Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

AĞUSTOS 2017

Sayfa:
Sayfa:
Kemal Özer, ilk üç kitabında sadece “İkinci Yeni” değildi; “her zaman yeni” idi. Çünkü donuk, tanımlanacak bir alana terk etmedi kendini. İnsanla, hayatla birlikte akmayı sürdürdü. Tanıklıklardan vazgeçmedi. Bu tanıklıkların en büyüğü Sivas kıyımıydı. Şair, bu kıyımı “yaralı semah” haline getirip halkın ve henüz gelmemiş zamanın ortasına indirdi.
Sayfa:
Asıl adı Özer, soyadı Özler idi. Mahkeme kararıyla adını da “Kemal Özer” olarak değiştirdi. Güleryüzlü, hoşsohbet, ironiye açık bir kişiliği vardı. Bir kelimenin çağrışımının getirdiği konu üzerine saatlerce konuşabilirdi.
Sayfa:
Kemal Özer, Türk şiirinin toplumcu geleneğinin halkasına eklendiği gibi, o halkayı kendi diyalektik katkısıyla büyütmüş ve ilerletmiştir. Bunu ilerleyişi iyi anlamak gerçekçi şiirimizin önemli bir görevidir; ancak bizim bu konuda önemli zaaflar taşıdığımız da bir gerçektir.
Sayfa:
Kemal Özer, şiire İkinci Yeni’nin ortasından başlayan birkaç şairden biridir. İkinci Yeni’nin öncü şairlerinden Edip Cansever, Turgut Uyar, İlhan Berk gibi isimler, daha önce farklı şiir deneyimlerinden geçerek bu dalganın içinde yer almışlardır. Ancak Cemal Süreya, Ece Ayhan, Ülkü Tamer gibi Kemal Özer’in de İkinci Yeni’den önce bir şiir deneyimi yoktur.
Sayfa:
1970’li yıllardan itibaren toplumcu çizgideki şiir kitapları art arda gelmeye başlar. Yine bu yıllarda Kemal Özer poetik/estetik düzlemde, başta İkinci Yeni hareketi olmak üzere, bir yandan toplumcu-gerçekçi çizgide olmayan şiir/şairler ile esastan bir hesaplaşmaya girişirken diğer yandan özeleştiri yapmaktan da çekinmez.
Sayfa:
Kemal Özer şiirlerini teknik olarak incelediğimizde, başlangıcından son kitabına kadar belirli bir vezin görüntülenemese de bir disiplin dahilinde oluşturulduğu, dize uzunluklarının ve hece sayılarının birbirine yakın olduğu, kıta düzenlemelerinde 4’lü (murabba), 5’li (muhammes), 6’lı (müseddes), az da olsa 7’li (müsebba) ve 8’li (müsemmen) yapıları kullanılarak, Türk şiir geleneğinden esinlenildiği hissedilmektedir.
Sayfa:
Friedrich Nietzsche’nin “oğlancı” ve “eşcinsel” olduğuna ilişkin iddialar, birer zırvalıktır. Bu tür iddialara delil olabilecek bir tanıklık veya kayıt yoktur. Aksine, hep karşı cinse ilgi duymuştur. Aklı başında geçirdiği son 10 yılındaki arkadaşları çoğunlukla kadınlardı.
Sayfa:
Haz bir tuzaktır, o kadar. Uyuşmanın hareketsiz cenneti, kabuk bağlamış yarayı balmumuyla sıvazlar. Duyguları alçıdan kalıplar haline getirir ve Benjamin’in Kafka üzerine yazdığı betikte belirttiği gibi; utanç ne yalnızca başkalarının varlığında hissedilir artık, ne de başkaları adına... Bu şeytani dikkat eleme tuzağına düşenler zaten hiçbir şey anlamadan terk etmeye yazgılı olanlardır salonu.
Sayfa:
Ülkenin yetiştirdiği en önemli çizer-yazar olan Yüksel Arslan 2017 yılının Nisan ayında yıllarca yaşadığı Paris’te öldü. Ülkemiz önemli insanlarının kıymetini hiçbir zaman bilemediği için buralara gelmeden yaşamını orada sürdürdü sevgili posbıyık. Çoktandır hastalıklarla ve sonu gelmeyen ameliyatlarla geçiyordu ömrü, ama bunlara aldırmıyordu.
Sayfa:
60’dan 61’e doğru giderken, belki telaştan, belki gözüm arkada kalmasın isteğiyle, vaktiyle okuyup pek sevdiğim, doyamadığım, sonra başka şeyler okusam da onları unutamadığım, çeşitli vesilelerle beni de pek etkilemiş, sevindirmiş, kimi sevinçten kimi acıdan gözlerimi doldurmuş kitapları, yazarları, dedim ya dünya gözüyle bir kez daha okuma arzusuyla dolup taştım, taşıyorum. Ah!
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Şûra-yı Devlet (Danıştay) âzâsı Ahmet Ziya Bey, ilkokula yazdırmamış oğlunu; Boğaziçi’nde, Emirgân’a bağlı Boyacıköy’de, Kuleli Yalı olarak bilinen saray yavrusuna –ki A.Ş.Hisar pek çirkin bulur bu yalıyı– çağrılan özel mürebbiyeler sayesinde yabancı dilin yanı sıra okumayı yazmayı, toplamayı çıkarmayı, oturup kalkmayı öğrenmiş, “Salon Köşelerinde”nin muharriri…
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
“Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey” kendine özgülüğü ile göz dolduran bir eser. Metnin tümüne hâkim şiirsel, akıcı diliyle ve gizem dolu imgeleriyle edebî lezzet veren bu romanda gözlemlenen iki çarpıcı unsurdan ilki, gerçeklik algısının sarsılarak çeşitli olasılıklara açık ve belirsiz hale gelmesi, diğeri ise zaman algısının belirsizleşmesidir.
Sayfa:
Sayfa:
Sadeleştirirsek, Badiou, bize, iki ‘özneleşme’ basamağı olduğunu söyler: Birincisi, somut bir ‘bi-rey’in, ‘komünist idea’ dünyasına katılırken yaşadığı özneleşme; diğeri ise, tekil/ büyük politik/ siyasal hakikat dünyamızın tarihsel tasavvur hanesine düşürülmesi (ben, buna, hakikatin kayda alınırken ‘öznelleştirilmesi’; daha da doğrusu, hakikatin yaşantılanırken –teneffüs edilirken– öznellik hüviyeti kazanması, diyeceğim).
Sayfa:
Sayfa:
Tuğrul Tanyol şiirinde belirginleşen ana temanın varoluş problemi olduğunu söylemek mümkündür; varoluşunu özgür edimlerle gerçekleştirmeye çalışan modern birey ve onun bu süreçte yaşadığı sancılarıdır odağa alınan. İlk dönem şiirlerinde bireyin bu sürecini yıkıcı, boğucu, karanlık ve yoğun bir karamsarlık içinde yansıtan Tanyol, yaşamın mekânı olan büyük kenti, benliğini arayan modern bireyin çıkmazı/mezarı haline getirir.
Sayfa:
Sayfa:
Yazmak aynı zamanda okur’a gitmektir; başka başka hayatlara karışmaktır.
Sayfa:
Sayfa:
Farklı bir kadın yazar olarak adım attığı edebiyat dünyasındaki ilk yapıtı “Tutkulu Perçem”de Soysal, isimsiz kadın kahramanının, isimsiz kentte, bir troleybüs direği, bir yol makinesi, bir kavga olma dileğini açığa vurmasındaki gibi özne olma mücadelesinin sancılarını anlatmakla kalmaz, tıkanmış bir evliliğin sonunu da haberdar eder.
Sayfa:
Sayfa:
Sululuk ile ironi arasındaki tehlikeli deltada ne birikmişse seçerek paylaşmalı şair.
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
Mağdur, tanık ve anlatıcının çizdiği üçgen tüm öykülerde etkileyici biçimde okuyucuyu bu üçgenin merkezine alıyor. Belki Yarın, son dönem öykü kitapları arasında, hem toplumsal hem de bireysel yaşanmışlıkları ajite etmeden etkileyici biçimde okuyucuya sunabilmiş bir kitap.
Sayfa:
Hüseyin Yurttaş’ın, Kurtuluş Savaşı kapsamında Soma/ Cinge cephesini konu edinen Karaço / Yolların Bittiği Yer adlı romanında geriye dönük çift zamanlı anlatım tekniği kullanılmış.
Sayfa:
Sahiden Hikâye, Varol’un ilk öykü kitabı. Kitaba başladığımız zaman, bağımsız kısa öykülerden oluştuğunu, kimi hikâyelerin sonuçsuz kaldığını düşünsek bile Varol bizi şaşırtıyor.
Sayfa:
Küçük Şeyler Mevsimi, Öteki Yayınevi tarafından Kasım 2016’da okurla buluşturuldu. 1960 doğumlu şairimiz Çiğdem Sezer, kitabı üç bölümde sunuyor bize: “Aramızdan Hayat Geçti”, “Küçük Şeyler Mevsimi”, “DİNA”.
Sayfa:
Mine Ömer, karşı konulmaz bir itiraf dürtüsü ile yazıyor. Hayatı hep ölüme dair bir geri sayım olarak imgeleştiriyor.
Sayfa:
Behçet Necatigil’in 100. Yaşına Yüksel Pazarkaya’nın saygıyla sunduğu bir armağan “Necatigil alıntıları, çağrışımları, izleri, özenmeleri” taşıyan Necatigil Dolayları (Sözcükler 2015). “gitti/ boynu bükük/ ardındakiler/ yetişir mi şimdi/ birkaç mevsim besleme--/ umudu// umut en aldatan dost kör topal/ anı arındıkça dayanak” (İlk Son/Söz).
Sayfa:
Edebiyat tarihi eserlerinin yok edilmesini isteyen ve bu istekleri yerine getirilmeyen yazarlarla dolu aslında. Ancak Kafka ve Gogol örneklerinin aksine, yazarların eserlerinin günyüzü görmelerini istememelerinde bir haklılık payının olması görülmemiş şey değil. Örneğin Nabokov’un son eseri Laura’nın Aslı belki de asla basılmamalı, karanlığa gömülmeliydi.
AĞUSTOS 2017 - KİTAP EKİ
Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI