Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

EYLÜL 2021

Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu Sayfa:2
İlahi ve Modern: Dante Üzerine Fragmanlar – Aydın Afacan Sayfa:4
Şairi modernlik, çağ ve divina poesia bağlamlarında inceleyen Aydın Afacan, “İlahi ve Modern: Dante Üzerine Fragmanlar” başlıklı yazısında “Dünyevi olanın ‘öte dünya anlatısı’ ile birleşmesi, yeni bir şey değildi,” diyor ve Gılgamış’tan Ardaviraf’a, Orpheus’tan Aeneas’a farklı gerekçelerle yeraltına inen karakterlere dair anlatı birikiminin Dante’yi etkilediğini vurguluyor, ancak İlahi Komedya’da “Rehberi kendisidir aslında. Kendine rehber olarak seçtiği Vergilius, Beatrice ve Aziz Bernard, farklı ‘forma’ ile karşımıza çıkan birer Dante’dir.” O, “dünyevi olanı da ilahi olanı da şiirle kuşatmış, onunla dile getirmiş ve çözüme kavuşturmuştur. Bu yönüyle bir büyük şaire yakışır biçimde kendi mitologyasını kurmuştur.”
“İlahi Komedya”nın Satır Aralarından Dante’nin Hayatına Bir Bakış – Ayçin Kantoğlu Sayfa:7
Nice sanat eserine ilham veren İlahi Komedya, “hem zahiri hem de batıni” anlamda Dante'nin kendi biyografisi için de vazgeçilmez bir kaynak. Ayçin Kantoğlu, “‘İlahi Komedya’nın Satır Aralarından Dante’nin Hayatına Bir Bakış” başlıklı yazısında “İtalyan dilinin babası, şairlerin şahı, yazar, siyasetçi ve düşünür” Dante’yi ve yaşadığı dönemi en önemli eserinin kılavuzluğunda daha yakından tanımamızı sağlıyor.
Edebiyat Kuramcısı Olarak Dante – Cumhur Kuzu - Bülent Ayyıldız Sayfa:12
“Dante Alighieri gibi çağının en önemli bilginlerinden biri olan bir ozanın edebî düşüncesinin kökenlerini basit şekilde gruplara ayırmak veya sınıflandırmak mümkün değildir,” çünkü bu birikim “bir yandan antik kültüre uzanırken (…), öte yandan içinde yaşadığı skolastik dönemin felsefesine, din anlayışına ve bilimine de sıkı sıkıya bağlıdır.” Cumhur Kuzu ve Bülent Ayyıldız, “Edebiyat Kuramcısı Olarak Dante” başlıklı yazılarında bu zor görevi bütünüyle yerine getiremeyeceklerinin bilincinde olarak ellerinden geldiğince geniş bir çerçeve sunuyorlar.
Dante’nin “Cehennem”i – Kemal Atakay Sayfa:16
“Komedya’dan söz ederken, en az iki Dante’yi (…) birbirinden ayırmak gerekir. İlki, Cehennem’deki en uç tezahürü (Şeytan) dahil olmak üzere kötülüğü kavrayan, Araf’ta günahlarından arındıktan sonra, önce Lethe ırmağının sularında yıkanarak günahlarının anılarını unutan, ardından Eunoe ırmağından geçerek yaptığı iyiliklerin anıları güçlenen ve aşama aşama Tanrısal görüye (Cennet) ilerleyen yolcu Dante; ikincisi ise, bütün bu yolculuğu kurgulayan yazar Dante’dir,” diyor Kemal Atakay ve “Dante’nin ‘Cehennem’i” üzerine özlü bir okuma sunuyor.
Dante’nin İtalyan Edebiyatındaki Kurucu Rolü – Anna Frigioni Sayfa:19
Dante şüphesiz “bütün çağlarda aynı şekilde takdir görmüş, anlaşılmış ve sevilmiş” değil, ancak bugün popüler bir ikona dönüştüğü de tartışılmaz. Peki nasıl bir serüvenin sonucunda bu gerçekleşti? “[Ş]ayet Dante doğmamış olsaydı bugün İtalya’da farklı bir lisanı konuşuyor olurduk,” diyen Anna Frigioni, “Dante’nin İtalyan Edebiyatındaki Kurucu Rolü”nü –çağdaş eserler üzerindeki etkisini de belirterek– ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor.
Çok Özel Eserler Sözlüğü: Minou Drouet ve Birkaç “Harika” Kitap – İbrahim Yıldırım Sayfa:22
Bence Barthes; Minou Drouet, Sabine Sicaud, Anna de Noailles dizisini boşuna kurmamıştır. Çünkü ona göre göre bu şairler şiiri değil, şiirin gösterenini… ama hayır Tahsin Yücel’in Çağdaş Söylenler çevirisinden yararlanmayacağım, yalnızca Barthes’ın o saptamasından ne algıladığımı sizlerle paylaşacağım. Şöyle ki, bu tür şairler, halka şiirin kendisini değil, onun işaret ettiklerini verirler. Böylece tanıtımdan fiyatlandırmaya, halkla ilişkilerden basınla ilişkilere kapitalist girişimlerin ideal işlevlerini yerine getirilmesine de olanak sağlarlar. Kısacası Müşteri Memnuniyeti ilkesine çok uygundurlar; kolay alınır, kolay tüketilirler, çünkü okura zorluk çıkarmazlar.
Nedret Güvenç ile Söyleşi – Burak Süme Sayfa:28
Kendimi tiyatroda buldum ama başka mutluluklara karşı kendimi savunmaya almış olabilir miyim diye düşündüm. Tiyatro beni nelerden mahrum bıraktı?”
Bir Zamanlar Kadıköy (4): Can Yücel – Metin Cengiz Sayfa:34
Can Yücel hınzır bir zekâya, keskin bir espri gücüne sahipti. Şiir onun için dünyayı ve insanı değiştirmenin en etkili yolu, sözün saf gücüydü. Kimseyi incitmez, az konuşur, gerektiğinde söze girer ve noktayı koyardı. Ya da söze yeni bir başlangıç gücü ve yön katardı.
Herkül Millas ile Söyleşi – Mazlum Vesek Sayfa:38
Orhan Kemal Roman Ödülü, yarım asırlık tarihi boyunca herhalde bu kadar ilginç bir buluşmaya konu olmadı. Düşünsenize; işçi sınıfı yazarı, Türk sosyalist yazar Orhan Kemal adına verilen ödül Türkçe yazan Rum sosyalist yazar Herkül Millas’a veriliyor. Bugüne kadar daha çok Türk ve Yunan edebiyatında “öteki” konusunda çalışmalarıyla bilinen Millas, 81 yaşında roman yazdı ve bu ödülü aldı. İstanbullu bir Rum olan ve Türkiye’nin en çalkantılı dönemlerine tanıklık eden Millas, 1960’larda meclise giren ilk sosyalist parti olan TİP’e üyeydi. Hal böyle olunca, Millas’la sadece ödül alan Aile Mezarı (Doğan Kitap) romanını değil, 6-7 Eylül’ü, TİP’i, Sait Faik’i, ırkçılığı ve Türkiye’yi konuştuk. “Romanda 6-7 Eylül Olayları’nın araçlandırılmasını istemedim. Olayın siyasi ve ideolojik yanına vurgu yapmak istemedim. Ama daha önemlisi, roman kahramanları da “olayları” ideolojik bir olay olarak zaten yaşamadılar. Olayın milli ve ideolojik yönü onları hiç ilgilendirmedi.”
Martının Düşüşü (Öykü) – Arda Kıpçak Sayfa:46
Ters Menzil (Şiir) – Abdülkadir Budak Sayfa:48
Kılıksız Bir Adamın Dünyadaki İlk Günü (Şiir) – Cihan Oğuz Sayfa:50
Hayyam’da Bir Şiir Suaresi – Sina Akyol Sayfa:51
Dördümüzü hatırlıyorum: Oğuzhan Akay, Haydar Ergülen, Ömer Arakon ve ben… Oğuzhan, Vural Bahadır Bayrıl’ın da aramızda olabileceğini söyledi. Haydar’a bakılırsa Erkan Oyal ve Hulki Aktunç da bizimleymiş; Oğuzhan’a böyle söylemiş Haydar.
Ücra Bir Şiir İçin Anahtar Kelimeler II: “Ayrılık” – Hüseyin Köse Sayfa:55
Yaban bilincimizdeki derin oyukmuş aslında gerçek hayat, çevremizdekilermiş, başka başka insanların bizde yuvalanmış hayalleriymiş, içimizden bir ince, ağır metalmiş, bizden kopmuş, bizden çalmış, bizde durmuş bir kebir zamanmış da, haberimiz yokmuş… Gammaz dümenler peşinde örümcek ağlarıymış etraf, hem avcı hem avlak hem de tuzakmış.
Buzullar Erimeden Önce (Şiir) – Hülya Deniz Ünal Sayfa:59
Bir Travestinin Aşk Öyküleri ve Erkeklik Sorgulaması – Rahime Sarıçelik Sayfa:60
“Gümüş Gölge bir Cüneyt Ayral romanı... Maalesef kitabın satışı yok. Eseri değerli şair-yazar Tarık Günersel aracılığıyla kısa süre önce tanıştığım yazarından edindim. Paris’te yaşayan Ayral’ın romanı beni hayli şaşırttı. Yazar, Türk edebiyatında –nihayetinde dünya edebiyatında da– çok nadir işlenen bir konu seçmiş: Bir travestinin aşk öyküleri...”
Kurtuluş Son Çıkmaz (Öykü) – Ali Özgür Özkarcı Sayfa:62
Vale Yağmurda (Şiir) – Fatma N. Sayfa:64
Mektupları Işığında Mehmet Seyda’nın Sanatı – Kemal Ateş Sayfa:65
Mehmet Seyda’yı 13 Temmuz 1986’da kaybettik. 15 Ağustos 1919 doğumlu olduğuna göre 67 yaşında, erken denecek bir yaşta ayrıldı aramızdan. Bu kısa sayılacak ömrü boşa geçirmedi, üretkendi, kırka yakın yapıt bıraktı geride. Şimdi unutulan yazarların en başında anılıyor. Unutulan yazarları anarken hiç unutmuyoruz onu.
“Büyük Saat”in Son Çeyreğinde Ölüm – Kenan Ovacık Sayfa:70
Büyük Saat’in son çeyreğinde (Kayayı Delen İncir, Dün Yok mu) öne çıkan kavramlardan biri de ölüm. Yaşlandıkça dilimize daha çok dolanan ölüm. Elbette aşkla, yaşamla, sonsuzlukla bir arada. Hüseyin Cöntürk’ün “Pelesenk” başlığı altında “Uyar’da, birçok şairlerde olduğu gibi, ‘pelesenk kelimeler’e pek çok rastlanıyor” (III, s. 54) diyerek örneklediği çok kullanılan sözcükler arasında ölümle ilgili olanlar dikkat çekiyor. Ölüm; çürümekle, eskimekle, eskiyle, yaşlanmakla, ormanla, şehirle, günbatımıyla, akşamla, akşamüstüyle, güzle, kışla, hatırlamakla, unutmakla, gitmekle, sonsuzlukla çıkıyor karşımıza. Uyar ilk kitabından itibaren ölüme yer veriyor.
Güneşin Altı (Şiir) – Mehmet Öztek Sayfa:74
Ağaç Kovuğundandır Kaderim (Şiir) – Selma Cengiz Sayfa:75
Fotoğraf (Öykü) – Ata Egemen Çakıl Sayfa:76
Mavi (Şiir) – Ercan Yılmaz Sayfa:78
Tanrının Uçtuğu Vakit (Şiir) – Onur Sakarya Sayfa:80
Felsefi Kavramlar ve Çeviri Problemi – Şerif Fatih Sayfa:81
Antikçağ filozoflarının metinlerini değerlendirirken kimi zaman düşülen hata bu metinlerin ortaya koyulduğu dönem ve kültürün göz ardı edilip içinde bulunulan çağ ve kültürün koşullarıyla yorumlanmasıdır. Bu tür felsefe tarihlerini okuyanlar farklı çağların maskeleriyle çarpıtılan metinlerle karşı karşıyadır.
Tabaklık (Öykü) – Ferda Albağ Sayfa:84
Sahibini Bekleyen Köpek (Şiir) – Erkut Tokman Sayfa:85
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel Sayfa:86
Üşüşen (Şiir) – Süleyman İleri Sayfa:87
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak Sayfa:88
Şekersiz Çay (Öykü) – Zican Göksu Sayfa:90
Varlık Kitaplığı Sayfa:93
Atilla Birkiye ile “Şair İstanbul'daydı!” ve “Bulutlar Piraye Piraye Diye Geçiyor” Üzerine Söyleşi – Nahit Kayabaşı Sayfa:93
“Nâzım’ın illegal yolculuğunun cazibesini ‘Şair İstanbul’daydı!’ ile kurmacaya taşıdım. ‘Bulutlar...’ ile de yekpare bir metin oluşturmak istedim.”
Gülüş Türkmen ile “Tanrı Ebeveyn” Üzerine Söyleşi – Gülşah Elikbank Sayfa:96
Çocuk algısının dün ve bugün arasındaki farkını göz ardı etmemiz, tarihin eski sayfalarına günümüz zihniyetiyle bakmamıza ve birtakım körlükler yaşamamıza sebep oluyor.
“Hayatlarınızdan Alacaklıyım” / Tunç Kurt – Eda Al Sayfa:98
Kurt, on üç öyküden oluşan Hayatlarınızdan Alacaklıyım adlı kitabında kimlik arayışı, yabancılaşma, sosyal dışlanma, aşk, emek ve hayal temalarını işliyor. Bunlar şehirli ve kırsal bakış açılarıyla iki zeminde karşımıza çıkıyor. Eli toprağa dokunan Ege öykülerinde kurduğu başarılı atmosferle gerçekçi, modern hayatın içinde sıkışıp kalan şehirli karakterleri ile postmodern bir dünya yaratıyor. Taşralı öykülerinde bir toynak tıkırtısını, serin kuyu suyunu, bir sigara dumanını içimize işlerken, iç içe geçmiş yazım teknikleriyle bezenmiş modern/postmodern, şaşırtıcı, oyunsu öyküler kurguluyor.
