|
|
ŞUBAT 2023
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Sanat Eleştirisinin Dili – Emre Zeytinoğlu |
Sayfa:4 |
“Eleştiri Kültürü” dosyamızda okuyacağınız ilk yazıda Emre Zeytinoğlu, “Sanat Eleştirisinin Dili”ni iletişim dilinden ayırdığı gibi ele aldığı yapıtın dilinden de ayırıyor. Zeytinoğlu’na göre başlı başına bir dil problematiği olan eleştiri hem sanat yapıtı gibi enformasyonun ve buyrukların dışına çıkmalı, hem de sanat yapıtından ayrı bir dil yöntemi geliştirmeli, aksi halde eleştirdiği şey ile ortaklık eder. |
|
|
Eleştiri: Yıkıcı, Yapıcı, Sezgisel, Entelektüel, Akademik, Şairane – Bâki Asiltürk |
Sayfa:9 |
Bâki Asiltürk, “Yıkıcı, Yapıcı, Sezgisel, Entelektüel, Akademik, Şairane” başlıklı yazısında 19. yy sonundan günümüze eleştirinin serüvenini anlatıyor. Asiltürk’e göre “Eleştirel düşüncenin tarihçesine edebiyat bağlamında baktığımızda şunu açıkça görebiliyoruz: Eleştiri yıldızı modern düşünceyle birlikte parlamaya başlamıştır.” |
|
|
1950'lerde Eleştirinin İşlevine Dair Söylemler – Dikmen Gürün |
Sayfa:16 |
Dikmen Gürün’ün “1950’lerde Eleştirinin İşlevine Dair Söylemler” başlıklı yazısı bize bu alanın yöntem bilgisi gerektiren, bilimsel incelemelere alan açan bir yazın dalı olduğu üzerinde sıklıkla durulduğunu gösteriyor. Yazıdan ayrıca o yıllarda kültür dünyamızdan önemli isimlerin sanatçı ve eleştirmeni nasıl karşılaştırdıklarını öğreniyoruz. |
|
|
Topografik Pratikler, Kolektif İmgelemler, Mimarlıkta Feminist Failliğin Eleştirel Olanakları – Aslıhan Şenel |
Sayfa:20 |
Aslıhan Şenel, “Topografik Pratikler, Kolektif İmgelemler, Mimarlıkta Feminist Failliğin Eleştirel Olanakları” başlıklı yazısında “bir kadın mimar, araştırmacı kuramcı-tasarımcı ve eğitimci olarak mimarlık disiplini ve kurumları içinde feminist bir faillik aracılığıyla eleştirel ve üretken bir alan açmaya çalışma” yolculuğunu anlatıyor ve soruyor: “mevcut mimarlık üretimlerinin önemli bir paydaşı olduğu bugünün ekolojik, ekonomik ve siyasal krizlerinin yarattığı teslim olmuşluğa ya da umutsuzluğa karşılık etik-siyasal bir eylemlilik mümkün mü?” |
|
|
Film Eleştirisi: "Çok Biliyorsan Gel de Sen Çek!" – Selin Gürel |
Sayfa:26 |
Selin Gürel, “Film Eleştirisi / Çok Biliyorsan Gel de Sen Çek!” başlıklı yazısında “Filmlerin birkaç cümleyle sonsuzluğa uğurlandığı ya da birkaç cümlenin uzun süreli, büyük bir heyecan dalgası yarattığı” sosyal medya çağında eleştirmenin konumunu ve gazete yazıları dolayısıyla film eleştirisi hakkında edindiğimiz yanlış fikirleri irdeliyor. |
|
|
Eleştiri: Müzikte Dinamik Bir Unsur – Ozan Binici |
Sayfa:29 |
Ozan Binici, “Eleştiri: Müzikte Dinamik Bir Unsur” başlıklı yazısında “sosyal medya platformlarında fan sayısının fazla oluşu ve yüksek ‘like’ oranı popülerlik sağlamanın ötesine geçti, sanatçıların niteliğini saptayan bir güce, göstergeye dönüştü,” diyor ve müzik alanında eleştirinin işlevini anlatıyor. |
|
|
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler |
Sayfa:31 |
