Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

OCAK 2018

Sayfa:
Sayfa:
Gerçek sonrası, sanat sonrası… Ve ardından bu sayıda post-fordist çalışma dünyası ve ilişkileri. Uyumlu ve yüzü utançla hiç kızarmayan sosyal bilimcilerin eşitliğin, özgürlüğün ve keyfin egemen olacağı ütopyanın gerçekleştiğine inandıkları bilgi çağı, dijital çağ ya da (sanayiye dayalı üretim toplumunun karşıtı olarak) hizmet toplumu. Öncelikle kehanetleri farklı boyutlarıyla ele almaya çalıştık.
Sayfa:
Büyük anlatıların bittiği öne sürülürken, sınıf temelli analizler çoktan modası geçmiş ve toplumu açıklamada yetersiz teoriler olarak nitelendiriliyor. Buna karşın, toplumda gelir dağılımındaki eşitsizlik, yoksulluk, şiddet, ayrımcılık, işsizlik, kırılgan demokrasi kültürü gibi pek çok toplumsal meselede bilimsel çalışma yapmak pek itibarlı bulunmadığı gibi, iktidardışı gruplarla çalışmak da gerekli ve önemli görülmüyor. Üniversitelerin entelektüel sermayesinin bilgi ekonomisinin motoru olarak yeniden konumlandırma sürecine destek olması ve süreci kolaylaştırması bekleniyor. Bu durumda, bilimsel bilgi üretiminin felsefesi ve politikası da ticarileşiyor.
Sayfa:
90’lı yıllarda medya siyaset ilişkisi öylesine içli dışlı hale geldi ki gazetecilerin bir bölümü ücretlerini telif olarak alabilmek olanağına kavuştu. Yüksek maaştan kesilen vergi, sigorta, emeklilik kesintilerinin azaltılması demek oluyordu bu. Asgari ücretle çalışır görünen üst düzey gazeteciler asıl gelirlerini sadece yüzde 12 kesintisi olan telif adı altında almaya başladılar. Kamusal hizmet sayılan gazetecilik kendi çıkarlarının peşinde koşmaya başlamıştı.
Sayfa:
Prekerler emeği ucuzlatılan, esnekleştirilen, formel çalışma düzenine bağlı olmayan ya da devlet/şirket politikalarıyla formel çalışma düzeninden koparılmak istenen, darbe, kanun ve kararnamelerle örgütsüzleştirilerek sendika gibi güvencelerden tamamen arındırılan, mesleklerini kaybettiklerinde sosyal güvencelerinin yanı sıra hayat standartlarını ve sosyal gruplarındaki konumlarını da kaybedenlerdir.
Sayfa:
Oyun endüstrisi çalışanları güvencesizliklerine rağmen, oyun ve çalışma aşkı yüzünden, girdikleri istihdam ilişkisinde kendilerini oyun stüdyosunun sahipleriyle eş düzeyde görüyorlar. Öyle ki, başka bir endüstride daha güvenceli bir işte çalışmaktansa, oyun endüstrisinde güvencesiz ve daha kötü koşullarda çalışmayı tercih edebileceğini söyleyen kalite kontrol işçileri var. İş aşkı fazla olunca, emeğe dair bakış açısı da daha bireysel oluyor ve apolitikleşiyor.
Sayfa:
Post-fordizmin zihin emekçileri, uyumak ve yemek için bile yeterli zaman bulamıyor. En basit gibi görünen arzuları, iş yaşamı dolayısıyla ellerinden alınmış. Sabahın erken saatlerinde, altıya doğru gün ağarmadan çalışmaya vasıfsız ve vasıflı işçiler birlikte başlıyor. Hepsi uykusuz. Bu iki emekçi grubunu birbirinden giyim tarzları ayırıyor. Karanlıkta iş sahibi gelmediğinden kapalı kapının önünde onun açılmasını bekleyen işçiler var. Vasıflı işçiler kapı önünde beklemiyor, neon ışıklarıyla karanlığa göz açtırmayan plazalardaki işyerlerine kart ya da parmak basarak giriyorlar.
Sayfa:
Sayfa:
2017’de uluslararası sanat gündemini ve genel kamuoyunu meşgul eden çatışmaların çoğunda ise kimlik ve aidiyet politikaları ön plana çıkmış durumda. Alternatif sağ beyaz- süprematistlerin, göçmen karşıtlarının, feminizm karşıtlarının, maskülinistlerin, eski ekol ırkçıların, yeni monarşistlerin, İslamofobiklerin ve Yahudi karşıtlarının oluşturduğu geniş bir koalisyon. Ayrıca daha önce de bahsettiğimiz gibi güncel sanata daha önce hiçbir sağ hareketin yapmadığı kadar ilgi gösteriyor.
Sayfa:
Enver Gökçe’nin dizelerinde köy ve çevre ile ilgili çok sayıda sözcük var. Enver Gökçe yazılacaksa Çit köyünü gidip görmek gerek. Sokaklarında yürüyüp kahvesinde çay içmek gerek. Çit köyü Miran çayının kıyısında kurulmuş. Miran çayı Çanakçı dağlarından doğuyor. Kekikpınar köyünden aşağı süzülüp geliyor. Derenin çevresi yemyeşil. Ağaçlar örtüyor parıldayan derenin üstünü.
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Cumhuriyet dede yadigârı, aile geleneği. Birgün, sınıf arkadaşlarımın çıkardığı gazete. Her anlamda sınıf. L. Doğan Tılıç da yazıyor, ODTÜ Sosyoloji’den sınıf arkadaşım. 2008’de “açık mektup” köşesiyle sanat sayfasında yazmıştım. 3 yılı aşkın süredir, ayda 2-3 kez Birgün Pazar’da yazıyorum. Bazen ‘Tuhafiye’, bazen ‘Alfabe’ üstbaşlığıyla, ara sıra da öykü yazıyorum. Bizim mahallenin medyası çok zor koşullarda yaşamaya çalışıyor.
Sayfa:
Sayfa:
Çizimler, Plath’in bakış açısını anlamamızı sağlar. Balıkçı tekneleri, balıkçı evleri, limonata tezgâhı, tütüncü, reklam sütunları, her gün önünden geçtiğimiz, baktığımız ama göremediğimiz ruhunu, dokusunu yansıtır kentin. Seçilen mekânlar insansız olsa da dolaylı olarak insanın izinin bulunduğu alanlardır ve bu yanıyla yani insanla ilişkili olduğu için değerlidir.
Sayfa:
Habermas’ın önerdiği iletişimsel eylem modelinde varlığı arzulanan şey de tarafların birbirlerinden bekledikleri benzeri bir içtenlik talebinden başka bir şey değildir. Bu bakış açısından hareketle söylersek, sözlerimizde ve eylemlerimizde samimi değilsek, hissiyat bakımından da özdeş değilizdir.
Sayfa:
Richard Wright “Vatan Evlâdı”nda, toplumda kurgulanan siyah imgeleri ve temsil biçimlerini insanları birbirinin insan olduğu gerçeğine karşı kör etme işlevinin belirlediği ırklararası ilişkiler çerçevesinde çözümlerken, beyazların siyahların imgelerini kontrol altında tutmalarının korkunç sonuçlarını da gözler önüne sermektedir.
Sayfa:
Masumlar’da ve Cinlerle Yolculuk’taki dünyada kendini var eyleme çabası, ancak belli bir kayıptan ve örselenmenden geçerek devinimine ve yolculuğa işaret eder. Buradaki kritik eşik, yolculuğun ve hareketin hafızayı oluşturmasıdır. Bu eşikte sorulacak soru esasen şudur belki de: Kişisel hafızamızı niçin ısrarla bir mekâna çivilemek isteriz? Vatanımız niçin öncelikli olarak çocukluğumuz olur?
Sayfa:
Sayfa:
“Saklı”nın içinden yol alışımızın temel adımlarından her birini, ‘tekinsiz/ liğe’ atıfla adlandırmak kaçınılmazdı; zira, film, kendisini bir ‘tekinsizlik’ algısı / iç hazırlığı uyandıracak tarzda başlatmış; tekinsizlik algısını katmanlandıracak ve yoğunlaştıracak bir kıvamda serpilmiş, ötesinde, –kendi kalkış noktaları ile de bağdaşık– tekinsizliğin –bir tür– çözümlenişi ile nihayetlenmişti.
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Özellikle bizim şiirimizde elimizi nereye atsak, hangi tenhaya göz gezdirsek bir ‘dert’ çabucak bulur bizi. Bu sadece halk şiirinde işleyen, genişleyen, yetenek bulan bir durum değil; klasik şiirde ve modern şiirde de çokça yer edinen bir şiir ‘yük’ü.
Sayfa:
Sayfa:
‘Bilmediğini yaz’ ise şu şekilde işler: Deneyimlenmeyen, bire bir tanık olunmayan, daha az bilinen şeyler anlatmak istendiğinde –daha önce başka bir yazıda da değinmiştim aynı konuya– düşlemek, yaratıcı olmak zorunluluk haline gelir. Sanatçının kaçınmayıp tam tersine dört elle sarıldığı bir zorunluluktur bu.
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Şiirin Coğrafyası’nın aynı zamanda bir hayat coğrafyası da olduğunun farkında olduğunu hissettiren Hızlan’ın kitap sayfaları çevrildiğinde şiirin bazen bir olguyu ortaya getirdiğini ama bunun da şiirin açıklamaya çalışılmadan yapıldığını; az kelime ile büyük çağrışımların şiir sanatı ile nasıl başarıldığını; şairlerin şiirlerindeki kelimelerin birbirleriyle olan dayanışmasını, kimi zaman sürtüşmesini ve böylelikle kelimelerden yaratılan imgelerle okurun zihninde bir ‘olay’ın nasıl yaratıldığını adı geçen isimler özelinde görebiliyoruz biz okurlar.
Sayfa:
Çocukların diyarında fink atıyor şiirler. Öğüt veren şiirler değil bunlar. Çocuklara müdahale etmeyen, onlara tanıklık eden şiirler. Şiir marifetiyle çocuğa, çocuk marifetiyle dünyaya açılıyorsunuz. Bilmem bu kaç kişiye nasip olur?
Sayfa:
Ezmira, bireysellikten toplumsallığa ulaşmayı başarabilmiş katmanlı şiirlerden oluşan bir kitap. 2010 sonrası genç şairlerin şiirinde salt bireyselliğe olan eğilimi göz önüne alırsak Yıldırım sırtını asla topluma çevirmiyor, aksine kendini başlangıç noktası alarak kendinden dünyaya uzanıyor.
Sayfa:
Yankı Enki’nin eleştirel denemelerinin tek “kahramanı” kurtadamlar değil elbette. Hem insan hem de hayvan olan kurtadamlar gibi, hem canlı hem de ölü olan vampirler, hem mevcut hem de namevcut olan hayaletler de dolaşıyor sayfalarda. Ya da Frankenstein gibi isimsiz ama ölümsüz olanlar da: “Bir roman kahramanı düşünün ki adeta yazarının imzası olacak.” Hayalperestlik ile rüyaperestlik, gotik ile giyotin, modernlik ile yabancıları, yabancılık ile evsizlik kavramları arasında mekik de dokuyoruz Maskenin Düştüğü Yer’de.
Sayfa:
Nazan Bekiroğlu “Benden geriye tek kitap kalacaksa bu o olsun istedim,” dediği Yerli Yersiz Cümleler’i yazarlığının 20. yılında yayımladı. Edebi ve edebiyatı daima yan yana görmüş, yazarlık çilesini hayata, insana ve tabiata bir vefa olarak telakki etmiş bir yazarın itinayla işlenmiş sözlerinden oluşuyor kitap.
Sayfa:
“Çocuk” göstergesi Ali Selçuk’ta, insanlığa hatalarını göstermede sorumluluklarını, duyunçlu olmanın gerekliliğini anımsatandır.
Sayfa:
“Çiçek-Kelimeler” demiş, resimleri tek tek ele alan, Evrim Altuğ Dizelerin Renkleri için. “Renkleri dize getirenlerin, dizelere renk katıyor olması, bir aynanın aynaya bakmasına veya iki kalediyoskobu/ çiçek dürbününü aynı merak ve açlıkla kullanma çabasına benzetilebilir.” Öyle ki, “el yazmalarıyla geçici bir edebiyat ve tarih müzesi olarak da nitelenebilecek” büyük bir çalışma Dizelerin Renkleri.
Sayfa:
OCAK 2018 - KİTAP EKİ
Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI