|
|
HAZİRAN 2021
|
|
|
Çizgiyorum Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
80. Yılında Garip Hareketi – Bâki Ayhan T. |
Sayfa:4 |
Klasik şiirdeki biçimsel kuralcılık, 1920’lerin hemen başında fütürizmi tanıyan Nâzım Hikmet tarafından yıkılmış olmakla beraber, onunla aynı kronoloji içinde, “saf şiir” diye de adlandırılan hececi-sembolizm 1920’ler ve 30’lar boyunca zirveye çıkmıştı. Saf şiirin hem “biçim”den hem de “şairanelik”ten kaynaklanan verimleri zaman içinde klişeleşip zayıflamaya başlarken, Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet üçlüsü Türk şiirinde hiç beklenmeyen bir çıkış gerçekleştirdi. Garip’in miladını, “Garip Önsözü”nden dolayı 1941 olarak işaretliyoruz. Bununla birlikte Garip şiirinin ilk örneklerini Orhan Veli ve arkadaşlarının 1930’ların sonlarında Varlık dergisinde yayımlamaya başladıklarını, hatta önsöze girecek bazı pasajların da parça parça yayımlandığını gözden uzak tutmamak gerekir. Önce alay ve hücumlarla karşılanan, Türk şiirine “yeni bir hava” değil sadece “hava” getirdikleri söylenen, hatta hakarete varan reddiyelerle dışlanan Garip şiiri kısa zamanda şiire dair bütün yerleşik algıları tersyüz etmiş, yıkıp geçmişti. |
|
|
“Zaten Ne Olduysa O 1937 Yılında Oldu”: Ankara’da Doğan Yepyeni Bir Şiir – Gonca Gökalp Alpaslan |
Sayfa:6 |
1930’lar… Ankara: Orhan Veli, Şinasi Baray, Oktay Rifat, Melih Cevdet... Lisedeler... Halk arasında Taş Mektep olarak bilinen Ankara Erkek Lisesi’nde yolları kesişti. Ve yepyeni bir şiir başladı... Nasıl mı? |
|
|
Alışkanlığı Nasıl Kırmalı? “Garip” Önsözü Üzerine Bir Deneme – Alphan Akgül |
Sayfa:11 |
Orhan Veli, geleneksel şiirin günlük konuşmadan ayrılık gösterdiğini, hatta “nisbî bir garabet” arzettiğini söyler ama bu tür şiir bir “an’ane” kurarak kuşaklar içinde kendisini kabul ettirmiştir. Yani, aslında tuhaf olan, şiiri, artık işe yaramayan biçimsel araçlar, benzetmeler, hayallerle kurmaktır ama “alışkanlık” gereği bu şiirler “olağan” sayılmakta, o şiirlerin içindeki benzetmeler de şiirde farklılaştırma tekniğine örnek gösterilebilmektedir. Orhan Veli bir başka yolu tercih edip şiir kavramını farklılaştırma tekniğinin konusu haline getirir. |
|
|
Garip, “Birinci Yeni” midir? – Yalçın Armağan |
Sayfa:15 |
İkinci Yeni adının artık yerleşik hale geldiği tarihten itibaren Garip için “Birinci Yeni” adı yaygınlaştı ve günümüzde de en başta ders kitaplarında “Birinci Yeni” adı sık biçimde kullanılıyor, Garip sonraki kuşaklara “Birinci Yeni” adıyla aktarılıyor. Sadece edebiyatı dönemlere ayırma işini zorunlu sayan pedagojik kitaplar değil, eleştirel metinlerde de bu adlandırma sıkça kullanılıyor. Oysa bu adlandırmayı pek çok açıdan tartışmaya açmak mümkün. Her şeyden önce niçin sonradan gelen bu denli merkezî bir konumda sayılıp kendinden öncesini de yaratabiliyor? Dahası, yenilikleri “birinci” ve “ikinci” biçiminde etiketlediğimizde hangi şairleri tarihin dışına itmiş oluyoruz? |
