Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

TEMMUZ 2015

Çizgi-yorum – Semih Poroy Sayfa:2
Bir Yangını Kalabalıkta Konuşmak – Betül Dünder Sayfa:4
Bu dosya, yangın yerinden geçenin, yangında yitenden olanın, ölüm kültürünün açık hedefi haline gelen inanca sahip olanların bir araya gelişinden söz alarak, ateşe en yakın olanların bir kısmında demlenen sözlerle tamamlandı. Bu sadece geçmişin yeniden harman edilmesi gibi okunsun istemeyiz; kolektif hafızanın öne çıkması, geleceği koyultan geçmişin izlerinin yeniden hatırlanması ve bir görev gibi değil insan olmamızın gereği gibi anlaşılsın isteriz. Çünkü herkes öngöremez ölümü/nü…
Bu Dava Divan’a Kalmaz – Ali Balkız Sayfa:7
Yine de ölümü, hele de yakılarak ölmeyi kendimize yakıştıramıyoruz. Asaf koridorlarda mızıka çalıyor, kızlar birbirlerinin saçını örüyor, Aziz Nesin, Asım Bezirci, Lütfi Kaleli ve ben 109 nolu odada toplanıyoruz, buradaki durumu anlatan ve hükümeti protesto eden bir yazı kaleme alıp hükümete fakslayacağız. Asım Abi yazıyor. Oteli anlatıyor, kimler var otelde, onları sıralarken “bilim adamları” diyor, Aziz Nesin itiraz ediyor, “Bilimciler diye yaz Asım,” diyor. Türkçe tartışıyoruz. Ne bu yazı bitiyor, ne de Ankara’ya fakslanabiliyor.
“Kim Çoğaltıyor Ölümü?” – Mahmut Temizyürek Sayfa:9
Sivas’ta 2 Temmuz 1993’te olan bitenler hakkında bugüne kadar bilmediğimiz ne kaldı? Benim bilemediğim, anlayamadığım yalnızca şu var: O katliamı bugün bile savunabilenlerin olması yüzünden tüm Ortadoğu hatta dünyanın birçok yeri şimdi tıpkı Madımak Oteli gibi. Yalnızca Ortadoğu mu? Paris’te Charlie Hebdo kıyımı daha dün oldu. Sivas’ta Aziz Nesin’in olayları tahrik ettiği bahane edilmişti. Tahrik, cinayeti bağışlayabiliyorsa, kuzu daima suyu bulandırır oluyor, kurt için. “Tahrik”, bütün kadın cinayetlerinde olduğu gibi bu tür katliamlarda hukuksal geçerli kavram olarak kullanılabiliyorsa, dünya hangi uygarlığın hangi aşamasında yaşıyor olur?
2 Temmuz 1993-13 Mart 2012 – Eren Aysan Sayfa:12
Babam öldükten sonra bu kadar büyük yürek sızısına nasıl dayanacağım demiştim kendi kendime. Oysa yıllar yılı öldürümlerin kederini yanı başımızda yaşayanlar zaten vardı… Biraz mahremiyetimizi zorlayarak söyleyeyim: Kimse anlamak istemez, Sabahattin Ali öldürüldükten sonra uyuyamayan eşinin kızı Filiz’i de akşamdan sabaha ayakta durmaya zorladığını… Kimse bilmez, Ümit Kaftancıoğlu’nun çocuklarına bağlanması gereken maaşı devletin esirgediğini ve bu paraya kavuşmak için ailesinin ne çileler çektiğini…Çünkü paradan konuşmak zaten onurlu insanlar için utanılacak bir şeydir. Kimse görmez, eşi öldürüldükten, İlhan Erdost öldürüldükten sonra iki yavrusuyla baş başa kalan Gül Erdost’un her hafta sonu kızlarından gizli İlhan Erdost’un sevdiği türküleri dinleyip ağladığını.