Şeniz Baş ile “Kahraman ve Cellat” Üzerine Söyleşi – Ayça Güçlüten Sayfa:100
Erkek yıkılmaz, düşmez, burnu düşse yerden almaz, kırılır ama bükülmez. Dışarısı kurtlar sofrasıdır, zayıflık göstermez, duygularını belli etmez. Peki ama aslında insan olan bu erkek, “beşer” olmanın getirdiği kırılmaları, yıkılmaları nerede yaşar? Tabii ki “sahibi” olduğu, toplumdan, geleneklerden aldığı yetkiye dayanarak tek güç olduğu ve tahakküm edebildiği “ev”de.
“Dünya Güzeldir Hâlâ”, “Ayın Büyüttüğü Oğullar”, “İbrahim’in Beni Terketmesi” / Bejan Matur – Engin Turgut Sayfa:102
Kayın ağaçlarının altında yaşayan bu şiirlerde ölüm duygusunun baskın olduğunu hissediyorsunuz. Atını koşturmuyor hiç. Atı siyah yelelidir. Ölü gövdelerden çıkarak yazılan bir şiir bu. Biz sabah kahvaltısına hazırlanırken, susmayan bir ölü gövdeler resitali. Kolay değil elbet, toprağın kalbine yazılan bir şiirden söz ediyoruz.
İnci Aydın Çolak ile “İmge ve İmaj - Türkiye’de Resim ve Edebiyatta Ortak Dil” Üzerine Söyleşi – Rabia Kesepara Sayfa:104
Disiplinlerarası ilişkiler belki mekânlar çevresinde sürmüyor artık. Beyoğlu’nun çoraklaştığını düşünürsek, hangi sanatçı gelip nerede oturacak? Ama farklı arayışlar ve bugünü sanatçının anlama çabası galeriler çevresinde başka işlerin oluşumunu sağlıyor. Bu sefer, karşımıza tuvalin yağlıboya yüzeyinden başka şeyler çıkıyor, yerleştirmeler, videolar, minyatür...
“Ay Işığı” / Akın Aksu – Öykü Gizem Gökgül Sayfa:106
Bir Taşra Köpeği’nde toplumun farklı kesimlerinden karakterler varoluş, tarih, tanrı, devrim, adalet gibi birçok kavramı tartışırken, Ay Işığı sadece varoluşa dair iki kişilik bir sohbet. İlk romandaki sosyolojik perspektif, burada yerini felsefi olana bırakıyor. İki romanda da karakterler, isimleriyle değil meslekleriyle ön plana çıkıyor. Bu hem taşranın ruhunu hem de insanlar (erkekler) arasındaki hiyerarşiyi yansıtması açısından, yerinde bir tercih olduğu izlenimini bırakıyor.
“Gör İhtarı” / Nisan Erdem – Şeref Bilsel Sayfa:108
Nisan Erdem ilk kitabında bizi sonunu tahmin edemediğimiz ama anlatımı tesadüfe bırakmayan bir yolculuğa çıkartıyor. Öykülerden birkaçını okuduktan sonra önümüzdeki öykünün bize vaat ettiği yolları kestirdiğimizi sanıyoruz, öyle olmuyor ama. Gevezelik etmeyen tok bir anlatım, bir ucu şiire tam yaklaşacakken geri çekilen bir kararlılık eşlik ediyor bize.
“Mahremiyet” / Rupert Thomson – Murat Tuncel Sayfa:109
Maya Morris, Mahremiyet romanını cesur bulduğunu belirttiği yazısında, “Cesurca yazılmış romanları severim. Özellikle de tartışmalı dönemler üzerine yazılanları...” diye belirtmiş. Evet, “Rönesans’ın tartışmalı başlangıcı” konusunda cesurca yazılmış bir roman. Ama bana göre sadece konusu nedeniyle değil, anlatım tekniğiyle de cesurca yazılmış bir roman. Okuyucu bu romanı diğer çağdaş romanları okur gibi okumaya başlasa da sayfalar ilerledikçe romanın anlatım tekniğindeki ayrıcalığı yavaş yavaş kavramaya başlıyor.
“Nora, İstanbul Bir Hiçtir” / Lal Laleş – Ahmet Çakmak Sayfa:111
Siyasal/sosyolojik sebeplerle açıklanabilecek iki dillilik hem Kürtçe şiirlerine, hem de şimdi elimize geçen Türkçe şiirlerine beslendiği kaynaklar itibariyle farklı tatlar ve kokular getirir. Dil, tek başına yaşama ve var olma halidir Lal Laleş’te.
EYLÜL 2021 - KİTAP EKİ
Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI