Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

HAZİRAN 2019

Çizgiyorum – Melike Kılıç Sayfa:2
Direnişin Kadim Dostu Patates – Varlık Sayfa:4
Varlık Haziran sayısında patatesten yola çıktık. Yerel seçimler, büyüyen enflasyon, artan işsizlik, fakirleşen bir Türkiye. Patates bizi sanatın farklı dallarına yönlendirdi. Filmlerde, belgesellerde patates derken, şiirde, resimde patatesle karşılaştık. Bir de kaçınılmaz olarak enflasyon haberleri yapan medyada. Dosyada dört yazı yer alıyor. “Patatesin Yaratma Güzelliği” başlıklı ilk yazıda Nilgün Tutal tanzim satış çadırlarının önünde sıraya giren kalabalık ile ünlü Fransız kadın sinemacı Agnes Varda’nın 2000 yılında çektiği Toplayıcılar ve Toplayıcı belgeselindeki toplayıcılar arasında bir paralellik kuruyor. Varda yenemez, kullanılamaz, eğri büğrü denilerek kamyonlarla boş alanlara dökülen patatesleri toplayanlara karıştığında kalp biçimli patateslerle karşılaşır. Ve patatesin yaratma güzelliğine gidecek bir yola girer. Yazı bu yolda sanatçı ile nesnesi arasındaki bağ ile mutevazı nesnelerin sanatın yüceliğini nasıl pekiştirdiğini tartışıyor. İkinci yazı patatesin uluslararası gezginliğinden yola çıkıyor. Çağımızın önemli kavramı yersizyurtsuz olmaya odaklanıyor. “Patatesi Yersiz-yurtsuzluktan Edebiyatla Yeniden-yurtlandırmaya” yazısında Mehmet Özkan Şüküran, patatesin edebiyatta kullanım alanlarına bakarak, edebiyat ve patates ilişkisini bir bağlama oturtmaya, hangi metinlerde geçtiğini, ne şekilde ele alındığını farklı istasyonlara uğrayarak açıklamaya girişiyor. “Meçhul Coğrafyalarda Patatesin Değdiği Yaşamlar” yazısında Musab Oğuz, The Martian (Marslı), A Torinoi Lo (Torino Atı) filmlerinde ve Minecraft oyununda patatesin değdiği yaşamlara bir bakış atıyor. İnsanın hayatta kalma mücadelesinde patatesin katkısını görmeye çalışıyor ve böylece farklı gerçekliklerde patatesin ne yana düştüğünü anlamaya girişen bir yazı ortaya çıkıyor. Son yazımız soğan, patates ve enflasyon haberciliği yapış tarzıyla medyayı ele alıyor. “Bir Gün Herkes 15 Dakikalığına Ünlü Olacak”: Patates ve Soğan da Oldu” başlıklı yazısında İncilay Cangöz, soğanpatates fiyatlarının son dönemde artan enflasyonu anlatmada haberlerde sembolleştirilmesini ve söz konusu haber öykülerinin ironiyle karışık sansasyonel üsluplarının ve bu sembolleştirmenin nedenlerini Jean Baudrillard ve Stuart Hall’un görüşleri doğrultusunda irdeliyor. Soğan ve patates haberlerinin makro düzeyde ekonomik krizi ve krizin küresel ve ulusal dinamiklerini bağlamından kopardığına işaret ediyor; medyanın ideolojik işlevlerine vurguluyor. İyi okumalar dileğiyle.
Patatesin Yaratma Güzelliği – Nilgün Tutal Sayfa:5
Agnes Varda 2003 yılında Venedik Bienali’ne davet edilir. Topladığı patatesleri büyürken, filizlenirken, yaşlanırken izlemiş olan Varda Bienale bir Triptique önerir. Ayrıca patatesleri izlerken yarım saatlik Patate Utopia diye bir belgesel çeker. Triptique’te patateslerin yaşlanmasını ve filizlenmesini sanatsal olarak gösterir. Patates bir yandan yaşlanırken bir yandan da filizlenmekte, yeniden doğmaktadır. Varda yaşlının, ölmekte olanın, atılanın da bu dünyada mevcut olduğunu, bir varlık olduğunu göstermeye çalışır. Satılamaz, yenemez ama vardır. Patatesin yaşamı, yaratma güzelliği yönetmeni büyüler.
Patatesi Yersiz-Yurtsuzluktan Edebiyatla Yeniden-Yurtlandırmaya – Mehmet Özkan Şüküran Sayfa:8
Gündelik hayatın her alanına, her şeyin içine sinen patatesi farklı alanlarda konuşmak, ona yaklaşmak olası, patates bize bu olanağı fazlasıyla sunuyor; bir nesne, bir imge, bir sebze olarak. Sanat ve patates ilişkisi denilince de sanıyorum, herkeste olduğu gibi, ilk olarak resme dair bir şeyler geliyor akla: Van Gogh’un “The potato eaters”, Jean François Millet’nin “The Angelus” veya “The potato harvest” gibi tabloları.
Meçhul Coğrafyalarda Patatesin Değdiği Yaşamlar – Musab Oğuz Sayfa:12
Mark, insan dışkısıyla doğurgan hale getirilmiş Mars toprağından ilk patates mahsulünü aldığında Mars ve tabii ki Amerika yeniden büyük ve harika olur. Dikkatli seyirci o noktada filmin bittiğini, Mark’ın eve döndüğünü görür, filmden çıkar ve eve gider. Mutlu son.
“Bir Gün Herkes 15 Dakikalığına Ünlü Olacak”: Patates ve Soğan da Oldu – İncilay Cangöz Sayfa:17
Din ve inanç farklılığı temelli acımasız şiddet ve terör saldırıları ürkütücü noktalarda. Dahası belki de merkezi Ortadoğu olabilecek bir savaş kapımızda gibi… Türkiye’nin dünyadaki politik ve ekonomik krizin dışında kalmayacağı aşikâr. Tam da bu noktada medyada bir patates-soğan imgesi üretildi ve dolaşıma sokuldu.
Dumanlayarak (Öykü) – Shiva Moghanloo Sayfa:20
İlhan Berk’in Kitaplarına Girmemiş Bir Şiiri: “Esmer” – Kaya Tanış Sayfa:22
Berk, ilk olarak dergide 27. sayısında “İstanbul” şiiri ile yer alıyor. Daha sonra son sayı olan 29. sayıda da “Esmer”i yayınlıyor. “İstanbul” şiirinin sonradan değişikliklere uğrayarak günümüze kadar ulaşabildiği göz önüne alındığında aynı derginin başka (ve yakın) bir sayısında yayınlanan “Esmer” şiirinin Berk tarafından bizzat “kayıt dışı” tutulduğunu söyleyebiliriz.
Esmer – N. İlhan Berk Sayfa:23
Beyaz – Mediha Didem Türemen Sayfa:24
Etrafta kimse yok, öyle sessiz ki, sağırmışım gibi bir his içindeyim. Yıldızsız gökyüzünde güzel bir gece mavisi var. Parmaklarımın ucunda parlayan mendilin tehditkâr bir rahatlığa bürünmüş, ürpertici beyazlığı var. Sonra parktaki lambanın verdiği pek dostane olmayan his... Henüz okula gitmediğim yaşlardayım, gecenin o geç saatinde dışarıda yalnız, tedirgin ama soğukkanlıyım.
“Yoksullar”ın Şairi: Roberta Sosa – Tozan Alkan Sayfa:26
Roberto Sosa 1930 yılında Honduras, Yoro’da doğar. Yoksul bir ailede büyür. Gençlik yıllarında çalışarak ailesinin geçimine yardımcı olur. İlk şiir kitabını otuzlarına doğru yayımlar (Caligrames [Kaligramlar], 1959). Hayatının merkezini oluşturan şiirle geçinmesi ne yazık ki mümkün değildir. Honduras gibi karmaşık bir yapıya sahip bir ülkede hayatta kalmak için çalışmak zorundadır. Ekmek satmak dahil, yapmadığı iş kalmaz. Öte yandan yaşadıklarını yazma arzusu onu hep güçlü tutmuştur.
Siyah Kuğu (Şiir) – Roberta Sosa Sayfa:27
Yaratıcı Etkinliğin Gölgesinde – Kemal Ateş Sayfa:28
Evet, kimi şöyle yazıyor, kimi böyle. İlginç koşullar ileri sürenler de var, Haldun Taner gibi. Onun ille de canı sıkkın olmalıymış yazabilmek için… Yağmur yağmalıymış bir de… Hadi can sıkıntısı dünyanın her yerinde var da, ya yağmurun kıt olduğu bir ülkede yaşasaydı Haldun Taner, hiç yazamayacak mıydı? Bu tür açıklamalar bize yaratıcı etkinliğin gizlerini vermek yerine, büsbütün kafamızı karıştırıyor. Hiçbiri bize yazmanın, yaratmanın hazır reçetelerini veremiyor. Hazır reçeteler, kesin kurallar koymak zaten sanatla bağdaşmıyor.
Kütüphanecinin Son Günü (Öykü) – Faruk Turinay Sayfa:34
Türker Ayyıldız’ın Kırık Keskin Öyküleri: “Vapurlara Küsmek”, “Şikeste” – Hande Balkız Sayfa:38
Sıradan insanın gündelik hayatını anlatan öykülerin alt katmanları karmaşık koridorlara açılır. Keskin sınırlarla çevrelenmiş, dar alanlarda yaşayan kahramanların sıkıntısı kendi içine bükülen ancak zaman zaman yıkıcı deneyimlere dönüşen patlamalara neden olur. Kentte veya taşrada aile/baba/ devlet figürleriyle bireyin karşısına dikilen toplumsal baskılar, çıkışsızlığı sembolize eden engellere dönüşür. Taşranın, mekân algısından ziyade bireyin içindeki çoraklığa, bozkıra gönderme yapan anlam alanı sıkışmışlığa, daralmaya, ötekileşmeye, dışarıda bırakılmaya yaslanır.
Milat Diye Bir Şey Yoktur (Şiir) – Hüseyin Ferhad Sayfa:46
Bahtsız Erkekler Kıraathanesi (Öykü) – Mehmet Erkan Sayfa:47
Yukarı Fırat Hemzamansızlık Bendi (Şiir) – Yücel Kayıran Sayfa:50
Ege’nin Ressam Yazarı: Halikarnas Balıkçısı – İnci Aydın Sayfa:52
Halikarnas Balıkçısı’nın eserleri, sanat eğilimi ve Yakınçağ Tarihi eğitiminin eleştirel bakış açısıyla birleştiği uçsuz bucaksız bir okyanus. Yazdıkları kadar yazmadıklarıyla da haykırır bu düzenin yarattığı mutsuzluğu, karın tokluğuna vurgunlarda harcanan yaşamları. Hem resimlerde hem öykülerde insanı merkez alan figüratif bir tarz hâkim. Tarih, yaşam, kavga, sevgi, ölüm bile insanla var ve insanla anlamlı. Bir karıncalanma başlıyor önce parmak uçlarınızda... Bileklerinize tırmandığında mavinin mora, morun yeşile döndüğü kutup ışıklarını görüyorsunuz sularda... Balıkçıya kulak verin. Vurgun, çok yakında...
Döndüğün Dönemediğin (Şiir) – İbrahim Oluklu Sayfa:55
Son Saatler (Öykü) – Burak Evren Sayfa:56
“Çador”un Kayıp Kadınları – Bahanur Garan Gökşen Sayfa:58
“Çador” belli bir ideolojiyi tartışmaktan ve belli bir inancı sorgulamaktan çok, iktidarın cinsiyetini ve insan haklarına getirdiği kısıtlamaları, dolayısıyla da eril iktidarın kadın üzerindeki baskısını sorgular. Bu sebeple isimsiz bir ülkenin belirsiz bir zamanında geçer “Çador”daki olaylar.
“Standart” Sergisi Üzerine Küratör Melike Bayık ile Söyleşi – Rumeysa Kiger Sayfa:63
Foucault “Disiplin Toplumu” makalesinde yönetimlerin insanları topluluk olarak kontrol altına almaktan, gözetim altında tutmaktan, standardize ederek genel, statik bir toplum kurma hallerinden söz ediyor. Tüm dünyada toplumu ve bireyleri tektipleştirme meseleleri ile yoğun olarak çeşitli şekillerde karşılaşıyoruz. Bu aşamada sergi ise adını bu kalıplaşmanın ve tektipleşmenin temeli olarak ironik bir biçimde alıyor.
Sultan Galiyev’in Dramı – Taner Ay Sayfa:67
Sultan Galiyev, devrimden sonra şiir ve öykü yazmaya yeniden döneceği günleri hayal ederek gece gündüz devrim için çalışır. Ekim Devrimi sırasında Kazan Askerî Devrim Karargâhı üyesidir. Devrimden sonra, 1918 yılının Nisan ayına kadar, Devrim Karargâhları ve Devrim Komiteleri üyesidir. 1918 yılında Kazan Komiseri’dir. Aynı yıl, Saha Karargâhı üyeliği, Kazan Erzak Komiserliği, Kazan Sovyet Cumhuriyeti Halk Komiserleri Sovyeti üyesi ve eğitimden sorumlu 2’nci Bakan’dır.