Ya Ali... – Mahir Karayazı Sayfa:15
2 Temmuz Sivas Katliamı sadece o gün yapılmış bir şeymiş, senede bir anılması gereken bir şeymiş gibi bir algı da çok yanlış. Anadolu tarihinin büyük bir bölümü boyunca defalarca egemen güçler tarafından uygulanmış, uygulanagelen bir politikanın 90’ların karanlık Türkiye’sinin doğal ve hedeflenen sonuçlarından biri olduğu aşikârdır. Sonrasında Gezi Direnişi sırasında da yitirdiğimiz canların katilleri saklanmaya, Sivas Davası’nda oluğu gibi suçlular aklanmaya uğraşılmıyor mu? Berkin ve Ali’nin davalarında görmüyor muyuz?
“Karûn Gibi Zengin Kara Câhillerimiz Var”: Âsaf Dîvânı’ndan – Mehmet Rifat Sayfa:18
Devlet adamı ve şair Mahmud Celâleddin Paşa (İstanbul, 1853 - Brüksel, 1903), Âsaf mahlasıyla kaleme aldığı şiirlerini Mısır’da bastırmıştı (Hicri 1316). Bu kitap Âsaf Dîvânı olarak bilinir.Mehmet Rifat bu sayımızda “Bakış Açısı” okurlarına bu divandan örnekler aktarıyor.
Sıradanlaştırdıklarımızdan mısınız? – Cihan Oğuz Sayfa:20
Şiirin anonimleşmesine karşı çıkmanın “elitizm” olarak nitelendirilmesi kolaylığı bir yana, bunca yıldır kafa yorarım, elitist şiirin nasıl olduğu konusunda bir vargıya ulaşmış değilim. Basit, kolay, manzume türü dizelerle popülist olana göz kırpmayan; ama imgeyi, metaforu, alegoriyi, kaliteyi barındıran şiirler mi elitist yön taşıyor? Tabii bu belirleme, #şiirsokakta akımının hakir görülmesine vesile olabilecek bir çıkarsama değil. Kaldı ki, anonimleşmeyi bir değer kaybı veya ideolojiye eklemlenmesi zorunlu bir değer gibi iki ayrı kutup olarak görmek de pek doğru ve isabetli gelmiyor bana.
“İçimizdeki Şeytan”a Feminist Eleştirel Bir Bakış-2 – Hande Öğüt Sayfa:22
İçimizdeki Şeytan’da ve Kürk Mantolu Madonna’da, erkek kahramanlar kadın kahramanlara ilk görüşte âşık olur, arzulu bakışın nesnesidir kadınlar. Ancak erkeğin arzularını ve istemlerini harekete geçiren dışsal, aktif bir neden değil, aksine erkeğin arzularının ve istemlerinin bir sonucu, maddeleşmesidirler. İdealize, estetize ve mistifiye edilen kadın imgelerinin pastişinden oluşan; toplumsal ve kültürel hafızadan süzülüp erkeğin belleğinde tortulaşmış soyut bir kadındır bu.
“İçimizdeki Şeytan”, İçimizdeki Aşk – Atilla Birkiye Sayfa:27
Romanın bence tek bir konusu vardır: aşk! Bunun altında, bu konuyu oluşturan izlekler vardır; izleğin, yani temanın “sıkıştırılmış konu” tanımında buluşuyorsak. Nedir bu izlekler? İlk görüşte aşk, tutkulu aşk, kişilikleri çok farklı insanların aşkı, parasızlık, İstanbul sahneleriyle orta sınıfın sosyal durumu, Batılı, alafranga olma, sınıf atlama, aydınlar, yarı aydınlar, dünyada da gelişen faşizm etkisindeki siyasi akımlar, Makyevelizm! Ayrıntılı ve etkileyici betimlemelerle toplumsal ve siyasi izleklerin sert eleştirisi vardır.
Medya Notları: Seçimlerin Ardından Sayfa:34
Seçim Kampanyası: Paralar Boşa mı Gitti? – Korkmaz Alemdar Sayfa:34
Korkmaz Alemdar “Seçim Kampanyası: Paralar Boşa mı Gitti?” başlıklı yazısında partilerin seçim kampanyalarını seçim sonuçlarının ışığında değerlendiriyor. Siyasal seçim kampanyası yönetiminin iletişimsel bir öngörü yeteneği gerektirdiğini; bu öngörünün de sadece teknik bir ikna stratejisi bilgisinden daha ziyade, seçime giren ülkenin kurumsal, siyasi ve kültürel tarihini iyi bilmekle mümkün olabileceğini vurguluyor. Ayrıca Serge Tchakotine’in Nazi Almanyası’ndaki propaganda faaliyetlerine ilişkin yazdıklarını okura anımsatıyor.
Evine Dönmeyen Ağaç (Şiir) – Cenk Gündoğdu Sayfa:36
Seçimlerin Yüce Nesnesi: Altın Kaplı Klozet Kapağı – Nilgün Tutal Sayfa:38
Nilgün Tutal “Seçimlerin Yüce Nesnesi: Altın Kaplı Klozet Kapağı” başlıklı yazısında 2015 seçim kampanyasında ortaya çıkan altın kaplı klozet kapağı tartışmasından hareket ediyor. Klozet kapağı gibi sıradan bir günlük yaşam nesnesinin siyasetin yüce nesnesine dönüşme serüvenini Fransız Psikanalist Jacques Lacan’ın Edgar Allan Poe’nun “Çalınan Mektup” öyküsüne getirdiği yorumun ışığında ele almayı deniyor. Gösteren değeri kazanan yüce/atık ikiliğiyle damgalanmış bir nesnenin siyasi mantığının ne olacağını çözümlüyor. Slovaj Zizek’in Lacan okumalarına dayanarak yaptığı saptamalarla bu yüce/atık nesnenin siyasi mantığının AKP yanlısı medyanın “sandıktan iktidarsızlık çıktı” sanısının kavramamıza nasıl yardımcı olduğunu açıklıyor.
Neşe ve Öfke Arasında – Aydın Çam Sayfa:44
Aydın Çam, “Neşe ile Öfke Arasında” başlıklı yazısında 16. yüzyılın Flaman toplumunu ve gündelik hayatını tablolarına çarpıcı bir şekilde aktarmış olan Pieter Brueghel’in Karnaval ve Perhiz Arasındaki Savaş adlı çalışmasından yola çıkarak iktidarın öfkesini ve bu öfkeye karşı halkın neşesini irdeliyor. Taksim Gezi Parkı Direnişi’nden bu yana iyiden iyiye görünür hale gelen bir çatışma bu: Bir yanda yaşama sevinci veren bir neşe, diğer yanda onu sıkıdüzene sokmaya çalışan bir öfke…
2015 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri Sayfa:47
Dergimizin yayına başladığı 1933 yılından bugüne kadar özenle sürdürdüğü ‘edebiyatımıza yeni değerler kazandırma’ çabası, 82. yılımızda da edebiyatseverleri yeni imzalarla buluşturuyor. Bu yıl şiir dalında Mehmet Karaca, öykü dalında ise Arzu Uçar ödüle değer görüldü.Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’ne katılım her yıl olduğu gibi yine yoğundu. Şiir dalında ön elemeden geçirilerek seçici kurula sunulan dosyalar Deniz Özturan, Fatih Kök, Umut Göksal, Merve Yılmaz, Mehmet Karaca, Eşref Yener, Onur Şahin, Özkan Satılmış, Çağla Meknuze Kırant, Seyfi Önder, Tamer Sağır, Sevim Varlıklar imzalarını taşıyordu. Gülseli İnal, Sinâ Akyol, Abdülkadir Budak, Metin Cengiz ve Enver Ercan’dan oluşan şiir seçici kurulu yaptığı değerlendirme sonucu ödülü oybirliğiyle Mehmet Karaca’nın “Tuz Açlığı” adlı dosyasına verirken; Fatih Kök, Özkan Satılmış, Eşref Yener, Çağla Meknuze’nin dosyalarını ‘dikkate değer’ buldu. Öykü dalında ön elemeyi geçenler Okan Çil, Mehmet Oktay Onbaşı, Arzu Uçar, Emrah Mete, Mevsim Yenice, Gül İnce Beqo, Emirhan Burak Aydın, Emrah Tunç, Jale Nur Turgut, Atiye Gülfer Gündoğdu, Defne Sarıöz, Harun Kapan, Osman Tünç, Nevzer Eylül Açıkkol, Mert Yılmaz Güler’in dosyalarıydı. Nursel Duruel, Feyza Hepçilingirler, Hatice Meryem, Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve Feridun Andaç’tan oluşan öykü seçici kurulu, ödülü Arzu Uçar’ın “Dış Kapının Mandalı” adlı dosyasına verirken; Mevsim Yenice, Emrah Tunç ve Defne Sarıöz’ün dosyalarını ‘dikkate değer’ buldu.
