|
|
AĞUSTOS 2021
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
“Kurgusal Bedenin Görünür Yüzeyi” ya da Moda İnsanın Kendine Yakışanı Giymesidir – Şakir Özüdoğru |
Sayfa:4 |
Moda, modaya uygun kıyafetler giyenleri sosyal ve kültürel geçmişleri ve çevreleriyle bağlantı içine sokar; aynı zamanda bu geçmiş ve çevrede oluşturulan kimliği kişinin yeniden düzenlemesine ve sunmasına olanak sağlar. Bu noktada, tam da, amiyane tabirle, “moda, insanın kendine yakışanı giymesidir” önermesi geçerlilik kazanır. |
|
|
Modanın Antroposenle Sorunlu İlişkisinde Sürdürülebilirlik Yolculuğu – Şölen Kipöz |
Sayfa:10 |
Bugün geldiğimiz noktada yavaşlık veya yavaş moda paradigması modanın hızına karşı bir çıkış gibi görünüyor; ancak aslında yavaşlık, ana akım modanın izlediği doğrusal akışla, yap-kullan-at modeliyle yakalanan hızın ve nitelikten çok niceliği, insandan ve doğadan çok ekonomik karlılığı öncelediği moda sistemine karşı daha etik, daha şeffaf, daha izlenebilir, daha paylaşımcı, daha döngüsel bir sistemi tarifler. Ayrıca, doğal ve yerel kaynaklara duyarlı, el emeğine saygılı, daha uzun ömürlü, fiziksel ve duygusal bakımdan dayanıklı tasarımlar önerir. |
|
|
Çığırdaki Çatlak: Aylak Moda, Bohem, Modern ve Diğer Fanilikler – Hüseyin Köse |
Sayfa:15 |
Modernin yenileyen ve aynı anda yerinden eden bakışı, çok geçmeden seri üretim ve tüketim döngüsünün hızlanan çarkları sayesinde ve gitgide değişimci itkiyi bir norma dönüştüren planlı eskime retoriği marifetiyle, her eskimiş olan şeyin yerine yeniyi ikame eden söz dağarcığının başat dinamiğini yaratır. Kuşkusuz, yeniyle birlikte farklı yaşam tarzlarını da… |
|
|
Moda ve Metinlerarasılığa Giriş – Kubilay Aktulum |
Sayfa:20 |
Her tasarımcı, kanonlaşmış şu ya da bu türün öz-niteliklerini kendi söylemine (tasarım ürününe) aktarır. Böylelikle, önceden üretilmiş bir giysinin olduğu kadar, örneğin bir ressamın çalışmalarının biçimsel, izleksel unsurları yinelenir, gönderme yapılan resmin, resim türünün biçemi taklit edilir. |
|
|
“Müstebit Moda Hazretleri”: Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Moda – Çilem Tercüman |
Sayfa:26 |
Burhan Cahit Morkaya’nın 1927 tarihli Ayten isimli romanındaki meşhur terzihanenin sahibi Hicran “‘Moda’ yalnız elbiseler, tuvaletler için değil, muhit, daire ve görünüş için de vardır,” 1 der. Haklıdır. Her ne kadar moda önce kılık kıyafeti çağrıştırsa da aslında hayatın hemen hemen bütün cephelerini kuşatır. Dahası, beğenilerinin geçiciliği dolayısıyla olsa gerek havaî bir mesele olduğu fikriyle bazılarının burun kıvırdığı moda, kendisinden haberdar olanların gündelik hayatını belirleyen en güçlü olgulardan biridir. Çünkü moda, sadece nesnelerde veya yaşam pratiklerinde tarzı değil, nesnelere veya yaşam pratiklerine bakış açısını da belirler. Kendisine burun kıvıranların “geçici” olarak tanımladıkları “değişim”, “Yeni, daha yeni bir şey olsun, sade benim üzerimde görülsün” arzusundaki moda takipçileri için yenilik, farklılık ve biriciklik anlamı taşır ki bu çok kıymetlidir. Çünkü en küçük aksesuarından eğlence biçimine modada, yeniye ulaşıp diğerlerinden farklı ve biricik veya öncü olabilmek, hele Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Türkiye’de yaşayan biri için gayet zor, zor olduğu kadar önemli bir iştir. |
|
|
Metni Örmek, Kumaşı Yazmak – Hatice Gökçe-Nihat Özdal |
Sayfa:31 |
Hatice Gökçe: “Kimi zaman sık dokunmuş bir kumaş bizi ciddiyete davet ederken, seyrek dokunmuş bir kumaş bize rahatlığı hissettirebilir. Transparan bir kumaş cesareti vurgularken bazen de altındakini gölgeliyor. Parlak bir kumaşın gösteriş duygusunu bize hissettirmesi gibi. Yumuşak bir sesten müzik dinlediğimizde “kadife gibi” benzetmesi gayri ihtiyari ağzımızdan çıkar. Kumaş da ses gibi. Burada da okuduğum cümlelerin hissini dokuya dönüştürmeye çalışmam benim hep yaptığım şey. Dokuyla tarif edebildiğimde okuduğumu iyice anladığımı düşünüyorum.”
Nihat Özdal: “Bir terzinin kumaşı biçimlendirmesi gibi bir şair de aslında onu okuyanların terzisi. Şairler –dünyayı farklı gören gözler– sayesinde biz de biçimleniyoruz. Bu metaforlar müthiş bir gözlem yeteneğini de beraberinde getiriyor elbette. Metaforlara hayata hiç bakmadığımız bir yönden bakabiliyoruz mesela.”
|
|
|
İtalyan Şair Ludovico Ariosto’nun Orlando Furioso’sundan Tadımlık Bir Parça – Faruk Turinay |
Sayfa:38 |
1474’te İtalya’nın kuzeyinde, Reggio Emilia kasabasında doğup 1533’te Ferrara’da ölen ve elli sekiz senelik hayatında bir defa bile filozof olmayan Ludovico Ariosto’nun şu birkaç mısraını çevirirken zevk aldım. Bu zevk, kitabın tamamını doyumluk çevirmeye girişseydim ya artar, ya azalır, ya da aynı kalırdı. Umarım siz de bu tadımlık çeviriden zevk alırsınız. Şairin dediği gibi (bir kelime farkla): “Vaat ettiğim hikâyemi çevirecek kadar / Neyse
ki hâlâ biraz aklım var”.
|
|
|
Şiirler – Ludovico Ariosto |
Sayfa:39 |
|
|
|
Sergüzeşt-i Sahaf Ragıp Efendi (II) – Süleyman Kaymaz |
Sayfa:42 |
Ne on sekizinci yüzyıldaydık, ne de Malaquais rıhtımında. Burası da Anatole France’ın babasının kitabevi değildi. Masanın üstünde duran sinekliği kaptığım gibi koridora çıkıyorum. Lakayt tavırlarla koridordaki kitapları inceleyen gençler bir bana bir elimdeki sinekliğe bakıp sıvışıyorlar. Gözden kaybolana kadar arkalarından bakıyorum. |
|
|
Şiirler – Mustafa Köz |
Sayfa:44 |
|
|
|
Şairin Hikâyesi 3: Cahit Irgat – Erol Gökşen |
Sayfa:46 |
Varlık’ın bu sayısında şair olarak bilinen Cahit Irgat’ın Yeditepe dergisinin 1 Ağustos 1951 tarihli 3. sayısında çıkan “Kambur” adlı hikâyesine yer vereceğim. “Kambur” ile 1947 yılında basılan Geri Dönemezsin arasındaki ilişkiye de değinmem gerekiyor. |
|
|
Kambur (Öykü) – Cahit Irgat |
Sayfa:48 |
|
|
|
Dünden Beri (Şiir) – Nesrin Kültür |
Sayfa:49 |
|
|
|
Sanat Tarihi Hiçbir İşe Yaramaz: Elmas Deniz’in İşlerine Yakın Bakış – Ahmet Furkan İnan |
Sayfa:50 |
Elmas Deniz’in, benim de son iki yılına yakinen tanıklık etme şansı edindiğim, süregiden bir dizi üretimini ele alacağız. Bizi 16. İstanbul Bienali’nden (Eylül-Kasım 2019) Pera Müzesi’ndeki Kristal Berraklığı (Aralık 2020 - Mart 2021) sergisine götürecek bu yolculukta, belki biraz boyun bükerek, bahsi geçen sergi bağlamlarına az yer vereceğiz. Bu, deneyimizin bir önkoşulu: öznel bir tarih anlatısının ilk hamlesi, ele alınan işleri mekânsal bağlamlarından soyutlamaktır. Gördüğümüz şey bize ne söyler? İlk aşamada önemi olan tek soru budur. |
|
|
İşgal Edilmiş Emeğin Estetiği: Kıymet Daştan’ın “Nimet” Sergisi – Hıdır Eligüzel |
Sayfa:58 |
Kıymet Daştan’ın Nimet sergisi insanlığın belleğini vurguluyor, bugünü gelecek çerçevesinde düşünmemizi sağlıyor. Sergi sanatçının belleğindeki izlerin toplumsal boyuttaki karşılıkları olarak okunabilir. Bellek –günümüz üretim süreçlerinde giderek yoğunlaşan ‘sonuç’ odaklı çalışma rejimine karşı– sürece odaklanmamızı salık veriyor. Bu bakımdan bellek kavramı, Nimet sergisini galerinin dışına çıkarmamıza olanak sağlıyor. |
|
|
Temmuz’da Öğle Üstü (Öykü) – Mehmet Mümtaz Tuzcu |
Sayfa:63 |
|
|
|
Sonra Yine (Şiir) – Kadir Aydemir |
Sayfa:64 |
|
|
|
“Ölü Kediler, Ölü Kuşlar” ve Mustafa Sevinç – Emre Dirim |
Sayfa:67 |
Tarlalara, bahçelere ne çok kedi, kuş gömüldü. Çöplere, kuyulara, derelere ne çok kuş ve kedi leşi atıldı. Mustafa Sevinç, mitolojik kazı yapar gibi o kedilerin/kuşların ruhunu günümüze taşımayı iş ediniyor kendine. Uçmaya, kaçmaya çalışan, bu dünyaya lanet eden, iç içe geçmiş kedi/kuş gövdelerini siyah-beyaz bir dünyaya emanet ediyor hep yaşasınlar, kendilerini anımsatsınlar diye. |
|
|
Ölüm, Gurbet, Zaman ve Dil Perspektifinde Gültekin Emre Şiiri – Elçin Sevgi Suçin |
Sayfa:71 |
1980’de Almanya’ya yerleşen Emre’nin şiirlerinin asıl dokusunu ölüm, gurbet, çocukluk, gençlik, özlem, aşk, zamanın belirsizliği, sürekli kırgınlık hissi, mekânsal aidiyetsizlik gerilimi ve sürekli ilk mekâna dönme isteği oluşturur. Çocukluğu, kırsalın tembel ve geniş zamanlarından büyüsel izler taşıyan şair, kimliğini inşa etmede ve bugünden yarına yol işaretleri oluşturmada bu izlerden faydalanır: “Bir dal üşür içimde/ Bir çocuk ağlaya ağlaya/ Uçurtmasız kalır/ Şalın omzundan düşünce/ Bir ırmak dövüne/ Dövüne değiştirir yolunu (Küçük Deniz, “Şal”, s. 51). |
|
|
Bir Araştırma Alanı Olarak Duyguların Tarihi / Klişelere Yeni Kapılar Aralamak: “Hecr-Nâme” Örneği – Aslı Çiftçi |
Sayfa:76 |
Âşığın hüznünü ve bu hüznün göstergelerini Hecr-nâme üzerinden çoğaltmak mümkündür. Tüm bu örnekler aslında Celîlî’nin anlatının kahramanı olarak âşıklık derecesinin kuvvetini gösteren ve pek çok divan şiirinde sıklıkla kullandığı ifadelerdir. Öte yandan her ne kadar âşığı âşık yapan özellikler bu ve buna benzer ifadeler olsa da şairleri birbirinden ayıran özgünlükleridir. Celîlî, günümüzde pek çok araştırmacı tarafından “eksik” olarak nitelendirilmiştir: “Hecrnâme’nin şüphesiz en eksik tarafı, başta şairin kendisi olmak üzere eserde yer alan kişilerin özgün bir taraflarının olmamasıdır. |
|
|
Akşamüzeri (Şiir) – Gizem Pınar Karaboğa |
Sayfa:80 |
|
|
|
İşaretler (Öykü) – Neşe Bakan |
Sayfa:81 |
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:82 |
|
|
|
İnceltilmeden Terk Etmeliyiz (Şiir) – Tuğçe Nur İmrat |
Sayfa:83 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:84 |
|
|
|
Sol Yanım (Öykü) – Demet Özdemir |
Sayfa:86 |
|
|
|
Tatlı Crosby Beni Unuttu mu? (Öykü) – Uğraş Abanoz |
Sayfa:89 |
|
|
|
Tuhaf (Şiir) – Fatih Balkan |
Sayfa:90 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:91 |
|
|
|
Hilmi Yavuz ile “Talan Şiirleri” Üzerine Söyleşi – Ercan Yılmaz |
Sayfa:91 |
Talan Şiirleri, lirik tahayyülün yıkıma uğratılıp talan edilişinin şiiridir. |
