|
|
TEMMUZ 2019
|
|
|
Çizgiyorum – Melike Kılıç |
Sayfa:2 |
|
|
|
Sanat ve Politika – Varlık |
Sayfa:4 |
Varlık dergisinin Temmuz sayısında sanat ile politika arasındaki bağları sorgulama fikri güncel bir gelişmeden doğdu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaline giden süreçte demokrasi adına sanatçıların, hatta bu kez televizyon ve müzik dünyasından ünlü isimlerin söz alması, tepkisini göstermesi olumlu karşılandı. Batı’da olduğu gibi bizde de eşitsizlik sorunu fazla aşikârlaştığında önce okumuş yazmış, eli kalem tutanlardan, sanatçılardan duruma müdahale etmeleri bekleniyor. Bu bağlamda politika ile sanatçı arasındaki bağı kamusal tartışmayı biraz zenginleştirecek şekilde ele alalım istedik. |
|
|
Jacques Rancière: İnsan Şairde Nasıl İkamet Eder? – Nilgün Tutal |
Sayfa:5 |
Yaşanan dünyadaki değişik türden sorunlar artıkça sanatın politikleşmesi, sorunları dile getirmesi, tüm diğer pratiklerden daha fazla bir misyonla donatılması söz konusu oluyor. Hakikaten günümüzde gittikçe sanatsal içeriğe politik vurgunun dahil olduğu görülüyor. Ama buradaki dahil oluşta birlikte yaşama koşullarını ve biçimlerini değiştirecek bir eserin ortaya çıkıp çıkmadığı sorulması gereken bir soru. Nasıl politika yeni bir duyumsanır paylaşım yaratması anlamında estetik ise, aynı paylaşım değişikliğini işaret edebilen eserin ve sanatçısının da politik olacağını söyleyebiliriz. |
|
|
Zamanlarının Çocuğu Olarak Sanatçı – Mehmet Özkan Şüküran |
Sayfa:9 |
Sanatçı konuşma kudretini, sanatçı olarak konuşmayı, bunun kudretine başvurmayı hangi kaynaktan almakta? Sanatçıya bir hiyerarşik alan oluşturan, olaylar karşısında neden-sonuç ilişkisi kurması, hakikatle ilişkisini politik bir alana kaydırması, şaşırması ve bunlara dair fikirlerini paylaşması mı? And Dağları’nda Sanat ve Siyaset: Akışkan Bir Ayaklanma Olarak |
|
|
Mario Vargas Llosa’nın Edebî Yaşamı – Oğuzhan Yeşiltuna |
Sayfa:13 |
Llosa, sanatçının misyonunun ve politika ile ilişkisinin sosyal eşitsizlikler ortadan kalktığında da sona ermeyeceğini, devam edeceğini, etmesi gerektiğini belirtmektedir: “Dogma, sansür ve keyfi davranışların ilerlemenin ve insan onurunun ölümcül davranışları olduğunu ifade ederek, hayır diyerek, isyan ederek, muhalif olarak…” Ki ben bir sanatçı için politikayla sürdürülebilecek daha iyi bir ilişki düşünemiyorum. |
|
|
Tanrı’nın Sopası Yok ya da Pinokyo’nun Uzayan Burnu – Musab Oğuz |
Sayfa:16 |
Pinokyo yurttaş olmaya her yaklaştığında, iktidarın uzantısı olmayan bir insan olma biçimini insanlık dışı hale getiriyordur. Pinokyo kendi vücudunun formundaki bir iktidar dokunuşu olan yalan söylediğinde hemen uzayan burnuyla her an ıslah ediliyordur. |
|
|
Kültür-Sanat Haberciliğinin Düşüşü – İncilay Cangöz |
Sayfa:20 |
Haber anlatısının kendisi tanıtım veya reklam metni ile öylesi bir harmanlama ile verilmektedir ki haber-reklam ayrımı veya gazeteci-sektör ayrışması ortadan kalkmaktadır. Belki de ikna gücü yüksek olduğundan reklam artık habere gömülerek verilme eğilimindedir. Kültür-sanat haberciliği açısından bu nokta daha da sorunludur. |
|
|
2019 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri |
Sayfa:24 |
Dergimizin yayına başladığı 1933 yılından bugüne kadar özenle sürdürdüğü ‘edebiyatımıza yeni değerler kazandırma’ çabası, 86. yılımızda da edebiyatseverleri yeni imzalarla buluşturuyor.