Terlik Dublörü (Şiir) – Mehmet Karaca Sayfa:48
Mehmet Karaca ile Söyleşi Sayfa:49
Oysa Tarih Yazmadı Hiçbir Kadın Kâşifi – Çağla Meknuze Sayfa:52
Arzu Uçar ile Söyleşi Sayfa:54
Yarayla Dolu Bir Şarjör (Şiir) – Özkan Satılmış Sayfa:57
O (Öykü) – Arzu Uçar Sayfa:58
Pencereden Kuş Uçtu (Öykü) – Mevsim Yenice Sayfa:62
Ellerimizin Yeri Çiçekler Mezeler Hep Tamam (Şiir) – Eşref Yener Sayfa:63
Tuvalette (Öykü) – Defne Sarıöz Sayfa:64
/Dan (Şiir) – Fatih Kök Sayfa:65
Yani Bu Gidiş Nereye Kadardır Bilir misiniz? (Öykü) – Emrah Tunç Sayfa:66
Enver Ercan’ın Şiirleri: Rutini Kırmak – Yaşar Güneş Sayfa:68
Ercan’ın şiirlerinde öznenin konuşmasıyla açığa çıkan jestlerin, gündelik hayatın rutinini kırmaya yönelik olduğu görülmektedir. Ercan’ın şiirleri, gündelik hayatın rutini ile rutini kırma arasında yaratılan karşıtlık üzerinden harekete geçmektedir. Söz ettiğim mesele konuşmanın sözel içeriği değil, bu içeriğin varlıksal karşılığının ne olduğu, neye işaret ettiğidir. Özne konuşmasının varlıksal içeriğinde, rutin ile rutini kırıp tazelenme durumlarında düğümlenmiştir.
Türkçenin Dudaklarısın Sen, Enver Ercan – Mine Ömer Sayfa:72
Şairlerin ölümsüzlüğünü, geride bıraktıkları şiirler belirler. Enver Ercan’ın rüyalarında sohbet ettiği şairler de unutulmayacak şiirlerin şairleri. Rüya gerçek bir rüya mı yoksa anıların yerine mi kullanıldı bilinmez ama rüya burada simge de olabilir. Şair dostlarına özlemdir büyük bir ihtimalle, rüya... Onların akrabası Enver Ercan’ın anılarıdır rüyalar...
Parlak Bulut (Şiir) – Tuğrul Keskin Sayfa:74
Zaman Çoktan Öldü, Robotları Kurtarın! – Şebnem Şenyener Sayfa:75
İlk mekanik şövalyeyi Leonarda Da Vinci düşündü. İlk konuşan otomatonu Kont Kempelen. Robot yazar ilk kez geçen Mart ayında Los Angeles Times gazetesinde algoritma yoluyla depremin ne zaman gerçekleşeceğini hesaplayıp ilk otomatik haberi yazdı. Yazar Margaret Atwood’un düşündüğü program sayesinde robotlar kitap imzalıyor bugün. Robot fahişeler ise kendilerini temizleyip mikroptan arındırabiliyorlar.
Ritsos’la Karşılaşma (Şiir) – Ogün Kaymak Sayfa:77
Şiirden Daha İyi: Salih Ecer – Haydar Ergülen Sayfa:78
Salih Ecer bana kalırsa ne için şiir yazdığını bilmeden yazardı. Yazdığının şiir olduğunu da muhtemelen birileri ona söylemiş olmalı. Şiirin duygusuna ve düşüncesine hepimiz gibi ihtiyaç duyduğu muhakkak, ama onu tüm diğer uğraşları içinde birinci sırada görmek ya da en üste oturtmak gibi bir kaygı görünmez onun şiirinde. Bu bakımdan da onun yaşamı ve şiiri için, “kaygının kaygısızlığı” ya da “kaygılı kaygısızlık” gibi ve bunlara benzer bir şey söylenebilir. ‘Yaşamı ve şiiri’ deyişim de, ikisini ayırmak için değil, hemen hemen aynı şeyler olduğunun altını çizmek, bunu bir kez daha vurgulamak için.
