|
|
EYLÜL 2015
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
6-7 Eylül Olaylarından Ders Alınabilir mi? – Korkmaz Alemdar |
Sayfa:4 |
Olaylar 6 Eylül 1955 günü, Atatürk’ün
Selanik’teki evinin bombalanması
haberinin yayılması sonrasında
Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin
öncülüğünde düzenlenen protesto
mitingi ile başlar. Gösteriler ağırlıklı
olarak İstanbul’da ama İzmir
ve Ankara’da da azınlıkların işyerlerinin,
evlerinin, kilise ve mezarlıklarının
tahrip edilmesine, yağmalanmasına
dönüşür. Olan bitenle
ilgili sorumluluğun başlangıcından
itibaren Demokrat Parti’ye ve
Adnan Menderes hükümetine ait
olduğunu biliyoruz. Adnan Menderes
iç politikada ve özellikle Kıbrıs
sorununda karşılaştığı sorunları
aşabilmek için kamuoyunun
“desteğini” almaya çalışmış ama işler
“eline yüzüne bulaşmıştır”. Sorumlu
hemen bulunacaktır: Hükümet
olayları komünistlerin işi
olarak açıklayacak, tutuklamalar
ona göre yapılacaktır. |
|
|
Başlayan ve Süren... Bir Eldeğiştirme Öyküsü – Feridun Andaç |
Sayfa:7 |
Yalnızca 6-7 Eylül Olayları değil,
Osmanlı’dan beri Anadolu’da
uygulanagelen “azınlık” politikalarına
dair yazılanlar çok sınırlı ve
taraflıdır.
Bir yanda “resmî tarih” görüşü
var, bunların her birini haklı
çıkaran; öte de karşıt görüşleri savunan…
Ama gelin görün ki bu
konularda ortaya konulan edebî
yapıt sayısı çok azdır.
Kurgunun aydınlatıcılığına sığınamayan
edebiyatçının bu eksikliğini
tarihe ilgisizlik olarak mı yorumlamak
gerekecek, yoksa tarih
bilinci eksikliği mi?
|
|
|
6-7 Eylül 1955 ‘Menderes İktidarının İlk Travması’ – Ahmet Yaşar Akkaya |
Sayfa:12 |
6-7 Eylül Olayları, Genelkurmay
Başkanlığı’na bağlı Özel
Harp Dairesi’nce hayata geçirilen
bir “derin operasyonu”ydu. Nitekim
Sabri Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül
Olayları sırasında Özel Harp
Dairesi’nin atası sayılan Seferberlik
Tetkik Kurulu’nda teğmendi.
Yirmibeşoğlu yıllar sonra, “6-7 Eylül
de bir Özel Harp işidir. Muhteşem
bir örgütlenmeydi. Amacına
da ulaştı,” diyecekti. Her ne kadar
sözlerini, “Savaşta, düşmanın işgal
ettiği bölgelerde bazı olaylar yaratılır
ve düşman yaratmış gibi gösterilir.
(...) Halkı düşmana karşı
galeyana getirmek… Belki Güneydoğu’da
da oluyor bunlar, yanlış
olarak...” şeklinde düzeltse de ustaca
tezgâhlayanlar ortaya çıkmıştı.
|
|
|
Şiirler – Yüksel Pazarkaya |
Sayfa:16 |
|
|
|
Adonis ile Söyleşi – Erkut Tokman |
Sayfa:18 |
Benim için yazmak, sözcükler ve şeyler
arasında yeni bir ilişki yaratmaktır.
|
|
|
“İçimizdeki Şeytan”a Feminist Eleştirel Bir Bakış 3 – Hande Öğüt |
Sayfa:22 |
Nasıl ki kapitalizmin ortadan
kalkması için onu oluşturan iki sınıfın
imha edilmesi, yani burjuva
ve proleterin ortadan kalkmasını
sağlayacak devrimci bir müdahale
gerekiyorsa patriyarkanın ortadan
kalkması da toplumsal ve kültürel
olarak inşa edilmiş erkeklik ve kadınlığın
ortadan kalkmasıyla gerçekleşecektir.
“Hayatlarında, bir
kadını asla parayla ya da güçle satın
almamış erkekler” ve “kendini,
gerçek aşktan başka hiçbir sebeple
bir erkeğe vermeyecek kadınlar”
kuşağı ile değil…
|
|
|
Dört Mevsim Aşk (Öykü) – Altay Ömer Erdoğan |
Sayfa:26 |
|
|
|
“Yapraklar Türkümüzü Söyler” – Murat Tuncel |
Sayfa:30 |
Gün boyu
sorgulama ve bekletmeden sonra Selimiye’deki koğuşlara dağıttılar
bizi. Askerlerin arasında bir grup tutuklu koğuşun önüne geldiğimizde
öndeki çavuş mazgal deliğinden, “Açıııın!” diye bağırınca kapı gürültüyle
açıldı. Askerler bizi koyun gibi saya saya içeriye ittiler. Koğuştan içeri
adımımı
atar atmaz gözaltına alındığını bildiğim ama nerede olduğunu
bilmediğim Soysal Ekinci ile göz göze geldik. Kapı kapanınca birbirimizle
uzaktan selamlaştık.
|
|
|
Yazımsı – Haydar Ergülen |
Sayfa:31 |
Yalnız hayatlar, derin ruhlar, engin duyuşlar ve insanın eylem içinde insan
olduğunu hep hatırlatan bir serüven. Bana kalırsa ne Mehmet Âkif ’in
Doğuculuğu ne Tevfik Fikret’in Batıcılığıdır buradaki sır, onları bugün de
büyük, öncü ve değerli kılan şey ikisinin de hayatın büyük şiiri için şiiri bile
feda edebileceklerini göstermiş olmalarıdır ki, galiba büyük şiir biraz da
böyle bir şeydir.
|
|
|
Retrospektif Bir Haydar Ergülen Okuması: Kabareden Emekli Bir ‘Kızkardeş’ – Oktay Yivli |
Sayfa:34 |
Bir şiir neden kurmaca anlatının araçlarını böyle açıkça kullanmayı seçer?
İlkin şairin deneysel bir tutumu benimsediğini kabul edip anlatımda yeni
imkân arayışları içinde olduğunu saptamakla birlikte şu soruyu sormak da
bir o kadar meşrudur: Bu kurmaca teknikler, kitapta şiirleştirilen sıra dışı
ilişkiye okurun empatiyle yaklaşmasını garanti etmek istiyor olabilir mi
acaba?
|
|
|
Medya Notları: Selfie: Yüce mi, Sefil mi? |
Sayfa:39 |
|
|
|
Selfie: Seçkin Kültüre Saygısızlık mı Öznel Bir Estetik mi? – Nilgün Tutal |
Sayfa:39 |
Nilgün Tutal, “Selfie: Seçkin Kültüre Saygısızlık mı Öznel Bir Estetik mi?” başlıklı yazısında zamanımızın en yeni moda olgusu selfie’nin kültürel seçkinlerce eleştirildiğine; kaynağını yazı ile imge arasındaki kadim ikilikten alan bu eleştirinin yetersizliğine dikkati çekiyor. Yazıya karşı imgenin hep olumsuzlandığını, oysa yazıda bile anlamın imgeden geçerek oluştuğunu anımsatıyor. Gösteri toplumu eleştirisinde seçkin kültür taraftarlarının yaptığı gibi geçmiş nostaljisinin ağına takılıp kalmadan hem çağımız insanını hem de kültürel pratiklerini/eylemlerini anlamlandırmanın alternatif yollarının bulunmasını öneriyor. Alt ve üst sınıflara ait kültürel pratikler ve biçimler arasındaki hiyerarşileri yerinden eden selfie’nin de içinde yer aldığı self medya kullanımının bir 21. yüzyıl romantizminin habercisi olup olmadığını sorarken, bu yeni medyanın konvansiyonel medyanın dışlayan düzeneğine karşı alternatif bir kamusal alanın inşa edilmesine imkân tanıdığını ileri sürüyor. Ancak her moda olgusu için olduğu gibi selfie konusunda da dayatıcı bir iletişim ve görünürlük buyruğunun insanın özgürlüğünü genişlettiği yerde daraltabileceğini de unutmadan, “Sanal dünyada görünmesek ne olur?”diye sormayı da ihmal etmiyor. |
|
|
Artık Herkes Mutluluğunun Fotoğrafını Çekebilir – Korkmaz Alemdar |
Sayfa:46 |
Korkmaz Alemdar, “Artık Herkes Mutluluğunun Fotoğrafını Çekebilir” başlıklı yazısında yaşama renk katan; bireyin ailenin, kurumların, halkların tarihinin tanığı olan fotoğrafın sosyal medya(lar) aracılığıyla bir denetim aracına dönüşmesini irdeliyor. Fotoğraf makinesi ve ona takılı olan çubuk ABD’nin elinde bir orkestra şefinin çubuğuna dönüşmüş durumda; fotoğraf her zamanki gibi ânı kaydediyor ve ölümsüzleştiriyor; ama bu an asla mahrem kalmıyor artık. |
|
|
Vitrine Çıkmak: İmge Pornografisinin Yükselişi – Aydın Çam |
Sayfa:48 |
Aydın Çam, “Vitrine Çıkmak: İmge Pornografisinin Yükselişi” başlıklı yazısında Nurdan Gürbilek’in ilk olarak 1988 yılında yayımladığı “Vitrinde Yaşamak” adlı denemesinden, özellikle de bu denemede yer alan “Acıyı vitrine çıkaranlar her zaman öteki olmayabilir. Bilfiil acı çekenler de artık yaşadıklarını seyirlik kılıyor” önermesinden yola çıkarak bir dizi soru soruyor. Tekniğin olanaklarıyla birlikte sanat alanına katılımın demokratikleştiği bir dönemde, bireyin hayatını bir sanat yapıtına dönüştürmesini ve öznenin kendini bu yapıtın merkezine koyarak vitrine taşımak istemesini nasıl anlamlandırmalıyız? Mahremiyetin tamamen göz ardı edildiği, ihtiyatın elden bırakıldığı bir kültürel düzen bize neyi vaat ediyor olabilir? Okura önermeler sunan bir yazı bu; cevabı okurun vermesini dileyen… |
|
|
Maria’nın Endişeleri (Şiir) – Didem Gülçin Erdem |
Sayfa:50 |
|
|
|
Ayna, Yas ve Fırtına Takvimi – Melike Belkıs Aydın |
Sayfa:52 |
Yitirilenin yerine basitçe bir yenisini koyamayız, uzağında kaldığımız şeyi
bir başka şey ile ikame etmeye kalkışamayız. Çünkü yitirdiğimiz aslında
bizden de bir parça içerir ve ikame edemediğimiz o şey bizizdir. Yitirilenin
ardından haritasını çizemeyeceğimiz bir dönüşüm ya da değişimin bizi
beklediğini biliriz. Tam da bunu idrak ettiğimizde, belki de sadece sonsuza
dek değişeceğimizi anladığımızda yas tutarız.
|
|
|
Beni Kimse Çağırmadı (Öykü) – Tunç Kurt |
Sayfa:56 |
|
|
|
André Breton, Jacques Vaché’yi Anlatıyor – Mehmet Rifat |
Sayfa:57 |
Kendisinden geriye André Breton’a, Louis Aragon’a
ve Jeanne Derrien’e yazdığı savaş mektuplarının, birkaç
kısa metnin, çizdiği desenlerin ve fotoğraflarının dışında
pek bir şey bırakmamış olan Jacques Vaché Fransız gerçeküstücülük
tarihine adını Breton aracılığıyla yazdırmıştır.
Gerçekten de “Vaché [onda] gerçeküstücüdür”. Manifesto’nun
dışında değişik yazılarında da Jacques Vaché’den
söz etmiştir dedik Breton için. Bunların arasında özellikle
Les pas perdus adlı yapıtında (Paris, Gallimard, 1969)
yer alan “La Confession dédaigneuse” (s.7-22) ile “Jacques
Vaché” (s. 59-63) sayılabilir.
Biz bu sayıda “Bakış Açısı” okurlarına, Breton’un birinci
yazısından doğrudan Jacques Vaché’nin kişiliği, yaşam
biçimi, mektuplarındaki çarpıcı yerler ve intiharıyla
ilgili olarak verdiği bilgilerin yer aldığı parçaları çevirerek
sunuyoruz.
|
|
|
Aramıyor Gibiydin (Şiir) – Cengiz Bektaş |
Sayfa:60 |
|
|
|
Troya’da Ölmek – Halûk Sunat |
Sayfa:65 |
‘Homeros’un İlyada’sı
(Yunanca, İlias) dokuz yıl süren
ve Anadolu’nun Helen egemenliğine
girmesi ile sonuçlanan ‘Troya
Savaşı’nın destanıdır. Her ne
kadar savaş 1400’lerde yaşanmışsa
da, Homeros tarafından dillendirilişi
yaklaşık beş yüzyıl sonra (İ.Ö.
900’de) gerçekleşecektir.
24 bölüm ve 16.000’i aşkın dizeden
oluşan destan, söz konusu
uzun savaşın dokuzuncu yılındaki
elli bir günü kapsar sadece. Bir büyük
savaş anlatısı gibi görünse de,
destan, aslında, Akhilleus üzerine
kuruludur. Büyük bir yiğit ve kahraman
bir savaşçı olarak kabul gören
Akhilleus’un, öfke ile başlayıp
öylece nihayetlenen hikâyesi üzerine.
|
|
|
Çek (Şiir) – Yusuf Alper |
Sayfa:69 |
|
|
|
Kızkardeşim Gülhatmi ve Diğerleri (Şiir) – Salih Bolat |
Sayfa:70 |
|
|
|
Edebiyat Gündemi: Yücel Kayıran ve “Son Akşam Yemeği” |
Sayfa:72 |
|
|
|
Yücel Kayıran ile Söyleşi – Gülce Başer |
Sayfa:72 |
Benim ilk şiirlerimi yayınladığım yıllarda “ruhani”
kelimesini veya anlamsal bakımdan onunla akraba
olan kelimelerden birini telâffuz etmek biraz
belalı bir durumdu. “Ruh hali”, “tinsellik” veya “metafizik”
türünden bir kelimeyi kullanırsanız faşist olmakla
suçlanabilirdiniz.
|
|
|
Yücel Kayıran’ın Şiiri: Öznenin Oluş Haline Sondaj Yapmak – Yaşar Güneş |
Sayfa:78 |
Kayıran’ın şiirlerinde çocuğun doğası olarak eksiksizlik durumu ile tanrının
doğası olan eksiksizlik arasında kurulan bakışım oldukça dikkat çekicidir.
Allah, yani eksiksizlik, çocukluğa ait olan doğadır. Allah da çocuk da bu
açıdan özü ve varoluşu bir ve aynı olandır. Çocuğun doğası bu şekilde
işlediğinden, çocuk en özgür varlıktır.
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender |
Sayfa:85 |
Lirik dil, reddedilebilecek bir
kuşak, çatışılacak bir yönelim/akım
değildir. Adı üzerinde: Dil. Gençlerin
lirik şiirden uzak durması genel
bir tutum, bence de geçici bir
tavırdır. (Bu arada, şüphesiz lirik
şiir yazanlar var aralarında – ben
önemsenecek ürünler ortaya koyabilenlerin
soğukluğundan söz etmekteyim.)
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Hatice Meryem |
Sayfa:86 |
İkinci yazar grubu ise “nazar
etme ne olur çalış senin de olur”
dedirtenlerdir. Peki bu yazarlar
ne yaparlar? Didinir eder, iyi yazarlar.
Bunları anlamak için önce
okur denen mefhuma bir göz atalım.
Zira bunlar bu mecradan çıkmaktadır.
|
|
|
Belirli di (Şiir) – Yiğit Karadavut |
Sayfa:87 |
|
|
|
Yarı Açık Cezateni (Şiir) – Kağan Uzuner |
Sayfa:88 |
|
|
|
Döşeğimde (Şiir) – Mehmet Türel |
Sayfa:89 |
|
|
|
Şehre Bakan Serçe (Öykü) – Fatih Dağdelen |
Sayfa:90 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:91 |
|
|
|
Sevgi Saygı ile Söyleşi – Halil Türkden |
Sayfa:91 |
Genç tanımını seviyorum ama genç-yetişkin ayrımından
hoşlanmıyorum. Çocukluk, gençlik ve hatta yetişkinlik nüfus
cüzdanıyla belirlenen kavramlar değil bence. Bu tanımlar
sadece bakış açısı.
|
|
|
Gürol Sözen ile Söyleşi – Merve Tellioğlu |
Sayfa:93 |
Eski Çiçekçi Sokağı’nda yaşanılanları kimse unutmadı.
Çünkü dünün ve bugünün ‘iş erbabı’ edebiyatımızda ve
anılarda da devam ediyor. “Hayatımı yazsam roman olur,”
cinsinden değil. Onlar; çizginin, resmetmenin, heykelin,
yazarlığın, şiirin, tiyatronun, dilbazlığın, bilimin ve hicvetmenin
ustasıydılar.
|
|
|
“Çanakkale İçinde” / Hüseyin Yurttaş – Hasan Akarsu |
Sayfa:95 |
Hüseyin Yurttaş, savaşı gözler önüne sererken, Çanakkale’yi
boydan boya bir vatan olarak simgeler. “Hasta
adam” olarak nitelenen Osmanlı’dan yeni bir ulusun doğuşuna
tanıklık eder. Destanında, Çanakkale Savaşlarının
nedenlerini de belirtir, Enver Paşa’nın yanlışlarını anımsatır.
Gelibolu, “vatanın kalbi”dir savaşlarda.
|
|
|
“Tekhnenin Harfi Tarifleri” / Osman Olmuş – Halim Şafak |
Sayfa:96 |
Osman Olmuş ilk kitapları Vişneçürüğü Aşklar (Gece,
1992) ve Pan Flüt Çetesi’nde de (Korsan, 1995) belirtileri
varsa da daha çok Kuduruk Kalpler Malikânesi (Yasakmeyve,
2008) ile birlikte biçimi daha çok ironinin alanı ve aracı
haline getirdi. Burada önemli olan başka bir ayrıntı ise biçimin
aynı şekilde edepsizliğin ve argonun da alanı olmasıdır.
|
|
|
“Acısı Bende Kalsın” / Zeynep Altıok – Okan Yılmaz |
Sayfa:97 |
Yalnızca kendi hakkını savunmuyor Zeynep Altıok
Akatlı; ‘herkes’ten söz ediyor. Üç beş ağaç için direnen
gençlere, bir minibüste öldürülüp yakılan Özgecan’a,
Hrant Dink’e, evleri işaretlenen alevilere de selam göndermeyi
unutmuyor. Aslında bütün ‘ötekiler’ selamlanıyor
sayfalar çevrildikçe.
|
|
|
“Moskova Defteri - Komünistler Moskova’ya!” / Bahar Aslan – Ülkü Doğanay |
Sayfa:98 |
Bahar Aslan, öykülerini yıllardır biriktirdiği karakterlerinin
iç dünyalarını, kendileriyle ve içinde yaşadıkları
dünyayla hesaplaşmalarını, akıcı, keyifle okunan bir dille,
müthiş gözlem gücüyle, güçlü bir kurguyla aktarıyor kitabında.
|
|
|
“Korkuluklara Giysi Yardımı” / Nilay Özer – Soner Demirbaş |
Sayfa:99 |
Sonrayı duyurmak için geçmişi de sahiplenen bir şiir
yazıyor Nilay Özer. Çoğu zaman zor da olsa, derin yüzleşmeleri
ve hesaplaşmaları gerektirse de geçmişin ve şimdinin
üzerinden yükselen bir hakikat geleceğe daha sağlam
adımlarla yol alacaktır böylelikle, kuşkusuz; “ben ki hiç
bilmeden geçmişi seçtiğimi/..büyüsün uzağa bakmanın
yükü// hatırlanıverdi nemli ev içlerinin/ yaşamaktan çok
eski bir anıyı emzirdiği sardunya”.
|
|
|
Nazlı Karabıyıkoğlu ile Söyleşi – Volkan Çağan |
Sayfa:101 |
Karışık düşüncelerimi, rüyalarımı,
hayallerimi ifade ederken
kullandığım optimum aracın öykü
olduğunu söyleyebilirim.
|
|
|
“Özne Hayatı Konuşunca” / Aytül Kasapoğlu – Zülal Güney |
Sayfa:103 |
Aytül Kasapoğlu’nun derlediği Özne Hayatı Konuşunca,
sosyolojiyi donmuş halinden çıkaran örneklerden oluşuyor.
Böylelikle de, teorileştirme süreci (temellendirilmiş
kuram) aşamalarının sahada gerçekleşen her bir adımı
okuyucuyla paylaşılıyor.
|
|
|
“Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı” / Metin Turan – Fulya Çelik |
Sayfa:104 |
Metin Turan’ın Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı
adlı eleştiri-inceleme türünde kaleme aldığı kitabı, farklı
konu başlıklarının da çalışmaya dâhil edilmesiyle zenginleşerek
yeniden okurla buluşuyor. 2004 yılında gerçekleşen
ilk baskısında on beş yazıya yer verilen bu kitapta;
“Gelenek, Moda, Öykü ve Öykücü” ve “Yeni Azerbaycan
Şiiri ve Hamlet İsahanlı” gibi başlıklarla çalışmanın kapsamı
genişletilerek kültür-kimlik ekseninde Türk dünyası
edebiyatına dair detaylı bir anlatım sergileniyor. Turan’ın
halk edebiyatına duyduğu derin ve anlamlı ilginin çalışmalarına
yansımasıyla çağdaş Türk dünyası edebiyatına olan
merakının bir sonucu olarak ortaya çıkan Kültür-Kimlik
Ekseninde Türk Edebiyatı, özelde yeni Türk edebiyatı, genelde
ise Türk dünyası edebiyatına dair farklı metin seçkisi
ve edebiyatçı kimliklere yaklaşımda sergilenen çokyönlü
bakış açısıyla özgün bir çalışma sunuyor.
|
|
|
“Devlet” / Platon – Yaşar Öztürk |
Sayfa:108 |
Say Yayınları’nın Platon’un Bütün Eserleri dizinde 24.
kitap olarak Furkan Akderin çevirisiyle yayımlanan Devlet
“çılgın bir efendiden kurtuluşla” başlıyor. “her zaman
doğruluğun ve bilginin yanında olmalıyız” öğüdü ile bitiyor.
Devlet ve insanı paranın iki yüzü gibi görüyor, Platon.
İnsanı anlatırken devleti, devleti anlatırken insanı kastediyor.
|
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:110 |
“Raggles’in” kim olduğu önemli elbette; O’
Henry’ni “New York’u Nasıl Sevdi?” öyküsünün hiçbir şiir
yazmamış şair ruhlu kahramanı, “Serseri diye” anılır; “bu
ona düşünür sanatçı, gezgin, doğabilimci, kaşif demenin
dolambaçlı bir biçimi”dir. “Aslında şairliği bunların hepsinin
üstünde”dir. Ama, gelgelelim “Raggles yaşamında tek bir
dize yaz”mamış, çünkü “o şiirlerini yaşar”mış. (Etrafımızda
ne çok böyle büyük şair, filozof, politikacı, ekonomist,
eğitimci, hâkim, yargıç, savcı... var!)
|
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:112 |
|
|
|
|
|
|
|
|