|
|
AĞUSTOS 2022
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Bir Aktivizm Felsefesi İçin Dört Önerme – Emre Sünter |
Sayfa:4 |
Emre Sünter, “Bir Aktivizm Felsefesi İçin Dört Önerme” başlıklı yazısında “aktivizm, adına ‘gündelik’ hayat denilen o türlü etkinlikler sirkinde el yordamıyla yönünü arayan eğilimlere bir meyil verecek ortamları yaratma çabası. Bir aralığın açma-germe egzersizleriyle genişletilmesi, artık tanıdık biçimlere, yapılara ve anlamlara tercüme edilemeyecek denli yoğun bir sürecin içinde, coşkunun gücüyle yeni eyleme tarzlarının, yeni yaşam biçimlerinin doğaçlanması,” diyor. |
|
|
Umutlu Gezegendaş Olmak – Itır Erhart |
Sayfa:10 |
Itır Erhart, “Umutlu Gezegendaş Olmak” başlıklı yazısında “aktivizm ve ‘aktif yurttaşlık’la ilgili konuşmalara, atölyelere” “Sizin meseleniz nedir?” sorusuyla başladığını vurguluyor ve “sosyo-politik sistemleri, vahşi kapitalizmi, gelir adaletsizliğini, cinsiyetçiliği, milliyetçiliği, türcülüğü, ataerkil yapıları, otoriteyi sorgulayan, bireysel ve kolektif aksiyona davet eden bir ‘umut’tan” bahsediyor. |
|
|
Toplumsal Cinsiyet Karşıtlığı ve Trans Aktivizmi – Sema Semih |
Sayfa:13 |
Sema Semih, “Toplumsal Cinsiyet Karşıtlığı ve Trans Aktivizmi” başlıklı yazısında “Kadınlara dair hukuki kazanımların LGBTİ+’ların çoğalması gerekçe gösterilerek feshedilmesi Türkiye’deki feminist siyaset ya da kadın hareketi için de bir nevi ahlak sınavı niteliği taşıyor. İktidarın kabaca söylersek ‘kadınlar ve eşcinseller’ arasında yarattığı ikilik, feminist kuram ve siyaset içerisinde ‘kadınlar ve translar arasında’ kutuplaşmaların meydana gelmesine de zemin hazırladı. Trans dışlayıcı radikal feminizm tartışmaları iktidarın örgütlediği toplumsal cinsiyet karşıtlığının gölgesinde patlak verdi,” diyor. |
|
|
Pınar Derin Gençer ile Söyleşi – Fatma Berber |
Sayfa:18 |
Dosyamızın sonunda aktivizm ve performans sanatı ilişkisine odaklanıyoruz. Fatma Berber’in sorularını yanıtlayan performans sanatçısı Pınar Derin Gençer’e göre “Her aktiviste performans sanatçısı, her aktivist eyleme performans sanatı diyemeyiz.” Ama “üzerinde iktidar kurulmaya çalışılan bedeni odağına alan”, “sınırları muğlaklaştıran” “performans sanatının aktivizmin öğelerini taşıdığını söyleyebiliriz.” |
|
|
Şairin Hikâyesi 6: Celâl Sılay – Erol Gökşen |
Sayfa:23 |
Celâl Sılay’ın unutulmuş hikâyelerinden “Bir Çare Daha Vardı”, Yücel dergisinin Ağustos-Eylül 1947 tarihli sayısında yayımlanır. Sılay bu hikâyede ismini vermediği, varoluşsal sorunlar yaşayan genç bir kadının cinsel doyumsuzluğunu anlatır. |
|
|
Bir Çare Daha Vardı (Öykü) – Celâl Sılay |
Sayfa:25 |
|
|
|
Edebiyatımızın Ekoeleştiri Öncüsü Yaşar Kemal ve Psikomitoloji – Buket Uzuner |
Sayfa:27 |
Tabiattan kopmak, kutuplaşma, izolasyon, ayrımcılık, yalnızlık, hastalıklar ve mutsuzluk getiriyor. İşte böyle büyük çelişki ve bunalım dönemlerinde toplumların önüne tabiatın ve vicdanın sesini duyan, derin görüşlü, gür sesli, bilge yazarlar, sanatçı veya ozanlar çıkıp onlara ses olduğunda o kişiler toplumca kucaklanır. İşte Yaşar Kemal’in Türkiye’de farklı sınıflar ve etnik kökenli halklar tarafından sevilip benimsenmesinin asıl nedeni budur. |
|
|
Şiirler – Sandra Beasley |
Sayfa:32 |
|
|
|
Çoksesli Şiirin Orkestra Şefi: Lâle Müldür – Elçin Sevgi Suçin |
Sayfa:34 |
Şiir, yalnızca güzel söz değildir. Şair de yalnızca güzel söz söyleyen değildir. Günlük yaşamdan felsefeye, doğa olaylarına, kültürel gelişmelere, ülke gündemlerine, uluslararası olaylara, astronomiye, mitolojiye, metafiziğe ve tasavvufa değin hemen her alanda kafa yoran, okuyan, irdeleyen Lâle Müldür, şiirlerini de bu zenginlik içinde dokur. Göksel bir olaydan bahsederken, dönemin kült filmlerinden birine geçiş yapar ve ikisini de aynı anda ustalıkla katar şiire. |
|
|
Hiç Korkulur mu Hitchcock'tan – Deniz Özbeyli |
Sayfa:42 |
Ölüm Kararı filmi bana hep Suç ve Ceza’daki Raskolnikov’un aklından geçenleri hatırlatır nedense. Filmi izlerken seyircinin yüreği ağzına gelir. Gerilim vardır. Tuhaf, ürkütücü fikirli insanlar vardır. Cinayet vardır. Ölüm tam da yemek yenilen masanın altındadır. Vesaire vesaire. Tüm bunlara karşın, hep, pırıl pırıl, varlıklı, zarif yaşantıların varlığını da hisseder izleyici. |
|
|
Vardılar... Hep Varlar – Gültekin Emre |
Sayfa:46 |
Başım dönüyor, gözüm kararıyor. Arif ’i kaybettik ya diye mırıldanıyorum, Arif, yok artık. (…) İsmail Mert Başat, Sina Akyol, Salih Bolat da... yok. Şiirleri, kitapları var, onlarla, onca anıyla yaşıyorlar bende. |
|
|
Can Havli (Öykü) – Gökhan Yılmaz |
Sayfa:50 |
|
|
|
Haberler Kötü (Şiir) – Hakan Güzeldere |
Sayfa:53 |
|
|
|
Sanat Nasıl Anlatılır: İpek Duben ile Söyleşi – Mine Bican |
Sayfa:54 |
Eser üretildiği dönemin izlerini yansıtır. Eğitim sürecinde de öğrencinin zihniyetine duyarlı olursak gelenek ve göreneklerin, utancın, inancın, yasakların kültürel izlerini işinde görebiliriz, tartışabiliriz, anlam kazanmasına yardımcı olabiliriz. |
|
|
Dönüş Yolunun Şarkısı (Şiir) – Serkan Türk |
Sayfa:57 |
|
|
|
Aynı Kıyıda (Öykü) – Özgü Çömezoğlu |
Sayfa:58 |
|
|
|
Bir Müddet Daha (Şiir) – Ayşe Nur Biçer |
Sayfa:60 |
|
|
|
Güvercinler ve Tarzan – Vecdi Çıracıoğlu |
Sayfa:61 |
Geçmişin şöhretli yumruğu, eski bir boksör Niyazi, nasıl olduysa olmuş, Tarzan olma kararı vermiş ve mahallemizin hemen bitiminde başlayan Uludağ’ın eteklerindeki bir mağaraya çekilmişti. |
|
|
Sinema ve Edebiyat: Ertem Göreç ile Söyleşi – Burak Süme |
Sayfa:67 |
Otobüs Yolcuları, Karanlıkta Uyananlar, Ayşecik Fakir Prenses ve Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler gibi çektiği filmlerle hayatımıza anlam katan Ertem Göreç’i geçtiğimiz yıl Mart ayında kaybetmiştik. Son zamanlarında kendisi Kartal Yakacık’taki Sanatçı Yaşam Evi’nde dinlenmeye çekilmişti. Çoğumuz onu sinemacı kimliğiyle tanımış olsak da aynı zamanda sporla da yakından ilgiliydi. Vefatından kısa süre önce kendisiyle Levent Tenis Kulübü’nde bir söyleşi gerçekleştirmiştim. |