Salih’in Çakısı (Şiir) – Haydar Ergülen Sayfa:79
Telef (Uyku Kaçıran Masallar-1: Ülmen) (Öykü) – Atilla Şenkon Sayfa:80
Mutsuzluğumuzun Kışı – Feridun Andaç Sayfa:82
Kime, neye, nereye baksak bir sorgudur süregider. Arayış içinde olduğumuz kesin. Ama bir yer’e varamadığımız da… Bizi tanımlayan ne, ortak paydamız neyi içeriyor? Din mi, dil mi, üzerinde yaşadığımız yer mi? “Hepsi” diyeceksiniz, eminim! Oysa bizi tanımlayan asıl benliğimizdir. Onun nerede/nasıl biçimlendiğine bakmak gerek.
Samanlık (Şiir) – Gülümser Çankaya Sayfa:85
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş Sayfa:86
Biri öykü, ikisi şiir dalındaki dosyalarla ve başvurularla ilgili kimi gözlemlerimi Varlık okurlarına aktarmak istiyorum. Gözden geçirdiğim 600’ün üstündeki ve satır satır okuduğum 100’den fazla dosyanın bende bıraktığı bu izlenimleri, ödüllere başvuruda bulunanların en az 500’ünün okumayacağından eminim. Bunun için de, bu notlar, biraz da “nafile” olacak. Oysa asıl okuması gerekenler onlar, yani “okumadan yazan” kalabalığı oluşturanlar. Sözünü ettiğim okumalar, İzmir/ Karşıyaka Belediyesi Attilâ İlhan Şiir Ödülü, İzmir/Buca Belediyesi Ali Rıza Ertan Ödülü, İzmir/ Bornova Belediyesi Homeros Öykü Ödülü ile ilgilidir.
Dip Köşe Şiir Notları – Ahmet Özer Sayfa:90
Hilal Karahan Dip Köşe Şiir Notları’nı, şiir kitaplarını okurken kenarlarına tuttuğu notlardan oluşturduğunu belirtse de, ele aldığı şairi, şairin şiirle donanan yaşamını, şiirin varlık ölçütüne vurarak derinden irdeliyor.
Yavuz Özdem ile Söyleşi – A. Ufuk Elmas Sayfa:93
Demem o ki benim tabirimle ‘bildiğimiz kitap’; onların söyleyişiyle ‘kâğıttan kitap’ da –maatteessüf– yaşlandı. Hem sadece kitap mı yaşlandı? Yediklerimiz, içtiklerimiz, onlarla ilişkili kaplar, araçlar, gereçler yaşlanmadı mı? Oturduğumuz sandalyeler, koltuklar, yataklarımız, yorganlarımız, yani ‘bildiğimiz dünya’ yaşlanmadı mı? En azından kırk yaş ve üstündekilerin ‘bildiği dünya’ yaşlandı, bu anlamda ben de tanığım. Söylemeye dilim varmıyor; ama ölmüş de sayılır ‘o dünya’.
“Tibet Şeftali Turtası” / Tom Robbins – Barış Özdemir Sayfa:96
Tom Robbins okurlarını heyecanlandıran bir kitap Tibet Şeftali Turtası. Yüreğini okurunun ellerine özenle bırakıyor Robbins, hiçbir kaygı duymadan, eksik gedik yanlarıyla ve tüm çıplaklığıyla… Tanrısal bir güçle yazıldığı sanrısıyla okumakta olduğunuz o muhteşem kitapların insan yanıdır bu kitap!
Bâki Ayhan T. ile Söyleşi – Sezin Seda Altun Sayfa:97
Son yıllarda yazarken daha özgür davranmak gibi bir el alışkanlığım var. Kopuk’ta başlamıştı bu ama son yıllarda daha da serbestleşip şiir dilime bir çeşit müdahalede bulundum, müdahale demeyeyim aslında, çünkü doğal olarak böyle bir tarz oluştu yazdıklarımda. Fütürizme yöneldim. Geçmişten kopup içinde yaşanan an’a, yaşanan dünyaya, güncele baktım. Büyük kentin günlük hayatını yansıtan şiirler kaleme aldım. Bazen ironi bazen şikâyet devreye girdi. İlle de fütürizm tanımlamasına yaslanmalı mıydım? Demesem olmaz mıydı? Olurdu elbette ama sanırım böylesi daha iyi oldu.
Karin Karakaşlı ile Söyleşi – Beyza Becerikli Sayfa:100
Edebiyat özü itibariyle muhaliftir. Düzenle derdin olmasa niye bir hayatı durdurup yanı başında başka bir dünya yaratasın.
“Başka Diyarların Felsefeleri” / Roger-Pol Droit – Yaşar Öztürk Sayfa:102
Felsefenin küresel bir kimliği ve kişiliği olduğunu ortaya koymak için çalışmalarını sürdüren Roger-Pol Droit Başka Diyarların Felsefesi adlı antolojinin 2. kitabında yolculuğun yönünü bu kez İbrani, Arap ve İran, Mısır düşünce iklimlerine çeviriyor.
“Mor Cepkenliler” / Ahmet Zeki Muslu – Şeref Bilsel Sayfa:103
Ahmet Zeki Muslu, romanı tamamlayan olayların geçtiği dönemin sosyolojisini, dil özelliklerini efelerle kızanlar ve köylüler arasındaki ilişkinin dile yansıyış biçimini bütün canlılığıyla aktarıyor. Bölgeye ait sözcük kadrosunun zenginliği dikkat çekiyor. Efelerin kendilerine mahsus, yer yer argo konuşmaları doğa koşullarına uygun biçimde gelişiyor ve hiç sırıtmıyor. Gerektiğinde dipnotlara, açıklamalara yer veren yazar bu eserle aynı zamanda tarihsel bir aralığı da bir kaynak olarak kayıt altına almış oluyor. Mor Cepkenliler, Kurtuluş Savaşı roman külliyatının ön saflarında anılacak niteliklere sahip bir eser.
Nermin Yıldırım ile Söyleşi – Deniz Durukan Sayfa:104
Unutma Dersleri’ni yazmaya başladığımda ilk niyetim toplumsal bir panorama çıkarmaktı. Farklı kesimlerden insanları, farklı dertlerle, aynı derslikte buluşturarak kolektif bir unutma süreci oluşturmak istedim. Böyle de yapabilirdim ama bende yazdığım romanları bilimsel, gerçekçi bir temele oturtmak gibi bir takıntı var. Yani romanın kendi gerçekliğine sadık kalmanın dışında bir zeminden söz ediyorum.
“Son Dağ” / Bejan Matur – Soner Demirbaş Sayfa:106
Bejan Matur şiirinde “Her taş bir kelime”dir (s.106). Taşlardan oluşan dağ ise büyük bir cümle. Buna inanarak başlıyor Son Dağ’ın “İnanmak” adlı son bölümüne. Matur, her şeyin bir zamanı olduğunu hatırlatıyor bizlere bu bölümde; “Bir zamanı var/ sessizliğin/ ve sesin bir zamanı.”
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre Sayfa:108
Acem Özler, sekiz yıl önce Yaş Kırk, Artık demişti. Şimdi de, onca yılı geride bırakmanın olgunluğuyla Gökyüzü Çok Uzak, diyor. (Neziher Yayınları 2015). Maviliklere dayadığı aynadan merdiveniyle, upuzun şiirlerine tutuna tutuna, gökyüzüne ulaşmaya çalışıyor Acem Özler: “Gecenin Balkonları”nda düşlere dalıp dünyayı, hayatı, kendini, şiirini, imgelerini, gençliğini... dinliyor; duyumsadıklarını ipek imgelere nakışlıyor: “gecenin balkonlarında/ hüznün geri dönüşünü bekledik/ kimimizin elinde çiçekler/ kimimizin kadehler// ...// şarkıları başa aldık/ gitmeyi değil, kalmayı/ acılarımızı başa aldık/ hayatı başa alamadık/ azını yaşadık, çoğu kaldı/ yaşanan hafızaya/ kalan yüreğe yazıldı”.
Şimdi Haberler... – Gülce Başer Sayfa:110
TEMMUZ 2015 - KİTAP EKİ
Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI