|
|
KASIM 2022
|
|
|
Çizgiyorum Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Müzik Endüstrisinde Yaratıcı Emeği Tanımlamak – Erman M. Demir |
Sayfa:4 |
Varlık dergisinin Kasım 2022 sayısının dosya konusu “Müzik Üretimi ve Tüketiminde Dijital Kültürün Rolü”. Dosyamızı hazırlayan Mutlu Binark, “Pandemi dönemi dijital kültürün kanıksanmasına yol açtı, çeşitli altyapı ve hizmet platformlarının gündelik yaşantımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesini hızlandırdı,” diyor. Platform kapitalizminin dayattığı pazar koşulları ve ekonomisini, ticari değerler ile sanatsal yaratıcılığın nasıl bir araya geldiğini tartıştığımız dosyamıza katkıda bulunan diğer yazarlar ise Erman M. Demir, Funda Lena, Ahmet Asena ve Mete Tevetoğlu.
Erman M. Demir, “Müzik Endüstrisinde Yaratıcı Emeği Tanımlamak” başlıklı yazısında “kayıt teknolojilerinin icadından bu yana müziğin bireysel insan eylemi olan yönü daralmakta, endüstriyel üretim yönünün yaygınlığı ve yoğunluğu gün geçtikçe artmakta”dır, “sanatçı müzisyen imgesi ile endüstriyel ölçekte müzik üretimindeki rollerin tam olarak örtüştüğünü söylemek mümkün değildir,” diyor ve son dönemdeki teknolojik gelişmelerin etkisi altında müzik emeğinin nasıl tanımlanması gerektiğini sorguluyor.
|
|
|
Müzik Endüstrisindeki Üretim Çeşitliliği Tüketim Tarafına Yansıyor mu? – Funda Lena |
Sayfa:10 |
Funda Lena “Müzik Endüstrisindeki Üretim Çeşitliliği Tüketim Tarafına Yansıyor mu?” diye soruyor ve TRT’nin eşikbekçisi (gatekeeper) olduğu dönemden –hemen her şeye kolay erişilebildiğimiz– günümüze toplumun beğeni yelpazesinin genişleyip genişlemediğini tartışıyor ve erişilebilirliğin aslında beklendiği kadar büyük bir anlam ifade etmediğini, alternatif sanatçıların toplum genelindeki bilinirliğinin hâlâ çok az olduğunu müzik endüstrisinden verilerle ortaya koyuyor. |
|
|
Müzik Endüstrisinde Sanatçı ve Hayran İlişkisinin Dönüşümü – Mutlu Binark |
Sayfa:17 |
Mutlu Binark, “Müzik Endüstrisinde Sanatçı ve Hayran İlişkisinin Dönüşümü” başlıklı yazısında dikkatin ekonomiye, beğeninin değere dönüştüğü sosyal medyada sanatçıların varolma stratejilerini, hayranlarıyla iletişim pratiklerini, dijital sermaye gereksinimlerini ve hayranların sanatçılar karşısında oluşturdukları gücü dünyadan ve Türkiye’den popüler örneklerle inceliyor. |
|
|
Müzik: Herkes İçin Herkes Tarafından – Ahmet Asena |
Sayfa:21 |
Ahmet Asena, “Müzik: Herkes İçin Herkes Tarafından” başlıklı yazısında önemli bir paradigma değişikliği yaratan, sahip olmak yerine kullanmayı devreye sokan streaming teknolojisiyle müzik endüstrisinde yeniden biçimlenen üretim ve dağıtım süreçlerini, sanal sanatçıları, müzik eseri üretimine dijital teknolojilerin katkısını anlatıyor. |
|
|
Dijital Müzik Platformlarının Telif Haklarına Dair Uygulamaları – Mete Tevetoğlu |
Sayfa:24 |
Mete Tevetoğlu, “Dijital Müzik Platformlarının Telif Haklarına Dair Uygulamaları” başlıklı yazısında müzik dinleme yollarımızın, yöntem ve tercihlerimizin öngörülemez bir şekilde değiştiği çağımızda –canlılığını hiç yitirmeyen– dijital hak yönetimi ve telif hakları meselesini irdeliyor. |
|
|
Müzik Nasıl Anlatılır: Gülsin Onay ile Söyleşi – Mine Bican |
Sayfa:28 |