|
|
Garip’in Poetik Bildirisi: “Kitabe-i Seng-i Mezar”– Sinan Bakır |
Sayfa:21 |
Garip Akımı ile birlikte şiirin hedef kitlesi değişir. “Müreffeh sınıfların zevkine hitap eden” klasik şiirin kayıtlarına son verilmesi; değişen değerler, sosyal sınıflar ve zevk meselesiyle ilişkilendirilir. Yeni şiir “yaşamak hakkını mütemadî bir didişmenin sonunda” elde eden yoksul çoğunluğa yönelir. Kültürel ve ekonomik yönlerden geri kalmış çoğunluğun gündelik ilişkilerine yoğunlaşan Garipçiler, çalışan, ekmek peşinde koşan yoksul insanların hayatlarını gerçekçi bir anlayışla işlerler. |
|
|
Bir Avangardın Garip ve Kısa Otopsisi – Gülce Başer |
Sayfa:25 |
Garip, Türk şiirinin karnavalı, dolayısıyla siyasi olan da dahil iktidar(ların)ın (özellikle dönemin militer ruhlu iktidarının) bir parodisi olarak görülebilir. Orhan Veli de bu karnavalın, sonunda kurban edilen kralıydı. Bu tahtı da o kadar başarıyla doldurdu ki, yıllar sonra Ece Ayhan sivil şiirden söz edebildi, bir sivil şiir ihtimali doğdu. |
|
|
Garip Süreci ve Çağdaş Türk Şiirinin Mayası – İsmail Cem Doğru |
Sayfa:29 |
Geleneksel Türk şiirinin ve neredeyse dünyanın bilinen tüm şiir formlarının başat unsur olarak gördüğü imgenin şiirden çıkarılması bugün bile Garip akımının sıkıntılı yanlarıyla ilgili ilk ayrıntı olarak karşımızda duruyor. Ancak bu konuda bir kararsızlık ve çelişki varmış gibi görünmüyor mu? |
|
|
Şiirin 80 Yaşındaki Çocukları: Garipçiler – Haluk Öner |
Sayfa:34 |
Çocuğun dilin belirleyicisi ve şiirin öznesi olması, onların humor ve ironiyi şiirlerinin odağına yerleştirmesine de yardım eder. Orhan Veli ironiyi ciddiyet eleştirisi yaptığı kadar kendini savunarak yaratır. |
|
|
Soruşturma: 80. Yılında Garip Hareketi – Tuğrul Tanyol, Haydar Ergülen, Adnan Özer, Metin Celâl, Tuğrul Keskin, Osman Çakmakçı, Hüseyin Akın, Ahmet Bozkurt, Cenk Gündoğdu |
Sayfa:38 |
|
|
|
Uyku Korkağı (Öykü) – Neşe Koçak |
Sayfa:50 |
|
|
|
Karımla Kırk Yıl (Şiir) – Yavuz Özdem |
Sayfa:52 |
|
|
|
Edebiyat Gündemi: Yusuf Atılgan 100 Yaşında: “Bodur Minareden Öte” Öyküsünde Yitik Sesin Azameti – Tamer Kütükçü |
Sayfa:53 |
Yusuf Atılgan’ın aynı zamanda kitaba da adını veren öyküsü “Bodur Minareden Öte”, olayı aktaran anlatı kişisine ait sesin, diğer bazı sesleri de içermek suretiyle bir yoğunluk oluşturduğu ve ses unsurunun hayli baskın bir öğe olarak varlığını duyurduğu bir temsille açılır. |
|
|
Sanatçının Sahtekârlık Sendromu – Gülüş Türkmen |
Sayfa:56 |
İhtiyacımız olmayan zamanda –örneğin başka fikirlerle meşgulken– olanca haşmetiyle belirip, ihtiyacımız varken bir yerlere saklanıveren yaratıcılığın kendisine gelince, bilim insanları için bile gizemini koruyor. Yaratıcı düşünce, bildiğimiz düşünme işleminden epey farklı, karmaşık bir kavrayış haline gereksinim duyar. Yaratıcılığın, bilimin bir zamanlar açıklamaya çalıştığı sağ beyin - sol beyin farklılığından daha girift bir açıklamaya ihtiyaç duyduğu anlaşılmıştır. |
|
|
Tekne Sone (Şiir) – Soner Demirbaş |
Sayfa:58 |
|
|
|
Mahmut Celayir ile “Yelıng” Sergisi Üzerine Söyleşi – Hıdır Eligüzel |
Sayfa:59 |
Sanat ortamının istikrarsızlığından öncelikle koleksiyonerlerin sürekli değişen alım güçleri, parasal akışların dengesizliği ve çağdaş estetik beğenilerin eksikliğini kastediyorum. Bütün bunlar Türkiye’nin genel sosyo-ekonomik ve politik gidişiyle bağlantılı şüphesiz. Galericiler ayakta kalabilmek için popülist seçimlere gidebiliyorlar ve çizgilerini korumakta zorlanıyorlar. Sanatçılar da uzun soluklu olmaktansa kısa vadeli başarılar peşinde gidiyorlar. |
|
|
Sen Neredesin, Ben Gülümü Dikmeye Gidiyorum (Şiir) – Duygu Kankaytsın |
Sayfa:65 |
|
|
|
Oğuz Atay’ın Kurgularında Metaforik Söylem – Raşel Rakella Asal |
Sayfa:66 |
Oğuz Atay’ın “Beyaz Mantolu Adam” öyküsünde kahraman hiç konuşmaz, çünkü o bir imge olarak kurgulanmıştır. |
|
|
Hiç Tanışmamış iki Dost: Shakespeare ve Freud – Alperen Ak |
Sayfa:68 |
Peki Freud ilhamını nereden aldı? Psikanalizin konularını önce kendinde arayıp bulan bu garip adam, nasıl oldu da herkesi bunların evrensel gerçekler olduğuna ikna etti? |
|
|
Kısa Filmin Uzun Sözü: Serhat Karaaslan ile Söyleşi – İrem Kargıoğlu |
Sayfa:71 |
Yaşadıklarımızdan ne kadar besleniyorsak da sanat anılarımızı, travmalarımızı anlatmaktan ibaret değil tabii ki. O yüzden Haneke’ninki çok güzel bir tespit. Kendi adıma, çocukluk, ilkgençlik travmalarımı anlatmıyorum ama çocukluk travmalarım beni olduğum kişi yaptı, bende izler bıraktı ve o yüzden film yapmak, hikâyeler anlatmak istiyorum. |
|
|
Benliğin Kör Noktası: Kendimden Biri Değilim – Emrah Yolcu |
Sayfa:75 |
Şiirlerde her dize neredeyse kendi anlamıyla bütünleşik kurulur ve merhun biçimde anlamı alt dizelere dağıtarak (anjanbman) ulanmaz. Veysi Erdoğan’ın şiirinde bu yön karakteristik bir görünüm biçimindedir. Dizeler yüklemleriyle, yargılarıyla, imgeleri ve göndergeleriyle kendi içinde bir anlam bütünlüğü arz ederek alt dizelere el uzatırlar. Dize semantik açıdan kendisinde açılır ve kendisinde kapanır. |
|
|
Sergüzeşt-i Sahaf Ragıp Efendi: I – Süleyman Kaymaz |
Sayfa:81 |
Diğer kitapları çıkarıp rafa dizerken bir de ne göreyim, şu, çok satan hezeyan yazarlarından birinin Yaralı adlı kitabı! Üstelik bir değil, tam on adet! O sırada esnemekle meşgul olan Öykü Hanım’a dönüp, hiddetle, “Biz bu kitaptan sipariş verdik mi?” diye sordum. Derhal telefona sarılıp toptancıyı aradım. Telefonu açan depocuya, Yaralı adlı kitabı sipariş etmediğimizi, bir yanlışlık yapıldığını söyledim. Depocu pişkin pişkin gülerek, “Ben ekledim, peynir ekmek gibi satıyor, eğer satılmazsa iade alırım,” dedi. “Burası bir Kitabevi, şarküteri değil!” diye cevap verip telefonu kapattıktan sonra bu iddialı kitabı elime alıp kapağına baktım. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:84 |
