, kamu menfaatini öncelemesi gerektiği gerçeğini de unutmaması gerekmektedir. |
|
|
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler |
Sayfa:93 |
Çocuklar için kitap yazıyorsanız velilerden ve öğretmenlerden gelecek her türlü eleştiriye açık olmalısınız. Eleştiri diye yumuşatmam yanıltmasın, bunların dozu kaçabilir, hakarete varabilir, mahkemeye vermekle dava açmakla korkutmaya kadar uzanabilir. Ama beni en çok üzen, Türkçe öğretmenlerinden gelen ve ne yazık ki bilgilerinin yetersizliğini gösteren eleştirilerdir. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:95 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:96 |
|
|
|
Ya Şimdi? (Öykü) – Burçak Sınmaz |
Sayfa:98 |
|
|
|
Soyutlama (Şiir) – Yaşar Deniz |
Sayfa:100 |
|
|
|
Kitaplar Arasında |
Sayfa:101 |
|
|
|
“Kuşların Göğü Önünde” / Haydar Ergülen – Bâki Asiltürk |
Sayfa:101 |
Ergülen’in şiirlerinde (daha akademik bir deyişle, eh ne de olsa bir tarafımız akademide: “Haydar Ergülen şiirinde”) aforizma değeri olan dizeler oldum olası belirli bir yekûn tutar. Kırk Şiir ve Bir’deki “bir”lerin hepsi değilse de çoğu öyleydi. Keder Gibi Ödünç’te onlarca dize vardı böyle. Memleketteki son otuz yılın en iyi Haydar Ergülen okuru olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki onun “poetikası”ndan uzun zaman sonra söz edilirken buraya vurgu yapılacaktır. Hayır, onun aforizmaları Özdemir Asaf’taki gibi ölçülü biçili, felsefi bakışlı değil, tek katmanlı, oyunsal hiç değil; “ilk bakışta da son bakışta da aşk” dedirtecek denli çağrışım yüklüdür. |
|
|
“Kapalı Bir Açılım” / Abdülkadir Budak – Yıldız Cıbıroğlu |
Sayfa:103 |
Abdülkadir Budak, 30 şairin dizelerini bir araya getirerek ve kendi şiiriyle örüntüleyerek çok yaratıcı ve dikkate değer bir örnek veriyor. Örüntülerken her şairin dizesi kendi başına özgüllüğünü koruyor, ama kitabın bütününde şairler benmerkezli diktatörlerin biçimlendirdiği yaşam şekline itiraz ediyor, eleştiriyor; başka bir yaşam biçiminin var olabileceğini ifade ediyorlar. |
|
|
Mert Mevlüt Gökçe ile “Hakkımda Kaç Yemin Edilmiştir?” Üzerine Söyleşi – A. Samet Atılgan |
Sayfa:104 |
Duygusallık amatörlerin bayram tatilinden başka bir şey değil. Şiir gerçeği belirsizleştirerek ilerleyemiyor artık. İmgenin mazotu bitti. Elimizde uzun menzilli tek silah kaldı: Berraklık. Bu silahı kullanmak için olabildiğince fazla malzemeye ihtiyacım var. Çünkü daha fazla işçilik istiyor. |
|
|
“Dad” / Selahattin Demirtaş – Orhan Emre |
Sayfa:106 |
Kitaba adını veren ikinci öykü ise “Dad”. Yasa mı yoksa adalet mi zorunlu olan? Bu soruların cevabını bulmaya çalışır Derya, Asmin ve Didem. Aristoteles’e göre yasa “erdemi emreden, erdemsizliği yasaklayan bir şey” iken, adalet “doğru olan”dır. “Her ikisi de erdemli şeyler olmakla birlikte, doğru olan daha iyidir.” Öyleyse yasaya uygun olan şey her zaman adalete uygun değil. “Adaletçilere” göre adalet, suç teşkil eden bir hareketin ceza ile karşılanmasını gerektirir. |
|
|
Zerrin Saral ile “Küçük Kırık Çizgiler” Üzerine Söyleşi – Sevtap Ayyıldız |
Sayfa:108 |
Yazma sürecinde öykü kişilerinin hepsiyle kendimi özdeşleştirdiğimi söyleyebilirim. Onların kıyafetlerini üstüme giydiğim, onlar gibi düşündüğüm, yaşadığım, sarsıldığım, soluduğum, gülümsediğim doğrudur. Yazma sürecinden sonra onlar başka belleklere konukluğunu sürdürürken ben şimdi sizin sorularınızı yanıtlıyorum. Beni yansıtan öykü kahramanım hangisi? Hepsini anlatmayı sevdim. “O ve Mada” adlı öykümdeki anlatıcıyı kendime yakın bulsam da her biriyle çok vakit geçirdim. |
|
|
“Onuncu Ay” / Ayla Burçin Kahraman – Ahmet Rıfat İlhan |
Sayfa:110 |
O halde ilk öykü “Gaip” ile koyulalım yolculuğumuza. Şehrin varoş mahallelerinden birine, Hurinur’a konuk olalım. Her gün aynı yokuştan inerek kayıp kocası Necati’yi sormaya karakola giden, aynı yokuşu çıkarak tek katlı sobalı evine geri dönen, bu yüzden mahallelinin alay konusu olan ak saçlı teyzeye… |
|
|
Recep Kayalı ile “Bilinen Tüm Zamanlar” Üzerine Söyleşi – Erdem Aladağlı |
Sayfa:112 |
“O boşluğu gördüğümüzde içini doldurmaya, kendimizi inşa etmeye çalışıyoruz.” |
|
|
|
|
|
|
|