Her an müzikle yaşadığımız için ona ihtiyacımızın ne kadar fazla olduğunun tam olarak farkında değiliz. Müziği bir meslek olarak yapmaya başladığımız zaman çok ciddiye alıp, en ince noktalarına kadar kendimizi adamamız lazım. Kendimizi müziğin hizmetine sunmamız gerekli. Onunla parlamayı değil, onun en üst düzeyine ulaşmayı hedeflemeliyiz; en üst düzeye nasıl ve nelerle yaklaşabilirim diye düşünmeliyiz. |
|
|
Taşların Arasında (Öykü) – Ruteba Doğan |
Sayfa:34 |
|
|
|
1417, Asya'nın Ön'ü (Şiir) – Hüseyin Ferhad |
Sayfa:38 |
|
|
|
Şiir Hattı'nın Güzergâhları – Süreyyya Evren |
Sayfa:39 |
17. İstanbul Bienali kapsamındaki Şiir Hattı programını evrilmeye, yenilenmeye, ekler alarak büyümeye açık bir yapı olarak hayal etmeye çalıştık. Programın çekirdeğinde, farklı kentlerde yaşayan ve Türkçe yazan bir grup günümüz şairi ile girişilen bir deney yer alıyor. Şairler, çoklu formlar alan bir çeşitliliği yansıtıyorlar; şiire farklı yaklaşımlar sunan, farklı kentlerden, farklı kuşaklardan isimlerin birlikteliğinin şiirin bugünün dünyasında sahip olduğu olanaklarla ve potansiyellerle pek çok temas noktası açması ihtimali programın belli başlı dayanak noktalarından biri oldu. |
|
|
Şairin Vatanı Neresidir? – Süreyya Köle |
Sayfa:42 |
Nereden doğar bir şair? Ve hangi toprağa gömülür? Gerçek çok ama çok uzaktır kimi zaman şairinden, şairin kendi için seçtiğinden. Kabul etmek gerekir. Doğarken belirleyemediğini ölürken belirlemesine sarsılarak tanıklık etmek. |
|
|
Edebiyatımızın Eksik Taşları – Didem Ünal Demir |
Sayfa:46 |
Vüs’at O. Bener, Erhan Bener ve Bilge Bener Bölükbaşı’nın babası M. Râşit Bener fen doktorudur. Babasının görevi nedeniyle bulundukları Halep’te Osmanlıca, Arapça, Farsça, Ermenice ve Fransızca öğrenmiş, doktorasını “İlm-i Hikmet- i Tabiiyye” dalında yapmış idealist bir öğretmendir. Eşi Mediha Bener ise 1900’lerin başında Merzifon’daki Fransız Sörler okulunda eğitim görmüş, Fransızca öğrenmiş, araştırmacı karaktere sahip aydın bir kadındır. Beraberce çalışıp bir Fransızca-Türkçe Fizik-Kimya Sözlüğü yayımlamışlar.
Biyoloji Sözlüğü’nü ise Fransızcadan karıkoca birlikte çevirmişler.
|
|
|
Hoh (Şiir) – Fatma N. |
Sayfa:53 |
|
|
|
Ölüdenize Akan Nehir (Öykü) – Ersin Engin |
Sayfa:54 |
|
|
|
Sohbetin Anlamı – Alper Çeker |
Sayfa:58 |
Yirmi birinci yüzyılda otorite, teknolojiyi uyuşturucuya dönüştürerek insanların bir araya gelip sohbet etmesini engelledi. Bu çağda yazdıklarında okuru ile karşılıklı sohbet edebilen bir yazar, büyük bir yazardır. Hünerli bir şairin ya da romancının yazılı metni, okur sayısı kadar farklı anlama gelebilir. Metin yazarın hayali olmaktan çıkar, okur tarafından yeniden üretilir ve okuyanın hayaline dönüşür. Bu da yazının zenginliği. |
|
|
Feyyaz Kayacan'ın Mektupları, Dergilerde Kalan Şiir ve Çevirileri – Gültekin Emre |
Sayfa:59 |
Bana gelen mektupları düzenlerken, Feyyaz Kayacan’ın yazdıklarını, şiirlerini ve şiir çevirilerini buldum. Bunların unutulup gitmesine gönlüm razı olmadı. Aslında ondan bende çok fazla şey kalmadı, ama kalanlar da değerli Değerli, çünkü mektupları ve şiir çevirileri kaldı; bunlar nasıl da değerli benim için! Bir de Berlin’de 17 sayı çıkarabildiğimiz Parantez (Nisan 1986 - Ekim 1987) dergisinde yayımlanan üç şiiri ve Octavio Paz’dan altı şiir çevirisi. Ayrıca beş kısa mektup (sonuncusu uzun, bir sayfa) yazmış bana. |
|
|
İmkânsız Merdiven (Şiir) – Alperen Yeşil |
Sayfa:63 |
|
|
|
Özcan Ergüder'in Terekesi: "Maskeli Balo" – Hande Balkız |
Sayfa:64 |
Özcan Ergüder ilk ve tek öykü kitabı Maskeli Balo’da (1956) insan ruhunun karanlık denklemlerini, ‘kendi’ denen tekinsiz uzamın karmaşasını bilinç ve bilinçdışı arasına çektiği farklı hatlarla irdeler. Varoluşsal yalnızlığı, yabancılaşmayı, ölümü, deliliği, cinselliği, bedeni, gelenekten güç olan davranış kalıplarını, rüyaların simgesel açılımlarını işlediği öykülerinin art alanındaki referans noktası ise psikanalizdir. |
|
|
Performans Sanatı: Gülhatun Yıldırım ile Söyleşi – Fatma Berber |
Sayfa:68 |
Performans bir ritüel; bedenim ve zihnim bir arada. Bu birliktelik bakmayı, izlemeyi, zaman içerisinde kendi zamanını oluşturmayı gerektiriyor ve çok fazla şey öğretiyor. Saatler, günler süren ve yıllara yayılan performanslar aslında yaşamın kendisi. Gerçek ve şimdi. Kişisel araştırmalarım, tekrarlar, bedenimle kurduğum bağ, sesler, kokular, sıcak, soğuk, titreşim… Şeyleri tanımanın sayısız yolu var. |
|
|
Yüzün Çıplaklığı Yazının Çıplaklığı – Aylin Antmen |
Sayfa:72 |
Yüz, ruhun kendisini bir bakışla gösterdiği yerdir: Kalbin atışları ve duygulanımlar daima bakışa içkindir. Dudaklar arasından dökülen sesler, bize yalnız sessizlikte kendisini sürdürebilen asıl konuşmadaki geçişleri ve geçişliliği gösterir. Ben ile başka, yüz yüzelikte ‘yüzün kendisi’ olurlar. |
|
|
Küğ Kantosu (Şiir) – Ali Taş |
Sayfa:77 |
|
|
|
P (Öykü) – Ayşegül Bayar |
Sayfa:78 |
|
|
|
Halı Altı Monologları (Şiir) – Elif Burcu Özkan |
Sayfa:81 |
|
|
|
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler |
Sayfa:82 |
Artık kimse ölmüyor. Kimileri vefat ediyor, kimileri evinin anahtarıymış gibi hayatını kaybediyor; kimileri Hakk’ın rahmetine kavuşuyor, kimileri de yolu biliyor olmalı, Hakk’a yürüyor. İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth için de “öldü” ya da “vefat etti” diyen olmadı. Bütün haber kanalları, aralarında anlaşmış gibi hayatını kaybettirdi kraliçeye. Ölüm sonrası da acı gerçeği örtmek için elimizden geleni yapıyoruz. Kimi nurlarda, kimi incitmeyen yerlerde yatıyor, kiminin toprağı bol, devri de daim oluyor, kimi ışıklar içinde uyuyor. |
|
|
Hayatı İdrak Teşebbüsleri: Yaralar ve Yamalar (2) – Murat Batmankaya |
Sayfa:84 |
Türkiye’de basılan kitapların yüzde 70’inin ilk basım adeti 1000-1500 civarıdır. Daha vahimi: Bunların yüzde 90’ı ikinci baskıya ulaşmaz. Eskiden, “Bin adet basacağız.” denildiğinde, yabancı (!) yazarların telif haklarını elinde bulunduran ajanslar sorarlardı: “Deneme baskısı mı bu? Yunanistan, Bulgaristan bile sizden fazla basıyor da...” Çocuklara özel günlerde kitap hediye eden ülkeler sıralamasında Türkiye 180 ülke içinde 140’ıncı sırada... Ortalama bir bireyin yaşamak ve eğlenmek için 250 parçadan oluşan ihtiyaç listesinde kitap 235’inci sırada… |
|
|
Orhan Pamuk, Ben ve "Veba Geceleri" {1} – Faruk Turinay |
Sayfa:88 |
Orhan Pamuk, hayata ve edebiyata bir çocuk gibi bakıyordu: “Büyük”lerin önkabullerinden, yüzeyselliğinden, bıkkınlığından, ikiyüzlülüğünden uzaktı. Her şeyi ilk defa görüyormuşçasına heyecan duyuyor, yeni, yaratıcı her şeye karşı her zaman samimi bir merak besliyordu. Bazen kararsız ve maymun iştahlıydı, ama her zaman oyun oynamaya aşırı düşkündü. Hayatın olağan akışından, sorumluluklarından, toplumsal rolünü oynamak zorunda kalmaktan kimi zaman o kadar sıkılıyordu ki, “büyük”ler sohbet ederken tek çareyi bir şeylerle oyalanmakta buluyor, oyalanacak bir şey bulamazsa uyuyakalıyor ya da oradan kaçabilecek durumdaysa kaçıyordu. |
|
|
Sergüzeşt-i Sahaf Ragıp Efendi X – Süleyman Kaymaz |
Sayfa:95 |
Demek Avrupa’daki akademik çevrede romancılara böyle bakılıyor. Bir romancının entelektüel olması, edebiyat kuramlarını bilmesi elbette iyi bir şey olmalı. Fakat bunlar bir romancıyı romancı yapmaya yeter mi diye düşünüyorum. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:97 |
|
|
|
Kör Terazi (Şiir) – Mualla Alpaydın |
Sayfa:98 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:99 |
|
|
|
Yüzünü Güneşe Dön (Öykü) – Ayşe Ceylan Topçu |
Sayfa:101 |
|
|
|
Şiirler (Şiir) – Ferit Serkan Öngel |
Sayfa:102 |
|
|
|
Zamansız Saatler (Öykü) – Baran Arslan |
Sayfa:103 |
|
|
|
Yorgun Mermi (Şiir) – Ahmet Akın |
Sayfa:104 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:105 |
|
|
|
"İmge Kası" / Murat Üstübal – Ertuğrul Rast |
Sayfa:105 |
Üstübal özellikle ilk üç kitabıyla okuru yoran, okurdan ciddi beklentileri olan bir şairdi, bu haliyle tüketilmesi hayli zor şiirler kaleme almıştı. Son kitabı İmge Kası ile okura imge ve anlam yönünden açıklık sunuyor, okurla bir tür anlaşma imzalıyor. |
|
|
"Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz" /Ocean Vuong – İlkay Yılmaz |
Sayfa:107 |
Geçmişte yaşanmış hiçbir şeyi o an yaşanmış şekliyle hatırlamak mümkün değil. Hatırlananlarla beraber anlatılan bir hikâye olduğundan geçmişin kendisi kurmacaya denk düşer. Hayatın kendisi olayların kurmaca hallerinden daha kurmacalaşmış durumda. Dolayısıyla ne yaşıyoruz sorusunun cevabı olmadığı için ciddi anlamda neyin doğru neyin yanlış olduğuna net cevaplar verememenin getirdiği ihtiyaçla, edebiyat bu açlığı doyurmaya dair yeni bir gerçeklik inşa edebilir mi sorusu geliyor akla. Her biri kendince bir hakikati ortaya koyacak oto kurmacalara ihtiyaç yok mu? Bana kalırsa günümüz romanının ne olacağı ve nerelere geleceği üzerine ipuçları taşıyan bir roman Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz. |
|
|
Aynur Kulak ile “Adı Olmayan İkinci Öykü” Üzerine Söyleşi – Merve Küçüksarp |
Sayfa:108 |
Aile meselesi Adı Olmayan İkinci Öykü kitabının çıkış noktasını oluşturuyor. Aile hem “ben sizin gibi değilim, olmayacağım” dediğimiz hem de günün sonunda tam da onlar gibi olduğumuzu fark ettiğimiz, kaçmak istedikçe sürekli yakalandığımız bir kurum olarak bulunduğu yerde değişmeyerek bizi beklemekte. |
|
|
"Üşüyen Göl" / Dilek Değerli – Zehra Betül Yazıcı |
Sayfa:110 |
Dilek Değerli, ataerkil kodlarla ve modernizm ile hizaya sokulmuş bu dişi kaosa bir çekidüzen vermek niyetinde değil, tam aksine kaosun kaos olarak kalmasını istiyor ve dişil dilini bu amaçla, dilin üstüne doğru bir kırbaç gibi savuruyor, dile meydan okuyor. |
|
|
Ahmet Çakmak ile “Kuyruklu Hikâyeler” Üzerine Söyleşi – Yekta Ener Güven |
Sayfa:111 |
“Tüm edebî türler insana yeni bir hayat deneyimi önerir.” |
|
|
|
|
|
|
|