|
|
EYLÜL 2020
|
|
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Zamanlar ve Mekânlar Arasında Adalet Ağaoğlu – S. Seza Yılancıoğlu |
Sayfa:4 |
Edebiyat dünyamızın büyük çınarı Adalet Ağaoğlu, 15 Temmuz 2020 günü aramızdan ayrıldı. Yazın yaşamına lise yıllarında şiirle başlayan Ağaoğlu, radyo ve tiyatro oyunları kaleme aldı, roman, hikâye, günce, deneme gibi pek çok türde yapıtlar yayımladı. Her romanına yeni bir biçem verdi, yarattığı karakterlerle Türkiye’nin toplumsal, kültürel, siyasal yapısını irdeleyerek günümüze ışık tuttu.
Varlık dergisinin Eylül sayısında “Zamanlar ve Mekânlar Arasında Adalet Ağaoğlu” başlıklı dosyamızda, yazarın Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi, Hayır…, Fikrimin İnce Gülü, Üç Beş Kişi adlı romanlarında uzam, zaman, söylem, değişim ve varoluş izleklerini tartışıyoruz. Yazarlarımız Arzu Etensel İldem, Ayşe Eziler Kıran, Burcu Alkan, S. Seza Yılancıoğlu, Zafer Çeler ve Feridun Andaç.
Arzu Etensel İldem, “Adalet Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak Romanında Uzam” başlıklı yazısında yazarın Dar Zamanlar üçlemesinin ilk cildini odağa alıyor. Cumhuriyet’le birlikte kurulan Ankara kentinin sokaklarını, meydanlarını, parklarını, yapılarını ve romanda önemli olayların geçtiği otel odası, matbaa, Engin’in odası, Aysel’in evi gibi birtakım özel mekânları inceliyor.
Ayşe Eziler Kıran, “İç Söylem Bağlamında Bir Düğün Gecesi” başlıklı yazısında Dar Zamanlar üçlemesinin ikinci cildinin anlatım özelliklerini yineleme ve iç söylem bağlamında ele alıyor. Ayrıca kahramanların oluşturulması ve tiplerin sınıflandırılmasında yineleme ve iç söylemin rolünü, sürekli öğeler (ipséité) ve değişen uzam/zamanlarda kahraman ile olaylar zinciri arasındaki bağımlılık ilişkisini irdeliyor.
Burcu Alkan, “‘Beyni aydınlık, düşünceleri açık seçik..’ Hayır...’da Yaşlılık” başlıklı yazısında Dar Zamanlar üçlemesinin son cildinde eleştirel aydın modelini temsil eden Aysel’in toplumsal değişim ve başkaldırı üzerine düşüncelerinin ilerleyen “yaşlılık” yıllarında vardığı noktaya odaklanıyor. Simone de Beauvoir’ın La vieillesse (Yaşlılık) kitabına yaptığı göndermelerle Hayır…’da Aysel’in yaşlı bir aydın ve kadın olarak deneyimlediği ayrımcılığı ve toplumda yaşlılık sorunlarını Adalet Ağaoğlu’nun nasıl irdelediğini yorumluyor.
S. Seza Yılancıoğlu, “Fikrimin İnce Gülü’nde Zaman ve Mekân” başlıklı yazısında yol romanı Fikrimin İnce Gülü’nün kahramanı Bayram’ın Almanya dönüşü Kapıkule ile Ballıhisar arasında Mercedes arabasıyla yaptığı yolculuğunda zamanı ve mekânı eşsüremli ve artsüremli zaman eksenlerinde inceliyor ve yazarın önemli olayları “anlar” üzerinden nasıl sunduğunu göstermeyi amaçlıyor. Bu bağlamda tüketim ekonomisinin yarattığı “zenginlik” düşüncesinin toplumda oluşturduğu nesnel değişimleri, Adalet Ağaoğlu’nun nasıl vurguladığını tartışıyor.
Zafer Çeler, “‘Üç Beş Kişi’ Var mıydı Yok muydu? Adalet Ağaoğlu’nun Romanında Varoluşçuluk” başlıklı yazısında Kierkegaard, Heidegger, Sartre ve Camus ile Ağaoğlu’nu birleştiren noktaları Üç Beş Kişi romanının unutulmayan kahramanlarından Murat ve Kısmet aracılığıyla inceliyor.
