|
|
OCAK 2021
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Tacize, tecavüze, şiddete, istismara hayır! Varlık'ın Ocak sayısında dosyamızdan önce sözü şair/yazar kadınlar aldı. Diyorlar ki: “Temize Çekmiyoruz, Yeniden Yazıyoruz!” |
Sayfa:4 |
|
|
|
Kapsayıcı Toplumlar ve Türkçe Edebiyat - Türk Edebiyatı Tartışması – Deniz Bağrıaçık |
Sayfa:6 |
Entegrasyon genellikle asimile etmek, göç eden bir topluluğun yerleştiği topluma uyum sağlayıp çoğunluğu oluşturanlar gibi düşünmesini beklemek gibi algılanmaktadır. Oysaki antropolog Charles Gardou, beraber yaşayan tüm farklı etnik, dinî kökenli toplulukların kendilerini evlerinde hissettiği bir form olarak tanımlar kapsayıcı toplumu.
Günümüz toplumları yeni bir teşkilatlanma dönemine girmiştir. Değişim, varlık bilincimizin şüphesiz en büyük sınavlarından biridir; kaçınılmaz, kaçınılmaz olduğu kadar ürkütücü, ürkütücü olduğu kadar da özgürleştirici olabilir. Ancak insanlar için, kısıtlı yaşam sürelerinde, dünya tarihinin büyük dönüşümlerini algılamak, sindirmek sancılı olmakla birlikte, güç dengelerinin değişiminin gölgesinde yıkıcı da olabilir.
|
|
|
Kelimeler ve Milletler – Selçuk Orhan |
Sayfa:9 |
‘Türkçe edebiyat’ denmesinin merkezinde millet değil dil ölçü olarak önerilmiş. İlk bakışta dilin ele alınması edebiyat açısından tutarlı; en azından Türkçe sınırları içinde kaldığımızda bir sorun yokmuş gibi “Mülk Allahındır”, Neriman Polat 15 görünüyor. Halbuki ‘Türkçe edebiyat’ demenin altında yatan amacı gözden geçirdiğimizde bana göre daha derin bir çatlak ortaya çıkıyor. Eğer amacımız, aynı dilde yazan farklı milletten yazarlara karşı adil olmaksa neden her yazarı mensup olduğu millet üstünden ifade etmiyoruz? Türkçe yazan bir Ermeni yazarını –elbette kişisel tercihini de gözden kaçırmadan– Ermeni Edebiyatı içinde değerlendirmek neden yanlış olsun? Ermeniler, Roma döneminden beri çeşitli imparatorluk ve devletlerin tahakkümü altında yaşadı. Edebiyatlarını Ermenice dışında başka dillere genişletmeleri olağandı. Dilin son kertede belirleyici olduğunu kabul ederek aslında başka milletlerin edebiyatlarını yine bir üst kanon içinde eritmeye kalkmıyor muyuz? |
|
|
Türk(çe) Edebiyat(ı) Tartışmaları veya Kavramların Hizipçi Arzularla Çatışması – Bâki Ayhan T. |
Sayfa:18 |
“Türkçe edebiyat” tanımlamasında edebiyatı, az önce de değindiğim üzere, “dil”e (lisan, language) indirgeme söz konusudur ve hiçbir edebiyat yapıtı yalnızca “dil”e indirgenemez. Yanı sıra ve daha vahimi, “Türkçe edebiyat” tanımlamasının içine çeviri şiirler de girer! |
|
|
Minör Edebiyat Çerçevesinde Dokundurmalar: Kalacak Yeri Olmayanlara Kapısı Açık Bir Evin Edebiyatı – Mehmet Özkan Şüküran |
Sayfa:23 |
Anadilinde yazmıyor olmak, zorunlu olarak Türkçe ile tanışmış olmak elbette pek çok açılardan düşünülebilir; simgesel şiddet, postkolonyal, minör, ekzofoni vb. O halde Türkçe edebiyat mı Türk edebiyatı mı? sorusundan daha önemli bir soru önümüzde durmaktadır, azınlığın yaptığı edebiyatı tematik ve dilsel olarak nerede konumlandıracağımız sorusu. “Kayıptan doğan şiir” demişti, Mahmut Temizyürek, Türkçe yazan Kürtlerin şiiri için. Bir kaybın şiiri olduğu elbette doğru ama mesela Ahmed Arif ’i nerede konumlandırabiliriz? Kaybın ötesinde, Kaygalak’ın daha önce işaret ettiği gibi “bakiyelerin Türkçesi” ile yazmaktadır onlar ya da Yılmaz Varol’un deyişiyle Ahmed Arif “Kako Türkçesi”ni kullanmaktadır şiirlerinde. |