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel Sayfa:79
Şiirin bir yetenek işi değil de zekâ işi olduğu fikrinin yaygınlık kazandığı bugünlerde insan daha bir inanır oluyor yeteneğe. Yetmek, şiire yetmek. Şiirin karşısında duran düzyazının kendini nasıl beslediği anlaşılınca şiir üzerine anlaşılır şeyler söylemek o derece kolaylaşıyor.
An’la (Şiir) – Eda Nihal Kaya Sayfa:80
Gölge ve (Şiir) – Nihal Başgöl Sayfa:82
İt (Şiir– Metin Yetkin Sayfa:83
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak Sayfa:84
Son aylarda okuyup sevdiğim öykü kitaplarından biri Ayşen Işık’ın Kör Dövüşü. Banu Özyürek’ten Poz’u yeni okumaya başladım, güzel bir tanışma oldu. Onur Çalı’nın Kaplumbağa Makamı kitabındaki öykülerini de sevdim. Kaplumbağa Makamı’nda kıpkısa, küçürek öyküler de var.
Baudelaire’i Anarken (Şiir) – Ayşe Sena Çolak Sayfa:85
Devir (Şiir) – Kemal Ece Sayfa:86
İç Parazit (Öykü) – Uğur Deveci Sayfa:87
Küçük Hitler (Öykü) – Ümit Polat Sayfa:90
Varlık Kitaplığı Sayfa:91
Enis Akın ile “Müjgân” Üzerine Söyleşi – Özgür Göreçki Sayfa:91
“Ev insanla beslenen bir hayvandır” bir metafor. Evler kendimizi konforlu hissetmek için düzenlediğimiz özel ortamlar. Ama başka bir açıdan bakınca da bizi kapatan, yalıtan, deyim yerindeyse hazmeden, çürüten, yaşamamızı uzatan ama gerçekten yaşamamıza engel olan yerler. Yoksa değil mi? Her şeyin illâ tek anlamı olması şiire uymuyor; ev iyidir, anneler iyidir, “gâvur” kötüdür… geleneği eleştirme, halkın değerlerine saygı duy... böyle şiir mi yazılır?
“Pasifik Sürgünleri” / Michael Lentz – Hazal Bayat Sayfa:95
Pasifik Sürgünleri doğrusal bir zamanda ilerliyor: Hitler’in başa gelişi, nasyonal sosyalizm karşısında ülkeyi terk eden “burjuva” sınıfının yolculukları ve Amerika’daki hayatları, bu çizginin esas durakları... Roman kahramanlarının Hitler hakkındaki düşünceleri, başa gelişini kabullenmemek için boğuştukları gerçekler ve sürecin akıllarında yarattığı sorunlar, ölümlerini de içine alacak şekilde, yer yer bilinçakışına kayarak okura aktarılıyor.
Metin Cengiz ile “Hayat Bir Düş” Üzerine Söyleşi – Esma Özlen Sayfa:96
Hayvanlar da bizim yaşadığımız evrenin bir parçası. Mitler de insanlığın dünyaya ilişkin açıklamalarının bir formu. Şair neden bunları gerçeği açımlamak, varlığına ilişkin hakikate ulaşmak için yararlanmasın? Şiirin yalnızca bir yolu yok, bazen bir düşünceden yola çıkarak varlığa, gerçekliğe ilişkin önemli hakikatlere ulaşabilir.
Hakan Akdoğan ile “Kirpi Mesafesi” Üzerine Söyleşi – Evrim Yıldırım Sayfa:98
Kirpi Mesafesi kötülükle ilgili bir soru soruyor. “Kötülük doğuştan mı gelir, sonradan mı ortaya çıkar?” Kötülüğün insanın doğasında olup olmadığı bilmecesiyle birlikte insanın doyuramadığı arzularının durumdaki payını da göz ardı etmemeye çalıştım. Bir gruba ait olma, kendini grup üzerinden tanımlamaya çalışma, güvenli alanda olmak için sosyal uyum zorunluluğunun dayattığı maskeler itekledi biraz da beni. Kitapta, güvenli alanda kalmak için şiddetin farklı formlarının ötekileştirilenler üzerinde uygulanması anlatılıyor. Seyirci etkisi, cehalet sendromu, sürü psikolojisi, bumerang etkisi, otoriteye itaat, kötülüğün sıradanlığı, sosyal uyum gibi birçok kuramın izleri var.
