|
|
ARALIK 2015
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Bir Halk Düşmanı: Aziz Nesin – Ali Yıldız |
Sayfa:4 |
Tek parti döneminin, yazar ve düşün insanlarına uyguladığı baskılar,
çok partili döneme geçilmesine karşın daha da ağırlaşır. Demokrat Parti diktasının hüküm sürdüğü yıllarda Başbakan Aydın Menderes, Aziz
Nesinlere meclis kürsüsünden şöyle bağıracaktır: “Kökü dışarıda olan, parayı
dışarıdan alan mizah dergileriyle de uğraşacağız!”
|
|
|
Yararlı İşler Ustası – Yüksel Pazarkaya |
Sayfa:10 |
Doğu Almanya’nın son devlet başkanı
Honecker, hiçbir devletin kabul
etmek istemediği devrik siyasal
bir kişi olarak ortada kalmıştı. Aziz
Nesin’in Honecker’in siyaseti ve
dünyasıyla uzaktan yakından bir
ilişkisi yoktu. Ama siyasî nedenden
devrik bir devlet adamının dünyanın
hiçbir ülkesinde sığınma hakkı
bulmaması onu rahatsız ediyordu.
Honecker’in Çatalca’daki Nesin
Vakfı’na sığınabileceğini, kendisini
orada konuklayabileceklerini
dünyaya açıkladı.
|
|
|
Dönüş: Bir “Aziz” Gibi – Feridun Andaç |
Sayfa:14 |
Artık geçmişi daha çok hatırlıyordu. Kendini bir kapana girmiş gibi
hissediyordu. Adlandırmasa da “ölüm kapanı”ydı bu. Bir yere not mu
düşmüştü Sivas yangınından sonra. Yoksa belleğine mi yazmıştı? Ama
yazmak istiyordu bunu.
|
|
|
Aziz Nesin Albümü |
Sayfa:17 |
|
|
|
Başyapıt Kavramı – Mehmet Rifat |
Sayfa:21 |
Başyapıt ya da şaheser (şaheser)
kavramını dar ve geniş
ölçekte iki açıdan değerlendirebiliriz.
Dar ölçekte, bir yazarın en
yetkin, en üstün, türün özellikleri
açısından da en kusursuz olarak
görülen kitabı başyapıt diye nitelendirebilir.
Geniş ölçekteyse, bütün
zamanlarda ve bütün ülkelerde
kendi türünde yetkinliği kabul
edilmiş, giderek klasik olarak benimsenmiş
metinler başyapıt kategorisine
alınır. Ancak, geniş ölçekte
yapılacak başyapıt belirlemede,
sayısal kısıtlama getirildiğinde işin
çapı doğal olarak değişir, kısıtlama
ölçüsünde de zorluk artar.
|
|
|
Dağlara Flüt (Şiir) – Hüseyin Köse |
Sayfa:26 |
|
|
|
Behçet Necatigil Eserleri Sözlüğü / I Ali Özgür Özkarcı |
Sayfa:27 |
Behçet Necatigil’in kendi poetikasını
açımladığı, deyim yerindeyse
kılı kırk yardığı ve bunu yaparken
aynı zamanda “kendi”ni de
anlatmayı ihmal etmediği bir kitap
olduğundan bahsetmiştik, Bile/Yazdı’nın. Kitap, adeta bir proje
kitaptır, deyim yerindeyse oto-eleştirel
bir kitaptır.
|
|
|
Şiirler – Yüksel Pazarkaya |
Sayfa:32 |
|
|
|
Şair Bakışı – Haydar Ergülen |
Sayfa:34 |
Oğuz Kurum 10 yıl önce çekmişti
30 şairin fotoğrafını, hepsiyle
ilgili bir yazı yazacaktım, bu siyahbeyaz
fotoğraflarla birlikte yayımlayacaktık,
olmadı, benim ihmalimden
ötürü kaldı. 8 şair hakkında
çok kısa, birer paragraflık metinler
yazabildim. Ve geçen zamanda o 8
şairden 6’sını da yitirdik. Bu yazıda
o kısa metinleri paylaşıyorum
sizlerle. Umarım kalan 22 şairi de
başka bir yazıda paylaşırız.