Şiir dalında Zeynep Uzunbay, Sina Akyol, Abdülkadir Budak, Metin Cengiz ve Salih Bolat’tan oluşan seçici kurul yaptığı değerlendirme sonucu ödülü oy çokluğuyla Eşref Yener’in “Döndüğümde Yoktum” adlı dosyasına verirken; Anıl Cihan’ın “Daha Önce Ölmüş müydük” adlı dosyasını ‘dikkate değer’ buldu.
Öykü dalında Nursel Duruel, Feyza Hepçilingirler, Hatice Meryem, Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve Feridun Andaç’tan oluşan seçici kurul, ödülü oybirliğiyle Batuhan Aşıktoprak’ın “Kurdun Postu” adlı dosyasına verirken; Behiç Ata’nın “Baban Askerdi O zamanlar”, Tuna Özkurt’un “Çıngıraklı Kahkaha” adlı dosyalarını ‘dikkate değer’ buldu.
Ödül alan ve dikkate değer bulunan isimleri kutluyor, söyleşi, şiir ve öykülerini yayımlıyoruz.
|
|
|
Eşref Yener ile Söyleşi – Varlık |
Sayfa:26 |
|
|
|
Gülbahar: Şiron (Şiir) – Eşref Yener |
Sayfa:29 |
|
|
|
Batuhan Aşıktoprak ile Söyleşi – Varlık |
Sayfa:31 |
|
|
|
Büyük, İyi Bir Şey (Öykü) – Batuhan Aşıktoprak |
Sayfa:34 |
|
|
|
Uzaylılar da Âşık Olur Bkz. İnsan (Şiir) – Anıl Cihan |
Sayfa:42 |
|
|
|
Çıngıraklı Kahkaha (Öykü) – Tuna Özkurt |
Sayfa:43 |
|
|
|
Kör Halit (Öykü) – Behiç Ata |
Sayfa:46 |
|
|
|
Şimdiki Zamanın Büyüsü (Şiir) – Tuğrul Tanyol |
Sayfa:50 |
|
|
|
Knausgaard’ın Eserleri Bir Selfie’den mi İbaret? – Gülüş G. Türkmen |
Sayfa:51 |
Kavgam yayımlandı ve Knausgaard’ın kendi özel hayatıyla kavgası başladı! Aile sırlarını, cinsel hayatını yazdığı için ailesi tarafından dava edildi, karısı ondan ayrıldı. Amcası Gunnar, ona yayını durdurmasını emretti. Kendisi, olayları hiç de onun hatırladığı gibi hatırlamıyordu. Knausgaard o gün bir yandan editörünü arama çabaları içindeyken, bir yandan da çocuklar için balık kızartmaya çalıştığını anlatıyor. Peki, bunu neden yaptı? Yani neden hayatını bu denli detaylı biçimde bizlere sunmak istedi? |
|
|
Küratör Yaren Akbal ile “Oradaydı” Sergisi Üzerine Söyleşi – Rumeysa Kiger |
Sayfa:54 |
İstanbul’daki güncel sanat galerileri yavaş yavaş son sergilerini açarak sezonu kapatırken, ele aldığı konu ve görsel gücüyle dikkat çekenlerden biri de Daire Sanat Galeri’deki “Oradaydı” sergisiydi. Yalnızca dört sanatçının dört sanat yapıtından oluşsa da, ziyaretçisine görsel ve düşünsel bir tatmin sağlayan bu sergi, aynı zamanda genç bir küratör ve onun seçtiği dört genç sanatçının işlerine yer vermesi bakımından da önemliydi. Rumeysa Kiger, acı çekmek, acının içinden düşünmek ve her şeye rağmen umudu kaybetmemek gibi fikirler etrafında şekillenen sergiyle ilgili sorularını küratör Yaren Akbal’a soruyor. |
|
|
Şiirler (Şiir) – Serdar Ünver |
Sayfa:58 |
|
|
|
Yersiz Kumpanya: “Unutulan” – Barış Erbil |
Sayfa:59 |