|
|
Yazı: Bir Arzu Konstrüksiyonu – Aylin Antmen |
Sayfa:74 |
Dil, içinde yaşadığımız ruhsal bir düzlem olarak insan doğasında, yaşamda karşımıza çıkandan daha saf, kristalize, ancak çok daha kompleks bir yapılanmayı ortaya çıkarır. Bu yapılanma, her şeyin birbiriyle iç içe geçerek bir suretin açıklığını edindiği, çoğunlukla geri döndürülemez biçimde kaynaşarak kendiliğini kazandığı bir işleyişe sahiptir. Bu sayede duygular aklın zaferlerini ele geçirebilirken zihnin güçleri bedeni aşabilir. |
|
|
Çağdaş Sanat: Can Aytekin ile Söyleşi – Hıdır Eligüzel |
Sayfa:78 |
Bakışın bir yüzeye çarpıp geri döndüğünü düşünürsek, resimdeki iç mekân ve dış mekân ayrımı giderek belirsizleşiyor. |
|
|
Yapay Dev Leviathan'ın Tersine: Bir Ütopyam Bile Yok – Zehra Betül Yazıcı |
Sayfa:83 |
Kapitalist sistemin para ve mülk edinme tuzağından kaçarak, baskıcı devlet otoritesine başkaldırarak, kelle vergisi ödemeyi reddetmiş, kölelik ve savaş karşıtı bir tutumla kendisine, ormanda sade ve özgür bir yaşam kurmuş azat insan Thoreau’nun ahlak anlayışı hakkında kafa yormayı göze alacaksak, bir zamanlar tamamen özgür ve eşit, ancak yalnız olduğumuz ormanın günümüzdeki alternatifinin doğal görünümlü yapay parklar olduğunu da bilmemiz ve buna göre yeni bir ahlak anlayışı geliştirmemiz gerekir. Modern yaşamda içle dışın, düşle gerçeğin birbirine karıştığı yapay evrenler, yaşadığımızın farkına varabilmek için yapay delik ve yaralarla haz alanları genişletilmiş yeni tekno-gövdeler dışında bir başka seçeneğimiz yok mu gerçekten? |
|
|
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler |
Sayfa:88 |
Dizi çevirmenleri Türkçeden bu kadar habersiz olabilir mi? Çevrilen sözcük: “orphan”. İngilizcede yetim ve öksüz anlamına gelirmiş. Türkçede annesiz ve babasız çocuklar için iki ayrı sözcüğümüz var. Annesi olmayan çocuğa yetim değil, öksüz diyoruz. Ök, anne demek, (Eski Türkçede ög) annesi olmayan çocuk da ök-süz. Yetim ise Arapça, “tek, yalnız” demek. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:90 |
|
|
|
Tutmak Elini (Şiir) – Furkan Eren Ekici |
Sayfa:91 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:92 |
|
|
|
Şayet Ben Tanrı Olsam (Şiir) – Kenan Akpınar |
Sayfa:93 |
|
|
|
Kel Ebik (Öykü) – Mehmet Kabakçı |
Sayfa:94 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:99 |
|
|
|
Mehmet Altun ile “Miski-i Amber” Üzerine Söyleşi – Betül Dünder |
Sayfa:99 |
“Alt kimliğim sanılan her şey aslında üst kimliğimmiş.” |
|
|
"Sera Toplumunda Çöl Olmak" / Hüseyin Köse – Süleyman Turna |
Sayfa:103 |
“Yurtsuzun Yükü” ve “Arınmışın Yüklemi” adlı iki bölümden oluşan kitabında Köse, günümüzün aldığı şekli kabaca “çöl” olarak tanımlar; sera toplumunda bir çöl. Böyle bir çölde her şey gibi hayat da, insan da içeriğinden yoksunlaşmış ve anlamsızlaşmaya başlamıştır; diğer bir değişle içi boş bir ceviz gibi yuvarlanmaktadır. |
|
|
Deniz Poyraz ile “Dünya Unutana Kalır” Üzerine Söyleşi – Dilek Üstündağ |
Sayfa:104 |
İçine doğduğum toplumun kültürünü ve geçirdiği sosyal-politik dönüşümleri anlamaya çalışmak ve insan doğasına dair duyduğum bitimsiz merak, öykülerimi yazarken bana büyük bir motivasyon sağlıyor. |
|
|
"Şima" / Hasan Özkılıç – Semiramis Yağcıoğlu |
Sayfa:106 |
Okur, Behram’ın gezip dolaştığı coğrafyayı, kendi telefonunun ekranında beliren görüntülerden görsel olarak tanıma olanağına kavuşur. Bazargan’ı, Bahçacık’ı Maku’yu, şairlerin ölmek için geldikleri Tebriz’i ve Şima’yı bulmak için gittiği Şairler Mezarlığı’nı Hasan Özkılıç (yoksa Behram mı demeli) ile birlikte gezer; görmekle kalmaz onun duyduğu sesleri duyar. Şövket Elekberova’nın sesinden türküler dinler. Sonuç olarak ortaya René Magritte’in İnsanlık Durumu (The Human Condition, 1933) tablosunda olduğu gibi dış gerçekliğin bağlam oluşturduğu bir eser çıkar ortaya. Dilin simgesel alanında sözcüklerle kurgulanan roman evreni, İran haritasının içine bir tuval gibi yerleşmiş olur. Hasan Özkılıç böylelikle yazarın ön hazırlığını, romanın içine taşıyarak Şima’yı roman dışı gerçekliğin ve kurgunun iç içe geçtiği bir buluşma alanına dönüştürerek roman yazımını deneysel bir boyuta taşımış olur. |
|
|
"Zamanın Kapıları" / Ayşe Övür – Üzeyir Karahasanoğlu |
Sayfa:108 |
Zamanın Kapıları, baştan sona “insan nedir?” sorusuna cevaplar arayan bir bütünlük sergiler. Her çağda varlığını anlamlandırmaya çabalayan insana dair verilen her cevapla romanın felsefi bir zemin aradığı da düşünülebilir. Zaten Sinan gizemli kitabının en başına şöyle yazmıştır: “Sen, ‘Hiç’likten ‘Var’lığa doğru gitmek zorunda olansın. Aksi halde, yok olursun.” Ki bu cümle, romanın da izleğidir. |
|
|
Hülya Soyşekerci ile “Günışığı Demeti” Üzerine Söyleşi – Semiramis Yağcıoğlu |
Sayfa:110 |
Denemenin olmadığı ya da zayıf kaldığı bir edebiyat ortamında özgür düşünce ve sanatın gelişebilmesinden, felsefenin derinliğine ulaşılmasından söz etmek zordur. |
|
|
"Suat Derviş: Efsane Bir Kadın ve Dönemi" / Liz Behmoaras – Serhan Aytekin |
Sayfa:112 |
Behmoaras, çalışmasında Derviş’in baş eğmeyen ve isyan eden karakterini öne çıkarıyor. Osmanlı’nın aristokrat bir ailesinde dünyaya gelip Cumhuriyet döneminin ilk kadın gazetecilerinden biri olan yazarın, politik tavrını, mesleğine bağlılığını, aşklarını, çapkınlığını, eserlerinin yaşamıyla bağlantısını anlatırken bir not düşüyor: “Babasının ölümüyle çapasını koparmış, sevdiği erkeklerle ilişkileri sorunlu, hayatına edebiyatla ve siyasetle olduğu kadar, aşk ve eğlenceyle de anlam katmaya çalışmış, çok cesur ve biraz çılgın bir kadın… Feminizmi siyasi bir tavır olarak görmekten çok, onu özgür ve dürüst mizacında doğallıkla barındıran biri… Olağanüstü duyarlılığı ve gözlem yeteneğiyle geçen zamana direnebilmiş bir edebiyatçı… Suat Derviş’i ben böyle gördüm, algıladım ve anlatmak istedim.” |
|
|
|
|
|
|
|