|
|
HAZİRAN 2015
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Anonimleşen Biz miyiz Yoksa Dil/sizlik mi? – Betül Dünder |
Sayfa:4 |
Şiirin
biricikliği ve şairin dokunulmazlığı üzerine eski metinlerden ve
hatıralardan yola çıkarak çok şey söyleyebiliriz. Peki “Bugün başka bir şey
yaşıyoruz” diyerek kimi zaman geçiştirdiğimiz kimi zaman kibirlendiğimiz
ama en çok da “eğlendiğimiz” şey ne? Bizi Rimbaud’nun “başkası”na
taşıyan? “Ben bir başkasıdır.” değil artık. Hepimiz hepimiziz!
|
|
|
Çömlekçinin Parmak İzleri – Didem Gülçin Erdem |
Sayfa:8 |
Varlığını matbuata, yazılı kültüre borçlu olan bireyin kimliğinin yaratının
önüne geçmesi ve böylelikle yeni bir iktidar alanının tanımlanması, yalnız
anonim sürecin sonunu haber vermekle kalmaz, aynı zamanda tabandan
kopuk bir yazın kamusunun teşekkülüne sebebiyet verir.
|
|
|
Çoğaltılabildiği Çağda Şiir Yapıtı – Mehmet Butakın |
Sayfa:11 |
Nicel anlamda şiire olan inancı yok edecek fazlalıkta bir şiir üretimi ister
istemez daha hakiki şeyler aramaya itiyor hakiki şairi ve okuyucuyu. Ne var
ki şiir herkese uyan genişlikte bir deli gömleği gibi ölçüsüz, kısıtlanamayan
ve sınırları çizilemeyen bir duygu evreninin nesnesi olarak kendine her türlü
izleği açma özgürlüğüne sahiptir.
|
|
|
Az Biraz T.A.Z. – S. F. Çanga |
Sayfa:14 |
Şiir içki sofralarında, tekkelerde, sahnelerdedir. Bunun için ille de
Althusser’in bahsettiği türden ideolojik sebeplere gerek yoktur. İnsanlar şiir
sever. İdeoloji için kullanışlı olmasının sebebi bu sevgidir. İdeoloji varken de
yokken de vardır şiir.
|
|
|
Bir Anlatıcının Seslendiği Gücül Örnek Okur – Mehmet Rifat |
Sayfa:18 |
Güven Turan’ın Nisan 2015’te
Yapı Kredi Yayınları’dan çıkan Yaz
Üçgeni başlıklı romanından söz
ediyorum. Bu yazıda romanın kurgulanışını,
öykülenen olayı, kişiler
arası ilişkileri, tema (aşk) örgüsünü,
yazarın üslubunu ele almayacağım.
Anlatıcının niteliklerini,
Yazarla arasında kurulabilecek
bağları da değerlendirme yoluna
gitmeyeceğim. Üzerinde durmak
istediğim nokta, Anlatıcının seslendiği
o Gücül Örnek Okur. Şöyle
sorabilirim: Yazarın Yaratıcı Benliği
ya da daha doğrusu Öykü-Dışı
Anlatıcı ne tür bir Gücül Örnek
Okurun beklentisi içinde?
|
|
|
Rüzgârın İşi (Şiir) – Hüseyin Köse |
Sayfa:20 |
|
|
|
Tartışmacı, Düşünür, Araştırmacı, Edebiyatçı Attilâ İlhan – İbrahim Oluklu |
Sayfa:22 |
Attilâ İlhan’ın özellikle 70’li yaşlarında
üzerinde durulan “düşünce
adamı”10 kimliği, daha çok gençken,
Balıkesir’de yayınlanan Türk
Dili ve Balıkesir Postası gazetelerinde
yazdığı “gençlik yazıları”nda
da çıkmaktadır karşımıza. Edebiyatımızda
özellikle şair ve romancı
kimlikleriyle bilinen İlhan, son
yıllardaki yazılarıyla düşünce adamı
niteliğini daha bir öne geçirmiş
görünmektedir.
|
|
|
Buun Topika Anşalttım (Şiir) – Arif Erguvan |
Sayfa:28 |
|
|
|
Cemal Süreya: Şairin Bir Denemeci Olarak Portresi – Haydar Ergülen |
Sayfa:30 |
Cemal Süreya’yı kendini
taklit eden, yani şiirini taklit eden
bir denemeci olarak da görmek
mümkün. Böylece onu zorlu şair ve
usta denemeci olarak da adlandırabilir
ve yazının başlığını “Zorlu şiirinin
usta bir taklitçisi olarak denemeci
Cemal Süreya’nın portresi”
Cemal Süreya biçiminde değiştirebiliriz.