Feridun Andaç, “Bir Mavi Hüzün” başlıklı yazısında Adalet Ağaoğlu ile dostluğunu, söyleşilerini bir öykü tadında anlatırken yazarın bir insan olarak portresi ile yapıtları arasındaki mesafenin nasıl ortadan kalktığını gösteriyor.
|
|
|
Adalet Ağaoğlu’nun “Ölmeye Yatmak” Romanında Uzam – Arzu Etensel İldem |
Sayfa:5 |
Adalet Ağaoğlu bir söyleşisinde yazarların ilk romanlarının otobiyografik öğeler taşıdıklarını söylemiştir: “Her ilk roman biraz otobiyografiktir derler.” “Ölmeye Yatmak”ta roman kahramanı Aysel’in lise yıllarının Ankara’sı, Adalet Ağaoğlu’nun aynı yıllarda yaşadığı Ankara’dır. |
|
|
İç Söylem Bağlamında Yineleme: “Bir Düğün Gecesi” – Ayşe Eziler Kıran |
Sayfa:12 |
Anlatısal kimlik, bir başka deyişle, kahramanın kimliği ancak ondaki değişmeyen ve sürekli öğelerle (ipséité) belirginleşir. Yeni ögeler de bunların üzerine kurulur. Yazarın bu tekniği kullanması değişen zaman ve uzamlarda kahraman ile olaylar zinciri (diegesis) arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisini kurar. Bu çerçeveden bakıldığında Bir Düğün Gecesi’nde yinelemelerle gündeme gelmeyen kahramanların çoğu romanda pek varlık göstermezler. |
|
|
“Beyni aydınlık, düşünceleri açık seçik...” “Hayır...”da Yaşlılık – Burcu Alkan |
Sayfa:19 |
Ölmeye Yatmak nasıl modern Türk aydınının kendini bulmasının ve inşasının anlatısı olarak bir bildungsroman ise Hayır... da hayatın sonuna doğru başka kavrayışları içeren ve tamamlayıcı bir varolma deneyimine işaret eden kıymetli bir vollendungsroman’dır. |
|
|
“Fikrimin İnce Gülü”nde Zaman ve Mekân – S. Seza Yılancıoğlu |
Sayfa:23 |
Fikrimin İnce Gülü, Adalet Ağaoğlu’nun 1976 yılında çok yankı uyandıran Ölmeye Yatmak romanından sonra kaleme aldığı ikinci romanıdır. İlk romanında Cumhuriyet tarihini, 1960 anayasasının getirdiği siyasal değişimi sorgularken yolculuk izleği etrafında gelişen Fikrimin İnce Gülü’nde tüketim ekonomisinin yarattığı “zengin olmak üstünlük yaratır” düşüncesini ve 1950’lili yıllar ile 1975’li yıllar arasında ülkedeki toplumsal, siyasal, ekonomik değişimleri irdeler. |
|
|
“Üç Beş Kişi” Var mıydı Yok muydu? Adalet Ağaoğlu’nun Romanında Varoluşçuluk – Zafer Çeler |
Sayfa:28 |
Adalet Ağaoğlu içsel konuşma tekniğiyle yarattığı tarihsel ve toplumsal olana panoramik bakışı “Ölmeye Yatmak”ta ve “Bir Düğün Gecesi”nde kullandı, fakat “Üç Beş Kişi”de toplumsal olanın tarihsel kesitine dair bu panoramik bakış, karakterlerin iç dünyalarının karşısında daha da geri çekilmiş durumda. Daha çok farklı toplumsal sınıflardan gelen belli tipolojilerin tüm Cumhuriyet tarihine yayılmış genel hatları ön plana çıkıyor.
|
|
|
Bir Mavi Hüzün – Feridun Andaç |
Sayfa:35 |
İlkin kendi olma serüvenine nasıl yöneldiğini anlatıyordu. “Fatma İnayet” olma halinin kabuğunu nasıl kırdığını… Sonrasında ver elini başkent.
Güzel zamanlardı. İnsanın yeniye özlemi vardı orada. Gelen yeni günlere bağlanışı... İnancı taşıyıcı olmak bilinciyle; her bir şeye merak ve ilginin bilgiyle kanatlandığı zamanlar...
|
|
|
Yayımladığıma Pişman Olduğum Şiir – Abdülkadir Budak |
Sayfa:40 |
“Erken öleğim göreceksiniz” dizesiyle başlayıp “Annem öldüğünde öyle yapmıştım / Gül çakın tabutuma çivi yerine” dizeleriyle biten o şiiri, muhatapları unutmuş olsa bile 25 yıl sonra ye-niden hatırlamama ne dersiniz? Kanımca, sadece şiir tarihime değil, kendi insan tarihime de yıllar önce düşülmüş bir notun üstünde bir daha düşünme gereğini duymuş olmalıyım. Buradan çıkarılacak ders: Yazdığın her şeyi yayımlama! |
|
|
Cumhuriyet Dönemi Aydınları Arasında Melek Celal Sofu – Ecem Özensoy |
Sayfa:42 |
Görülüyor ki Melek Celal Sofu’yu yalnızca zanaat ve el becerisi gibi çoğunlukla kadınlara yakıştırılan süsleme sanatlarıyla ilişkilendirmek yeterli değildir, onu dönemin mimari ve şehircilik gibi kültürel tartışmalarına dahil olan etken bir özne olarak görmek daha kapsamlı bir araştırma yöntemi olacaktır. Bunun da ötesinde Melek Celal Sofu’yu –ya da bir başka kadın sanatçıyı– yalnızca “İlk Türk Kadın Sanatçılar” kategorisi içinde sınırlandırmamak gerekir. Kategorileştirme, tarihyazımının önemli bir problemi olmakla birlikte, özellikle kimlikler devreye girdiğinde sanat tarihi yazımı da toplumsal cinsiyetten payını alır. |
|
|
Karada Kaptan (Öykü) – Ahmet Önel |
Sayfa:46 |
|
|
|
Uzun Irmak Boyları Uzun Hayatlar (Şiir) – Oktay Taftalı |
Sayfa:47 |
|
|
|
Yaş Almışlar ve Yaşlılar – Nuran Direk |
Sayfa:48 |
Seksen yaşındaki İsveçli, elli yaşındaki Zonguldaklı madenciden daha genç görünebilir. Sonuç: tıp otoriteleri normal yaşam koşullarında organlarımıza “metal yorgunluğu” sınırı koymuş olsa bile, bu durum toplumsal, ekonomik, sınıfsal, politik ve kültürel koşullara göre değişebilir. |
|
|
Uzun Kal Patron (Şiir) – Ömer Erdem |
Sayfa:52 |
|
|
|
Elif Öner ve Evrim Kavcar ile “Hassas Sesler Sözlüğü” ve “Kaba Günü Yonttuğumuz İnce Bıçak” Sergileri Üzerine Söyleşi – Hıdır Eligüzel |
Sayfa:53 |
“İçinde yaşadığımız politik ve ekonomik iklimin yarattığı baskı bizi sese götürdü.” |
|
|
Aramızdaki Ölü Dil ve Murat Menteş’in “Antika Titanik”inde Trans-Gerçeklik: Tüm Bileşenlerin Aynı Anda Değiştiği Bir Evrende Anlatı Kurmak – Yalın Alpay |
Sayfa:60 |
Yalancı anlatıcıların, kafası karışık kahramanların, kendisi hakkında bile dünya hakkında bildiklerinden fazlasını bilmeyenlerin anlattıklarından oluşan, güvenilmez bir metin Antika Titanik. Herkes ve her şey birbirinin yerine geçmiş. Gerçek nedir, nerededir belirsiz. Gerçeğin kendisi yok, onu gösterdiğini iddia eden gösterenler var. Fakat bu gösterenler her defasında farklı bir şey gösteren güvenilmez gösterenler. Birden fazla şeyi gösteren, boş bir gösterendir, öyle değil mi? |
|
|
Aramızdaki Ölü Dil ve Murat Uyurkulak’ın “Delibo”su – Hande Balkız |
Sayfa:62 |
Murat Uyurkulak romanlarında kahramanın kendisini ve dünyayı nasıl algıladığı; dünyanın kahramanı nasıl algıladığından, hangi sosyo-ekonomik-psikolojik konuma yerleştirdiğinden daha önemlidir. Kahramanın kendilik bilinci, etrafını kuşatan realitelerden önceliklidir. |
|
|
Belleğin Karanlığında (Şiir) – Bilal Kolbüken |
Sayfa:68 |
|
|
|
Gündem: Hayatta Kalmak Adına Bir Sözleşme – Betül Dünder |
Sayfa:69 |
Yıllar önce “töre cinayetleri” başlığı altında toplanan ölümlerin “bize” –kısmen– uzak kalması, ölümlerin coğrafyanın doğusuna tapulanmış feodalizm içerisinden okunması, bu “ilkel şiddetin” o coğrafyanın kaderi olduğu düşüncesi, aynı zamanda töreyi sürdürenin bizatihi kadın olduğu üzerinde fikir birliğine varanların ırka dayalı argümanlar geliştirmesine de tanıklığımız var. Oysa başlığımız değişeli çok zaman oldu. Töre cinayetleri yerini “kadın cinayetleri”ne bıraktı. Ülkenin kuzeyinden güneyine, batısından içerilere her köşesinden katledilen kadınların haberleri geliyor. Sosyolojik olarak tartışmaya ve incelenmeye mecbur birçok hayatın münferit örnekler olmadığını, kadın cinayetlerinin politik olduğunu dillendirmek bile bizi bir adım öne çıkarıyor iktidarın gözünde. |
|
|
Şiddete Hayır, İstanbul Sözleşmesi’ne Evet! |
Sayfa:71 |
|
|
|
Vahram Balıkçıyan’ın “Jamanak” Gazetesinden İlk Kez Türkçeye Çevrilen Makaleleri - II – Hazırlayan ve Çeviren: Burak Süme |
Sayfa:72 |
Varlık’ın Eylül 2019 tarihli sayısında “Vahram Balıkçıyan’ın ‘Jamanak’ Gazetesinden İlk Kez Türkçeye Çevrilen Makaleleri” başlıklı çalışmamın birinci bölümünü yayımlamıştım. Sunuş yazımda Balıkçıyan’ın Türk sinemasının ilk gayri Müslim kadın oyuncusu olduğunu iddia etti-ği Rozali Benliyan’ın hayatına ışık tutmuştum. (…)
Varlık’taki söz konusu yazım (bir anlamda sinemamıza dair ilktir) içinde Türk basın tarihinde Rozali Hanım’ın bir fotoğrafı yayımlanmış oldu. Bu çalışmamın temelleri Vahram Balıkçıyan’ın 1961 yılında Nurullah Tilgen’le (San’at Dünyası) verdiği röportaja dayanıyordu. Balıkçıyan’a göre Türk sinemasının ilk kronolojisi olarak nitelenen Türkiye’de Filmcilik - Filmlerimiz (1947, Rakım Çalapala) çalışması birtakım görüş ayrılıklarını da beraberinde getiri-yordu. Çünkü Türk sinemasının ilk filmi Ayastefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı (14 Kasım 1914), ilk konulu filmi ise Himmet Ağa’nın İzdivacı (1914) olarak kabul edilmişti.
Vahram Balıkçıyan “San’at Dünyası” dergisinde “Himmet Ağa’nın İzdivacı” filminin kamera arkasına tanıklık ettiğini dile getiriyor ve rejisörü olduğunu iddia ettiği Reşat Rıdvan Bey’in hangi koşullar altında filmi çektiğini geniş paragraflarla anlatıyordu. Ona göre Türkiye’de ilk filmler 1914’te değil, 1912 yılında çevrilmişti. Fakat röportajında –meçhul bir sebepten ötürü– bu filmlerin isimlerini bize vermekten kaçınıp, ısrarla “Jamanak” gazetesinde yayımlanmış olan notlarının kaynakça olarak gösterilmesini istiyordu.