Zaman bir kavram olarak hayata dair birçok şeyin hatırlatıcısıdır bize. Süregelen zaman içinde toplumsal kimliğimizin yaşadığı değişimi özümseriz, olağanlığı sorgulamadan akışına bırakırız genellikle. Peki zaman kavramı kaybolursa ve kendimizi bir kenarda unuttuğumuz sorgulamaların karşısında bulursak ne hissederiz? İşte tam bu noktada Yersiz Kumpanya’nın izleyicilerle buluşturduğu, Sanem Öge’nin yönetmenliğini yaptığı, Elif Ongan Tekçe’nin kaleme alıp aynı zamanda Burçak Karaboğa Güney ile birlikte sergilediği oyunculukları ile bize kendi zamansızlığı içinde zamanı unutturan Unutulan isimli, iki Ermeni kadının bu zamansızlık içinde toplumsal yerlerini ve kimliklerini sembollerle sorgulayan oyun bizi bu hislerle baş başa bırakıyor. |
|
|
Hemingway’in Robert Jordan’ı Kimdir? – Taner Ay |
Sayfa:61 |
Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u yazmaya başlamasından 26 gün sonra, 27 Mart 1939’da, Madrid, Franco’ya teslim olur. Birkaç gün sonra da Amerika Birleşik Devletleri, İç Savaş’ın galibini İspanya’nın meşru hükümeti olarak tanır. İspanya İç Savaşı’na giden herkes FBI’ın kara listesine girer. Ernest Hemingway de FBI’ın “Devlet Düşmanı Amerikalılar” listesinin üst sıralarında yer alır. Ama Robert Jordan, yaratıcısına karşın, “kahraman mağlup” kimliğiyle politikalar üstü bir simge olup çıkacaktır. |
|
|
Bir Evin Yıkılışı (Şiir) – Kadir Aydemir |
Sayfa:66 |
|
|
|
Kimse Benden Halk Dalkavukluğu Beklemesin – Alper Çeker |
Sayfa:67 |
Kleist’ın Michael Kohlhaas (çev. Necip Üçok) adlı kitabını bana Ahmet Soysal tavsiye etmişti. Öykü, soylular tarafından atları gaspedilen Kohlhaas’ın hak arama mücadelesini konu ediyor. Kurgunun bir yerinde yazar, Martin Luther ile kahraman arasında hayali bir konuşmaya yer verir. Luther bu konuşmada devlete karşı geldiği için Kohlhaas’a ağır hakaretler eder. Çöpçü Deniz ve Şişko Mehmet’in dükkânından aldığım ikinci el kitabın içindeki altı çizilmiş satırlardan: “Seni uğursuz, iğrenç adam seni...” diye bağırdı, “soylu von Tronka’yı, kendi keyfi kararınla baskına uğratıp şatoda bulamayınca onu koruyan bütün bir kenti ateşe salıp, kana boyamak hakkını sana kim verdi?” Kohlhaas: “Hiç kimse efendim! Dresden’den aldığım bir haber beni sarstı ve kötü yola yöneltti! Sizin söylediğiniz gibi, ben bu toplumun dışına atılmış olmasaydım, insan topluluğuna karşı açtığım savaş, kötü bir davranış sayılabilirdi.” |
|
|
Çıkmazdan (Şiir) – Burak Demiryakan |
Sayfa:68 |
|
|
|
Durağan Figürlerin Akışkan Formları: Mahmut Aydın Heykelleri – Yalın Alpay |
Sayfa:69 |
Mahmut Aydın’ın evreni insan merkezlidir ama bu merkezî konum, Avrupa hümanizminin insanı evrenin yöneticisi kılan merkezîlikten uzaklaştırılmıştır. Aydın’ın evreninin merkezindeki insan edilgen ve itaatkâr oluşuyla öne çıkar. Hiçbir tehdit oluştur(a)mayan bu bedenler, zaman üzerlerinden akıp giderken, anın belli bir noktasına sıkışıp kalmış ve evrenin kendi üzerindeki tahakkümünü kabullenmiş silik figürler olarak canlandırılır. Bu tiplemeler, oluşun içerisinde değil gibidirler. Bir manastırın itaatkâr keşişleri ya da Doğu toplumlarının acılarla yoğrulmuş ve sonsuza değin durağanlığa hapsolmuş şekilde tasavvur edilen “bilge” halkının bireylerini andırırlar. Bunlar varoluşçuluğun tam aksi tiplemeler: Anti-varoluşçular. |
|
|
Feryal Tilmaç Öykülerinde Hayat / Sanat Kavşağı: İnsan ve Yalnızlığı – Hande Balkız |
Sayfa:74 |
Feryal Tilmaç’ın; Mevt Tek Hecelik Uyku (2007), Aradım Yaz Dediniz (2009) ve Esneyen Adam (2013) adlı üç kitabı değerlendirildiğinde, öykülerini kuş bakışı bir mesafeden dikey açıyla değil; izlenim, birikim, ve deneyim odaklı yatay bir perspektiften biçimlendirdiği görülür. Zamanın, mekânın, tarihsel, sosyal ve siyasal gerçekliklerin kültürel basınçlarını içeren öyküler, farklı farklı katmanlarla temel izleklere ulaşır. Bilincin realiteleri ile bilinçdışı imgeler arasında salınan öykülerin merkezinde ‘yazma/k’, ‘dile getirmek’ düşüncesi vardır. Bazen bilince bazen de bilinçdışına yakın ilerleyen öykülerin düzlemi psikoloji, felsefe ve çeşitli sanat dallarıyla genişler. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:83 |
Dilin kazandığı ve bize taşıdığı deneyim kadar şiirde şairin kendi deneyimi de önemlidir. Deneyimi dışarıda bırakan her türlü yenilik arayışı köksüz kalmaya mahkûmdur. Deney için de önce deneyime ihtiyaç var. |
|
|
Parça (Şiir) – Adem Üren |
Sayfa:84 |
|
|
|
Tufanım (Şiir) – Ali Karan |
Sayfa:85 |
|
|
|
Kene Tutkusu (Şiir) – Kader Balaban |
Sayfa:86 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:87 |
|
|
|
Oidipus’un Görmediğidir (Şiir) – Medine Mayıs Akın |
Sayfa:88 |
|
|
|
Umutsuzluğun Vicdanı (Şiir) – Ferhat Asniya |
Sayfa:89 |
|
|
|
Bir Varmış Hiç Yokmuş (Öykü) – Burak Çavuş |
Sayfa:90 |
|
|
|
Bir Rüya İçin Ağıt (Öykü) – Bekir Göl |
Sayfa:92 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:93 |
|
|
|
Feyza Hepçilingirler ile Kar Altında Buğday Tanesi Üzerine Söyleşi – Zeynep Yalçın |
Sayfa:93 |
Son yıllarda artan şiddet olaylarının temelinde birbirimizle gerçek anlamda iletişim kuramayışımız yatıyor bence. Doğru dürüst bir iletişim kuramadığımız için hep yanlış anlaşılıyoruz. Karşımızdaki kişiler hep kafasız oluyor, sözlerimizi çarpıtıyor, bizi hep yanlış anlıyorlar. Aklımızdan geçeni, söylememiz gerekeni, söylememizin yakışık alacağı şeyleri anlamalarını bekliyoruz, oysa onlar yalnızca ağzımızdan çıkanı duyuyor, duyduklarını anlamlandırıyorlar. Meramımızı anlatamayınca da başka anlatım yolları aramaya girişiyoruz. Karşı tarafı suçluyoruz, yalana başvuruyoruz; şiddetin başladığı yer de tam olarak burası. |
