|
|
NİSAN 2022
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Caddede Buluşalım – Deniz Dalkılınç |
Sayfa:4 |
Biliyorsunuz, Türkiye’nin kültür haritasına katkıda bulunmayı amaçlayarak Varlık dergisinin bazı sayılarını şehirlerimize ayırıyoruz. 2021 yılının Mayıs ayında İstanbul, Ekim ayında Ankara’yı odağa almıştık. Nisan 2022 sayımızın dosyası ise “Bellek Bursa”. Dosyamıza katkıda bulunan yazarlar Deniz Dalkılınç, Güney Özkılınç, Raif Kaplanoğlu, Şafak Baba Pala, Uğur Ozan Özen ve Hakan Akdoğan.
Deniz Dalkılınç “Caddede Buluşalım” diyerek okurları 1936 Bursa baharına götürüyor; Cemal Nadir, Nâzım Hikmet, Münevver Belen gibi isimlerle karşılaştırıyor.
|
|
|
Bursa'nın Belleğindeki Kadınlar – Güney Özkılınç |
Sayfa:8 |
Güney Özkılınç, 18. yüzyılda Bursa’da dokumacılık yapan kadınların geçim zorluğu nedeniyle ayaklanması ve 20. yüzyıl başında ilk kadın greviyle başlıyor yazısına, reklamlardaki ilk Türk kadınından ilk kadın spor kulübü başkanına “Bursa’nın Belleğindeki Kadınlar”ı anlatıyor. |
|
|
Bursa'nın Buluşma Mekânları – Raif Kaplanoğlu |
Sayfa:18 |
Raif Kaplanoğlu, âşık kahvehanelerinden Arap Şükrü sokağına “Bursa’nın Buluşma Mekânları”na konuk ediyor bizi. |
|
|
Bir Halka, Bir Halka Daha – Şafak Baba Pala |
Sayfa:26 |
Şafak Baba Pala, bir fotoğrafa bakarak çıktığı Bursa gezisinde “Bir Halka, Bir Halka Daha” ilerleyerek tarihle kurmacayı harmanlıyor. |
|
|
Sahife, Kalem, Sahaf, Yangın – Uğur Ozan Özen |
Sayfa:33 |
Uğur Ozan Özen, “Sahife, Kalem, Sahaf, Yangın” diyor, geçmişten günümüze Bursa kitapçılarının serüvenini aktarıyor. |
|
|
Bir Yaranın Terk Edildiği Kent – Hakan Akdoğan |
Sayfa:35 |
Dosyamızın son yazarı Hakan Akdoğan ise kendi yazarlık macerası içinden bakarak “Bir Yaranın Terk Edildiği Kent” olarak tanımlıyor Bursa’yı. |
|
|
Düzyazı Günlüğü: Can Havliyle Yazmak – İbrahim Yıldırım |
Sayfa:37 |
Oğuz Atay’ın Günlük’ü yedi yıllık bir yazı serüveniydi, bitmişti. Tolstoy’un yirmi yaşından itibaren altmış iki yıl boyunca tuttuğu günlüğün kapağı ise 1910’da öldüğünde kapanmıştı. Tolstoy bekletilmiş, unutulmuş bir yazar değildi; ancak onca onurlandırmaya karşın, Ortodoks Kilisesi’nden aforoz edilmiş, kara çalmalarla zedelenmiş, üstüne üstlük özel mülkiyete karşı çıkması nedeniyle tepki görmüş, karısı ile de arası açılmıştı. Bu durumda küskün gitmesi ve cenazesinin sakıncalı bulunup tenha bir törenle uğurlanması kaçınılmadı. Fakat tam tersi olmuş cenazesine binlerce kişi katılmıştı… Peki Oğuz Atay, Tanpınar ya da sükût suikastına uğramış diğer yazarlar kadar kırgın mıydı, küskün müydü? Bu soruya olumlu olumsuz yanıtı vermek olası değil; ama yazarın uzun süre konukevinin ıssız bir köşesinde unutulduğu için mahzun olduğunu düşünülebilir. |
|
|
Belgesel Film: Ece Soydam ile Söyleşi – Fatma Berber |
Sayfa:43 |