|
|
Brel, Belçika’nın Edebiyat Müfredatına Girer mi? – Gülüş Türkmen |
Sayfa:30 |
Edebiyatın dil ile toplum arasında yaptığı görünmez bir sözleşme vardır. Bu sözleşme, zihinlerde zamanla aşınmaya müsait bir fikri, ulusallık anlatısını, korumayı amaçlar (Combe, 2017). Tarihçi François Hartog, içinde yaşadığımız devrin ilk kez geçmişe ve geleceğe dair tüm anlatıları silmek istediğine, sadece şimdiki zamanı dikkate alarak kısa vadeli düşünmeyi yeğlediğine dikkat çeker (Wahnick & Zaoui, 2010). Nitekim 60’lı yıllardan itibaren sömürgesonrası frankofon edebiyata eğilinmiş, son 50 yılın ötesine geçmeyen bir frankofon eğitim planlanmıştır. Fransa’nın edebiyat dünyasını temsil edemeyecek kadar dar olan bu kesit, buzdağının ancak yüzeyi olabilir. Tıpkı Kanada, Belçika ve İsviçre edebiyatlarına sırt çevrildiği gibi geçmişe de sırt çevrilmesi, Sartre’ın “edebiyatın ulusallaştırılması” olarak ifşa ettiği soruna bir bakımdan paralel sayılabilir (Combe, 2017). |
|
|
5 Düz Ergun (Şiir) – Tavlan |
Sayfa:34 |
|
|
|
Irmak Karasu ile Söyleşi – İrem Kargıoğlu |
Sayfa:35 |
Farklı jenerasyonlardan kadınların bir yandan kendi alanlarını sürekli maruz kaldıkları sınır ihlalleri ve şiddetten korumaya çalışırken, öte yandan o alanlara sıkışmışlıktan mustarip olup oralardan dışarılara taşabilmek, oraların sınırlarını genişletebilmek ve kendilerine daha fazla alan açabilmek üzere mücadeleleri filmin iskeletini oluşturan temel şey. |
|
|
“Geçmiş Gibi Eksik”, Yarın Gibi Ücra: Mevsimlik Bir ‘Sağ Kalma Ekonomisi’ Üzerine Düşünceler – Hüseyin Köse |
Sayfa:42 |
Giderken, geçmişin şimdi üzerinde uyguladığı baskıya fragmanların gücüyle arka çıkan son derece tahrik edici bir düşünce ve hissiyat anıtı bırakmıştı ardında Walter Benjamin. Her saniye büyük bir azapla ödediğini duyumsadığı kefaretin övüncünü de geçmişin enkazından sağ çıkanlara adamıştı; yani tarihin kültürel artıklarına... Ruhumuzu kurtaracak mesiyanik umudu oradan devşirmek istiyordu besbelli. Ancak geçmişin şarlatanca marifetlerle ıssızlaştırılıp göz kamaştırıcı spotlar altında satışa çıkarıldığı, geleceğin durmadan ücra ve belirsiz evrenlere taşıp durduğu bu kül rengi zamanları görebilseydi ne düşünürdü acaba? |
|
|
Vissi D’amore (Öykü) – Ilgın Yıldız |
Sayfa:48 |
|
|
|
Gülce Zaman (Şiir) – Serdar Ünver |
Sayfa:50 |
|
|
|
İsmail’in Hikâyesi (Şiir) – Enis Akın |
Sayfa:52 |
|
|
|
Civan Aydın’da Derinliğin Yüz(ey)e İzdüşümü: Benzerliğin Ruhi Açılımı – Yalın Alpay |
Sayfa:54 |
Yüzün kompozisyonundaki mikro bir değişim dahi yüz ifadesinin ürettiği anlamı, ruhsal duruma ilişkin verdiği bilgiyi dramatik şekilde farklılaştırır. Civan Aydın, iç dünyayı ihbar eden yüz ifadeleri üzerinde çalışır. Ve bu ifadelerin yüz kasları tarafından biçimlendirilmesine odaklanmakla kalmaz, aynı zamanda ışığın etkisine de yüksek bir önem atfeder. Dış atmosferle içe dair izleri belirginleştirmeye soyunur. Böylece hem ruha ilişkin bilgiyi sızdıran mikro ifadeleri oluşturan çizgileri abartır ve derinleştirir, hem de kullandığı ışık aracılığıyla bu ifadeler deki kontrastları artırıp belirginleştirir. |
|
|
İlk Türk Filmi Sırplarla Savaş Esnasında Hamidiye Krüvazörü’nde mi Çevrildi? – Burak Süme |
Sayfa:60 |
