|
|
MAYIS 2019
|
|
|
Çizgiyorum – Melike Kılıç |
Sayfa:2 |
|
|
|
İyimserlik ve Kötümserlik Arasında Umut – Nilgün Tutal |
Sayfa:4 |
“Geleceğin Kaybını Hissetmek” başlıklı yazısında Nilgün Tutal yerel Seçimlerden sonra Beşiktaş’taki meydanda komünist gençliğin sattığı gazetenin: “Umutluyuz ama naif değiliz” manşetine dikkat çekerek, muhalefetin büyük illerde iktidar partisinin önüne geçmesinin bir “umut doğdu, umutluyuz” söylemine hayat verdiğini söylüyor. Yazısında “Bir değişim arzusu olduğu doğru, son günlerin umutluyuz söyleminde,” diyerek soruyor: Ama umut sözcüğü dile gelir gelmez “naif değiliz” açıklamasını da beraberinde getiriyor; “umutluyuz”dan daha çok “naif değiliz” deyişinin üstünde mi durmalıyız?
İkinci yazı Musab Oğuz’un. “Umuda Sürülmek, Nietzsche’nin Kutusundan Saçılanlar ve Umuttan Kaçış” yazısında umut kavramını, insanın varlık sahasındaki yerine bir anlam ve dayanak verme endişesi taşıyan anlatıların izinde sürerken Nietzsche’ye uğruyor ve onun “Aslında kötülüklerin en kötüsüdür umut, çünkü insanın çektiği eziyeti uzatır” sözü bağlamında ele alıyor.
Mehmet Özkan Şüküran konuyu edebiyat ile umut arasındaki ilişki bağlamına oturtuyor. “Umut İçin Bir Barınak: Edebiyat” başlıklı yazısıyla, umut ve edebiyat ilişkisini istisna hali üzerinden tartışıyor. Yazı, geldiğimiz noktada edebiyata yüklenen kurtarıcı rolünü, edebiyatın tuhaf zamanlarda nasıl bir yere tekabül ettiğini, bu ilişki bağlamında sorguluyor.
İncilay Cangöz yazısında umut üstüne sorgulamayı kışkırtan yerel seçimler bağlamına yerleştiriyor tartışmayı. “Türkiye’de Seçim ve Seçim Dinamizmi” yazısında 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin ardından seçmenlerin tercihlerinin bir okumasını yapıyor. Bölgesel olarak çıkan sonuçların sosyolojik ve siyasal anlamlarına kısaca değinirken Türkiye’de seçmenlerin dinamizminin kaynaklarını irdeliyor. Seçimlerin hayli dinamik geçmesinde akraba veya adam kayırma, öznel ve adil olmayan şekilde yapılan ayrımcılığa verilen ad olarak nepotizme dikkat çekiyor.
|
|
|
Geleceğin Kaybını Hissetmek – Nilgün Tutal |
Sayfa:6 |
Pandaro kutuyu açtığında o zamana kadar kötülüğü bilmeyen insanlık kötülükle tanışacaktır. Hapishanesinin duvarlarını aşamayacak şekilde kutuda kalan umut, kutudan sadece kötülükler çıktığına göre iyi bir şey olarak görülebilir mi? Umut kesinlikle bir kötülükten başka bir şey olamaz. Zeus kötülüklerin en saklısını ve yıkıcısını böyle gizlemiş olmalıdır. |
|
|
Umuda Sürülmek, Nietzsche’nin Kutusundan Saçılanlar ve Umuttan Kaçış – Musab Oğuz |
Sayfa:9 |
Her ne kadar insanın özgür iradesinin olup olmadığı felsefi bağlamda tartışmaysa da insanın özgür iradeye sahipmiş gibi bir his taşıdığı su götürmez bir gerçektir. İnsan, hayatta gözleri bağlanmış ve inisiyatif alması mümkün olmayan bir varlık değildir. Korku, umut, neşe ve keder arasında salınırken hamle yapma yetisine sahiptir. Buradan hareketle Nietzsche burcunda umut acıyı artıran, uyumu ve kabullenmeyi erteleten, işkencenin üstel bir katsayısıdır. |
|
|
Umut İçin Bir Barınak: Edebiyat – Mehmet Özkan Şüküran |
Sayfa:13 |
Umuttan söz etmek, umutlu olmak için mevcut durumla yüzleşmenin zorunluluğu, hatırlamanın mecburiyetine ihtiyacımız var. 21.yy iletişim teknolojilerinde yükselen ivme hatırlama, kulak kesilme, yüzleşme mefhumlarını ıskartaya çıkarma, minimize etmek üzerine kurulu. Birey gün içerisinde sayısız mesaja maruz kalıyor ve konfor alanını en az bozanı tercih eder hale geliyor. En az kötümser olanı, düşündüreni, karıştıranı, kendisine soru sorduranı. Demek başparmağın gösterdiği işaret parmağın tırnak bitimi kadar da olsa umut var: Dahaya, başkaya, en aza. |
|
|
Türkiye’de Seçim ve Seçmen Dinamizmi – İncilay Cangöz |
Sayfa:16 |
Gündelik hayatta da umut herkes için hayali olandan gerçeğe uzanması istenilendir; umut aynı zamanda korku ile arzu geriliminde gidip gelen bir duygudur. Bir yandan gerçekleşme olasılığına duyulan arzunun hazzı diğer tarafta gerçekleşmeme olasılığının korkusu… Tüm gerilimine rağmen insan umutsuz yaşayamayan varlık. Umut yaşamın temel dinamikleri arasında yer alıyor. |
|
|
İki El Bombası (Öykü) – Elliot Ackerman |
Sayfa:19 |
|
|
|
Güzelleme (Şiir) – Gülce Başer |
Sayfa:25 |
|
|
|
Nevhiz’de Yaşam: Ömür Boyu Düşüş – Yalın Alpay |
Sayfa:26 |
Nevhiz’de resim, hızla desen çizdiği günlerde günlük, geçmişe dönerek aynı resimleri yeniden yaptığında anı kaleme almak şeklindedir. Resminde kullandığı imgeler ve öğeler, bireysel yaşam öyküsünün çeşitli göstergeleri olarak yüzeye çıkarlar. Bu göstergenin derinlerinde yaşanmış pek çok şiddetli olay, bu olayların tetiklediği duygular ve bu duyguların yön verdiği bir sanatçı inşası yer alır. Nevhiz’in resmi, ölüm ânı dışında geleceğe atılmaz, geçmişi kazar. |
|
|
Saflık Karinesi (Şiir) – Şakir Özüdoğru |
Sayfa:31 |
|
|
|
Sessizliğin Sadası (Sound of Silence) (Şiir) – Paul Simon |
Sayfa:32 |
|
|
|
Fadime Şen ile Resimleri Üzerine Söyleşi – Berrin Aida Akmanlar |
Sayfa:34 |
Yaşanmışlıkları olduğu kadar anlık izlenimlerimi de resme dökmek, beni etkileyen o ânı ve anları yaşamımın unutulmaz bir parçası haline getirmek tutkusu resim yolculuğumun amacı diyebilirim. Bir nevi belgesel gibi. |
|
|
Muvazaa Mahfillerinin Kesintisiz Efendileri ya da “Kendi Olma Yükü”nün Dayanılmaz Yalnızlıkları Üzerine – Hüseyin Köse |
Sayfa:38 |
Yaşanan yıkıma, yine aynı kalibrede mütemadiyen bir tamirat eşlik etmekte. Tarih birçok kez olduğu gibi, yine aynı ruhsuzlukla tekerrür etmekte, ama bu kez ne dram, ne de komedi olarak; yaşanan şey tam da Atay’ın “Günlük”te sözünü ettiği türden bir melodrama denk düşmekte… |
|
|
Tiyatronun Köşetaşları: Ayla Algan ile Söyleşi – Burak Süme |
Sayfa:47 |
Tiyatro bireysel değil kolektif bir sanattır. Önce yazara, sonra yarattığı karakterlere, oyunculara, seyircilere kadar giden bir büyük spektrum içinde gelişen bir sanattır. |
|
|
Kemal Ahmet: Bâb-ı Âli Yokuşu’ndan Mukaddes Bir Istırap Şarkısı Gibi Geçen Adam – Taner Ay |
Sayfa:50 |
“Sokakta Harp Var!”ın ilk baskısı Abidin Dino’nun kapak tasarımıyla Serkis Ziya’nın İstanbul Nümune Matbaası tarafından 1932 yılında yapılmıştı. Romanın kapak tasarımını yapan Abidin Dino, Kemal Ahmet’in “Yarın” gazetesinden arkadaşıydı. Habora Yayınları ikinci basımını yaparken “Sokakta Harp Var!”ın ilk baskısından çıkardığı son bölümünden anlaşıldığı kadarıyla, Kemal Ahmet’in Serkis Ziya ile de bir ahbaplığı bulunuyordu. |
|
|
L Çizen (Şiir) – Mehmet Karaca |
Sayfa:56 |
|
|
|
Michel Houellebecq: Korkak Bir Pesimist mi, Ütopist Bir Peygamber mi? – Gülüş G. Türkmen |
Sayfa:57 |
Houellebecq’in üslubu konusunda Fransız eleştirmenler birbirlerine radikal biçimde karşıt görüşlere sahipler. Biri onu çağın en büyük Fransız yazarı olarak görürken, diğeri bir çırpıda okunup çöpe atılmak için yazılan ve Fransızların “gar romanı” dedikleri ucuz bir tür ürettiğini söylüyor. Bazıları onun tarzını anlatmak için “stilsizlik”ten ya da “düz stil”den bahsediyorlar. Onlara göre Houellebecq, sokak ağzını, magazin dergilerinin avam söylevlerini taklit ediyor. “İstediği kadar kötü diyalog yazabilir, problem o değil,” diyor editör Raphaël Meltz; “Problem, ona iyi romancı denmesi, hatta kendisinin bile yazılarından bahsederken şiirden bahsetmesi!” |
|
|
Lirik Atlas: Cenk Gündoğdu’nun Şiirlerinde Lirik Ben – Fahri Öz |
Sayfa:61 |
Gündoğdu lirik ben’ini böler, parçalar, ancak başkalarıyla ilişkileri bağlamında var olabilecek bir unsur olarak kurgular –ben üçüncü tekil şahısla ya da üçüncü çoğul şahısla birlikte var olabilir. Tek başına, yekpare var oluşu ve dile gelişi söz konusu değildir nerdeyse. |
|
|
Kırık Jilet (Şiir) – Mustafa Fırat |
Sayfa:65 |
|
|
|
Şiir Yazmanın Zorluğu – Tuğrul Tanyol |
Sayfa:66 |
Şairin işi en zor olandır. Hele kuralların bütünüyle yok olduğu modern şiirde. Picasso bir dili öğrenmeden resim yapmaya başlamıştı. Mozart büyük olasılıkla çocuksu sözler ederken beste yapıyordu. Peki hiç şair çocuk duydunuz mu? |
|
|
Çapa Çeken Sone (Şiir) – Soner Demirbaş |
Sayfa:67 |
|
|
|
Nesnelerin Dili – İlyas Tunç |
Sayfa:68 |
Kesinlikle öleceğim de diyebilirdi. Nedense, şüpheciliğini vurgulamak gereği duymuştu. Ölümden zaten şüphe edemezdik. Nesnel bir gerçeklikti; başka bedenler üzerinde keşfettiğimiz. Yoksa, ‘ölüm varken biz yoktuk, biz varken ölüm yoktu.’ Görünmeden aramızda dolaşan potansiyel bir güçtü, işte! |
|
|
Kaptanınız Konuşuyor: Kötü Şakalar Hep Duygusal Anlardan Sonra Gelir - Düşüyoruz (Şiir) – Anıl Cihan |
Sayfa:70 |
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:71 |
Bir sözcüğün veya sözcük grubunun –tıpkı insan(lar) gibi– diğer sözcük, sözcük gruplarıyla teması, birleşmesi üzerine eğilenler ‘sözdizimi’ ile karşılaşır. Bir ifade, herkeste aynı fikri uyandırmayı, herkesi aynı yöne yollamayı arzuluyor ve o doğrultuda bir yetenek gösteriyorsa orada dize/mısra değil ‘cümle’ vardır. Şiir, cümlelerle yazılmaz; dizelerle yazılır. İnsan, cümleye hükmedebilir, cümleyi istediği gibi konuşturabilir ve fakat güçlü bir imgenin ışığında parıldayan dize çoğu zaman şairini de peşinden sürükler. Bir ifadede yer tutan sözcükler kadar, o ifadedeki sözcüklerin ilişkilenme biçimi, birleşmeleri de önemlidir. Sözgelimi “ gitmiş” bir ifadedir, cümledir, bir şey anlatıyor. Bu sözcüğün başına yahut sonuna başka bir sözcük geldiği zaman önceki sözcük kendi anlamını sınırlar veya genişletir. “Herkes gitmiş”. Başka bir anlam dairesine sokar bizi, bu yeni birliktelik. |
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:75 |
Son yıllarda yazınsal yapıtların, daha önce yazılmış yazınsal yapıtlardan bağımsız olamayacağı, her metnin kendinden önceki metinlerle ilişkili olduğu, böylece de özgünlükten söz edilemeyeceği savlansa da, ben gene de özgünlük ve üsluptan üzerine düşünmeyi öneriyorum. Edebiyat sadece bir derdi dökmek, bir şey anlatmaktan ibaret değil. |