|
|
|
Doğumunun 100., Ölümünün 10. Yılında Arthur Miller “Satıcının Ölümü” ve Amerikan Rüyası – Ferit Burak Aydar |
Sayfa:38 |
Miller’ın Satıcının Ölümü’nde
anlattığı sadece 1929 krizi sonrası
ekonomik çöküş, yani küçük üreticinin
büyük üretici tarafından
yutulması, şirketlerin batmasıyla
piyasanın huzursuzluğu, intiharlar
vb. değildir. Metni kendi içinde
müstakil bir bütün olarak ele
aldığımızda ne kadar değer taşır
bilinmez ama Miller otobiyografisinde
bu durumu bizzat vurgular:
1929 krizi sonrası yüzlerce insanın
travma halinde olduğunu aktardıktan
sonra, “mesele sadece yetersiz
beslenme değildi; bu insanların
umudu uçup gitmişti,” der.
|
|
|
Okurken / 17 – Sabit Kemal Bayıldıran |
Sayfa:42 |
Millet ve ulus sözcüklerini
eşanlamlı sanıp birbirinin yerine
kullanıyoruz; hatta kimi arkadaşlar
Moğolcadan aktarılan ‘ulus’u
Türkçedir diyerek sahiplenirken
‘millet’i Arapça diye dillerinden
kovuyorlar. Oysa bu sözcükleri yerli
yerinde kullansak meramımızı
dahi iyi anlatacağız. Ama öz Türkçe
deyip kullanımında sözcüklerin
ırkını gözetince iletişim karmaşası
yaşanıyor.
|
|
|
Sirenlerin Yalancısı / 14 – Ahmet Önel |
Sayfa:47 |
Bir sanatçının ürettikleri ile
kendisi arasındaki ilişki diye başlamıştık
ama, özellikle edebiyatta
sanatçının ürettiklerinin kamusallaşma
noktasında sıkıntılara erken
bir merhaba dediği de değişmez
bir gerçeklik.
|
|
|
Sıfırdan Başlamak (Öykü) – Selçuk Orhan |
Sayfa:50 |
|
|
|
Medya Notları: Gazetecilik mi Kalemşörlük mü? |
Sayfa:54 |
|
|
|
Gazetecilik mi Kalemşörlük mü? Nilgün Tutal |
Sayfa:54 |
Nilgün Tutal “Gazetecilik mi Kalemşörlük mü?” başlıklı yazısında medya organları ile egemen siyasi iktidar arasındaki bağı tarihsel sürekliliği içinde değerlendiriyor. Bu bağlamda 2015 yılı sonbaharının son iki ayında yaşanan Hürriyet gazetesinin ve gazeteci Ahmet Hakan’ın maruz kaldığı saldırıların Kemalist “eski” rejimle İslamcı “yeni” rejim çatışmasındaki yerini değerlendirirken, devletin güdümündeki düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların ve baskıların yanı sıra medya organlarının kimi zaman maddi kimi zaman başka çıkarları için siyasi ve askeri iktidarla işbirliği içinde yurttaşı manipüle etmekten hiç rahatsız olmadığının altını çiziyor. Ana akım içinde yer alan Aydın Doğan Medya Grubu’nun kendisine yönelik yıldırma politikalarına gösterdiği tepkiyi, aynı saldırılara alternatif ya da ana akım içinde yer almayan medya grupları ve gazetecileri uğradığında dile getirmemesinin, hatta sessiz kalmasının çok manidar olduğunu, ideolojik hegemonya mücadelesinde piyasanın ve devletin gücüne karşı çıkanların temsil rejiminin dışında bırakılmasında önemli bir işlev üstlendiğinin altını çiziyor. 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da yaşanan katliamı hala bir terör eylemi olarak adlandırmaya “zorlanan” ve gönüllü olan medyanın ifade ve düşünce özgürlüğünün siyasi iktidar tarafından baskı altına alınmasına karşı vereceği tepkinin de siyasi hegemonyayı elinde tutanlarla kendisinin tarihsel çıkara dayalı ortaklıklarıyla malûl olduğunu savunuyor. |
|
|
Türkiye’de Gazetecilik: (Er)doğan Etkisi Aydın Çam - İlke Şanlıer |
Sayfa:59 |
Aydın Çam ve İlke Şanlıer Yüksel, “Türkiye’de Gazetecilik: (Er)Doğan Etkisi” başlıklı çalışmalarında tarihsel öncüllerine de temas ederek, Türkiye’de 2002’den itibaren gazetecilik alanında yaşanan dönüşümleri ele alıyorlar. Çalışmada medyanın ekonomi-politik eleştirisine göndermelerle birlikte, medya gruplarının çözülmesi ve yeniden şekillenmesine değinilirken bu sürecin gazetecilik anlayışı üzerindeki etkileri irdeleniyor. Bugün, mütehakkim politikalar karşısında mağduriyetiyle yeniden gündeme gelen Aydın Doğan’ın –Doğan Grubu’nun– Recep Tayyip Erdoğan’la onun 2002 yılında iktidarı devralmasıyla birlikte başlayan inişli çıkışlı ilişkisinin Türkiye’deki gazeteciliğe olan etkisine işaret etmeye çalışılıyor. |
|
|
Medyaya Zorbalık Halka Zorbalık Korkmaz Alemdar |
Sayfa:66 |
Korkmaz Alemdar “Medyaya Zorbalık Halka Zorbalık” başlıklı yazısında medyaya yönelik baskının gazetecilere yönelik fiziki zorbalığa evrilmesine 10 Ekim’de Ankara’daki barış mitinginin kana bulunmasının da eklenmesiyle Türkiye’de bir rejim sorunu olduğunun artık herkesin malûmu haline getirdiğini belirtiyor. Medyanın teknolojik gelişmelerle birlikte 1990’lı yıllarda Türkiye’de neredeyse birinci güç haline gelmiş olmasının siyasi iktidar sahiplerinin iştahını kabarttığını, bu iştahla siyasetçilerin medyayı ele geçirmeye, kullanmaya, manipüle etmeye daha da fazla yöneldiğinin altını çiziyor. Buna örnek olarak günümüzden otuz yıl önce Refah Partisi’nin1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini kazandığında Nurettin Sözen’in kurduğu Kanal 7’yi nasıl kullanıma hazır bulduğunu; Necmettin Erbakan’ın bu kanalı “algı operasyonları” açısından çok önemsediğini, Ahmet Hakan ile Zahid Akman’ın da bu kanalda yetişmiş gazeteciler olduğunu diğer örneklerin yanı sıra anımsatıyor. |
|
|
Zordur Hephaistos Olmak (Şiir) – Ersun Çıplak |
Sayfa:68 |
|
|
|
Edebiyat Gündemi: Direncin ve İnceliklerin Şairi Gülten Akın |
Sayfa:69 |
Ağıtlar, türküler ve destanlar; şairin halkın yaşamından, dilinden,
söyleminden, geleneklerinden fazlaca yararlandığı dönemdir. “Benim acım
acıların beyidir/ canıma bir doru kısrakla gelir” diyen Akın, halk şiirinden
de yararlanır. Bazen bir türkü dizesi, bazen bir ağıttan başlayarak sonrasında
kendisine özgü yeni bir şiir oluşturur.
|
|
|
Gülten Akın’ın “Deli Kızın Türküsü” Şiirinde Başlık ve Metin İlişkisi – Atilla Yaşrin |
Sayfa:73 |
Şiir, şairinin gri perdesidir. Arkasında ne gizlediğini hiçbir zaman net
göremeyiz. Perdenin önündeki seyirci olan okuyucu, perdenin gerisini
deneyimleriyle görmeye çalışır. Her okuyucu perdenin gerisine kendinden bir
şeyler katarak görmeye çalışır. Aslında gördüğü perdenin gerisi değil, kendi
perdesinin arkasıdır.
|
|
|
Gülten Akın Şiirinde Kadın – Zeynep Uzunbay |
Sayfa:77 |
Gülten Akın şiirinde, gözleyenle gözlenenin gözlerinin karşılaştığını görürüz.
Bu kadınların kadınlığı ürkektir, dostluğu cesur. Bir çocuk gibi masumdur,
olanlara şaşmaz, bitişleri başından bilir. John Berger’in sözünü ettiği
yaşayabilme ustalığı bu olsa gerek.
|
|
|
Süreyyya Evren ile Söyleşi – Arzu Uçar |
Sayfa:85 |
Özgürlük, sevişme,
bunlar benim kutsal sözcüklerim değil. Bunlar genelde
hayatı değil aracıları yücelten sözler. Erotizm sözgelimi,
eylemi değil anlatıcıyı yüceltir, aracılara oynar;
sürekli aracı kurumlar, yani erotizmi anlatan,
cisimleştiren, temsil eden sanatçılar, reklamcılar, imalatçılar,
şairler yücelir –sevişmenin kendisi değil. Sevişme
yüceldikçe sevişmek güçleşir ama sevişmeyi yücelten
kârlı çıkar.
|
|
|
“Bir Kaplumbağanın Bir Sincabın Boynunu Isırması” – Adalet Çavdar |
Sayfa:88 |
Günümüz öykücülüğünün hem
içinde hem dışında bir yerde duruyor
Süreyyya Evren, aynen anlattığı
karakterler gibi. Kapı eşiğinden
dünyaya bakarken kurduğu dünyadan
okurlarına sessizce gülümsüyor
adeta. Küçük insan öykülerinin
arasında kayboluyor elbette
öfkesi, yergisi ve başıbozukluğuyla.
Aklın ve kalbin diğer tarafından
insana seslendiği için olsa gerek
yazdıklarını sevdiğiniz halde
sahiplenemiyorsunuz çoğu zaman
kahramanlarını, tanış olabiliyor
ama hemdert olamıyorsunuz. Kim
bilir günümüz edebiyatındaki bu
kadar romantizmin ve küçük insan
hikâyesinin arasında kendi içindeki
öteki, kötü ve arsız olanların
hikâyelerinin de kıymeti harbiyesi
okunur bir gün bir yerlerde.
|
|
|
Çeviri Notları (Devam) – Tozan Alkan |
Sayfa:90 |
İKSV, şiir, öykü, roman gibi edebiyat
alanındaki yapıtların nitelikli
çevirilerini desteklemek amacıyla
yeni bir teşvik ödülü başlatıyor.
Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı
olan ve 2008-2014 yılları arasında
İKSV Mütevelliler Kurulu Başkanı
olarak görev yapan, geçtiğimiz
yıl kaybettiğimiz Talât Sait Halman
anısına başlatılan Talât Sait
Halman Çeviri Ödülü, her yıl verilecek.
|
|
|
Deva (Şiir) – Soner Demirbaş |
Sayfa:92 |
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender |
Sayfa:93 |
Genci, yaşlıyı bir yana bırakalım
– okumak, izlemek ve düşünmek
meselesi kaçınılmazken şiirlerini
yayımlatma kararı almış
birinin kendi kendine şiir yazmayı
bırakıp okura yönelmesinin temelinde
yatan iddia yahut ilke nedir?
Kimse bana “yazdıklarımı paylaşmak
istiyorum” demesin lütfen:
Sosyal medyanın tüm siteleri bu
tez için biçilmiş kaftan. Neden yazdıklarını
basılı görmek, yazdıklarını
bir dergide / bir kitapta toplamak
arzusundasın? Asıl soru bu.
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Hatice Meryem |
Sayfa:94 |
Şimdi 95 ve sonrası genç yazar
adaylarının öykülerini okurken
benzer bir sıkıntıyla karşılaşıyorum.
Bu sıkıntının adı ‘ısrarla güncelden
uzak durma gayreti’ olabilir.
İnsan ister istemez düşünüyor.
Haydi diyelim biz milenyum öncesinin
gençleriyiz ve sosyal medya
bizlerin Oğuz Atay, Sartre veya Celine
okuduğumuz dönemlerde ruhumuza
nüfuz etmedi. Ya genç yazar
adayları?
|
|
|
Od’un Dileği (Şiir) – Nesibe Ceyda Cevher |
Sayfa:95 |
|
|
|
Madam Lerna’nın Peşin Masumiyeti (Öykü) – Necdet Şevket Pamukyan |
Sayfa:96 |
|
|
|
Kendine Kanayan Çocuklar (Şiir) – Hasan Ildız |
Sayfa:97 |
|
|
|
Dönüş (Şiir) – Cemre Bedir |
Sayfa:98 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:99 |
|
|
|
Hüseyin Su ile Söyleşi – Naime Erkovan |
Sayfa:99 |
Sanatın misyonu, bizzat “sanat” oluşunda, sanatçının
misyonu ise “sanatı” bir eylem biçimi olarak seçmesindedir
(“seçmek” sözcüğünü özellikle kullandığımı belirtmek
isterim). Yani bu oluş ve seçiş belirler misyonlarını.
(Kuşkusuz “misyon” sözcüğünün kastettiğimiz anlam için
yeterli olmadığı da ayrı bir konu.) Bunun dışında sanatçının
dışarlıklı bir düşünce ve yapıntı bir tavırla kendisine
misyon biçmesinin kayda değer bir özelliği ve katkısı
olacağını sanmıyorum.
|
|
|
“İmparatorluklar Şehri İstanbul 1830” / J. F. Michaud-J. J.F. Poujoulat – Yaşar Öztürk |
Sayfa:103 |
Sadece su akmıyor Osmanlı ülkesinde, toprak da, doğa
da, insan da akıp gidiyor. Neden? diye soruyor Michaud.
İki gezgin İstanbul’a vardıklarında Fransa’da siyasal rejim
altüst oldu. Osmanlı topraklarında tepeden tırnağa toplumun
dünyadan habersiz ve olup bitenlere karşı ilgisizliğinden
yakınıyorlar.
|
|
|
“Özgürlük” / Zygmunt Bauman – Tevfik Kalkan |
Sayfa:104 |
Küreselleşmenin ipliğini pazara çıkardıktan sonra Bauman,
bu kez biz özgür bireylere özgürlüğün ne olduğunu
ve ne kadar özgür olduğumuzu anlatıyor: “Dilediğini söyleyebilirsin,
burası özgür bir ülke. Ama sesinin duyulmama
ihtimali vardır. Demek ki özgürlük sadece kısıtlamaların
ortadan kalkması değil aynı zamanda birtakım imkanlara
sahip olmaktır.”
|
|
|
Tahir Abacı ile Söyleşi – Şeyda Alkan |
Sayfa:106 |
Osmanlı mirasından, müziği ilahilere indirgemeyi, sadece
ilahiyat konuşmayı, sadece dinî mimarîye bakmayı anlayan
yaklaşımın Tanpınar’la buluşma şansı yok.
|
|
|
Veysel Çolak ile Söyleşi – Aslıhan Tüylüoğlu |
Sayfa:108 |
Bir bilginin simgeleri ‘kod’ terimiyle karşılanıyor. Bir bilgiye
ulaşmak için kullanılan simge ya da simgeler dizisini
izlemek durumundasınız. Bu simgeler dizgesiyle gösterilen
bilgiyi başka değerlendirmelerde kullanabilirsiniz. Böyle
bakılması, bilimsel bir zorunluluktur. Edip Cansever’i bir
kültür kodu, bir şiir kodu olarak görmek de bir zorunluluktur.
|
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:110 |
Mustafa Ziyalan’ın Kızıl Kanca Şiirleri’ni (Yasakmeyve
2007), Bucaksız’ını (Artshop 2008), Manhattan’da
Şiir Konuşmaları’nı –nasıl da açılımlı, dolu, içerikli, yararlı
bir kitap!– (Yasakmeyve 2009), Erich Fried’den çevirileri
Der Ki Ağaçlar Sultanı’nı –dünyadaki siyasi hareketliliği
kavramak için tekrar tekrar okunmalı!– (Artshop 2007),
öykü kitapları Su Kedileri’ni –ne güzel bir başlık!– (OkuyanUs
2005) ve Çuvallama Ustası’nı –yemekle günlük yaşamın
flörtünü imleyen öykülere bayıldım!– (OkuyanUs
2014) yeni okudum. Şiir, öykü, çeviri ve şiir üstüne denemeleriyle
kalemi durmadan çalışan bir şair, Mustafa Ziyalan.
Kısa, özlüsözlerle yüklü, yer yer çocuksu imgelerle
yürüyen bir şiir kanalı oluşturmuş. “Okyanuslara açılır iç
denizlerim/ bir kayık bir çatana–/ bir bilsem bir bilsek bir
bilsen// desem ki bir mucizedir sevda/ okyanusta iki kayık
rastlaşır gibi/ ya sürgün ya vatansız// oysa bir sevebilsek
bir sevebilseniz” (“Ah”). Şiirine “sürgün”lük, “vatansız”lık,
“taştan dualar” can katıyor.
|
|
|
|
|
|
|
|