Bâki Asiltürk ile “Şiir Yüklü Gemi” Üzerine Söyleşi – Özcan Erdoğan Sayfa:100
Aşırı sıkı örgüyle yazan şairlerden hazzetmem; Necatigil mesela, belli bir yere kadardır ona olan yakınlığım, sınır çizgisi çekmişimdir. Öte yandan, ben kendime “eleştirmen” demeyi tercih etmem. Daha çok, incelemeci tutum ağır basar yazılarımda; anlama çabası, metni derinden kavrama, imgeleri çözme çabası… Elbette, yeri geldiğinde eleştirel yargılarda da bulunurum ama asıl olarak anlama, çözümleme, inceleme çabasıdır benimki. Aslolan anlamak olunca şairliğin/şairlerin gölgesi eleştirmeni karartmaktansa serinletiyor, rahatlatıyor.
Güney Özkılınç ile “Kalbimin Güney Yanı Yüreğir” Üzerine Söyleşi – Beyza Selen Çavuş Sayfa:102
Yetmişli yıllarda Yeşilçam’ı tek başına kurtaran Adana; sinema sektöründe Ankara ve İzmir’den daha büyük paya sahipti. Bir film, Adana’da tutarsa tüm Türkiye’de tutarmış. Buna bir de o dönem ezilen, emeğiyle geçinen gencinden yaşlısına geniş halk kesiminin yaşadığı Yüreğir’e bağlı Yenice doğumlu Yılmaz Güney ve onun sineması eklenince Adana adı beyazperdede daha bir kendini hissettirir olmuş.
“Son Voli” / Vecdi Çıracıoğlu – Şeref Bilsel Sayfa:105
Son Voli, yaşamın zorluklarını denizde sınayıp öğrenen insanların hayat karşısındaki bilgeliğiyle örülmüş bir kitap. Cesur olan, cür’et sahibi olan yanına denizin biriktirdiği kültürü alınca –dışarıdan bakan biri için– gerçekten serserilik zor zanaat. Çıracıoğlu’nun eserlerinde denize dair terimler (unuttuğumuz balık isimleri, deniz taşıtlarından yükselen ifadeler, belli olay ve olguları karşılayan ünlemler, deyimler vb.) geniş bir arşiv oluşturuyor. Anlatmak istediklerinin önüne retorik kaygılar geçmiyor; zaten çok bilinmeyen bir mekânı, kıyıyı daha da bulandırmıyor; öyküler arasındaki tutarlılık biriktikçe önümüze bir roman çıkıyor.
Müesser Yeniay ile “Sevgiliyle Daimî Konuşma” Üzerine Söyleşi – Çayan Okuduci Sayfa:106
Bir şair olarak Türk şiirinin tematik alanını genişletmenin benim de görevim olduğunu düşünüyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi kadının harem dünyası olarak kabul edilen yaşantının gündelik hayata ve şiirsel pratiğe dahil edilmesi dilsel politikamın en başat öğesidir. Yatakta regl olmuş haliyle fotoğraf çekilen Hint asıllı Kanadalı şair Rupi Kaur kadar cesur olmasam da, amacım şiirsel temlerle bu tavra yakın bir duruş sergilemektir.
“Sen Anlama” / Ersun Çıplak – Cemil Okyay Sayfa:109
Çıplak’ın şiirlerinde mitolojik imgeler önemlidir. Örneğin Eksik Emanet’teki, “Ayna”, “Nymphe”, “Typhon” ve “İntikam” lirikleri. Sen Anlama’da söz konusu kullanımın yeğinleştiğini görürüz. Mitlerin insanın trajedisi üzerine şairi düşünmeye ittiği söylenebilir.
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre Sayfa:111
“İnsan üzüntüden başka nedir ki...” diyor Şükrü Erbaş yeni şiir kitabı otların uğultusu altında’ da (Kırmızıkedi, 2018). Şükrü uzun, içli bir ağıt yakıyor sevdiğinin ardından. Sevdiği kadını yitireli üç yıl oldu ve Şükrü o gün bu gündür ağıtla yatıp ağıtla kalkıyor. “Hangi hayal hangi hatıranın yerini tutar” diyerek söze başlıyor ve “Taşların taşlarla konuştuğu bu yalnızlıkta” ağıtlara sarılıyor hep. İçini ağıtlara döküyor. O bir dengbej gibi gece gündüz dudakları çatlamış ovalara, sesi kısılmış dağlara, suyunu yitirmiş derelere, ağaçlarına bir bir kıyılmış ormanlara, vefasız ruhlara yakıyor ağıtlarını.
HAZİRAN 2019 - KİTAP EKİ
Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI