|
|
ŞUBAT 2017
|
|
|
|
Sayfa: |
Neden Yaşar Kemal’de herkes kendinden bir parça bulur? Sait Faik ona ithafen, “Türklerin en Kürdü, Kürtlerin en Türkü” demiş ya bence az söylemiş. O Türklerin en Çerkesi, Çerkeslerin en Rumu, Rumların en Ermenisi… Farklı toplumları öyle doğru, öyle güzel, öyle insanca anlatmıştır ki, işte bu yüzden Türkiye’deki bütün milletlerin yazarıdır. |
|
|
|
Sayfa: |
Yaşar Kemal, etkilenen/etkileyen biridir. Değişimden, doğadan, çatışmadan, insanın insana ettiğinden… Doğa, bağlandığı ve kopamadığıdır. İnsan ise serüveniyle etkiler onu. |
|
|
|
Sayfa: |
Yaşar Kemal hakkında tartışmasız benimsenen ortak düşünce, roman türünün sayılı ustalarından biri olduğudur. Onun yapıtlarından yansıyan söylence dili ile modern anlatı dili, güncel zaman bağı ile buluşan mitsel çağrışımlar yapıtlarına büyülü bir gerçekçilik izlenimi kazandırmıştır. |
|
|
|
Sayfa: |
Yazınsal sanatların aracı sözcüklerdir. Önemli olan, yazarın sözcükleri kullanmadaki becerisidir. Yaşar Kemal bu beceriyi fazlasıyla gösteriyordu. Onu ortada dolaşan sözcüklerle yapmıyor, o sözcüklere yüklediği anlamla ilgi çekiyordu. Onun sözcükleri Yunus Emre derinliği, Korkut Ata anlatısı, Pir Sultan Abdal direnci, Köroğlu yiğitliği, Karacaoğlan sevdası, Dadaloğlu savaşımı, Nâzım Hikmet bilinci donanımlıydı. |
|
|
|
Sayfa: |
Yaşar Kemal söyleminde anlatımsal örüntü izlekten izleğe değişkenlik gösterir. “Korku, öç alma, kan davası, yozlaşma, çocukluk” gibi izlekler, kendi sözcük örgüsüyle işlenir. “Yılanı Öldürseler”deki çocuğun tragedyası, ana katilliğine yönlendirilme sürecinin dil düzlemi güzel bir örneğidir bunun. |
|
|
|
Sayfa: |
Yaşar Kemal’in düzyazısı, Anadolu toprağının kültüründen süzülmüş yerel deyişler ve zengin imgelerle örülü destansı bir şiirdir. Anlatısının zemini yerelden evrensele uzanan bir yazınsallık taşır; düzyazısı, geleneğin sesi kadar, Batı romanının dilini de okura taşır. Bu büyüleyici düzyazı, insan/doğa karşılaşması, insanın yazgısı, doğanın sonsuzluğu, toprak insanlarının ve Çukurova köylüsünün yaşam serüveni gibi ana izlekleri taşıyan bir alandır: Bu düzyazıda, güçlü bir sözdizim, sağlam bir anlatı mantığı, geniş soluklu bir hikâye geleneği, sözle yazı buluşur. |
|
|
|
Sayfa: |
Yaşar Kemal, “Yılanı Öldürseler” romanında, toplulukların ortak kimlik bilincini, bu bilincin dış güçlerden nasıl etkilenerek yazgıların değiştiğini irdeler. Bu irdelemeyi destansı bir anlatım tarzıyla yapar çünkü destan bir topluluğun ideolojisini, değerlerini, erdemlerini dile getirir. |
|
|
|
Sayfa: |
Üç sanatçı da eserlerinde bireyi ele almıştır. 1980 sonrasının bireyi, toplumsal yapının dışında, kendi gerçekliğine dönmüştür ve bu gerçeklikte zengin bir düş dünyası yaratmıştır. Canavarımsı nesneler, insan üstünde tahakküm kuran ve onun kendi varoluşunu gerçekleştirmesinin önündeki engellerin tümüdür. Bu varlıklar hem gerçek yaşamda hem de düşler dünyasındadır. |
|
|
|
Sayfa: |
Aslında romanlar bizim gibi sıradan insanların deneyimlerine ve hayatımızın görünürde bilindik yanlarının nasıl başka bir gözle görülüp başka biçimde yorumlanabileceğini göstermek amacıyla ele alınır. Bugüne kadar tartışmasız kabul edilen inançların ve değerlerin eleştirel bir gözle ele alınması ve gündelik deneyimlerimizin farklı biçimlerde yorumlanması için kesinlik iddiasındaki görüşleri çözümleme ve sorgulama yönünde bir alışkanlık yaratmak çok önemli bir edimdir. |
|
|
|
Sayfa: |
Mungan’da sesin hemen yanı başında duran “sessizlik” de sese dahildir: “sessizliğin hızı”, “sükûnet kuleleri”, “yüzümde uluyan sessizlik”, “söyletenin söylenmeyen sessizliğinde”, “şimdi sus şiirdeki suyun ve gülün hatırına”, “vücuda gelir bakır dövmüş sessizlikler” dizelerinde çelişkili duran bir ‘ses ve sessizlik’ imgesi vardır. O bu tavrıyla, yenilgi içindeki yenilgiyi suskunluk büyütür, diyerek bireyin ses vermesinin önünü açar. Aslında sessizliğin muktedirlerin yıkılışını hazırlayan derin bir eylem biçimi olduğu bilinmektedir. |
|
|
|
Sayfa: |
Halide Edip için din ve inanç, sadece üzerine düşünülmesi gereken entelektüel sorunlar değil. Duygusal düzeyde de önemleri var. Yazar Inside India’da da Budizm’e eleştirel yaklaşsa da, tıpkı İngilizce anılarında olduğu gibi, Buda’ya manevi bir yakınlık duymaya devam ediyor. |
|
|
|
Sayfa: |
Baba ve oğul Kuşlar Yasına Gider’in temelinde de romanın teması olarak durur, ancak Hasan Ali Toptaş’ın anlattığı öykü, bir çatışmanın değil uyumun, hayatın döngüsel akışının ve baba oğul sevgisinin romanıdır. |
|
|
|
Sayfa: |
Karakalem de olsa ‘bir Aka Gündüz portresi’ çıkartılamaz mı? Bu beyhude bir girişim mi olur? Hiç değilse tavuğun suyunun suyunu, bir kısmını da yere dökerek tencereye boşaltmaya yelteneyim, dedim ki olmadı. Kafam, Halide Edip’te olduğu gibi yine karıştı, daha ilk adımda tökezledim: Çoğu kaynak Aka Gündüz’ün asıl adının ‘Enis Avni’ olduğunu belirtirken, Kurdakul’un sözlüğünde asıl adının ‘Emin Ali’ olduğu yazmasın mı? Hani, “Kendisinin asıl adı (Hüseyin Avni) iken, askerliğe girdikten sonra, o zamanki meşhur (Hüseyin Avni Paşa) ile bir isimde olmaması için (Enis Avni) konulmuş idi” gibi bir açıklama olsa, kimi (ikincil) kaynakların asıl adını niçin ‘Hüseyin Avni’ diye verdiğini ‘arızalı’ biri olarak anlayacağım. Cahillik işte… Doyulmuyor! |
|
|
|
Sayfa: |
Politikacılar ne kadar merhametliyse halkın da o kadar merhametli olması beklenir; yurttaşlar “dış mihrakların yarattığı tehditlere maruz kalan” ülkeleriyle duygusal olarak özdeşleşmeye çağrılır; onlardan bu mihraklara karşı mücadele eden askerler ile polislere “kötülere” karşı kahramanca savaştıkları için merhametle ve duygu birliğiyle yaklaşması talep edilir. Duygusallık artık sadece medyanın sıradan insanı kendisine bağlamak için kullandığı bir program formatı ya da yazım biçimi olmaktan çıkmıştır. |
|
|
|
Sayfa: |
Batı’daki gelişmelerden farklı bir sürecin mirasçısı olan Türkiye’de henüz kitsch’in tarihi yazılmamıştır ama son yıllardaki gelişmeler hemen her alanda kitsch örneklerinin yaygınlaştığını düşündürmektedir. Giyim kuşamdan, sanata, sanatçıya ve sanat eserlerine bakış –ne yazıktır ki– inanılmaz zenginlikte örnekler sunmaktadır. Yakın geçmişte kılık kıyafete gösterilen özeni hatırlayanlar için günümüzde siyasal kadrolar ve televizyonlarda görünen çok sayıdaki konuşmacı için yapılabilecek gözlemlerden biri rüküşlüktür. |
|
|
|
Sayfa: |
Latife Tekin’i romancı olarak tanıdık, sonra bundan bir 15 yıl kadar önce, demek ki 2000’lerin başı, onun ‘şair’ olduğunu düşünmeye başladım. Hatta en çok sevdiğim şair olduğunu bile söylemişliğim vardır. |
|
|
|
Sayfa: |
Bana sorarsanız, Paris’te Son Tango, sonrasında çekilecek bütün filmler için “erkek” ve “kadın” okumalarını köktenci bir biçimde değiştirebilecek sahici bir sinemadır. Hakkındaki yalanların, değerini ve önemini asla zedeleyemeyeceği sahici bir sinema... |
|
|
|
Sayfa: |
Bulut bulut bir zamandayız. Bütün sözcüklerin ezberindesin. Yılkıda gezenle çöldeki divanenin sözü de bitti. Alacakaranlık sardı her yanı. Çığırtkanlık bir eda, bir tarz oldu şimdi. |
|
|
|
Sayfa: |
Murat Yalçın öykücülüğü, deyim yerindeyse, 90 Kuşağı öykücülüğünün en kilit taşlarından biri. Öyküdeki ifade olanaklarını araştıran, derinleştiren bir yazar. Deneysellik tek başına yazınsal bir dönüşüm için yeterli bir sıfat değil, ancak ulaşılacak dilsel ve biçimsel dirlik için önemli bir araştırma sarkacıdır. Aranışçıdır. |
|
|
|
Sayfa: |
Nasıl açıklanırsa açıklansın, masal türü de diğer edebî türler gibi insanın hikâye dinleme ve anlatma ihtiyacından doğmuştur. Bu bir psikolojik ihtiyaçtır ve insan, yaşadığı baskıyı, istek ve arzularını bu türle de dile getirmiştir. |
|
|
|
Sayfa: |
Şair israfına gelince, üzülüyor, sıradan hayatlarından hayal kahramanı bir şair yaratma çabalarını hüzünle izliyorum. |
|
|
|
Sayfa: |
Siz hangisini yazıyorsunuz? Bilmediğiniz hangi hikâyeyi kendi hikâyeniz yapıp bir öykü çıkarıyorsunuz içinizden? Kaleminizden nasıl dökülüyor bir öykü? Uzun uzun kafanızda taşıdığınız bir hikâyeden mi çıkıyor yazdığınız öyküler, yoksa hiç düşünmediğiniz, aklınızın ucundan bile geçmeyen hikâyelerden mi? Bir oturuşta yazdığınız öyküler de vardır mutlaka, yıllarca bir türlü sonlandıramadığınız, bir köşede bekleyenler de. |
|
|
|
Sayfa: |
Kesal’ın şahitliğiyle bizim şahitliğimiz iç içe geçince meydana gelen bir “Kısa Türkiye Tarihi” oluyor. Bu bahiste titizlikle vurgulanmalı ki sinik efkârdan ve içeriksiz öfkeden uzak bir anlatıcıyla karşılaşıyoruz. |
|
|
|
Sayfa: |
Sabit Kemal Bayıldıran “Şiirin Halleri”nde aslına bakılırsa pek çok üstü örtülmüş sıkıntının ve tartışmanın fitilini ateşleyebilecek malzemeler biriktirir ve onları büyük bir ustalıkla okurun belleğine nakşeder. Bunu yaparken açtığı tartışmaların üzerinde durulması gereken önemli yanları olduğunu görmekte zorlanmıyoruz. |
|
|
|
Sayfa: |
Onun kaleminden çıkan her yazıya ulaşabildiğimiz zaman tam manasıyla Tanpınar’ı yorumlayabiliriz, ancak bu şekilde onun düşünce ve kültür dünyamıza olan hizmetlerini kavrarız. |
|
|
|
Sayfa: |
Şahin Filiz’in yeni çıkan Tarikat Cemaat Kadın-Neo-Oryantalizm’in Kadın Üzerinden Egemenlik Arayışı ve Siyasal İslamcılık kitabı din, düşünce ve siyasal yaşamda insanların takım tutarcasına kamplaş(tırıl)masına bir uyarı çalışması. |
|
|
|
Sayfa: |
“Haiku-öykü” olduğunu bilmiyordum. Barış Acar, Toz (Ve Yayınevi 2016) demiş 5-7-5’e uyan haikularına. Bir öykü anlatıyor sanki Toz, doğadan kopardıklarını. Sevinç Altan’ın kolajları da haiku’ya dahil. İki dilli bir kitap bu, İngilizceye de çevrilmiş dizeler. Küçük, cep kitabı. “çatıya iner/ her gün bacaya konan/ adalı martı”. Bir de şu: “toprağa bakar/ taş üstünde duran taş/ düşene kadar”. Bazan haiku yazan şairler artar. Bu aralar pek azaldı. |
|
|
|
|
|
|
|