|
|
Didem Gülçin Erdem ile “Boşluklara Doğru İlerleyelim” Üzerine Söyleşi – Nihat Özdal |
Sayfa:96 |
“Bazı sözcükler demekten başka işe yaramıyor” demişliğim var bir yerde. Kimi sözcüklerin kendi müziklerini yahut başka sözcüklerle bir araya geldiklerinde oluşturdukları ritmi seviyor ve önemsiyorum. Musiki temelli bir şiire güzelleme değil yaptığım elbette. Fakat nazmın nesirden başka türlü bir tonalitenin peşinde olması gerektiği düşüncesindeyim. Bu tonalite kaosu da söylüyor olabilir. Bırakılan boşluklarla da kendi ritmini kurabilir… |
|
|
Sinan Özdemir ile “Üzüntü Sabit’i” Üzerine Söyleşi – Kemal Yavuzer |
Sayfa:98 |
Avangart şiir, deneysel şiir, şiir bizde okurun pek önemsediği türler değil ama vazgeçemediği türler de aynı zamanda. Bunu okurun yoğun ilgi ve “nefretinden” anlamak mümkün. Lerner’in “nefret”ine gönderme yaptığıma göre bu durumun sadece bizimle sınırlı bir durum olmadığını da eklemek gerekiyor. Çünkü şiir başka bir varlık alanının ipuçlarını bazı berrak anlarda bizimle paylaşır, sonra çekilir geriye, o çekildikçe mesafe açılır. Bu durum sadece okuru değil şairi de zorlayan bir durumdur. Müthiş bir gerilim, müthiş bir paradoks. Ama maalesef bunlarla birlikte müthiş bir vasat altı yaklaşım da söz konusu. Burada deneysel şiirin durumu bayağı enteresan, ironik. Yaklaşık 20 yıldır somut malzeme, konuşma dili, bunlara uygun formlarla yazılan deneysel şiir okurda “sizin yazdıklarınızı anlamakta güçlük çekiyoruz” gibi bir reaksiyonla karşılanıyor. Uyuşturulmuş, tembel bir kitle var açıkçası. |
|
|
Vuslat Çamkerten ile “Ona Çok Benziyorum” Üzerine Söyleşi – Sedat Demir |
Sayfa:100 |
Romanın hikâyesini kafada yaratmak ve büyütmek ayrı bir yazım süreci, yazmak zaten başlı başına bir süreç, sonrasında metin üzerinde çalışmak da başka bir hikâye. Uzun, içine kapanık bir dönem bu. Yazar, dünyadan çektiği her nefeste yarattığı öbür dünyaya bir şey aktarırken, bıraktığı her nefeste o dünyayı dışardaki dünyayla çarpıştırıyor. İki âlemde birden hayatta kalmaya çalışmak için kuvvetli olmak, pes etmemek zorunda. Dolayısıyla sana katılıyorum, buna sadece roman yazmak diyemeyiz, bu bir roman yapmak, roman yaratmaktır. |
|
|
Cihat Duman ile “Olma Borcu” Üzerine Söyleşi – Enes Kurdaş |
Sayfa:102 |
Başkaları biziz. Kendimizi o başkalarını nokta-i istinat yaparak öderiz. “Ben bir başkasıdır”, hadi bakalım. “Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız”, “objet petit a” ve daha neler neler… Başkalarını şiirle düşünmek bir karakterdir. Ben kendimi şiirle düşünüyorum, ödüyorum. Eskiler şiirde mana, şiirde ses, şiirde konu deyip tartışma üretirlerdi. Benim tek meselem şiirde öznedir. Yani ben. Yani başkaları. Borçsun işte, fakat güzelsin. |