Harf Devrimi’nin yıldönümü... Türk harflerini kullanmaya başlayalı tam doksan dört yıl olmuş ama harflerimize hâlâ alışamamışız. Harflerimizi nasıl söyleyeceğimizi bilemeyişimize bakarak söylüyorum bunu. F-35, F-16’daki F(e) niye “ef”, S-400’deki S(e) niye “es” diye okunuyor? K(e) ve h(e) harflerini hâlâ ısrarla ve inatla ka ve ha diye okuyanların çoğu, politik nedenlerle böyle davranıyorlar. Peki, aynı konuşma içinde PKK harflerini Pe Ka Ka diye seslendirip PYD ve YPG kısaltmalarını “pi vay di ve vay pi ci” diye okumanın bir açıklaması var mı; varsa nedir? |
|
|
Terapide Anna Karenina – Evren Kuçlu |
Sayfa:34 |
Anna’nın duygu durumunu ve bir terapiste görünseydi psikolojik açıdan nasıl olup iyiye gidebileceğini apaçık anlamamız için “değer krizi” olarak adlandırdığım kavramı kısaca açıklamalıyım. Değer krizi “özgüven eksikliği”, “değersizlik hissi”, “yetersizlik inanışı” diye de ifade edebileceğimiz yoğun ve ilkel dinamiklerin bazı olumsuz yaşantılar yoluyla su yüzüne çıkması olarak özetlenebilir. |
|
|
Sergüzeşt-i Sahaf Ragıp Efendi (XI) – Süleyman Kaymaz |
Sayfa:42 |
Şaşırıyorum. Tatile gidecek insanların hangi kitapları okuyacaklarıyla dertlenen yazarlar var demek! Üstelik çocukları da düşünüyorlar! Böyle yazarlarımızın olduğunu bilmek insanın gözlerini yaşartıyor! Zira koca sene okudukları kitaplardan bir liste hazırlayarak okuru kitap seçmek gibi bir meşakkatten kurtarmış oluyorlar! |
|
|
"Kurtarma Mesafesi"nden "Sayıklama"ya Dünyanın Ölmeye Yatması – Zehra Betül Yazıcı |
Sayfa:46 |
Thunberg’in başlattığı öğrenci protestoları ile Schweblin’in “Kurtarma Mesafesi” ve Louis Garrel’in “Kurtarıcı” adlı yapıtlarının buluştuğu yer aynı: Dünya büyük bir felaketin eşiğinde, ha düştü ha düşecek, sallanmakta. |
|
|
Diva (Öykü) – Erendiz Atasü |
Sayfa:50 |
|
|
|
Performans Sanatı: Gamze Öztürk ile Söyleşi – Fatma Berber |
Sayfa:54 |
“Hegomonik maskülenliğin kadının ürettiği her şeyi aşağılama, görmezden gelme eğilimine itiraz ediyorum.” |
|
|
Gömlek (Şiir) – Arife Kalender |
Sayfa:58 |
|
|
|
Magda Szabo: Sınırdan Bakmak – Nil Sakman |
Sayfa:59 |
Kendini özne konumuna yerleştirmiş kişi öteki ile onu nesneleştirerek ve bu hiyerarşi çerçevesinde kendi sınırlılığını unutarak bir üstünlük konumundan hareket ettiği sürece, bu bakış açısı dünyaya ve başkalarına, yani toplumsallaşma ve dünya ile ilişki kurma biçimlerimize içkinleşecek ve eşitler arası ilişkinin olanaklarından söz etmek mümkün olmayacaktır. İşte yazımızda Magda Szabo’nun “Kapı” ve “Iza’nın Şarkısı” adlı kitaplarını bu bağlamda ele alacağız. |
|
|
Düzyazısal Sone (Şiir) – Soner Demirbaş |
Sayfa:65 |
|
|
|
Arkeoloji Nasıl Anlatılır?: Zeynep Çizmeli Öğün ile Söyleşi – Mine Bican |
Sayfa:66 |
“Arkeolojiye devam etmemdeki en önemli faktör tutkumun yaşam sevincine dönüşmüş olması.” |
|
|
Kozmik Çile (Şiir) – Can Sinanoğlu |
Sayfa:69 |
|
|
|
Sürgün, Kimlik ve Dilin Krizi – Aylin Antmen |
Sayfa:70 |
Dilde gerçekleşen, kayıpla, yoksunlukla ve geçmişin hiç geçmeyen suretiyle yüzleşmeler, kaybın ve yokluğun yaşamla temas ettiği sınırlara açıklıkla bakabilmeyi sağlar. Travmatik hafıza dile saplanıp kalır ve ifade edişin sınırlarında yeni sapaklar yaratarak kendi kendini tekerrüre düşmüş saklı bir içeriğin ışığını imgelemin üzerine düşürürken, anlatılamaz olan şeyin karanlık söylemi şiirsel iç deneyimlerle işlenerek metaforlar aracılığıyla dilde çözülür. |
|
|
And Olsun ki (D)evrim Şart (Şiir) – Ayşe Şafak Kanca |
Sayfa:76 |
|
|
|
Barthes ve Hırkası ya da Zaman Dışı Bir Duygulanımdan Parçalar – Hüseyin Köse |
Sayfa:77 |
Mecaz veya metafor; her ikisi de sözcüğün verili anlamının düş gücüne yenik düştüğü yerde oluşur. Dilde tutarlılık ölçüsü diye bir şey yoktur bu sebepten, söylemin gerçekliği fethi ve haklı kılıcı varsayımlar vardır yalnızca. Dahası doğruluk, sağlamlık diye bir şey de yoktur; çünkü sağlamlık denenemez, aşındırılır. Önemli olan da budur zaten; aşmak, sağlam bir duyarlığa varmak için yapılır. Doğrultu nedir bilmez Barthes, o sapmaya tutunur. Edimler, olaylar ve kavramlar da keyfi bir biçimde birbirine bağlanmak için vardır yalnızca. O halde bütünlük değil belki ama bölünmüşlük asıl zenginliktir; soyu Budda’cı ressamlardan, Rig Veda’lardan ve daha başka rit’lerden gelir. Barthes kendine bu tanımlama içinde bir örnekseme arar: “Bir an bile aynı değildir”. |
|
|
Ferit Edgü'nün Berlin Resimleri – Emre Dirim |
Sayfa:82 |
Ferit Edgü, Berlin’de, “Doludizgin” bir yaşamın içinde bulur kendini. Oysa sakin bir yaşam düşünerek gelmiştir buraya. Ama hiç de öyle olmaz. Kentin sakinliği içinde dingin yaşamının ürünleri yavaş yavaş serpilip gelişir, benim de sık sık ziyaret ettiğim atölyesinde. Düşler mi? Konuşulmadı hiç. Ama düş doluydu ardı ardına duvarlarda yerlerini alan resimler. Tasarılar ise elbette konuşuldu. Ferit Edgü atölyesinde ne yapar diye sorulur mu hiç? Ne yapacak “Hattatın Düşü”nün izini sürer. Hatırlayabildiklerinin peşine takılır. “Fal” açar gibi ya da fala bakar gibi “Aynaya Yansımayan”ların resimlerini yapmaya çalışır. “Söylencelere” dayalı ya da duyarlı görüntülere sığınır. “Mühürler”in basıldığı “Düşün Hattı”dır bana gösterdikleri. Gündüz resim yapıp gece de yazılarını yazan Ferit Edgü, “Gece Yazıları”nı da resmeder. |
|
|
Yapı Yordum (Şiir) – Tamer Gülbek |
Sayfa:85 |
|
|
|
Behçet Necatigil Şiirinde Arzunun Görünümü – Ersun Çıplak |
Sayfa:86 |
Karalamaların gerek ilişkili olduğu şiirlerle gerekse diğer şiirlerle (aslında tüm metinleştirme girişimleriyle demek daha doğru) karşılaştırılması sonucunda, Necatigil’in kendini gerçekleştirme süreci, sanat görüşü, şiirlerinin kişisel, toplumsal, entelektüel kaynakları da dahil olmak üzere pek çok veri elde edilebilir. Ama en önemlisi, şairin poetik serüveninde denenmiş bir muhtevayı farklı şekilde ele alırken katettiği mesafe ölçülebilir. Zaten ‘jouissance’ını eserleri dolayımında ötekine (okurlar) aktaran şairin istediği de bundan başka bir şey değildir. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:92 |
|
|
|
Ne Çizgisel Ne Döngüsel (Şiir) – Taha Tayyib Karaaslan |
Sayfa:93 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:94 |
|
|
|
Kentin Hayaletleri (Öykü) – İnan Palancı |
Sayfa:96 |
|
|
|
Zift (Öykü) – Zeynep Parlar |
Sayfa:98 |
|
|
|
Gazel 100 (Şiir) – Ayşegül Nergis |
Sayfa:100 |
|
|
|
Kitaplar Arasında |
Sayfa:101 |
|
|
|
“Stasis” / Yücel Kayıran – Leyla Arsal |
Sayfa:101 |
Kayıran’ın, bir bütünün parçaları olarak önceki kitaplarının devamı niteliğinde ama kilit konumdaki son şiir kitabı Stasis, adından da anlaşılacağı üzere öznenin varoluşsal tekâmülünü sekteye uğratan / engelleyen / yok eden toplumsal bir ötekileştirme eyleminin toplumsal tinin farklı kuşaklardaki farklı öznelerinde bıraktığı, kitlesel bir dağlanmaya dönüşen varoluşsal izlerine odaklanmaktadır. Şiir öznesi özelinde sorunsallaştırılan bu varoluşsal problematiği “dağlanma” olarak adlandıracağım. Ben’in ‘öteki’ tarafından kuşaklar boyunca damgalanarak tecrit edilmesi ve toplumsal yaşantının güvenli zemininin dışına, tarihin akışı içinde müphem bir konuma itilmesi: Yani düzenin belirliliğinden kaosun belirsizliğine maruz bırakılması. Bu belirsizlik, güvensiz zemin ve soyutlanmışlık ben’in özne olma hakkının engellenmesine, kendiliğini tamamlayamamasına sebebiyet verecek; bunun sonucu olarak da hiç geçmeyen, izleri görüldükçe tini soğuran bir dağlanmaya dönüşecektir. |
|
|
“Yirmi Yazar: Fotoğraf-Söyleşi” / Lütfi Özgünaydın – Müge İplikçi |
Sayfa:105 |
Fotoğraf sanatının önde gelen isimlerinden ve (aynı zamanda yazar) Lütfi Özgünaydın’ın Yirmi Yazar: Fotoğraf-Söyleşi kitabında yer alan fotoğraflar, 39. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda sergilenecek. Bunun için önceden telefonlaşıyoruz. Lütfi Özgünaydın, TÜYAP bünyesinde açılan sergiye gösterilen yoğun ilgiden bahsediyor. Çok istememe karşın, yolun gözümde büyümesi gibi sudan sebeplerle serginin açılışına gidemiyorum. Serginin neredeyse tüm içeriğini yansıtan Yirmi Yazar kitabının hararetli bir okuru olacağımı söylesem de nafile! “Sergiyi mutlaka gelip görmelisin.” Bu cümle, Özgünaydın ile yaptığımız telefon konuşmasının neredeyse özeti oluyor. Bereket, bu konuda ona verdiğim sözü yerine getirebiliyorum! |
|
|
Fatma Berber ve Sümeyra Gümrah Teltik ile “Bir Porsiyon Sanat” Üzerine Söyleşi – Çağla Ağırgöl |
Sayfa:106 |
Mutfak da sanat da hafızamızın aynı yerine dokunuyor. İkisi de anı biriktirdiğimiz, hikâyelerle anlamlandırdığımız, bazen acı bazen neşeli anlarla dolu alanlar. Kitapta yemeklerin ait oldukları dönemlerin sosyolojik yapılarına göndermeler var. |
|
|
“Kuyruklu Yalan” / Çilem Dilber – Mehtap Demiröz Harman |
Sayfa:108 |
Çilem Dilber’in kahramanları yaşamlarını adeta bir ‘kuyruklu yalan’ içinde sürdürüyor. Yazar öykülerinde kurmacanın katmanlarını genişletirken, kahramanlarını da ‘varlığını yitirmiş’, kendisine ve topluma yabancı, sanrısal bozukluklar yaşayan, huzursuz tiplerden seçiyor. Modern-postmodern anlatının bilinçakışı, iç monolog, flashback ve iç çözümleme gibi olanaklarından sıkça yararlandığı görülen Dilber’in, öykü gibi hacim itibariyle kısa bir türde üstkurmaca tekniğini kullanabilme cesareti ve kurgudaki mahareti takdiri hak ediyor. |
|
|
Mustafa Fırat ile “Kırık Jilet” Üzerine Söyleşi – İsmail Cem Doğru |
Sayfa:110 |
Çok şiir okudum son on yılda ama elim kaleme gitmedi. Sadece okudum. Başka türler de okudum. Belki sırf bu yüzden on bir şiir var bu kitapta. Evet, okuyanlar bende şekil bakımından bir değişikliğin olduğunu görecekler. Görsünler. Hayatın gerçekliği bu kitapta benim böyle ses vermemi gerektirdi. |
|
|
"Aşka Özür Diletmem" / Dilek Görmez – Metin Yetkin |
Sayfa:112 |
Dilek Görmez’in Aşka Özür Diletmem isimli romanı, beklenmedik şekilde yolları kesişen Ada ile Toprak’ın aşkını anlatıyor. İsmiyle müsemma bir karakter Ada. Zira “ada” sözcüğü bilhassa Batı dillerinde ıssızlığı, yalnızlığı ifade eder. Çocukluk travmalarının ağırlığını bugününde taşıyan Ada da öyle, çünkü sevgisiz büyümüş bir genç kadın. |
|
|
|
|
|
|
|