|
|
OCAK 2017
|
|
|
|
Sayfa: |
Edebî bellek olmadan yazılamayacağını savunurum. Orada her şey vardır. Dille, zamanla, tarihle, kendinizle ilişkiniz… Her şey. Yazmak için toplumsal bilinç hele… Kime, neye, nereye bakarsanız bakın bu yakanızdadır; sizden soru sormanızı ister: neden/niçin/niye ve nasıl yazacaksınız? |
|
|
|
Sayfa: |
Ama günümüzde her şey birbirine karıştı. Reklam sayesinde nitelikli yazarla popüler yazar birbirinden ayırt edilemez oldu. Nitelikli yazar olarak bilinen kimileri tümüyle popüler olmaya, onun kulvarında ürünler vermeye başladı. Abartılı reklam sayesinde eleştirmenler susturulurken, popüler kitaplar, üst edebiyatın nitelikli ürünleri olarak sunuldu. |
|
|
|
Sayfa: |
2016’da ne oldu? Ne olmadı ki. Rejim krizi daha da derinleşti, darbenin yönleri karıştı, otoriter rejim, bir tür müesses nizama dönüştü. Tüm bu olanlar içinde, edebiyatın gündemi ne olabilirse, o olmuştur galiba. Silik, kendine güvensiz, ufak fısıldaşmalar halinde bir şeyler konuşulmuşsa konuşulmuştur. Çünkü herkes, merakın yerini korkuya ve endişeye bıraktığı bir aralıktan konuştu romanda, öyküde, şiirde, deneme kitaplarında ne olduğunu… |
|
|
|
Sayfa: |
Pek çok sanat eserinin gizli yahut açık doğada bulunduğunu ve fakat bu eserlerin kendi zamanını, mekânını, topluluğunu yakalayabilmek için bir özneye ihtiyaç duyduğunu biliyoruz. Biz ne göndermiş olursak olalım, karşımızda bir ‘alıcı’ yoksa, gönderdiğimiz gönderilmiş olarak, ulaşmamış olarak kalacaktır. İçinde bulunduğumuz çağ bilmeyi yüceleştiriyor, sezgiyi ise dışarıda durmaya zorluyor. |
|
|
|
Sayfa: |
Yıllıklarda yapıldığı gibi şiire yeni başlamış gençleri tıka basa doldurup onlar üstünde bir de etki yaratarak “eleştirmen” havalarında gezinenlerin bugün hesap vermeleri gerekirken, buna bir de hazırladıkları antolojiler eklendi. Sormazlar mı adama, “yıllıklarda övüp kandırdığınız çocuklar nerde?” Görmezden geldiğiniz, üstlerini çizdiğiniz genç şairler yerine yıllıklarınıza, antolojilerinize doldurduğunuz, bir dönemi kendileriyle açıkladığınız bu şair adaylarına yazık olmadı mı? |
|
|
|
Sayfa: |
Yaşar Kemal tıpkı gençliğinde yaptığı işle ve çağrıldığı adla, ‘Arzuhalci Kör Kemal’ gibi, bir tür ‘arzuhal’ yazmıştır aslında. Hem arzuhalci de bir bakıma, ortak belleğin yazıcısı, kolektif ruhun vakanüvisi değil midir? |
|
|
|
Sayfa: |
Demek ki zombi, ölüm ile yaşam arasındaki farka meydan okur. Çağımız insanı bunun büyüsüne kolayca teslim olur. Çünkü zombi bir yandan çağımızın arayışı ölümsüzlüğü simgeler; diğer yandan insanın ekolojik yıkımlar nedeniyle içinde yaşadığı risk korkusuna sanal bir gerçeklik kazandırır. |
|
|
|
Sayfa: |
Soğuk Savaş döneminin Amerikan filmlerindeki kötü adamlar Sovyetler Birliği’nin lideri Kruşcev gibi saçsız ve sakalsız tiplerdi. Bu mesajın sıradan insanlar için anlaşılması kolaydı. Bugün de mezar kaçkını ile saçı sakalı birbirine karışmış, “korkunç” gözlerle etrafa bakan bir fanatik arasında özdeşlik kurulabilir. Yerine ve adamına göre belki ikisi aynı kişidir. Ölüme doğal bir olay olarak bakan sıradan insanlar için çok fazla değişen bir şey yoktur: Ya uğrayacakları saldırıda ya da saldırının intikamını almak için açılacak savaşta ölebilirler. |
|
|
|
Sayfa: |
Arjantin’in köklü ailelerinden birinin oğlu olan Ernesto Guevara, Şili’de madende çalışan bir işçi ailesiyle tanıştıktan sonra Ché adında bir başkasının hayatını yaşamaya başlar. |
|
|
|
Sayfa: |
Yanık Divan kendilik halleri ile ‘varlık’ dolayısıyla ‘yokluk’ kaygısının ağır bastığı metinlerle güncelin de sezildiği bir ivmeden hareket kazanır. |
|
|
|
Sayfa: |
Kerime Nadir ve döneminde yazılan çok satan kitaplara dönecek olursak romanlarda ne kadınlığa dair yeni bir söz görebilir ne de insana dair derinlemesine bir yaklaşım bulabiliriz. Hatta hem aşk teması hem de dönemin resmî ideolojisi birleştirilip bir piyasa romanı furyası ortaya çıkartılır. |
|
|
|
Sayfa: |
Edip Cansever’in Balıkesir’de basılan şiirlerini Seni Yazarak (2004) adlı kitabımda, Balıkesir’in yerel gazetelerinden Politika ve Yeni Haber’de; Adam Sanat, Gösteri ve Düşlem dergilerinde Cansever’in adını geçirerek hep konu ettim. Varlık’ın üç ayrı sayısında Attilâ İlhan, Tarık Dursun K. ve Edip Cansever’in Balıkesir’deki ürünleri üzerine yazdım. |
|
|
|
Sayfa: |
Peki; gizil anlamda faşistik/ otoriter kişilik ve önyargılılık nasıl buluşmaktadır? Önyargının, otoriterliğin hayata geçişini (ki, giderek, açık faşist ya da mütehakkim bir boyut da kazanacaktır) meşrulaştıran –ona kapıyı aralayan– şey olduğunu söyleyelim öncelikle. |
|
|
|
Sayfa: |
Arapça ve Farsçadan dilin etkilenmesini İslamiyet’e bağlamak ne kadar gerçekçi, ne kadar ideolojik? diye sormamız gerekir. Öyle ya, öğretmenlerimiz bunu aydınların aymazlığına bağlamışlardır. Göçebelik bir üretim biçimidir ve tarıma dayalı bir üretim biçimi karşısında mutlaka yenilir; yerleşikliğe geçerken yerleştikleri yerin kültürüne tâbi olurlar! |
|
|
|
Sayfa: |
Ev ve anne bu kadar birbirini çağrıştırırken ve bir yanıyla da iç içe geçmişken, geri dönüşlerin anne evine değil de hep “baba evine/ ocağına” olması belki başka bir yazının konusu olabilir. |
|
|
|
Sayfa: |
Bu ay da yılların deneyimli ismi, usta kalemi, sıkı okuyucusu Hüseyin Peker beni kırmadı ve sizler için düşüncelerini kaleme aldı; bakın nelere dikkat çekiyor. |
|
|
|
Sayfa: |
Hepimiz birbirimizin çoğu kere tahmin ya da hayal edemeyeceği hikâyeler yaşıyoruz gündelik hayatlarımızda. Otobiyografimizi zaman zaman ayrıksı, zaman zaman sıradan yaşantılarla kat kat inşa ediyoruz. Bu yaşantılardan bir hikâye çıkarıp öykü kurmak mümkün mü? Evet, mümkün... Kendi malzememizden bir, birçok öykü çıkarmamız mümkün. Ama bu öyküleri başkalarının hayatlarına değen, başkalarının da hayatları yapan bir hikâyeye dönüştürdüğümüzde öykü kendini buluyor; öykü gerçekten bir öykü oluyor. |
|
|
|
Sayfa: |
Açık konuşmak gerekirse, 1969 yılında, henüz Malatya’da lise öğrencisi iken Cemal Süreya’nın Papirüs dergisinde başlayan ve neredeyse elli yılı bulan edebi serüvenim boyunca,” Ozan Genç”te anlatılanlardan çok daha gülünç (ve acınası) hallere tanık oldum. |
|
|
|
Sayfa: |
Sibel Öz “Yokuş Yukarı İstanbul”da duvarlar arasındaki hayatların ve sokaktaki çaresizliğin, eski zaman İstanbul’unun, yıkımların ve kayıpların izini sürüyor. |
|
|
|
Sayfa: |
Ömer Faruk bu kez düşün dünyamıza, içinde akademisyenlerin de bulunduğu geniş yazar kadrosu tarafından titizlikle kotarılmış bir kitapla katkıda bulundu. Dışarıdan Düşünmek seçkisi, Deleuze ve Guattari Perspektifinden Felsefe, Siyaset ve Sanat Yazıları alt başlığıyla yayımlandı. Kitap felsefeden politikaya, edebiyattan mimariye farklı alanlarda Deleuze ve Guattari’nin öncülüğünü yaptığı düşüncelerin izini sürüyor. |
|
|
|
Sayfa: |
İşgal yılları altında geçmiş olması demek bunun tarihi roman olma özelliği taşıdığını ifade etmez. |
|
|
|
Sayfa: |
Mahmud Derviş’in ölümüyle Filistin’in haklı davası sona ermedi. Onun Mural (Kırmızı 2015) kitabındaki sıkı, sarsıcı anlatımı bitmedi. Mehmet Hakkı Suçin’in pırıl pırıl çevirisiyle okuduğum şiirlerde “Bir gün ne istersem o olacağım” diyen bir halkın sesini bulmak da ayrıca sarsıcı. |
|
|
|
|
|
|
|