|
|
|
Muharebe Duası I Sav’aşk (Şiir) – Ayça Şebnem |
Sayfa:85 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında –Jale Sancak |
Sayfa:86 |
|
|
|
Bir Gece (Şiir) – Gönül Tokayeva |
Sayfa:88 |
|
|
|
Kavun Acısı (Öykü) – İbrahim Alaş |
Sayfa:89 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:91 |
|
|
|
Ali Günvar ile “Çarpık Hüzünler Kantatı” Üzerine Söyleşi – Gülce Başer |
Sayfa:91 |
Aslında gerek Çarpık Hüzünler Kantatı gerekse Anthropomorphus siyasal şiirlerden oluşuyor. Her ikisi de benim belirli düşünceler ve ideolojiler konusunda kendimle daha doğrusu o ideolojik yapıların bendeki tortularıyla hesaplaşmamın tetiklediği şiirlerden oluşuyor. |
|
|
“Şiir ve Yaşam” / Ali Cengizkan – Ozan Öztepe |
Sayfa:95 |
Ali Cengizkan, “Şiir, ideolojiktir” yorumunda bulunuyor ve ideolojinin iki anlamı üzerinde duruyor; dünya görüşü ve öğreti. Cengizkan, dünya görüşü olgunlaşmış olanların iyi şiir ortaya koyabileceklerini, öğreti açısından bilinçlenmiş şairlerinse gerçekliği yeniden yaratamamaları sebebiyle sadece güncelde kalarak şiirsel akıcılığı kavrayamadıklarını aktarıyor. |
|
|
“Kar Uykusu” / Neşe Yaşın – Zehra Betül Yazıcı |
Sayfa:96 |
Neşe Yaşın’ın “Şiirin Solgun Prensesi” olduğu cümlesine katılmadığımı belirtmek isterim. Bana göre o, “Şiirin Solgun Prensesi” değil yabanıl kadın şairidir. Babasına diklenen genç bir kadın şairden günümüze gelindiğinde, onun kadın hakları ve dünya barışı konusunda ısrarlı bir direnişçi ve içgüdülerini korumasını bilmiş yabanıl bir kadın şair olduğunu, kendine özgü dişil şiir dili ve yalın imgelerle yazdığını söyleyebiliriz. |
|
|
“Sakarmeke” / Mehmet Fırat Pürselim – Üzeyir Karahasanoğlu |
Sayfa:98 |
Karanlık menzilin dışında bir temiz kalma alanı Sakarmeke. Toplumsal sorunlarımızın sinir uçlarına dokunduğunda bile rahatsız etmemesi bundan. Geçmişiyle hesaplaşamamış, geleceğe dair hayalleri kısıtlı, umutları kısır, bilinci sığ insanların ülkesinde bağırmadan, ısırmadan, inandığı yolla yapıyor bunu yazar. |
|
|
Fırat Polat ile “Burcu Vaazi” Üzerine Söyleşi – Naile Dire |
Sayfa:100 |
Kitabın ismi aslında çok basit bir kelime oyunu. Burjuvazinin bayağılaştırılmış, kesilmiş bir hali. Esasen yapmak, vurgulamak istediğim şey burjuvaziyi bir jargona dönüştürmek, ona bir lakap takmak, kıçını yere yapıştırmak olarak düşünülebilir. Uzak ya da imrenilen o kültürü, çoğunlukla içerisinde kültürsüzlük ve çiğlik barındırdığını düşündüğümden, böyle adlandırmak isteği doğdu bende. |
|
|
“Herkesten Uzakta” / Kadir Işık – Soner Sert |
Sayfa:101 |
Işık’ın öykülerinde dikkati çeken bir diğer nokta, çoğu zaman anlatımını sinematografik bir biçimle harmanlaması… Karakterlerin eylemlerinin önceliği oluşturduğu, okur nezdinde daha görünür olduğu bir durum söz konusu burada. Bu bağlamda karakterlerin eylemleriyle birleşen duygusal durumu, anlatının daha resimsel bir karşılığı olduğu fikrini doğuruyor. Dolayısıyla karakterler okurun zihninde ete kemiğe bürünüyor. |
|
|
Ayşe Özlem İnci ile “Yerin Dibinden Geliyorum” Üzerine Söyleşi – Mevsim Yenice |
Sayfa:102 |
Yazdığım her öykü ve karakteri kutsallaştırdığım sanılmasın. |
|
|
“Smyrna’nın Yazgısı” / Gülseren Engin – Emine Şimşek Emiral |
Sayfa:104 |
Smyrna’nın Yazgısı, Çakır Osman’la evlenen Smyrna Müslüman olup Suna adını alır. Hasta bakıcı olarak çalıştığı hastaneden Yılan Nikos’nun adamlarınca kaçırılır. Gelişen olaylar, işgale direnişle paralel kısa bölümler halinde sürüp gider. |
|
|
Oğulcan Kütük ile “Oğlan Çıkmazı” Üzerine Söyleşi – Fatma Yeşil |
Sayfa:105 |
Reddetmeyi çok sevdim hep. Reddettikçe özgürleşiyor insan. Bu özgürlük hali deneyime de açık hale getirdi beni. Hem beni hem şiirimi. |
|
|
“Ahraz” / Deniz Gezgin – Şerif Mehmet Uğurlu |
Sayfa:106 |
Ahraz’ı güçlü bir metin yapan kesinlikle dili… Etkisini yitirmeyen ve gittikçe kulaktan kulağa salık verilen bir roman olması; okurlara rafine bir edebiyat hazzını yaşatmasından ileri geliyor. Birkaç sayfa dışında aşırıya kaçan, ağdalı bir söyleyişi, pelüş bir romantizmi göremiyoruz. Gerçi bu kanı okurdan okura farklılık gösterecektir elbette. Yine de denge gözetilmiş diyebilirim. Ancak önemli bir nokta var ki romanın tek handikabı olarak bunu es geçemeyeceğiz. O da kitabın sonuna doğru karşımıza çıkan bir odak kayması. |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:109 |
“Kan uzun sürdü ve yalan”. “illegal bir gül” yangına katılmaya gitti, yanmaya. “Yalnızlık yoklaması”ndan kim geçer, kim kalır, bilinmez. Yalnızlar, yalnızlıklar birleşirse eğer “kimse gözünü kırpmayacak bundan böyle/ Korkunun kadrajından sıyrılıp/ dara gecede ateşler” yakılacak. Gün gelir “Biz bu gökyüzünü onarırız elbet”. Elbette “delik deşik kalplerin başında sonsuza kadar/ nöbette kalırız yok pahasına”. Ahmet Günbaş’ın “Çürüntü” şiirinden bu dizeler. Bu, can alıcı son günlerin şiiri, içe işleyen düşündüren, yürek burkan bir şiir. Hayâl dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2020 sayısında okuduğum bu şiir, ülkemizde ve insanın iç dünyasında esen fırtınalara, geleceğimizin iyice kararmasına dikkat çekmeye çalışıyor. “çürümek”den türetilen yepyeni bir sözcük “çürüntü”, farlı ve derin çağrışımlar içeriyor. |
|
|
Küresel Haberler... – Zeynep Şen |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|