|
|
|
Kiralık Mezar (Öykü) – M. Özgür Mutlu |
Sayfa:34 |
|
|
|
Fazıl Hüsnü Dağlarca – Türkân Yeşilyurt |
Sayfa:38 |
Dağlarca’nın şiir ütopyası Tanrı’ya,
doğaya ve insana sevgi duymak
ve evrendeki bütün varlıklarla
birlikte “yeryüzü kardeşliği” içinde
yaşamaktır. Çünkü ona göre evrenin
yaratılışının sebebi sevgidir.
|
|
|
Ölüm Alışkanlığı... – Mahmut Şenol |
Sayfa:40 |
Antik Yunan tanrıçalarından
Panacea’yı bu işle memur etmişlerdi.
Panacea öyle bir evrensel
ilaç bulur ki, tüm hastalıklara şifa
olacaktır, ölümsüzlüğe kavuşulacaktır.
Ne var ki, Yunan Uygarlığı
çabuk tarafından işi Roma Uygarlığına
devredip bir karanlık döneme
girince, Panacea’dan beklenen
bu vazife yerine gelmez. İnsanoğlu
yine de gecinden olsun diye umut
beslemeyi sürdürür. Ortaçağda
meşhur sözlerden bir tanesi buna
aittir: Me venga la muerte de Spagna;
yani “Ölümüm İspanya’dan çıkagelsin!”
biçiminde sipariş bile verilmiştir.
|
|
|
Masal Bitti (Öykü) – Şengül Can |
Sayfa:44 |
|
|
|
Spectrophobia (Şiir) – Alphan Akgül |
Sayfa:45 |
|
|
|
“Atların Uykusu”ndaki “Belirsizlikler” – Cemil Okyay |
Sayfa:46 |
Çemberinin
arkasından koşarken göğe çekilip kaybolan çocuklar, anlamsızlık
dolan tedirgin bakışlar, belleğin kayboluşu, unutmak ve geçmişe sürükleniş,
fantastik çerçeveden tren garıyla, yaşadığı kente ve birbirine yabancılaşan
yaşayanlarıyla nesnel dünyaya dönüş, tarihsel ve güncel olgularla somutlaşan
gelgitler, “Belirsizlikler”in belirtileridir lirikte bizi bekleyenler.
|
|
|
Park Cinayetleri (Şiir) – Arife Kalender |
Sayfa:51 |
|
|
|
Medya Notları: 2015 Türkiye Genel Seçimleri ve Kitlelerin Hayali Coşkusu |
Sayfa:52 |
|
|
|
Kitlelerin Hayali Coşkusu / İktidarın Fallosentrik Demokrasi Anlayışı? – Nilgün Tutal |
Sayfa:52 |
10 Mayıs’a denk gelen
Anneler Günü’nde gösterilen
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun
İstanbul Erkek Lisesi’nde yatılı
okurken çektiği anne hasretini
ve sevgisini seçmenle buluşturdu:
“Cennet annelerin ayakları altındadır”
diye Türkiye’de yaşayan her
bir bireyin çocukluğundan bu yana
duyduğu ve dillere pelesenk olmuş
deyiş, Türk/Müslüman hafızasında
yerleşmiş erkek egemenliğiyle
birlikte kadını bir kez daha oğlun
gözünden anneliğiyle yüceltti.
Ancak siyasi reklam filmi asıl, Başbakan
Davutoğlu’nun melekler gibi
beyazlara bürünmüş annesinin
sevgisine layık, çalışkan, geceleri
ayrı düştüğü annesine hasret mektupları
yazarken onun mis gibi kokusunu
içine çeken masum küçücük
bir erkek çocuğu olduğunu da
söylüyordu. AKP’nin bu masumiyete
ne kadar ihtiyacı olduğunu hepimiz
takdir edebiliriz.
|
|
|
Yazı (Şiir) – Asuman Susam |
Sayfa:58 |
|
|
|
Yeni Bir Seçim(!) ve Tutarsızlık Örnekleri – Korkmaz Alemdar |
Sayfa:59 |
CHP açısından bakınca Gezi
Direnişi’ni bünyesine alan, partiyle
bir biçimde özdeşleştiren uygulama
var mı? Ya da aktif bir gençlik ve kadın
kolu çalışması var mı? Parti tabanını
ve seçmenini mutlu eden bir
politikalar üretiliyor mu? Adaylar
parti programı ve felsefesine uygun
mu?
|
|
|
Fetret (Şiir) – Alper Beşe |
Sayfa:61 |
|
|
|
Halkların Demokratik Seçimi – Aydın Çam |
Sayfa:62 |
Bir grup inşaat
işçisinin kırmızı tuğlalarla yazdığı
HDP görselinin dolaşıma girmesi
hemen bir kampanyayı tetikleyebiliyor
örneğin. Bir grup tekstil işçisi
bir kumaşa HDP’nin adını nakşediyor,
bir sanayi sitesinin emekçileri
iş aletleriyle HDP yazıyor ve bir
grup tarım işçisi patates çuvallarını
tarlaya HDP kısaltmasını oluşturacak
şekilde diziyor. Kimlik siyasetinden
sınıf siyasetine geçmekteki
Parti’nin söylemine denk bir kampanya
kendiliğinden örgütleniyor.
|
|
|
Reşit Paşa Sahil Sarayı (Öykü) – Leylâ Çapan |
Sayfa:65 |
|
|
|
Çabuk Sular (Şiir) – Şeyda Üzer |
Sayfa:66 |
|
|
|
‘Psikanalitik Duyarlıklı Bakış’la Fethi Naci ve Roman Eleştirisi / 2 – Halûk Sunat |
Sayfa:67 |
Fethi Naci’nin romanın poetikasını
–ve, kaçınılmaz, yazarın
estetik yetkinliğini– ele alışındaki
belirleyici eksiklik de bu soru karşısındaki
çaresizliğinde yatıyor olmalıdır
–kanımca. Hani demişti
ya, gerçek gerçekten kopup gelirse
romana gerçek olur o kişi…
|
|
|
“Tekne Kazıntısı” Üzerine Bir Söyleşi – Tülay Ferah-Mustafa Öneş |
Sayfa:71 |
Şiir, sürekli bağlanmaktır. Başka türlü yazılabileceğini
sanmıyorum. Hocam Nermi Uygur’un bir
denemesinin başlığından esinlenerek, ‘Şiir bağırarak
değil, bağlanarak yazılır’ diyorum.
|
|
|
Editörlük Müessesesi Üzerine: “Yaşasın Edebiyat” – Hikmet Temel Akarsu |
Sayfa:73 |
Editörlük müessesesi Türk
Edebiyatı’na müdahil olarak en
son giren disiplin olmuştur ve fakat
meydana gelen tahribatın en
önemli müsebbibi olmayı az zamanda
başarmayı bilmiştir!
|
|
|
Dünya Vakti (Şiir) – Hüseyin Alemdar |
Sayfa:77 |
|
|
|
“İçimizdeki Şeytan”a Feminist Eleştirel Bir Bakış - 1 – Hande Öğüt |
Sayfa:78 |
Nedense Kürk Mantolu Madonna
ve Kuyucaklı Yusuf’un gölgesinde
kalan, anıldığında da genellikle
Peyami Safa ve Nihal Atsız’a yönelttiği
edebî, siyasi göndermeleri2
ve aydın kavramı üzerinden analiz
edilen İçimizdeki Şeytan, tam
da Engels’in söz ettiği yeni kadın
ve erkekler kuşağından iki gencin,
–hayatında, bir kadını asla parayla
ya da başka bir toplumsal güç
aracıyla satın almamış olan Ömer
ile kendini, gerçek aşktan başka
hiçbir sebeple bir erkeğe vermeyen,
ekonomik zorluklardan kaçmayan
Macide’nin– ama daha çok
kadın kahramanın “büyüme-gelişme”
hikâyesi olarak çıktı karşıma
feminist eleştiri içinden bir okuma
yapmak istediğimde. Bu tercih,
anlatılanın aynı zamanda bir “bilinçlenme”
hikâyesi olup olamayacağı
sorusunu doğal olarak içerdi.
|
|
|
Sesimdeki Rüzgâr – Feridun Andaç |
Sayfa:82 |
Ben de kasabanın belediye başkanının
kızına âşıktım. Onlar da
kiremit çatılı bir evde oturuyorlardı,
kasabada da sabahları gelip yanından
geçtiğim bir kereste atölyesi
vardı, zaman zaman gidip o hızar
makinesinin nasıl çalıştığını izler,
az ötedeki mezbahanın kesimhanesine
uğrar, o “canice” kesimlerin
sonuçlarını gözlerdim.
|
|
|
Selma Ancira ile Söyleşi – Özge Cengiz-Tozan Alkan |
Sayfa:85 |
Evet, fotoğraf benim yaşamımda hep oldu. Çeviri
orijinal olanın yansıması, fotoğraf da gerçek hayatın
yansıması olduğuna göre bu ikisi arasında bir
benzerlik olsa gerek.
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender |
Sayfa:89 |
Haziran, şiirin ateşe sürüldüğü
ay. Çoğumuz için de Nâzım acısı.
Modern şiirimizin büyük ustasını
bu ay bolca analım, okuyalım. Gelelim,
bu sayının şairlerine; Hüseyin
Kalyan imge ve dil arasındaki
şifreyi başarıyla uyguladığından,
İbrahim Serhat ironiyi çoklu anlatımda
ölçülü kullandığından şiirleriyle
aramızdalar.
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Hatice Meryem |
Sayfa:90 |
Gelen birçok çalışma, okumaktan
büyük mutluluk duymakla
beraber öyküden çok deneme yazısına,
hatta bir hatıra veya bir şokun
etkisiyle, hem anlatıcısı hem yazarı
hem de kahramanı olan birinci
tekil şahıs tarafından anlatılan birer
anı yazısına benziyor. Farklı bir
tat yakalamak maksadıyla aforizmalar,
büyük cümleler ve öykünün
boyunu aşan paragraflar da kullanılıyor.
Eh böyle olunca süsü, boyası,
pembe panjuru yerli yerinde
olan fakat temeli zayıf binalara
benziyor çalışmalarınız.
|
|
|
Muş’a Gelsene Baudelaire! (Şiir) – İbrahim Serhat |
Sayfa:92 |
|
|
|
Yakarete (Öykü) – Önder Şit |
Sayfa:93 |
|
|
|
İmpala Heykelleri (Şiir) – Hüseyin Kalyan |
Sayfa:94 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:95 |
|
|
|
Nihat Ziyalan ile Söyleşi – Hüseyin Alemdar |
Sayfa:95 |
Altmış yıldan fazla şiir yazıyorum, 6. kitabım bu, ama
şiirin tarifini yapamam. Tarifini yapamadığım için de şiir
bana çekici geliyor.
|
|
|
“Mükemmel Katilin Peşinde” / N. Ahmet Erözenci – Tolga Aras |
Sayfa:97 |
Erözenci, Kâbil’in neden cinayet işlediğine, bunu nasıl
yaptığına ve hangi güdüyle hareket ettiğine yoğunlaşan
fakat bunun kendisi bile farkında olmayan Müfettiş’in ardına
taktığı okurla kusursuz araştırmacının ve katilin profilini
oluşturmaya uğraşıyor.
|
|
|
Ersan Üldes ile Söyleşi – Melike Belkıs Aydın |
Sayfa:98 |
Her roman bize, bakın işte roman böyle yazılır, der. Burada,
tabii ki roman olan romanlardan, Girard’ın tabiriyle söylersek
‘romansal’ romanlardan söz ediyorum; romanslardan, hisli
ciltlerden, sezgisel anlatılardan veya coşumcu metinlerden
değil. Küçük olanı anlatmaksa, evet bence de bir klişe ve
benim bir meselem değil. Benim meselem daha çok ‘hikâye’
anlatımıyla ilgili. Hikâye üstüne hikâye sıralayan, her karakterin
öncesine sonrasına, geçmişine geleceğine ışık hızında
yolculuklar yapan, bilgilendirme yapan, döküm yapan, tarihsel
gerçeklik(?) adı verilen hadiseleri sürükleyici kurgular
eliyle nakleden, olaylar peşinde soluksuz sürükleyen, okurun
sırtını sıvazlamak ve çarpıcı(?) hikâyeler aktarmaktan
fazlasını yapmayan metinleri ‘romansal’ bulmuyorum.
|
|
|
“Alandaki Park” / Adnan Özyalçıner – Fatma Yeşil |
Sayfa:99 |
Alandaki Park, adından ve kapağından da anlaşıldığı
gibi Gezi Direnişi’ne gönderme yapan bir kitap. Adnan Özyalçıner,
bu kitaptaki öykü ve anlatılarıyla güncel olayları
ele almış.
|
|
|
Altay Öktem ile Söyleşi – Gülce Başer |
Sayfa:100 |
Baba oğul ilişkisi, erkeklerin hayatını biçimlendiren çok
önemli bir olgu. Her erkek çocuk bir yanıyla babayla çatışır,
aynı anda da kendini babasına ispat etme, kabul ettirme
çabasına girer. Kişiliğini oluşturmadaki en önemli
etken budur. Yani hem örnek alma, hem çatışma, hem
de kendini kabul ettirme çabası aynı anda olur.
|
|
|
“Ahlakın Akli ve İnsani Temeli” / Şahin Filiz – Samim Rıfkı |
Sayfa:102 |
Akdeniz
Üniversitesi’nde felsefe bölümünde çalışmalarına devam
eden Filiz, kitapta seküler bir ahlak anlayışına karşı Tanrı
inancıyla kurulan bir ahlak anlayışını savunuyor; “Akliliğin
ve insaniliğin ahlaktaki önemi ile bireyin ahlaki ilke ve değerleri
tümüyle kendi başına belirlemesi, birbirinden farklı
şeylerdir. Birincisi bizim iddiamız; ikincisi, seküler ahlak
anlayışına ait iddiadır.”
|
|
|
Atilla Birkiye ile Söyleşi – Senem Dere |
Sayfa:103 |
Öncelikle birinci tekil şahıs yazmak, romanın (sanatın)
en nemli özelliklerinden biri olan inandırıcılığı güçlendiriyor.
Ardından çoğunlukla sizin sormak istemediğiniz soru
geliyor. “Yazdıklarınızı yaşadınız mı?” Bazen evet bazen
hayır. Bu kitapta kendi yaşadıklarımdan çok iz var, bunu
inkâr edemem; ama o kurmacaya dönüşüyor.
|
|
|
“Barbarın Kahkahası” / Sema Kaygusuz – Beyza Becerikli |
Sayfa:105 |
Kaygusuz’un rahatsızlıkları; karakterleriyle, olağan giden
bir yaz tatili içerisine düşen ve tam da bu görüntüdeki
olağanlığın sorgulanmasını bekleyen kurgusuyla, biçimde
ve dilde esneyen kalemi ile Barbarın Kahkahası’nda bir bütün
oluyor. Yazarın önceki romanlarında benimsediği huzursuzluk,
bu sefer açık bir gerilim olarak ortaya çıkıyor,
belirgin olay örgüleri ile ilerliyor.
|
|
|
Tunç Lokum ile Söyleşi – Adil İzci |
Sayfa:106 |
Ada, üzerinde yaşayan insanlarla bir anlam ifade ediyor
bence. Geçmişte Ada’da yaşayan insanlar, Ahmet
Rasim’ler, Hüseyin Rahmi’ler, Yesari Asım Arsoy’lar, Sait
Faik’ler, Zeyyat Selimoğlu’lar, Kriton Dinçmen’ler artık
yok. Eserlerini yaratırken ilham aldıkları ıssızlık ve renkli
mozaik de artık yok. Ada’yı çevreleyen sularda balık bile
kalmadı.
|
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:107 |
101 Bir Dize’yle (YKY 1996) yeniden. Tek dizede
şiirin ayarını, derinliğini tutturmak ne zordur. Tek
dize Everest olamadıktan sonra neye yarar? Ama Güven
Turan’da öyle olmuyor işte, zirvelerde dolaştırıyor tek dizeler,
upuzun şiirlerin veremediğini bir çırpıda önümüze
seriveriyor; sonra da düşün dur! “Yalnızlığım, sus, yüreğim
çatlıyor gürültüden.” Aşk, doğa, duygu sağanağı ve
düşler şişliyor okurun yüreğini: “Bin güneş açıyor eylüle
kırdığım nar.” “Asılmış yekeye, düşünüyor: Neye borçlu tuzu,
ekmeği? Yele mi, kayığa mı, balığa mı?” “Kucağına almış
yatağına taşıyor dünyayı: Böyledir şair sevdası.” Bazı
dergiler “dize antolojisi” yapmışlardı, o dizelerden aklımda
kalan yok şimdi. Dizeci şairlerin şiirleri zamanın eleğinde.
İyi dizeyi şiirden çekip çıkarınca fazla etkili olmuyor. Oysa
şah dize Güven Turan’ınkiler! Şiirler dolusu doldurma dizelerin
yerine, tek tek dizeler sayfalara sığmıyor.
|
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:109 |
|
|
|
Şimdi Haberler... – Gülce Başer |
Sayfa:110 |
|
|
|
|
|
|
|
|