|
|
Lütfi Özgünaydın ile “Eğin Üçlemesi” Üzerine Söyleşi – Pınar Alpay |
Sayfa:104 |
Fotoğrafçı olduğum için edebiyatçılar beni fotoğrafçı sayıyor. Fotoğrafçılar da bu adam gazeteci yazar diyorlar. Benim için bu yön dezavantaj. Ama fotoğrafçı olduğum için doğayı daha yakından biliyorum ve bana yazarken çok katkısı oluyor. Doğadaki mekânları anlatmak istediğimde o sesi duyuyorum, o ışık gelip yüreğime iniyor. |
|
|
“Güneşe Çağrı Aristonikos İsyanı” / M. Osman Akbaşak – Bahri Karaduman |
Sayfa:106 |
Bu roman masa başında yazılan bir kurgu romanı değil. M. Osman Akbaşak, çok büyük bir arşiv taramasıyla otuz iki kaynak kitap belirlemiş. Bu kaynaklardan yararlanarak tarihsel gerçeklere ulaşmış. Olayların geçtiği yöreleri gezerek, coğrafi özelliklerini belirleyerek; çok daha önemli olduğunu düşündüğüm önermelerle kent planlamacılarına ve yöneticilerine yeni ufuklar açmış. İzmir’i cazip bir tarih ve turizm merkezi kılabilmek için “Agora’da İzmir Arkeopark’ı, Aliağa’da KYME Arkeopark’ı, Bergama kavşağında Galen Tıbbi Bitkiler Bahçesi” örneklerinde olduğu gibi düzenlenmesi ve turizme kazandırılması gereken alanları bildirmiş. |
|
|
“İnadına Kadınım, Kadınsın, Kadınız” / Hande Baba – Nalan Yılmaz |
Sayfa:108 |
Edebiyat, sanat, eğitim, kültür ve bilim alanlarında kitaplar, değişik türlerde yazılar yazan ve yayınlatan, yazmayı uğraş edinmiş kadınların oluşturduğu sivil toplum girişimi olan Egeli Kadın Yazarlar Platformu’nun (EKYAZ) kuruluş amaçlarından biri de kadın sorunlarını gündemde tutmaktır. Grup üyeleri, bu kapsamda, farkındalık yaratma amaçlı “kadın” konulu seri panel programları planlayarak (2018) İzmir-Seferihisar ve Çeşme’de söyleşiler düzenledikten sonra söyleşi metinlerini, İnadına Kadınım, Kadınsın, Kadınız adlı derlemede topladı. |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:109 |
İşte başka büyük bir şair, Ausiàs March. A. March (1397-1459) Valensiyalı Katalan şair, Ramon Llull ile birlikte Katalan şiirinin kurucuları arasında sayılıyormuş. Yaşadığı döneme kadar “ortaçağ ozanlarının epik ve dramatik şiirlerle kiliseyi ve tarihi kahramanlıkları öven söylemlerinin dışına çıkarak” ilk kez Katalanca lirik aşk şiirleri yazmış. Öylece ülkede yeni bir şiir hareketi, anlayışı başlamış. İki kez evlenen ve eşlerini yitiren şair, eşlerine övgülü aşk şiirleri yazmış. Meryem Ana ve Tanrı ile söyleşilerini de şiirleştirmiş. Tanrı’dan hayatına son vermesini, böylece daha fazla günah işlemesine engel olmasını, yanına almasını içeren 124 şiir yazmış. Kendini öne çıkarmış, aşklarını yüceltirken Tanrı’yı da yüceltmiş. |
|
|
Küresel Haberler... – Zeynep Şen |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|