|
|
“Kaplıcada Son Yaz - Sandım ki Göğün Cennet” / Feridun Andaç – Erendiz Atasü |
Sayfa:94 |
Romanı okurken, tereddüt halinin şiirsel bir durum olduğunu düşündüm. Tereddüdü, kararsızlığı yaratan nedir? Zihnimizde beliren çağrışımlar, durmadan birbirini çağıran anımsayışlar, olasılıklar… Romanın başkişisi Kerem, işte bu durumda, yaralı bir ruh. Onda kendi yaralarını yarattıklarıyla onaran sanatçının duyarlığı var, ama henüz yaratmış değil. Feridun Andaç bir üçleme yazıyor. Doğrusu merak ettim, üçlemenin sonunda Kerem intihar mı edecek, yoksa yeteneğini mi keşfedecek? |
|
|
Anıl Cihan ile “Daha Önce Ölmüş müydük?” Üzerine Söyleşi – Aslı Yıldırım Deniz |
Sayfa:96 |
Yaşam ve birey, biz kabul etsek de etmesek de, farkına varsak da varamasak da politize şekliyle sürüyor. |
|
|
“Yaşadınız Öldünüz, Bir Anlamı Olmalı Bunun” / Selim İleri – Hasan Akarsu |
Sayfa:98 |
Selim İleri, edebiyatımızın ünlü yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar’la söyleşircesine onun romanını yazarken onun anlamlı yaşamına tanıklık eder. “Yaşadınız Öldünüz, Bir Anlamı Olmalı Bunun” Tanpınar’ı sevenler için önemli bir yapıttır. |
|
|
“Aşk Uğruna” / Özlem Narin Yılmaz – Ali Ulaş |
Sayfa:99 |
Roman, 12 Eylül Darbesi ve İran Devrimi sonucunda Paris’e sığınan iki gencin, Perin ve Farid’in aşklarını ve bu aşk etrafında gelişen olayları konu alıyor. Aşk Uğruna, Paris’te bir restoranın mutfağında başlıyor. Daha önce de yazarın Huzursuz Periler ve Kapıyı İçeriden Kilitledim romanlarını okumuş biri olarak diyebilirim ki, Özlem Narin Yılmaz geçmişle bugün arasındaki zamansal geçişleri, geriye dönüşleri romanlarında başarıyla kullanan bir yazar. Okuyucu bu sayede romanın kahramanlarını daha yakından tanıma, onların duygu dünyalarını kavrama şansına erişiyor. |
|
|
“Aklımla Aramda Mavi Bir Şey Var” / Çiğdem Sezer – Cumali Yardım |
Sayfa:100 |
Çiğdem Sezer, alıntıların dengesini ustaca kurmuş, bunları kendi şiiri içinde eritip, harmanlayarak şiirlerden şiir, Ferdalardan yeni bir Ferda yaratmış. Şiirin içine sinmiş, ondan bir parça halini almış alıntılar, Ferda şiirinin geldiği ve beslendiği yeri çok rahatlıkla belirtiyor. Attilâ İlhan; Tevfik Fikret’in seslendiği gençlerin yanına Doktor Sabiha’yı ekleyerek yarınların bir diğer ayağı olan kadın’ı şiire katarken, Çiğdem Sezer geleceğin çocuk ve kadın tarafını daha belirgin kılıyor; Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını başlatan kadın ressam Mihri Müşfik Hanım’dan, Latin Amerika müziğini Rock ve politik müzikle harmanlayan Nueva canción tarzında yaptığı müziklerle tüm dünyaya tanıtan Mercedes Sosa’ya varan geniş bir yelpaze ile yapıyor bunu. |
|
|
Halil Yörükoğlu ile “Kaçış Rampası” Üzerine Söyleşi – Müjde Büyükyaldız |
Sayfa:102 |
Çeşitli edebiyat dergilerinde öykülerine sıkça rastladığımız ve 2017 yılında Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nin “Dikkate Değer” ismi olarak adından daha da söz ettiren Halil Yörükoğlu ilk öykü kitabı Kaçış Rampası’nda zaman zaman insanın kendisinin bile görmezden geldiği duygularını, oldukları yerden hiç kıpırdatmadan, üzerine küçük bir ışık tutarak gösteriyor. Hâl böyle olunca, bize de kıyıda köşede kalmış duygularımızın yüzüne bakmaya cesaret etmek kalıyor. |
|
|
“Fantom Ağrı” / Levent Karataş – Erkan Karakiraz |
Sayfa:104 |
Levent Karataş’ın her kitapta azar azar, küçük müdahalelerle değiştirip dönüştürdüğü bir poetikası var. Fantom Ağrı’da bu değişim, şiddeti artırılmış içe bakış yönelimiyle kendini gösteriyor. Karataş, birçok şairin uygulamaya geçirmekten imtina ettiği seçimlerde bulunarak, şairini gerçek anlamıyla odağına taşıyan şiirler yazmaya girişmiş. Şiirlerde Karataş’ın kişisel hikâyesiyle kesişen o kadar çok özyaşam unsuru, o kadar çok ayrıntı ve özel imaj var ki kitabı şairinden ayrı düşünmek imkânsızlaşıyor. Kitabın bütününe kayıplar, bundan doğan, sürmekte olan travmalar ve hemen ardından gelen yas izlekleri hâkim. |
|
|
Gökhan Akçiçek ile “Adını Andığım Günler – Toplu Şiirler 1” Üzerine Söyleşi – Volkan Odabaş |
Sayfa:106 |
İnsan, ömrünün büyük bir bölümünü çocukluğunun acılarını ve eksikliklerini tamiriyle geçiriyor. Edebiyatın işlevinin yaşamı çoğaltmak olduğunu biliyoruz. Şiir dilinin çocuğu da muhatap alması gerçeğini düşünmek durumundayız. |
|
|
“Kayıp Sancak” / Mehmet Uluğtürkan – Meral Ertük |
Sayfa:108 |
Geçmiş yıllarda kaleme aldığı Madalyasız isimli kitabıyla ses getiren ve bu kitabında Yeniceli Mehmet Ağa’nın Fransızlara karşı Maraş’ta üstlendiği olağanüstü rolü anlatan gazeteci ve yazar Mehmet Uluğtürkan, bu kez Güney Cephesi’ne uzanıyor. Üç yıllık bir araştırma sonrası tamamladığı bu epik romanını, Genelkurmay Başkanlığı Arşivi, dönemin yerel gazeteleri, askerlerin günlükleri ve tanıklar ışığında oluşturduğunu söyleyen Uluğtürkan, tarihte pek bilinmeyen olayları ortaya çıkarıyor. |
|
|
“Kâğıt Ev” / Carlos Maria Dominguez – Çiğdem Ülker |
Sayfa:109 |
Kâğıt Ev, kitaplara adanmış bir kısa destan, onları onurlandıran etkileyici bir novella. Kitabı edebiyatın dışında bir nesne ve onları kutsal birer varlık gibi değerlendiren bir roman. Öte yandan kitaba duyulan sevginin manik bir tutkuya dönüşmesi, kitabın tehlikeli bir doğası olduğu da satırlardan sızan bir alt mesaj. |
|
|
Mahmut Aksoy ile “Gazellertesi” Üzerine Söyleşi – Erol Özyiğit |
Sayfa:111 |
“Şiir derdi” başka, “kişinin derdi” başka; bu ikisi birbirinden bağımsız. Bu nedenle bana öyle geliyor ki, yaşam örgüsünün düğümünü çözmek için, zamanın getirdikleriyle boğuşurken açığa çıkan ham derdimin yerini şiir derdine bıraktım. Daha doğrusu, bu dert yerinin değişmesi kendiliğinden oldu. Bir süreç kanunu bu. |
|
|
|
|
|
|
|