“Ben belki daha pastoral diyebileceğimiz bir tarzda vermeye çalıştım hayvanların yaşamını. Yani av sahnesi çeksek ve göstersek bile, bunu ön plana çıkarmak değil, hayvanların yaşamının diğer davranışlarıyla eşit derecede doğal bir parçası olarak vermek istedim. Bu tür dramatik olaylar çok “rating” yaptığı için bazen belgesellerde fazlasıyla kullanılıyor ama bu tür yöntemler hem türü yanlış tanıtıyor hem de izleyicinin belgesel algısını kötü yönde etkiliyor. Antropoloji eğitimi burada ilgisiz gibi görünebilir belki ama size katılıyorum, bence de bu eğitimin bizim belgesellerde etkisi var. Çünkü ben antropolojideki “kültürel çeviri” kavramının hayvanlar dünyası için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Farklı bir kültürü anlatırken, kendi kültürünüze ait değer yargılarıyla açıklamalar yapamazsınız. Aynı durum hayvanları anlatırken de geçerli.” |
|
|
Mendel'in Melez Bezelyelerinden Winterson'ın "Vişnenin Cinsiyeti"ne: Melez Romanlar – Zehra Betül Yazıcı |
Sayfa:48 |
Winterson Vişnenin Cinsiyeti anlatısında Sümer tabletlerinde yarı balık yarı erkek melez amfibik bir yaratık olarak çizilen Yunus peygamber ile bedeninde farklı bir veya birden çok kadını ya da kadınların tarihini barındıran, dışarıdan bir kadına benzemeyen ve adı olmayan, sadece “Köpekli Kadın” olarak bilinen, iri yarı, çirkin bir kadın arasında analoji kurar. Böylelikle asla olduğu yerde değil, genellikle yerin altında olan yerilmiş kadınlarla göksel olan, yüceltilmiş erkekleri tek bir bedende buluşturur. Bu kadın(lar) Londra’nın ortasında yaşamakla beraber bir Kızılderili veya Latin Amerikalı yerli halktan birisi gibi canlanır alımlayıcının zihninde, yani bir “öteki” olarak. |
|
|
Uzun Boylu Salih Bolat – Haydar Ergülen |
Sayfa:54 |
Hem açık hem katmanlı hem derin hem yalın, anlatan, imgeyi yağdırmayan, bir bulut olarak yüksekte dolaştıran bir şiiri var etti Salih Bolat. Onun yapıtında şiir düşüncesinin oluşumuna da tanık oluruz, örnekli açıklamalı şiir kılavuzu gibidir kitapları. Bir temanın sürekliliği, insanın doğada yitirdiği yeri arayışını insanın kayıp şiirini arayışıyla bütünleştirdiği şiir tutumu, şiiri de bir iz sürme, bir keşif, bir gece yürüyüşü olarak olabildiğince sessizlik içinde ve bir sabır sanatı olarak duyumsayıp işlemesi, yazması, ve ilk kitabının yayımlandığı 1983’ten son şiir kitabı Rüya Zamanı’nın yayımlandığı 2019’a, 36 yıllık şiir serüveninde katettiği mesafe ve şiirini ulaştırdığı yüksekliğin derinliği tek sözcükle ‘başdöndürücü’dür. |
|
|
Nergislerde Sessiz Uğultu: Salih Bolat Şiiri – Mustafa Köz |
Sayfa:57 |
Salih’i tanımadan Bir Afişin Önünde’sini ve Sınır ve Sonsuz’unu tanıdım. Yeniydi iki kitap da benim için. O kanlı Eylül karabasanı sonrası içine dönen ağlak, kişisel yaşantıyla tıka basa şiirden farklıydı. Ardından ilk kitabı Yaşanan’ı okudum. İlk üç kitapta da yaşantının değil, yaşananların şiirleri vardı. Ülkenin üstüne kara bir bağ yılanı gibi çöreklenmiş 12 Eylül karanlığı ve sürek avı… Özellikle Yaşanan’daki “Sorgu, İlyas Öldürmedi, Eylül, Yaşananın Şiiri, Ali Bağlamanı Unutma” şiirlerinde bu karanlığın altı çizilir. |
|
|
"Bir Afişin Önünde" Bekleyen Şair: Salih Bolat – Cuma Duymaz |
Sayfa:61 |
“Yoksul ve güzel bir çocukluğum oldu,” diyen Salih Bolat, gürül gürül akan bir şiiri tercih etmedi. Çocukluğundan kalan kırılgan mirası doğal metaforlarla imgeleştirmeyi denedi. Tarihten, mitolojiden, zaman zaman da tiyatrodan yararlanarak kurduğu şiirsel dille, gerçekliği anlamayı ve anlatmayı şiirinin meselesi yaptı. Yerelden evrensele uzanan çizgide, sürekli derinleşme arzusuyla yazdığı on kitaplık toplamla ortaya bir “Salih Bolat Şiiri” çıkarmayı başardı. |
|
|
Salih Bolat'ı Uğurlamak: "Bir Gün Ölürüm Ben" – Kemal Gündüzalp |
Sayfa:64 |
Salih Bolat’ın bir başka yanı da şöyle vurgulanabilir: Salt yetenekçi bir ozan değildir. Şiir yazmak kadar şiir üzerine düşünen, şiirin sorunlarına değinen ve bu anlamda birçok ozanın şiirleri üzerine duran yazılar yazmıştır. |
|
|
Arif Buz’un Gözüyle İnsanlik Halleri – Gültekin Emre |
Sayfa:68 |
|
|
|
Madam Meri'nin Yeni Ailesi (Öykü) – Arzu Uçar |
Sayfa:70 |
|
|
|
Bitki Müzesi (Şiir) – Hüseyin Peker |
Sayfa:74 |
|
|
|
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler |
Sayfa:75 |
Bir sözcüğe sıkışıp kalmak tam olarak böyle bir şey: “Beklenen tarihi buluşma gerçekleşti.” “...nihai istişaremizi gerçekleştirdik.” “... çok verimli bir toplantı gerçekleştirdik.” “Samimi bir ortamda gerçekleştirdiğimiz bu toplantıda...” “Gerçekleştirdiğimiz bu dostane sohbet...” İstişarede bulunun, toplantı yapın, buluşun, toplanın... Her seferinde “gerçekleştirmek” nedir? |
|
|
Valla Kurda Yedirdin Beni (Şiir) – Yusuf Alper |
Sayfa:77 |
|
|
|
Şiirler (Şiir) – Gülce Başer |
Sayfa:78 |
|
|
|
Sergüzeşt-i Sahaf Ragıp Efendi (VI) – Süleyman Kaymaz |
Sayfa:80 |
Eskiden dükkâna gelen okurlar raflardaki kitapları inceler, kendilerine uygun kitabı seçerlerdi. Son zamanlarda ise bir listeyle geliyor, kendilerine salık verilen kitapları soruyor, eğer aradıkları kitaplar yoksa ağızlarını yayarak, biraz da esefle, “Yaaa!” dedikten sonra dönüp gidiyorlar. Çoğu da birbirinin aynı kitaplardan oluşan bu listeleri kimler hazırlar bilmem! |
|
|
Rüstem'in Suçu Ne (Şiir) – Ersun Çıplak |
Sayfa:81 |
|
|
|
İncire Dalmak (Şiir) – Tamer Gülbek |
Sayfa:83 |
|
|
|
Yılın İsim Tashihi Sahnesi (Şiir) – Pelin Şanlı Türgen |
Sayfa:84 |
|
|
|
Çağdaş Sanat: Burak Delier ile Söyleşi – Hıdır Eligüzel |
Sayfa:85 |
Ben sanatla dolaylı olarak bir şey yaptığımı değil, direkt olarak sanatın bir şey olduğunu ve yaptığını düşünüyorum. Medya, gündem ya da mahkeme sanatın bir şey yapabileceği alanlar değil, sanatın kendisi, dolaysız olarak bir şey. Bu anlamda sanatın mahkeme ya da medya dolayımı ile değil doğrudan adaletle, adalet talebi ile bir ilgisi var. Bunun yanında dava benim gündemimden hiç çıkmamıştı. Bu da kasten yaptığım bir şey değil; 2007’den, Okey davasına müdahillik taleplerimiz reddedildiğinden beri belli aralıklarla bu cinayet odağında sanat pratiği üzerine düşünüyordum. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:92 |
|
|
|
Yarım (Şiir) – Eser Ceran Erdi |
Sayfa:93 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:94 |
|
|
|
İç Ses (Şiir) – Enes Gündoğdu |
Sayfa:95 |
|
|
|
Phoenix (Öykü) – Erva Kara |
Sayfa:96 |
|
|
|
Her Güz Susma Payıdır Aşka (Şiir) – Burcu Topçu |
Sayfa:97 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:99 |
|
|
|
Alphan Akgül ile “Kim Egemen Olabilir Yazgısına” Üzerine Söyleşi – Yalçın Armağan |
Sayfa:99 |
İlk Türk romanlarında ortaya çıkan serbest aşk öyküleri, kadın ve erkeği somut dünyanın içinde, kendi iradeleriyle girdikleri aşk maceralarının içine atar. Böyle bir deneyimde aşk, ucu seven ve sevileni aşıp Tanrı’ya varan bir imge değildir. Kadın ve erkekle başlayıp onlarla biten somut bir deneyimdir. Aşkın tekil bir düzlemde başlayıp merkezî otoriteden bağımsız bir şekilde yaşanması, Osmanlı kültür sisteminden kopmak anlamına geliyor. Türk romanının ilk örnekleri bu noktada geleneksel kültüre ağır darbeler indirir, öyle ki sadece ilahi aşk motifinden kurtulunmaz, baba otoritesi de yerle bir edilir. |
|
|
"Hayattayız Nihayet" / İlhan Sami Çomak – Erkut Tokman |
Sayfa:103 |
Kayıp bir hafızanın yeniden canlandırılmasıdır Çomak için şiir. Ve gelecek hayat uğruna yeni bir hafızanın yaratılmasıdır (“hafızanın salkımını sıkıyor unutmak”), çünkü şiir onun ışığıdır; onun içindir ki şair dört duvar arasında bile “ışıksız değil karanlıktayım”, “ben ışığın yerini biliyorum” der. |
|
|
Mesut Varlık ile “Olaylar Türkiye’de Geçiyor” Üzerine Söyleşi – Betül Dünder |
Sayfa:106 |
Edebiyattan konuşurken sadece masum şeylerden konuşmadığımızı unutmayalım. Romantize edilmiş, köpükten ibaret edebiyat algısı bize muazzam bir konfor sağlıyor, anlıyorum, ama o konforun kendisi edebiyatı içinden sömürüyor. |
|
|
"Romantika" / Turgut Özakman – Kemal Ateş |
Sayfa:109 |
Aynı fakültede farklı bölümlerde çalıştık Turgut Özakman’la… Benim de çok özendiğim, imrendiğim bir işi yapıyordu. Tiyatro Bölümü’nde yazarlık dersleri veriyordu. Birkaç kez onun hoş sohbetlerini dinleme olanağı bulmuştum. Esprileri hoştu, birden kahkahalar patlardı. Genellikle de ünlü oyunlara, tuluatçılara göndermeler yapardı. “Arap’ın intikamı” deyiverirdi örneğin, birinin intikamını anlatırken… Sohbetlerinde, esprilerinde de tiyatro vardı, tuluat vardı, tiyatro kahramanları vardı. |
|
|
Seda Ünsar ile “Düşüş” Üzerine Söyleşi – Cüneyt M. Aras |
Sayfa:111 |
Roman bilinçsizce “gerçeğin peşine düşen”, çocukluk arkadaşı iki ana karakterin (S ve Ali), İstanbul’dan San Francisco ve Los Angeles’a uzanan serüvenlerinde hayatın anlamı ya da anlamsızlığını keşfetmelerini anlatıyor ve bu keşif “kayıp zaman”a işaret ediyor. |
|
|
|
|
|
|
|