|
|
Khun Yazıtı (Şiir) – Fatih Akça |
Sayfa:77 |
|
|
|
Şenay’ın Tuhaf Hikâyesi (Öykü) – Elif Tura |
Sayfa:78 |
|
|
|
Modern Kent (!) (Şiir) – Turgut Can Özdemir |
Sayfa:80 |
|
|
|
Bana Dair (Şiir) – Abel Ebedi |
Sayfa:82 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:85 |
|
|
|
“Dünya ile Devlet Arasında Türk Muharriri” / Tuncay Birkan – Bilgin Güngör |
Sayfa:85 |
Bilindiği üzere; erken Cumhuriyet dönemi aydınları söz konusu olunca, günümüz aydınları genel olarak iki zıt tutuma meylederler: 1-Toptan övücü. 2-Toptan reddedici (bu tutum, yukarıda da belirttiğimiz üzere, günümüzde daha baskındır). Her iki tutumun da dayanakları birbirinden oldukça farklıdır; toptan övücüler özellikle Hasan Âli Yücel ve arkadaşlarının öncülük ettiği “hümanist kültür”e, Köy Enstitüleri pratiğine; toptan reddediciler de özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya ile yapılan dirsek temasları sonucu olağanüstü derecede artan irrasyonel bir millîci tutum doğrultusundaki propagandacılık faaliyetlerine ve “komünist avcılığı”nın meşrulaştırımına yoğunlaşır. Birkan ise kitabında, söz konusu dönem aydınlarının en azından “muharrir” kimliği belirgin olan kanadının özellikle de gazetelerde ve dergilerde çeşitli konularda yazdıklarına yoğunlaşarak –bence en “optimum”– çözümlemesini yapar ki, bu, “madalyonun ön yüzü”nde en belirgin alanı temsil eder. |
|
|
“Dost Mektuplar” / Haz.: Yaşar Nabi Nayır – Kemal Yavuzer |
Sayfa:90 |
Dost Mektuplar Yaşar Nabi Nayır’a edebiyatçılarımızdan gelen mektupların derlenip kitaplaştırılmasıyla oluşmuştur. İlk olarak 1972 yılında hazırlanan ve sunulan bu kitap bizim edebiyatımızda önemli bir amaca hizmet etmek için yola çıkmıştır. “Düşünen duyan bir kimseden, düşünen duyan başka kimselere” ulaşsın istenmiştir. |
|
|
Erkmen Özbıçakçı ile “Gölgede Yanmak” Üzerine Söyleşi – Hakan Tabakan |
Sayfa:92 |
Aslında öyküler arasında doğrudan bir bağ olduğunu söylemek mümkün değil. Her birinde bambaşka karakterler ve olaylar var. Ancak ben bir bebekten erkek yaratan toplumsal koşulların, etkilerin de konu alındığı bir dosya kurgulamak istedim. |
|
|
Gültekin Emre ve Sina Akyol ile “Uzaktan Uzağa” Üzerine Söyleşi – Nesrin Kültür |
Sayfa:94 |
Evet, gerçekten de bir yanlış anlaşılmadan doğdu Uzaktan Uzağa. Coşkun Yerli, Seyhan Erözçelik ve Sina’yla başlayan ortak “renga” Coşkun’un ve Seyhan’ın ölümüyle Hakan Cem’le yola devam ederken ben de davet edildim bu şiir ortaklığına. Coşkun ve Seyhan’ı yitirdik ama başlattıkları “renga” ortada. Bu ortaklığın hikâyesini biliyordum az çok. Ben “kabul ediyorum,” deyince, Sina bana o güne kadar yazılan şiir dosyasını yolladı. Şiirleri okurken bir yerde 12 kez adımın geçtiğini gördüm. Ben de, bu dosyadaki şiirlere yetişebilmek için 12 şiir yazacağımı düşündüm. Öyle de oldu, oturdum 12 şiir yazıp Sina’ya yolladım. O bana yaptığım yanlışlığı ve kendi hatasını söyledi. Bunun üzerine, ben de ona, “Hadi sen de 12 şiir yaz, biz de böyle yola devam edelim,” dedim. O da 12 şiir yazdı. Sonra ben ona 12 şiir yazdım, derken ortaya zaman içinde Uzaktan Uzağa çıktı. |
|
|
Tozan Alkan ile “Şimdi” Üzerine Söyleşi – Gülümser Çankaya |
Sayfa:96 |
Ben şiirin çalışma gerektirdiğine inanırım. Öte yandan şiir söz konusu olduğunda hiçbir şeye inanmamak gerekiyor. Bazen bir anda gelen şiire dokunmak gereği bile duymazsınız, bazen da uzun süre bir şiir üzerinde çalışır, sonunda çöpe atarsınız. Aslında kimse kimseye gitmiyor, ne şiir size geliyor, ne siz şiire gidiyorsunuz. Orta yerde buluşuyorsunuz. |
|
|
“Eşiktekiler” / Gönül Çatalcalı – Hülya Soyşekerci |
Sayfa:98 |
Ülkemizin önemli bir toplumsal/siyasal dönemi olan 1950’li yılları; çok partili demokrasiye geçiş sancılarının, parti tartışmalarının ve siyasal kamplaşmanın ön planda olduğu o günleri, bir Ege kasabasında yaşananlar üzerinden dile getiren Eşiktekiler, dönemin toplumsal sorunlarından kesitler aktarıyor ve kırsalın ruhunu yansıtmada incelikli bir başarı sergiliyor. Tütün üreticilerinin yaşadıkları da anlatılarak tarım kesimindeki emeğin değeri sorgulanıyor romanda. |
|
|
Necati Güngör ile “Babam Şimdi Çok Uzaklarda” Üzerine Söyleşi – Kadir İncesu |
Sayfa:99 |
Okurun büyüğü küçüğü olmaz. Sizi anlıyorsa, anlamak için bir çabası varsa, ona saygı göstermelisiniz. İnancım bu. |
|
|
“Hepyek” / Seray Şahiner – Coşkun Türkan |
Sayfa:102 |
Özetle hikâyelerindeki kahramanlar hepyek atsa ve arafta olsalar da, umutlu olmamız gerektiğini de ihmal etmiyor Şahiner. İyimser bir yaklaşımla, çıkışın yine bizde olduğunu fısıldıyor biz(ler)e. Bütün bunları içtenlikle yaparken yer yer sinemasal bir anlatıya başvuruyor ve bir kameraman gibi bazen yakın palana, bazense bütüne odaklanma yoluna gidiyor. |
|
|
Hüseyin Peker ile “Engel-siz” Üzerine Söyleşi – Beytullah Kılıç-Mustafa Dursun |
Sayfa:103 |
Şair olmanın yetmediği bir duyarlık çırpınması taşıyor içimde. Yazmadan önce resim yapardım ben. Hatta ilk yayınlanan yapıtlarım, Yaşar Nabi Nayır’ın Cağaloğlu yokuşundaki Varlık bürosuna taşıdığım desenlerdi ilk. Birçoğunu beğenip yayınladı. Hatta birçok keresinde kapağa taşıdı Nayır hoca bu desenleri. Sonrası şiire ulaşmam, Refik Durbaş’ın elinde Soyut dergisiyle aramıza katıldığı günlerde oldu. Her gün Durbaş’ın yeni yazdığı şiirleri dinleyerek yazma edimine kavuştuk. Birkaç kişiydik, elendi çoğumuz. |
|
|
“Roman Kahramanı ve Öznellik: Söylem İdeoloji ve Coğrafya” / Semiramis Yağcıoğlu – Raşel Rakella Asal |
Sayfa:106 |
Roman kahramanının kendisine yönelttiği “Ben kimim?” sorusunu, Yağcıoğlu ona soruyor: “Sen kimsin? Sonra, eylemlerinin simgesel niteliğini anlamak için Paul Ricoeur’den yola çıkarak ona ne yaptığını, ne yapabileceğini ve ne yapmayı bildiğini soruyor. Yağcıoğlu, “ne yapmayı biliyor” sorusunun “ne yapmayı bilmiyor” sorusu ile birleşince daha da aydınlatıcı olduğunu ileri sürüyor. |
|
|
“Fazla Uzaklaşmış Olamam” / Eşref Yener – Nezihe Altuğ |
Sayfa:110 |
Şiirlerinde ele aldığı konuları felsefi temellere dayandırma isteği, kitap boyu kendini gösteriyor. Daha açık söylersek; o, örneğin acının güncel örneklerinden değil, acının tarihinden yana. Duygu ve düşüncelerin çekinmeden başka türlü yazılabileceğini; gerçeğin görünen sınırını aşarak, ama ondan romantikler gibi kaçarak değil, onu daha iyi kavramak, öze inmek için yazdığını ifade ediyor şiirleriyle. |
|
|
Küresel Haberler... – Zeynep Şen |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|