Hatıra defterinde Shëngjin bombardımanına değinen Tunççapa’nın Cumhuriyet gazetesinin 11 Mart 1959 tarihli 69. sayısında “Acı Gerçekler” başlığı altında şu notuna rastlarız: “2 Haziran 1329 (1913) Cuma - Bu gece sinemada Hamidiye’nin Şira Şing’in bombardımanına ait şeritler seyrettim, o günlerin heyecanını tekrar yaşadım.” |
|
|
Deltaya (Öykü) – Alper Beşe |
Sayfa:62 |
|
|
|
Hata (Şiir) – Gülümser Çankaya |
Sayfa:64 |
|
|
|
Gölgesiz Martı (Şiir) – Gökçenur Ç. |
Sayfa:67 |
|
|
|
Deri İhlali (Şiir) – Yaprak Damla Yıldırım |
Sayfa:68 |
|
|
|
Şeref Bilsel Şiirinde Bir İrade Yitimi Olarak “Aşk” – Hakan Değirmenci - A. Samet Atılgan |
Sayfa:69 |
Şeref Bilsel’in şiir evreninde aşk ve ıstırap âşığı içine hapsettiği kadar onu yeni arayışlara da itmektedir. Ancak bu arayış, “edilgen yapının” etkisiyle bir “irade yitimi”ne sebebiyet verir. Yine bu arayış, varoluşsal ve psikolojik devinimler içerisinde Schopenhauer’un kavramsallaştırmasıyla irade olarak “yönsüz” bir rotaya doğru hareket eder. Böyle bir durumda âşık, pek tabii olarak ne yapacağını, nereye varacağını şaşırmakta, adeta bir esriklik haliyle dolaşmaktadır. |
|
|
Tout va Bien. Tout est Mouvais (Şiir) – Anıl Cihan |
Sayfa:75 |
|
|
|
Ali Cabbar ile Söyleşi – Hıdır Eligüzel |
Sayfa:76 |
Güncel sanatçı, yaşanan şeylere hızlı ve politik bir tepki göstermek zorunda ve doğayla ilgili sorunların artık zaman kaybetmeye tahammülü yok. Günümüzde insanların politikaya ilgisinin dağıldığını, giderek “apolitik” bir tavır aldıklarını gözlemliyorum. Ama sanatçılar sanki bu açığı kapatmak istercesine hızla radikalleşiyor. Bu olumlu bir gelişme. Bu sistemin değişmesi, değişmeyi kabul etmezse yıkılması lazım. |
|
|
Hayalet Erkler; Hayalî Evler: Selçuk Orhan’ın “40 Hadis” Romanı Üzerine – Fatma Berber |
Sayfa:83 |
40 Hadis, peygamberin geleceğini düşünerek açık kapılardan geçmeye cesaret edemeyen insanlar başta olmak üzere kimseyi ötekileştirmiyor, karşıdan bakıyor, onlarla yan yana yürüyor ya da karakterlerini kapı deliğinden gözetliyor. Ne arzunun tam dibine batırıp fantazya yaratıyor ne de arzusuz bırakıyor karakterlerini. Arzunun dolayımlarında, çeperlerinde dolaştırıyor. Karakterlerin kendi inançları ile baş başa kalma arzusu ve onlara dayatılan resmî bir program olan İslam arasında sıkışan ruhların fısıltılarını duyuruyor. Bu hınç, aslında diğer hayata adım atamadan eşikte kalma hali. Karakterleri huzursuz bir ruha dönüştürüyor. Yani kapı deliğinden gözetilip ama o hazza tam teslim olmadan… İnsanlar inanç dünyalarını belki de kendileri kurgulamak istiyor, çünkü inanmak, onu yorumlamak da bir nevi yaratıcı eylem… |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:90 |
Şiir gönderen arkadaşlarımızın önemli bir kısmı dergilerde şiir yayımlıyor. Bir kısım arkadaşların şiir kitapları var. Gönderilen şiirler farklı kuşaklara mensup şairlerin ürünleri, aralarında 2004 doğumlu da var, 1943 doğumlu da. Böylece biz şiirimizde değişik zamanlarda birikmiş kavramlardan sözcükler üzerinden haberdar oluyoruz. Geçmişin bilgisi dil aracılığıyla bugüne taşınıyor. Hayatımıza dahil olan yenilikleri karşılayan ifadeleri de şiir üzerinden izlemiş oluyoruz. Farklı kuşakları kapsayan büyük bir topluluğun şiir üzerinden kültüre, tarihe dair söz alışıdır bu. Elbette önemlidir. |
|
|
Aşağıda Kürek Sesleri Linç (Şiir) – Ayfer Feriha Nujen |
Sayfa:92 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:93 |
Arjantinli yazar ve eleştirmen Ricardo Piglia’nın, (Tuna Poyraz çevirisiyle) kısa öykü üzerine tezler yazısını, dikkate değer bulduğum ve meselemiz öykünün halleri olduğu için sizlerle paylaşıyorum: Bir kısa öykü her daim iki öykü anlatır. |
|
|
Yumurta (Öykü) – Behiye H. Malkoç |
Sayfa:97 |
|
|
|
Kâğıt Oda (Şiir) – Seçil Hidayet Öztürk |
Sayfa:98 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:99 |
|
|
|
“Hu!” / Emel İrtem – enderemiroğlu |
Sayfa:99 |
Emel İrtem işte 90’larda böyle bir ortamda farklı seslere açık, geniş yelpazeli bir şiir kurmaya çabaladı. Kendini yüceltmeden, sessiz ve derinden. Damıtılmış kelimelerle; yer yer kelime, ses oyunlarıyla dinamikleştirilmiş, ironik, mizahi denilebilecek bir dille. Kara mizah demeli hatta. Atonal bir de. Ses kurmaya çabalayan ama ısrar etmeyen; geldiği haliyle, olduğu haliyle bırakan. |
|
|
Şengül Can ile “Devamsız” Üzerine Söyleşi – Özlem Şan |
Sayfa:102 |
Zaman zaman öyle şeyler oluyor ki filmlerde, kitaplarda olur diyoruz. Gerçeği aklım almadığında evet bu absürt bir öykü diyorum. Gerçeğe ve kurmacaya bakışım sürekli değişiyor. Çünkü ikisi birbiriyle ilişkili ve iç içe. Bir yandan kurgu gerçeği zorluyor, gerçeğin yerine geçiyor. Ki böyle durumları da hiç yadırgamıyoruz. |
|
|
İbrahim Karaca ile “Memleket ve Gül” Üzerine Söyleşi – Soner Sert |
Sayfa:104 |
Bestelenen ilk şiirim (“Karadeniz”) Grup Yorum imzasını taşır. Müzisyen dostlarımla olan ilişkim, bir imeceye katılma ilişkisidir. Bazı şiirlerim farklı müzisyenlerce ikinci kez bestelendi. Şarkı olarak albümlerde yer alan şiirim yüze yaklaşmıştır. Burada uzun uzadıya saymam gereksiz… Ama Mehmet Gümüş tarafından bestelenen ve çok sevilen “Buğday Tanesi” ile Grup Yorum tarafından bestelenip yüz binlerin katıldığı konserlerde hep bir ağızdan okunan “Uğurlama” şarkısını anmadan geçmek olmaz. Muhteşem bir duygudur elbette ki. Toplasan 500 aile arasında paylaşılmış şu dünyada önceliğimiz yüksek binalar, lüks otomobiller, hanlar hamamlar değil, alınteri ve yaşam alanları çalınmayan insanlardır. |
|
|
“Aslı Akyüz’ün Kanat Alıştırmaları İçin” / Âba Müslim Çelik – Ozan Öztepe |
Sayfa:106 |
Aslı Akyüz’ün Kanat Alıştırmaları İçin başlıklı kitap, sanat eserinin bir gerçeklik olarak ele alınarak farklı özneler tarafından yeni arayüzlerde üretilmesi bakımından özgün değer taşımakta. Kitap, birden fazla sanatçının bir araya gelerek art-zamanlı çalışıp ortaya koydukları resim, fotoğraf, şiir ve çevirinin bir toplamı. Okuyucu için ilgi çekici olan ise, farklı zaman ve mekânlarda gerçekleştirilen bu çalışmaların, eşzamanlı olarak sayfa düzleminde gözlemlenebilir olması. |
|
|
Varol McKars ile “Ateş, Su ve Aşk” Üzerine Söyleşi – Ayhan Şahin |
Sayfa:107 |
“Ateş” ve “Su” adlarını seçerken ana karakterlerin hem zıtlığını hem de kaçınılmaz birlikteliğini vurgulamaya çalıştım. Okyanus’a gelince: Romanın ana karakterlerinden Ateş’in tutku ve korkularını, çelişkili ruh hallerini anlatırken okyanus sembolünden yararlandım. Çünkü metindeki okyanus metaforu, dünyanın farklı yerlerindeki öyküleri fiziksel olarak birbirinden ayıran bir tür erişilmezliği simgeliyor; bu da elbette ki özlem, gizem, korku, ölüm gibi pek çok duyguyu barındırıyor içinde. |
|
|
Küresel Haberler – Zeynep Şen |
Sayfa:110 |
|
|
|
|
|
|
|
|