|
|
|
“Ulysses” ve Nevzat Erkmen Üzerine Düşünceler – Sevim Korkmaz Dinç |
Sayfa:77 |
Çoğu kez bir eserin çevirmeni görünmezdir. Kapakta bir addır sadece. Oysa N. Erkmen, belki bilerek belki bilmeyerek hayatını “Ulysses”in kaderine bağlamış. Ve daha da ötesi, kimsenin cesaret edemeyeceği, “Ulysses Sözlük”ün yazılmasına sekiz yılını vermiş. İlmek ilmek, metinden metne uzanarak “Ulysses”i bizlere daha anlamlı kılacak bir sözlük yaratmış. Joyce’un romanı yazarken harcadığı emek kadar değerli bir zamanı “Ulysses Sözlük” için harcamış. Onun özverili çalışması, emeği olmasaydı, bizler “Ulysses”i layığıyla anlayabilecek miydik… |
|
|
Lotus Çiçeği ve Kefen (Şiir) – Nisa Nur Tetik |
Sayfa:80 |
|
|
|
“Sosyalizm ve İnsan Ruhu” Üzerine Kadife Yumruk: Oscar Wilde – Şerif Mehmet Uğurlu |
Sayfa:81 |
Oscar Wilde bu deneme kitabına Sosyalizm ve İnsan Ruhu adını vermişse de, yukarıda belirttiğim gibi kitapta anarşizmin tınıları daha yüksek tonda duyuluyor. Bunu ilkin özgürlük ve mülkiyet temalarında gördük, şimdi bahsetmek istediğim nokta ise ceza mefhumu. Bilindiği gibi anarşistler ‘ne tanrı ne efendi’ mottosu ile hareket ederek bütün otorite figürlerine karşı nefret beslerler. Wilde da yazısında ceza sisteminin suçu daha da azdıracağını söylüyor. Ne kadar az ceza verilirse o kadar az suç işleneceğine dair bu kanaatinin yanı sıra otorite ile ceza pratiği arasında da ters orantı kuruyor. Baskının isyanı besleyeceğini ve bu sayede başkaldırı ile birlikte egemen güçlerin uygulayacağı cezaların azalacağını söylüyor. Günümüzde hiçbir siyaset bilimcinin bu fikri akla yatkın göreceğini zannetmiyorum. |
|
|
Direnişin Kalesi Tarık Ali – Yaşar Öztürk |
Sayfa:86 |
Mick Jagger’in “Streetfighting Man” şarkısını ithaf ettiği Tarık Ali, seksene yakın kitap, yüzlerce makale yazdı. Kuramdan uygulamaya sayısız söyleşi, buluşma, eylem gerçekleştirdi. Çağın olaylarını değerlendirmek, dillendirmekle yetinmeyen Tarık Ali, hayat bulduğu sokaktan çekilmedi, sokaklara soluk verdi. Aklını siper, yüreğini kalkan yapan, dili ve kalemiyle tek başına insanlık onuru ve emeğinin yılmaz savaşçısıdır o. 77 yaşında çalışmalarını Londra’da sürdüren; onurlu ve namuslu olmanın bedelini gözünü kırpmadan ödeyen bir göçmendir. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:90 |
Yazdıklarımızın özgün olup olmadığını anlayabilmek için bazı yollar var, yürümeyi göze alırsak. Bunun en kestirme yollarından biri, bizden önce yazılmış sağlam metinleri sağlıklı bir ortamda okumaktır. Bu metinlerle kendi iç dünyamız arasında kurduğumuz ilişki kadar, kuramadığımız, bağlanamadığımız ilişki de önemlidir. |
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:93 |
Arabalar, trenler, uçaklar… Yazarların yazma mekânı olabiliyorlar pekâlâ da. Nabokov, tenha bir yere park ederek pek çok kez arabasında çalışıyor. Raymond Carver da hakeza. Maddi gücü olduğunda da sırf yazmak için bir oda kiralıyor. Sir Walter Scott şiirlerini, hareket halindeyken at sırtında yazıyor ve şöyle diyor: “Marmion’u düşünürken bu bayırların üstünde atımı ne çok dörtnala koşturdum.” |
|
|
Damla Damla Günler (Öykü) – Çağdaş Küçük |
Sayfa:95 |
|
|
|
Cehennem (Şiir) – Hatice Fakioğlu |
Sayfa:96 |
|
|
|
Harflenir (Şiir) – Nurgül Özlü |
Sayfa:97 |
|
|
|
Rüzgâra Sone (Şiir) – Murat Sezgin Yalçın |
Sayfa:98 |
|
|
|
Kayıp Çağ Yolcuları (Şiir) – Bahri Butimar |
Sayfa:100 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:101 |
|
|
|
“Paris Tecrübeleri” / Necmi Sönmez – Erhan Altan |
Sayfa:101 |
Kitabın sayfalarının ilerleyişi bir yandan etkilenme öyküsünün diğer yandan hüznün ilerleyişi, çünkü bu kitapta yer alan sanatçıların sanat tarihimizdeki yerlerinin kısmen hiç, kısmen yeterince idrak edilmediğini, “tarihin adaleti”nin tecelli etmediğini biliyoruz. Bu da kitabın yazarı Sönmez’in çabasıyla edindiğimiz bir bilgi. Böylesi Herkülvari bir girişim ise ancak her iki tarafa birden bakan birisi sayesinde mümkün olabilirdi. Nitekim Sönmez bu kitabın entegral bir parçası. 19 yaşında gittiği Paris’te tanıştığı, sevdiği ve etkilendiği insanları yazmış. Kim bilirdi 19 yaşındaki o gencin bir gün bu sanatçıların dünyalarını yitimden kurtaracağını, bizi bize göstereceğini. Ucu bize kadar uzanan ayrı bir etkilenme öyküsü. |
|
|
Yavuz Özdem ile “Unutmama İmgesi” Üzerine Söyleşi – Emre Karacaoğlu |
Sayfa:103 |
Güncellik ve evrensellik hattına ilişkin olarak, şunları söyleyebilirim: Öncelikle ben, kendi çağımın (dönemimin, günümün…) inançlarıyla yazıyorum şiirlerimi; bu pencereden baktığımızda Unutmama İmgesi için, güncel nitelemesi uygun düşer. Sanırım kişisel bağlamda bütün mesele şiiri, evrensel yapının varlığıyla ne kadar ilişkili kıldığımızla ilgilidir. Bu konuda kendi şiirime ilişkin bir şeyler söylemek de bana düşmez. |
|
|
“Komadan Notlar” / Mike McCormack – Tolga Aras |
Sayfa:105 |
McCormack, Somnos Projesi ve koma deneyiyle zihnin ve fütürizmin sınırlarını zorlarken aslında olmayacak bir şeyden bahsetmiyor. JJ gibi deneklerin (veya seçilmişlerin) kolayca bulunabileceği günümüzde, hayatın ve ona düşülecek dipnotların, gösterilen gerçek ile hakikatlerin yan yana durabileceğini hatırlatıyor bir anlamda yazar. Dolayısıyla Komadan Notlar, gerçekleşme ihtimali bulunan bir öngörüyle yüzleştiriyor bizi. |
|
|
Merih Günay ile “Gezinti” Üzerine Söyleşi – Berna Erbaş İnan |
Sayfa:106 |
İnsanların yazarken edebiyata katkısını, zararını, elâlemin ne diyeceğini ne demeyeceğini, yazdıklarının kitaplaşıp kitaplaşmayacağını, okunup okunmayacağını düşündüğünü sanmıyorum. Sahip oldukları malzemeyle en iyi işi çıkartmaya çalışıyorlar bence. Ben de öyle yaptım. Kitap bitti, karakterle işim de. |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:108 |
Gencecik bir şairken, Moskova yolunda bir gazetede gördüğü Mayakovski şiirinden biçimsel olarak etkilenen Nâzım, yıllar sonra Moskova’da Mayaykovski’ye ilişkin tüm ayrıntıları öğrenmeye çalışır onun şiirini daha iyi kavrayabilmek, anlayabilmek için. Vera Tulyakova Hikmet, bu durumu şöyle anlatıyor: “İnsanlar ya da halklar arasındaki ilişkilerin ‘ağabey’, ‘küçük kardeş’, ‘öğretmen’, ‘öğrenci’ gibi ikiyüzlü ilkelere göre belirlenmesinden nefret eder”miş Nâzım Hikmet. |
|
|
Küresel Haberler... – Zeynep Şen |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|