Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

ARALIK 2018

Sayfa:
Sayfa:
Varlık dergisinin Aralık 2018 dosyasında yaşadığımız toplumlarda ve yakın çevremizde politik, medyatik, kültürel, cinsiyetçi boyutlarıyla gürültüyü ele alıyoruz. Yaşadığımız yerlere, içinde bulunduğumuz toplumsal konumlara ve farklı toplumsal öznellik biçimlerine özgü farklı gürültüler, ses biçimleri, konuşmalar var, ayrıca bunları algılama biçimlerimiz de kuşkusuz farklı. Dosyamız işte bu farklılıkları inceleyen yazılardan oluşuyor. Dosyanın ilk yazısı “Toplumsal Atık Olarak Gürültü” konusuna odaklanıyor. Korkmaz Alemdar yazısında gürültü hakkında şu soruları soruyor: Dünden bugüne ne değişti ve gürültünün sorumlusu kim? Toplumsal yaşam değiştikçe gürültünün de biçim değiştirdiğine işaret eden Alemdar, Türkiye’de son yıllardaki yaşanan toplumsal, ekonomik ve politik ortamın niteliğine bağlı olarak bizim yerli gürültümüzün ne olduğuna açıklık getiriyor. Korkmaz Alemdar’ın da yazısında değindiği iletişim araçlarının kullanımıyla oluşan gürültünün toplumsal öznelliklerimizi nasıl biçimlendirdiğini Nilgün Tutal “Gürültünün Dayanılmaz Çekiciliği” başlıklı yazısında tartışıyor. Gürültünün yeni iletişim teknolojileriyle değişen boyutları, Sarphan Uzunoğlu’nun “Algoritmalar, Sosyal Ağlar ve Gürültü” başlıklı yazısının konusu. Yazıda dijitalleşmeye bağlı olarak iletişim süreçlerinde artan gürültülerin arasından doğru mesaja ulaşabilmenin yeni teknolojileri iyi okuyabilme yeteneği kazanmamıza bağlı olduğu somut örneklerle gösteriliyor. İncilay Cangöz “Dişil Yazının Gerekliliği veya Dilin Erilliğini Dönüştürmek” başıklı yazısında kadın sözünün değersiz bulunmasının nedenlerine, kadın “vıdı vıdı” eder diye bir algı varken erkeklerin sözünün neden ‘dünya kurtaracak’mış gibi kıymetli bulunduğuna odaklanıyor ve erkeğin sözünün mühim, kadının sözünün ise “boş lakırdı” olarak nitelenmesinin nedenlerini toplumsal cinsiyet çalışmalarına dayanarak serimliyor. Gürültüden söz ederken gürültünün ihlal edici yanlarını da unutmamak gerekir. Teneffüs zili çalıp da dışarı çıktıklarında çocuklar bağırış çığırış oyun oynar. İçerinin disipline dayalı zorunlu sessizliğine karşı dışarıda çığlıklarla özgürlüklerinin tadını çıkarırlar. Bazı düşünürler çağın o kadar çok sorunu var ki, diyerek bizi daha fazla düşünsel gevezelik yapmaya çağırıyor.
Sayfa:
Sadece üretimin değil, tüketimin de gürültüye yol açtığını biliyoruz. Dahası, üretim sonrası ortaya çıkan boş zamanın da gürültü kaynağı olduğunu hesaba katmak gerekir. Ama bunların ortak özelliği mutlaka ve aynı ölçüde gürültü kaynağı oluşturmamalarıdır; üretim gibi işin doğasından kaynaklanmazlar ama onu tamamlayan etkinliklerin sonucu ortaya çıktıkları için sistemin parçası haline gelmişlerdir.
Sayfa:
Günümüz insanı çağın zorunlu kıldığı hareketliliği, hız arayışını olumlu bir şekilde yaşıyor. Yeni teknolojik buluşlarla mümkün hale gelen iletişim biçimleri kimsenin pek de eleştirmeyi düşünmeden benimsediği etkinliklere dönüşüyor. Yeni bir iletişim tarzı, konuşma ve birlikte olma biçimi doğuyor. Televizyon ve radyo insanların konuşma ve düşünme biçimlerini etkilemiş, bolca tekrarlanan, kabul gören neredeyse “içi boş” medyatik gürültü insanların toplumsallaşmasının temel belirleyenine dönüşmüştü. Şu an içinse cep telefonları ve sosyal medya ağları fiziksel yakınlığın ve yüz yüze iletişimin yerine uzaktan ile- tişimin vazgeçilmezliğini dayatıyor.
Sayfa:
Birçoğumuz için “günlük sosyal ağ kullanımı” pratikleri Web 2.0 kavramının hayatımıza girdiği günden bu yana sürekli bir evrim içinde. İlişki kurduğumuz kişilerden ilişki kurma biçimlerimize her şey değişirken, mecralardaki tüketme veya içerik üretme pratiklerimiz de değişiyor. Basit network analiz yazılımlarıyla, insanların ideolojik kamplar arası savruluşlarını dahi görmek mümkün. Hele ki duygulanım analizi yapan yazılımlarınız varsa, insanların yaşadıkları dönüşümü anlamak çok daha kolay.
Sayfa:
Fransız feministlerin altını çizmeye çalıştığı, kadın sözünün değersizliğinin ötesinde kadının kendisinin dil’siz oluşu, konuşmakta olduğu dilin gerçekte simgesel olarak onu içermemesidir. Kadınların dil’siz olması tespiti önemlidir zira dil insanların en temel iletişim kurma veya anlam üretim aracıdır.
Sayfa:
Birçok kaynakta Gazap Üzümleri adlandırmasının yazarın bilinçli kullandığı bir metafor olduğu belirtiliyor. Buna göre, John Steinbeck, çürüyen bir meyve olarak, mevcut sistemin çöküntüsünü dile getirmektedir. Baskılara, demokratik olmayan uygulamalara, düşük ücretlere duyulan gazap ve öfke, meyvenin/sistemin çürümesini de kapsamaktadır.
Sayfa:
Keşifler, buluşlar, sanayi devrimi, derken işin içine bir de acımasızca oluşturulan kolonileri de ekleyince inanılmaz bir zenginlik birikir İngiltere’de. Peki, zengin olmak, letafet, zarafet ve nezaket getirir mi? Neredeyse kırılacak incelikteki porselen takımlardan törenle içilen çaylar, bir şölen ya da balo için hiçbir masraftan kaçınmadan haftalarca hazırlanmalar, en zarif hanımlar, muhteşem beyler… Zor bir bilmecedir bu.
Sayfa:
İnsan onurunun sınırlarının ve kör noktalarının merkeze alındığı romanda Saramago insani değerlerin karşısına temel fizyolojik ihtiyaçları yerleştirir. Açlık, susuzluk ve cinsellik insan davranışlarını biçimlendiren, değerleri çökerten sebeplere dönüşür.
Sayfa:
Mavi dönem resimleri, günümüzde Picasso’nun en pahalı yapıtları arasında olmakla birlikte, boyandıkları dönemde neredeyse hiç müşteri bulamadılar. Picasso’nun mavi dönemde ısrar etmesi üzerine, ona resimleri karşılığında düzenli bir aylık ödeyen simsar sözleşmeyi iptal etti. Karamsar ve rahatsız edici bulunan resimlerini artık hiçbir galeriye veremeyen Picasso, bundan böyle eskicilerde, kaldırımlarının önünde kırık masalar, yırtılmış koltuklar, tekerlekleri olmayan bisikletler arasında satılır oldu. Fakat Picasso geri adım atmadı. Artık taklit yoktu, özgün Picasso’lar vardı.
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Ibsen’in oyunlarını kaleme aldığı dönemde Freud ve Jung’un bilinçdışı kuramları yazılmamıştır. Ancak onun oyunlarına bakıldığında bireyin bilinçdışı özelliklerinin yansıması bulunur. Ibsen’in bu anlamda en modernist özelliği de ruhun derinliklerine inmeyi başarmış bir yazar olmakla birlikte bunu tiyatroya sokmuş olmasıdır.
Sayfa:
Bu sene 29 Eylül-11 Kasım tarihleri arasında altıncısı düzenlenen Çanakkale Bienali, merkezde olmasa da, şehirde yaşayan, üreten ve gençleri motive ederek üretimlerini sürekli destekleyen bir avuç insanın istikrarlı emekleri sayesinde, merkezdekiler kadar kaliteli içeriğini sürdürmeye devam ediyor. CABININ (Çanakkale Bienali İnisiyatifi) ekibi tarafından bu yılki edisyonunda “zamanın ve mekânın tarihe nasıl tercüme edildiğine” odaklanan “Geçmişten Önce – Gelecekten Sonra” başlığına sahip bienal, geçen yıllarda şehre kazandırılan Korfmann Kütüphanesi ve MAHAL Sanat gibi mekânlara ek olarak, Bordo Bina, Sanatsever ve Stüdyo Mavinil gibi şehirde yaşayan genç kültür üreticilerinin ayakta tuttuğu yerleri de kendisine dahil etmekle kalmamış, aynı zamanda yeni açılan Troya Müzesi ve bienalin de ana sponsoru olan Opet tarafından yenilenen Tevfikiye Arkeo Köy’e de uzanmış. Bienal hakkındaki sorularımızı CABININ’in kurucularından küratör Deniz Erbaş’a sorduk.
Sayfa:
Şairimiz, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan emekli olmuş, Ziraat Bankası’nın Ankara’daki genel müdürlüğünde, Müşavirler Kurulu Tercüme Bürosu’nda mütercim olarak çalışmaya başlamıştır. Büronun şefi Asım Bey şairin bir bakıma ‘koruyucusu’dur.
Sayfa:
Türkiye edebiyat tarihinin en büyük meselelerinden biri olan bütün bu anlam ve şiir tartışmalarında, “İlhan Berk’in Dersi” olarak anmamız gereken şey, müphemin ve deneyimin yerli yerine oturtulması olmalıdır. Keza sanatın kavramları şairin karış karış gezdiği dilin sınırları üzerinde görünür olmaktadır.
Sayfa:
Svetlana Aleksiyeviç, konuşmayan, konuşulamayan sorunlar üzerinden bir edebiyat metni çıkarabilmiş yürekli, yaratıcı bir yazar; son derece çarpıcı olan sözlü tarih derlemelerini bir araya getirip “sesli bir roman” inşa etmiş bir yazar. O sözcüklere inanmış. O insanlardan, tanımadığı insanlardan hep bir sözcük beklemiş, hatta tanımadıklarından daha da beklemiş.
Sayfa:
Yaratıcı bir metinle kurulan yakın ilişki, cinsiyet önemli olsa da, cinsiyetle ilgili olmanın çok daha ötesindedir. Ancak aslında Yunanca metin ve kendi çevirim üzerinde çalışırken diğer çevirilere bakmadığım için yarattığım metnin erkeklerin yarattığı metinlerden farklı olup olmadığını (ya da eğer öyleyse ne kadar farklı olduğunu) gerçekten bilmiyordum. Ne zaman ki kendi çevirimin sonuna geldim ve insanlara onu diğerlerinden ayıran şeyin ne olduğunu açıklamak zorunda kaldım, işte o zaman diğer çevirilerdeki bazı sahneleri ayrıntılı olarak inceledim ve cinsiyetle pekâlâ ilgili bazı anlamlı farklar olduğunu gördüm.
Sayfa:
Her bir nesne, bilen özneden bağımsız bir kişiliğe, eylemde bulunma kapasitesine, daha ötesi, ilkel bir bilince sahiptir. Nesnenin bağımsızlığı, onu insanın egemenliğinden kurtarır.
Sayfa:
Klasik sanatın bir piyasası olduğu için yatırım amaçlı tablo, hat levha vb. alınabiliyor ama çağdaş sanat çok çetrefilli bir konu. Bir kere, değerini belirleyen ölçütler yok. Günümüzde bir ressamın Ömer Koç koleksiyonuna resim satması, o ressamın piyasasının oluşmasını sağlıyor. Buna karşılık İstiklâl caddesindeki Salt Beyoğlu’nda, kendisine ait çağdaş sanat koleksiyonundan örnekleri gördüğümde, Türk sanatı üzerinde bu kadar etkili olan Ömer Koç’un dolandırıldığını düşündüm.
Sayfa:
Olasılıklarla dolu bir boşlukta savaş vermektir varoluş. Kendinin seçemedikleriyle başlayan upuzun bir yolda, önüne çıkan olasılıklarla boşluğu doldurmaya çalışmaktır. Her bir rastlantı da yarattığı olası durumla kendisi olmaya çabalamanın mücadelesini verir insan. Ya o boşluğu doldurup kendini var edecektir, ya da o boşlukta yitip gidecektir.
Sayfa:
Sayfa:
1850-1893 yılları arasında yaşayan Maupassant, kendi adıyla da anılan bir öykü türünün (olay öyküsü) kurucusu, dünyaca ünlü büyük ustasıydı. Ömer Seyfettin de (1884-1920) biçim olarak aynı yolu izlemiş, bizde öykü türün emeklediği bir dönemde çok verimli, usta bir öykücü olarak kendini göstermişti
Sayfa:
Sayfa:
Kendi gibi genç şairlerle birlikte toplumsal ve siyasal haksızlıklara karşı savaş açan Elvio, 1947 yılında Paraguay İç Savaşı’nın ardından 20 yaşında pek çokları gibi ülkeyi terk etmeye zorlandı. Militan bir komünist olan Elvio, Arjantin’de sürgünde yaşadı, ancak halkını ve yurdununu hiç aklından çıkaramadı.
Sayfa:
Sayfa:
Şiir yazmanın bulaşıcı bir hal aldığı şu son on - on beş yıldır genel anlamda Türkiye’deki reklam sektöründeki verimlerden siyaset arenasındaki yapılanmaya değinpek çok alan taklit, fotokopya üzerinden kendini ifade ediyor. Özellikle şiire yeni başlayanlar, belki de dışlanmamak, ses verebilecekleri bir yer edinmek için, başkalarının izlerine basarak geliyor.
Sayfa:
Aylardır bu sayfadan –yazdıklarımın pek de okunmadığını, sadece öykülere yaptığım yorumlara odaklanıldığını bilerek– bize öykü gönderenlere yukarıda söz ettiğim konularda –kimileyin çok sıkılarak, canım pek de istemeden– adeta dil döküyorum. Zaman ayırıyor, okuyor, emek veriyorum. Ne için, egomu tatmin için değil elbette, lütfetme arzusu hiç değil, yazılan öykülerin, daha iyi olması, okur tarafından tat alınarak okunması, beğenilmesi, bir etki, güçlü bir etki yaratması için ve bunun gibi şeyler işte. Gerisi yazana kalmış.
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Heyecan duymasaydım dergilere öykü göndermezdim sanırım. Dergilerin heyecan verici tarafı bana kalırsa, çağdaşlarımızla bir arada oluşumuz, dönemin ruhu ve anlayışı içerisinde nerede durduğumuzu görme şansına erişmemiz. Dergilerde ilk öykülerim görünmeye başladığındaki heyecan elbette çok farklıydı. 2007’de Varlık’ta ilk kez öyküm yayımlandığında sokakta yürüyüşüm bile değişmişti.
Sayfa:
Burhan Sönmez Labirent romanında okuyucuyu bu girdabın içine atıp kendisine sorular sormasını sağlıyor. Her soruyla biraz daha geri gidip ileriye (geleceğe) varabilmek için sonraki soruyu davet ediyor. Davet ettiği sorular bazen bir kişi, bazen bir mekân, bazen de bir müzik olabiliyor.
Sayfa:
Her şeyden önce yazdıklarım şiir gibi, roman gibi olsun isterim. Önce ben sevmeliyim onları. Yapılan iş iyiyse, o mutlaka dünyanın değişmesine etki edecektir zaten. Sopanız ne kadar güçlüyse ağaçtan o kadar ceviz düşürürsünüz. Politik söylem, sloganlara dayalı olmak zorunda değil ki. İnsana dair söylenen her aklı başında söz politiktir zaten.
Sayfa:
Konusu ve anlatımı kulağa biraz zorlayıcı gelse de, Yuknavitch’in istediği sanıyorum biraz da bu. Onun derdi bir roman yazmak değil; romana karşı bir roman yazmak. Ateşten Çıkan Kız, romandan çok, bir roman içinde disiplinlerarası deneyimi takdir eden, sanata o sağaltıcı özelliğini tekrar takdim eden ve bunu kendi içinde bir sanata dönüşerek yapan bir kitap.
Sayfa:
Servis mafyasını, kitap dergi mafyasını onca kabalığı hoyratlığı görmesen çok rahat konforlu bir hayatın olur. Emirgân’da öğretmenlik yapıyorsun, bölgenin tek özel ders öğretmenisin ama rahat değilsin. Kavga döğüş, hadi gecekondulara varoşlara yolculuk. Su yok, öğretmen yok, bahçe yok. Ama güzel şeyler yaptık. Sorunların bulunduğumuz yerde üstesinden geldik.
Sayfa:
Esra Kahraman’ın ikinci romanı olan Turuncu Zamanlar, toplamda sekiz bölümden oluşan bir arayış hikâyesini anlatıyor okuyucuya. Adaleti, geçmişi, kayıpları ve anıları arıyoruz sayfaları çevirdikçe. Arıyoruz diyorum, çünkü romanda geçen düşlerle ve anılarla ışık tutulan geçmiş de, geçmişin etkileriyle şekillenen günümüz de tanıdık bize. Velhasıl biz, Onat Kutlar’ın deyimiyle “unutuşun kolay ülkesi” nin fertleri, Turuncu Zamanlar ile bekleyiş, unutuş ve arayış kavramlarıyla yoğrulmuş bir yolculuğa çıkıyoruz.
Sayfa:
Hiç kimse bir şey demedi mi, şaşırmadı mı gerçekten Nurullah Ataç’ın fotoğrafının yerine Cevdet Sunay’ınkinin konmasına? Hikmet Altınkaynak’ın hazırladığı Edebiyatımızdan Portreler’inde (İş Kültür Mayıs 2018) Nurullah Ataç’ın kızı Meral Ataç’ın “Babamın Emekleri Boşa Gitmedi” yazısının başındaki fotoğraf babasının değil çünkü. Yazının görseline ne editör ne görsel yönetmen dikkat etmiş. Ataç’ın emekleri boşa gitmiş. Editör, Cevdet Sunay’ı Ataç’ın yerine uygun görmüş, ne diyeyim!
Sayfa:
ARALIK 2018 - KİTAP EKİ
Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI