|
|
MAYIS 2015
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Köy Enstitüleri: Yarım Kalmış Bir Ütopya İçin Ders Notları – İbrahim Yıldırım |
Sayfa:4 |
Siyasiler tarafından kapatılıp yarım bırakılmasına karşın, Köy Enstitüleri
yetmiş beş yıl sonra da –hâlâ– tartışılıyor, gündemde kendine yer buluyor…
Hiç kuşkum yok ki, sonuç alınması mümkün olmayan; karanlık ama coşkulu
bu çoğul dil dalaşı müzminleştiğinden hiç bitmeyecek; birileri aklına
estiğinde, dünya görüşüne, ideolojisine uygun bulduğu çok eski akıl fikir
yürütmeleri temcit pilavı gibi önümüze sürecek…
|
|
|
“Ordaki Köy” - Köy Edebiyatının Siyasal-Toplumsal Kökenleri – Erol Çankaya |
Sayfa:16 |
1922’den itibaren Cumhuriyet ideolojisinin “imtiyazsız, sınıfsız” bir
toplum yaratma çabası içinde sınıfsal özü olmayan bir halkçılık hareketi,
kaçınılmaz olarak köy değerlerinin eleştirel bir bakıştan geçirilmeden
tümüyle yüceltilmesine, folklora dayalı bir edebiyata yol açmıştır.
|
|
|
Mehmet Saydur ile Söyleşi Âba Müslim Çelik |
Sayfa:27 |
Truman Doktrini ve Marshal Planı gereği, Türkiye’ye yardımlardan
önce görevliler (ajanlar) geldi. Bu ajanların Truman’a verdikleri raporun
bir yerinde üç aşağı beş yukarı şöyle deniyordu: Yapılacak yardımların
amaçlarına (bu amaçların neler olduğu artık belli) ulaşması için önce
toplumsal uyanışın durdurulması gerekir. Bunun için yapılacak ilk iş Köy
Enstitüleri’nin ve Halkevleri’nin kapatılmasıdır.
|
|
|
Yıllar Boyunca Aynı Sorunlar – Mehmet Rifat |
Sayfa:34 |
Yaşar Nabi’nin Sait Faik’le ilgili yazılarını bir çalışma için yeniden gözden geçirirken Yıllar Boyunca adlı
kitabında yıllar önce altını çizmiş ve sayfa kenarlarına işaretler koymuş olduğum satırlar dikkatimi çekti. Kitabın
ilk sayfasına “Cumartesi 20 Nisan 1968” tarihini atmışım. O hafta sonu da kitabı baştan sona okuduğumu
anımsıyorum.
Yaşar Nabi’nin “Edebiyatımız Üzerine Düşünceler”ini içeren ve 1947-1957 yılları arasında Varlık dergisinde
yayımlamış olduğu yazılardan kurulu Yıllar Boyunca, Varlık Yayınları arasında 1959’da çıkmış. Bu derleme
yirmi üç yazısını içeriyor Yaşar Nabi’nin. Yazar, aynı kitabı, gözden geçirip dilini de “özleştirdikten” sonra
on yeni yazısıyla birlikte, 1971 yılında Yıllar Boyunca Edebiyat Dünyamız başlığıyla yeniden yayımladı (yine
Varlık Yayınları’ndan elbette).
Yaşar Nabi’nin edebiyatımızın sorunlarıyla ilgili olarak 1937’de yayımladığı kitabıysa Edebiyatımızın Bugünkü
Meseleleri adını taşıyor (Kanaat Kitabevi).
1968 yılında okuyarak üzerine notlar aldığımı söylediğim, Türk ve Dünya edebiyatının temel sorunlarıyla
ilgili eleştirilerin, saptamaların ilk yayımlanmasından (1947-1957) 10-20 yıl sonra da (1968’de) aynen geçerli
olduğunu görmüştüm. Şimdi Mart-Nisan 2015’te, Yıllar Boyunca’yı yeniden gözden geçirdiğimde, bu kitapta
söylenenlerin, daha doğrusu edebiyatımızın sorunlarına ilişkin değerlendirmelerin 60-70 yıl sonra da geçerliğinden
hiçbir şey yitirmediğini bir kez daha gördüm.
1968’de altını çizdiğim satırları, başlıklar altında birleştirerek “Bakış Açısı” okurlarının dikkatine aynen
sunmak istiyorum: Böylece onlar da Yaşar Nabi’nin edebiyatın sorunlarına ve edebiyatçılara ilişkin değerlendirmelerinin
geçerliğini “Yıllar Boyunca” nasıl sürdürdüğünü görecekler.
|
|
|
Limana Dönseydi Gemi (Şiir) – Cahit Tanyol |
Sayfa:38 |
|
|
|
Big Bang (Öykü) – Nazlı Karabıyıkoğlu |
Sayfa:39 |
|
|
|
Edebiyat Gündemi: Tuğrul Tanyol ve Gelecek Günlerin Şarabı |
Sayfa:42 |
|
|
|
Tuğrul Tanyol ile Söyleşi – Mustafa Fırat |
Sayfa:42 |
Bugün hâlâ “80 kuşağını alaşağı edelim” gibi sözler
işitmek beni çok eğlendiriyor. Hâlâ anlamadılar, ortada
80 kuşağı falan yok, yalnızca tekil olarak iyi şairler
var. Olan şu, getirdiğimiz bir şiir anlayışı ve zevki söz
konusu.
|
|
|
Geçmişe Açılan Kapı: “Gelecek Günlerin Şarabı” – Emel Koşar |
Sayfa:46 |
İnsan var olduğundan beri sürekli zamanla mücadele halinde, onu aşmayı
ve ölümsüzlüğü arzulamakta. Bu hesaplaşma, Shakespeare’in sonelerinden
Tanyol’un şiirlerine kadar pek çok şairin eserlerinde yer alıyor. Tanyol’u
bu izleği işleyen çağdaşlarından ayıran özellik ise, söz söyleme sanatı olan
şiirdeki ustalığı.
|
|
|
Gelecek Yılların Şarabı, Bugünden! – Şerif Fatih |
Sayfa:50 |
Kitabın genelinde zaman temasını
merkeze alan Tanyol, geçen
zamana hüzünle bakar ve yalnızlıktan
şikâyet eder. İmgesel söylemle
birleşen lirizm Tanyol’un bütün
kitaplarında olduğu gibi bu kitabında
da vazgeçmediği öğeler.
|
|
|
Şiirler – Metin Fındıkçı |
Sayfa:52 |
|
|
|
Gülbeyaz (Öykü) – Yusuf Çopur |
Sayfa:54 |
|
|
|
Ölü Doğa (Şiir) – Kadir Aydemir |
Sayfa:56 |
|
|
|
Bir Varlık, Bin Varlık – Haydar Ergülen |
Sayfa:58 |
Varlık onlara tepeden mi bakardı,
sanmam. Sadece Turgut
Uyar’ın “Yokuş Yola” şiirine benzetiyorum
şimdi o zamanlardaki
Varlık’ı. Onun yolu yokuştu, işi
çoktu, kimseye de değil üstten, alttan,
düzden, yandan bakmaya bile
niyeti yoktu. Varlık. Bakmayan dergi.
Hiç sağına soluna bakmamış gibi
gelir bana. Kendi telaşına, kendi
yavaşlığına, kendi akışına ayarlanmış,
kurulmuş. Saat düşüncesi.
Dakik değil, tam saatinde de değil,
ama şaşırtıcı bir zaman bilinciyle
işliyor. Geç kalmıyor, ileri de
gitmiyor, kendi saati var, kendi zamanı.
Ama yeterince ileri gitmiş de
sayılmaz mı? Hem bu gidişle şimdi
küçüğü olduğu cumhuriyeti de geçebilir
yakında!
|
|
|
Çığ Olmalı Sessizliğin Çığlığı (Şiir) – Ertekin Özcan |
Sayfa:60 |
|
|
|
‘Psikanalitik Duyarlıklı Bakış’la Fethi Naci ve Roman Eleştirisi 1 – Halûk Sunat |
Sayfa:62 |
Nihayetinde; Fethi Naci’nin,
romanı estetik tartımında, roman
ve elbet yazarının, ‘toplumsal değişimin
doğru bilgisi’ ile imtihanının
öne çıktığı dikkati çekmekteydi:
Nesnel/toplumsal olanla etkileşmesi
içinde, yaratıcı bir yazar özne
olmak sıfatıyla ‘içe bakış’ yetkinliği
değil, toplumsal değişimin belirleyici
hattının nereden geçtiğine dair
toplumbilimsel bir farkındalık beklentisi!
“‘Sıradan’ı anlatmak, çok
açık bir gerçek, değişen Türkiye’yi
anlatmak değildir.” E peki, romanın
göbeğini kesen ‘birey’in –yazar
ya da kahramanı olarak– hükmü
ya da hikmeti ne idi?
|
|
|
Medya Notları: @fuatavni: Köstebek mi İhbarcı mı? |
Sayfa:68 |
|
|
|
Nereden Geliyor Bu Rahatlık Fuat Avni? – Nilgün Tutal |
Sayfa:69 |
Nilgün Tutal “Nereden Geliyor
Bu Rahatlık Fuat Avni?”
başlıklı yazısında Fuat Avni
mahlaslı twitter hesabının siyasi
iktidarda yarattığı tedirginliği ele
alıyor. İktidarın her türlü önlemi
alma girişimine karşı sanal varlığını
korumayı başaran Fuat Avni’nin
nasıl bir köstebek ya da ihbarcı olduğunu
anlamaya çalışırken, Fransız
kadın romancı Colette’in kıskanılan
dişi kedi Saha’sının gerçek
bir köstebeği yeraltından çıkardıktan
sonraki gururu ile sanal kişilikli
köstebeğin siyasi iktidarın denetimden
kaçmayı başarmasından
dolayı yaşadığı galibiyet hissini
karşılıklı ele alıyor. Bunun yanı sıra
Fusetea soğuk çay markasının yeni
reklamında mafyavari bir yapıda
“sır saklayamıyorum, konuşmadan
duramıyorum” diyen korkusuz ve
kaygısız köstebekle Fuat Avni’yi
karşılaştırıyor; Fuat Avni’nin tüm
anonimliğine rağmen iktidardaki
siyasi partinin halen işbaşındaki
temsilcileriyle sistemin içinden gelen
ve çıkar odaklı bir sır saklayamama
ve konuşmadan duramama
halini paylaştığına dikkati çekiyor.
|
|
|
Mahrem Devlet – Aydın Çam |
Sayfa:74 |
Aydın Çam “Mahrem Devlet”
başlıklı yazısında WikiLeaks’in kurucusu
Julian Assange’ın 2006’da
kaleme aldığı Yönetim Modeli Olarak
Komploculuk Üzerine başlıklı
manifestosundaki “Otoriter rejimler
kendileriyle çatışan güçler
yaratarak halkın gerçeği öğrenme
arzularını perdeliyorlar” ifadesinden
yola çıkan sızıntıları ve devletin
şeffaflığı ilkesini soruşturmaya
açıyor. Evet, ideal demokrasinin
gerçekleşmesi için devletin açıklığı
önemli, ancak bu açıklığı sağlarken
gerçekliğe dair ölçütümüz ne olacak?
Hakikatin doğruluğunu nasıl
bilebileceğiz? Soruyu Fuat Avni’yi
de sorgulamak için de gündeme
getiren Çam, Michel Foucault’nun
irdelediği parrhesia –ya da hakikati
söyleme konusundaki dürüstlük–
mefhumunun tam da bu bağlamda
önem kazandığına dikkat çekiyor.
|
|
|
Fuat Avni ya da Avanaklığın Egemenliği Üzerine – Korkmaz Alemdar |
Sayfa:77 |
Korkmaz Alemdar “Fuat Avni
ya da Avanaklığın Egemenliği
Üzerine” başlıklı yazısında demokrasi
ve iletişim özgürlüğü
arazlarıyla cebelleşen Türkiye’nin
niye son haberleri Fuat Avni’den
aldığı üzerinde duruyor. Medyanın
asli işlevini yerine getirmediği Türkiye’de
twitter fenomeni olan Fuat
Avni’nin Watergate (1974), Wikileaks
(2006) ve Snowden (2013) gibi
devletin gizli hesaplarını değişime
yol açacak bir etkiyle kamuoyuna
duyurmuş kişi ve olaylardan dedikoducu
olması, aklına geleni söylemesi
ve hiçbir şey bilmemesiyle ayrıştığına
işaret ediyor.
|
|
|
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:79 |
Osman Olmuş, alıntılar, notlar,
ekler, açıklamalarla; hatta tarih
atarken bile şiirini zenginleştirmeyi,
çağrışımlarla donatmayı
hedefliyor. Her şiir elbette ki bir
emek ürünüdür ama onun şiirdeki
emek-yoğun çalışması ilk bakışta
görülüyor. Öyle olunca da, sıradanlıktan
sıyrılmış, tekdüzelikten
kurtulmuş, dil zenginlikleriyle
bezenmiş bir şiir çıkıyor ortaya.
Okurken insan türlü savruluşlar
yaşıyor ve o esinti içinde, kullandığı
eski sözcüklerin çokluğu bile
fazla göze batmıyor.
Üzerindeki emek besbelli olan
bu şiirlerde, –onca zenginliğine
karşın– sözün fazlaca yığılması,
okumayı durduran noktalama
işaretleri, vb. okuru sıkıştırıyor,
metinlere nüfuzunu zayıflatıyor.
Bunun için, sözü azaltması, şiirlerinin
yoğunluğunu yalınlıkla buluşturulması
gibi bir çalışma yapması
gerektiğini düşündüm şairin.
Yanılıyor olabilirim. Şiirin zengin
içeriği ve art arda yüklenmiş imgelerin
sık ve sıkı dokusu, algı ilgisini
sanki düşürüyor.
|
|
|
Oktay Rifat ve Çeviri – Tozan Alkan |
Sayfa:82 |
Oktay Rifat, Fransızcaya düzyazı olarak çevrilmiş olan şiirleri
“manzum”laştırmış, bir bakıma yeniden yazmıştır. Oktay Rifat, Yunan ve
Latin şairlerinden yaptığı çeviri çalışmalarını diğer çeviri çalışmalarından
farklı tutar ve bunları kendi şiiri gibi görür.
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender |
Sayfa:89 |
Yaşı elliyi geçmiş şairler için
zorla(ma) yapılan kutlamalarda,
nokta nokta dönümlerinde salonlar
boşken yaşı henüz otuzlara gelmemiş
genç bir şairin performansında
oturacak yer bulamıyorsunuz. Köhneyen
zihniyetlerin köreldiği, körleştiği
ve bundan nemalanarak otorite
kurduğu, gün gibi aşikâr aslında.
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Hatice Meryem |
Sayfa:90 |
Edebiyata meraklı olanlar bilir.
Sıfır model bir âlem bu. Büyüsüne
kapıldık bir şekilde. Belki önce zaman
geçirmek, dünyanın düzenine
kendimizce bir çomak sokmak istedik.
Ya bizim meşrebimizin büyüklerini
gördük, onların soktuğu
çomak, bize dünyanın biteviye
çarklarında yeni işleyişler, yeni hareketler
öğretti, ya da tıpkı o büyükler
gibi elimizden gelecek, dilimizde
dönecek şeylerin ayırdına
vardık.
|
|
|
Kendinden Gizlenen (Şiir) – Elif Ağaçayak |
Sayfa:91 |
|
|
|
İncir Ağacı (Şiir) – Ozan Baygın |
Sayfa:92 |
|
|
|
Ivan’ın Kurşunkalemi (Öykü) – Sena Keskin |
Sayfa:93 |
|
|
|
Hüzünden Düşen Bin Parça (Şiir) – Burak Coşkun |
Sayfa:94 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:95 |
|
|
|
“Pas” / Ömer Erdem – Hasan Bülent Kahraman |
Sayfa:95 |
Erdem’in şiirindeki büyük yapıyı oluşturan ana kaynağın,
büyük nehir yatağının İkinci Yeni şiir olduğu açık. Daha
dikkatli, daha yakın plan incelemelerle bu şiirin Turgut
Uyar, Attilâ İlhan ve İsmet Özel’den beslendiği de açık. Bu
da çok yerinde ve çok güçlü bir tercih. Bu üç şairin üç burç
olduğunu söylemek gerek. Hatta bu yaklaşımıyla Erdem’in
ne kadar alttan ve saklı olursa olsun her üç şaire de yeni
bir pencere açtığını belirtmek gerekiyor.
|
|
|
“Osman Hamdi Bey’den Picasso’ya Çocuklar İçin Sanat” / Süreyyya Evren – Ebru Tönel |
Sayfa:100 |
Osman Hamdi Bey’den Picasso’ya Çocuklar İçin Sanat,
boyama kitabı estetiğiyle oluşturulmuş. Fatih Aksular’ın çizimleri
temalardan hareket etmekle beraber, kimi zaman
onların içinden fışkırmışçasına göz alıcı olmuş. Çocuklar
çizimlerin üzerinde tekrar çalışabilirler, ayrıca onlara ayrılmış
boşluklara çizimler ya da ne isterlerse onu yapabilirler.
|
|
|
“Karadeniz Kitabı - Yağmurlar Ülkesinde Çocuk Olmak” / Haz.: Şeref Bilsel – Mustafa Özbaş |
Sayfa:101 |
Bilsel, sanatçıların metinlerini sanırım tezkire kültürünün
etkisinde kalarak tıpkı Latifi’de olduğu gibi alfabetik
bir dizinle veriyor. İsteyen kitabı herhangi bir yerinden
açıp okuyabilir. Kitapta yer alan metinler bir bütünü
tamamlayan bağımsız metinlerden oluşuyor. Hemen her
metnin anlatımı oldukça yalın ve akıcı. Kitabı okuyunca bir
daha anladım: Herkesin bir ucundan eklenebileceği uzun
bir cümledir Karadeniz. “Karadeniz Kitabı’nda yeşille mavinin,
yani yağmurun çocuklarının, kardeşlik duygusunu
kaybetmeden geçmişten bugüne omuz omuza yürüyüşüne
ve yoksulluğun bir gelin gibi süslenip oyuna dönüştürülüşüne
de tanık olacaksınız.”
|
|
|
“İstanbul İstanbul” / Burhan Sönmez – Serap Çakır |
Sayfa:102 |
İstanbul İstanbul romanı, kent felsefesinin kurgulanmış
en güzel örneklerinden birini sunarken, aynı zamanda
modern çağın eleştirisini ince dokunuşlarla yapar. İstanbul
hem cehennem hem de bir cennettir.
|
|
|
Ahmet Bozkurt ile Söyleşi – Oya Çınar |
Sayfa:103 |
Odağına yazıyı alan kavramsal bir döngüsü var Unutma
Zamanı’nın. Yazı, bellek ve unutmanın zaman kayıtlarına
metinlerarası bağlamda yapılan bir müdahale olarak
bile görebiliriz bu durumu. Unutma Zamanı bir yönüyle
de Derrida’nın “hiçbir şey söylemeyi istememe riskine
giriyorum” öngörüsünü her defasında hatırlayan bir eşikmetinden
hareket ediyor aslında. Varlık sorusunu dilin,
felsefenin başkalaşan kavramları dolayımında kendi kuramsal
ve eleştirel yönteminin harcına yediren bir bakış,
yerine göre de bir tersten perspektif arayışı.
|
|
|
Sevinç Çokum ile Söyleşi – Funda Özsoy Erdoğan |
Sayfa:106 |
Son romanım
Kırmalı Etekler, Edirne-Karaağaç ile İstanbul arasında geçiyor.
Bundan dolayı Edirne ve Karaağaç üzerine pek çok
araştırmalar yaptım, o taraflara gidip kalabildiğim için
notlar aldım, şehri eserleriyle, insanlarıyla caddeleriyle
öğrenmeye çalıştım. Zaten üç yıldır gidip geliyordum
Edirne’ye. Aslında sürekli İstanbul’u yazmak da bana sıkıntı
vermeye başlamıştı. Romancı farklı arayışlar içinde
olunmalı diye düşündüğümden bu kez yeni bir şehir girmiş
oldu romanıma. Kırmalı Etekler’in yazılış süresi aralıksız
çalışmaya bağlı olarak Nisan 2013 ve Ağustos 2014 arası…
|
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:109 |
Bugünlerde Bahar İndi (YKY 2010) diyordu
Yaşar Kemal doğaya selam durarak. Adil İzci de çocuklar
için yazdığı Bahar İkindisi’yle (Kırmızıkedi 2015) ondan
geri kalmıyor. Çocuklara şiirler yazmak ne zor! Akıl vermeden,
çaktırmadan bilgilendirerek, yönlendirerek, eğiterek,
işaret parmağını sallamadan arkadaşca, dostça... şiirlerin
çatısını çatmak her babayiğidin harcı değil! Bu alanda ne
çok yazar, şair var at oynatan ama eleğin üstünde ne kadarı
kalır, bilinmmez. Adil İzci öğretmenlik deneyimlerinin
ışığında dünyayı, doğayı, çocukları, günlük yaşamı, aileyi...
sevgiyle kucaklıyor içten ve yapyalın: Kumrular, dede,
“Ihlamur Ağacı”, kavak, hala, amca, “Kır Kahvesi”, “Bağbozumu”,
bozacı, yapraklar, güz hali, hayat bilgileri ama
onun yanında “Hayal Bilgisi” de... çiçekler... ve daha neler
neler çocukların dünyasıyla bütünlenmiş. Serap Deliorman’ın
resimleri de kitabı benzersiz kılmaya yetmiş. “Usul
usul uyandım ki/ Söğütlerin gölgesindeyim/ Sağım solum
önüm ardım/ Taze yaprakların rüzgârı”. Taptaze bir soluk!
|
|
|
Şimdi Haberler... – Gülce Başer |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|