|
|
NİSAN 2015
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Kurucu Anlatıcı: “Homerosoğlu” Yaşar Kemal – Feridun Andaç |
Sayfa:4 |
Yaşar Kemal’in sözlü ve yazılı gelenekle buluşması, birini yaşayarak
diğerini okuyarak tanıması onun yaratıcılığının tözünü ortaya çıkarır. Ama unutmayalım ki, yaşadığı o coğrafya/doğa gerçekliği de en az bunlar kadar etkileyicidir onun yaratıcılığında.
|
|
|
Şair Yaşar Kemal – Özdemir İnce |
Sayfa:8 |
Yaşar Kemal’e önderlik eden yedi
erdemi, büyük ölçüde, destanlardan,
folklordan, âşıklardan ve kısacası
sözlü edebiyattan öğrendiğini
görüyoruz. Yaşar Kemal sözlü edebiyat
geleneğinden çıkmıştır, onun
Homerik anlatı biçimi, onun Homerik
dünyası bu toprağın düşünsel
ve duygusal ürünüdür.
|
|
|
Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana: Düşten Gerçeğe Yazınsal Bir Yolculuk – S. Seza Yılancıoğlu |
Sayfa:12 |
Günümüzün Homeros’u olarak
anılan Yaşar Kemal, destan, masal,
hikâye ve roman gibi yazının
tüm türlerinden yararlanmıştır.
Yaşar Kemal, esinlendiği Anadolu
Halk Edebiyatı’nın tüm türlerini
ve özelliklerini yaşayarak ve halk
ozanlarının izini sürerek öğrenmiştir.
Onun yazınsal yeteneğini
anlayabilmek için, halk dilini şiirsel
bir güzellikle harmanlayarak
insanlık durumunu sorgulayan
halk edebiyatı tarihini iyi bilmek
gerekir. |
|
|
Yaşar Kemal Buluşmaları – Lütfi Özgünaydın |
Sayfa:18 |
Sohbetlerde en çok, ünlü yazar
ve sanatçıları anlatırken heyecanlanıyordum.
Nâzım Hikmet’i anlatıyor,
onunla sohbetlerinden söz
ediyordu. Abidin Dino’yu anlatıyor,
Orhan Kemal’le geçen günlerine
değiniyor, Cumhuriyet gazetesindeki
günlerini anımsıyordu.
Yurtdışındaki günlerden ve Zülfü
Livaneli’den sıkça söz ederdi. Zülfü
Livaneli’yi çok severdi. Onunla
İsveç’te geçen günlerine her zaman
değinirdi.
|
|
|
Monika’nın Öyküsü – Nedim Gürsel |
Sayfa:20 |
Anlata anlata bitiremediği, insanları ve doğasıyla sımsıcak bir dünyası vardı o yazarın. Büyük ölçüde hayal gücünden fışkıran ama Çukurova’yla sınırlı bir roman dünyası. Onun içinde yaşıyor, ondan bir türlü kopamıyordu. Yapıtına tutsak düşmüştü, tek varlık nedeni kendi coğrafyasıydı. |
|
|
Bir Entelektüeller Sözlüğünün Ölçütleri – Mehmet Rifat |
Sayfa:23 |
Dilimizde ve kültürümüzde dönem dönem yaşanan münevver, aydın, entelektüel tartışmasına dönmek
değil buradaki amacım. Yazının başlığında da vurgulamaya çalıştığım gibi, Türkiye’deki entelektüellerin
bir sözlüğünü hazırlamaya koyulacak ekibin, sözlükçülerden, tarihçilerden, yazarlardan ve gazetecilerden
kurulacak bir ekibin kişi seçimindeki ölçütleri ne olabilir bunu düşünmek, entelektüel teriminin anlamsal
sınırlarını tartışmak, sorgulamak istiyorum yalnızca.
|
|
|
Hürriyetten Azberi (Öykü) – Barış Acar |
Sayfa:27 |
|
|
|
‘Oyun Yeri’ndeki Kalabalık – Aslan Erdem |
Sayfa:28 |
Bir milletin ruhu üzerine yazılacak her roman, bir anlamda “biz” ve
“onlar” şeklinde kurulacak bir anlatıyı işaret eder. ‘Onlar’, hem Batı’yı
hem de kolektiflik halini oluşturan etkenlerden biri olan ötekileri temsil
eder. Peki ya ‘biz’ denen şey tam olarak neyin temsilidir? Kemal Tahir’in
amacı doğrultusunda düşünüldüğünde onlarca roman kahramanı sayılabilir
elbette…
|
|
|
‘Diğer’inin Yerine Gamlı – Haydar Ergülen |
Sayfa:34 |
Empati ile sempati: İki yabancı.
Devamı bir Ajda Pekkan şarkısı
gibi, eski ama yıllanmış, yani eskimeyen,
7’den 70’e, kuşaktan kuşağa
ve elbette dudaktan kalbe, ağızdan
ağıza, kulaktan kulağa giden,
süren, büyüyen, yayılan bir şarkının
ilk dizeleri gibi. Üstelik durum
da çok uygun, neredeyse tıpatıp aynı.
İkisi de tercüme ve ikisi de dile
düşmüş şeylerden: “İk-ki yabban-
cı kalpler bir-leşşmiş”. Tercüme
güzeldir ama bazen Can Yücel gibi
“Türkçe Söyleyen” birinin varlığı
da elzemdir.
|
|
|
Kış Şiirleri (Şiir) – Salih Bolat |
Sayfa:36 |
|
|
|
Medya Notları: Medyanın Şiddet Tutkusu |
Sayfa:38 |
|
|
|
“Yazık ki Sıradan Kalacaksın!” – Nilgün Tutal |
Sayfa:39 |
Nilgün Tutal “Yazık ki Sıradan Kalacaksın!” başlıklı yazısında hemen herkesin bildiği medyanın şiddeti
temsil biçimlerini eleştirmektense, Bu Benim Tarzım, İşte Benim Stilim, Ben Bilmem Eşim Bilir, Survivor,
Ütopya gibi yarışma programlarının simgesel şiddeti nasıl ürettiğini ele alıyor. Gündelik yaşamın hayalî kurucuları
olan bu programların “gerçek” gündelik yaşamı küçümseme stratejilerine değiniyor; bunların belki ilksel
varoluşu açısından insana en özgü olduğu varsayılan rekabete ve kıskançlığa dayalı duyguları ve tutumları toplumsal
ilişkilerin tek tetikleyicisi haline getirerek, tüketim toplumunun rekabetçi, özbenci, narsist, hırslı, kendi
türünü kurt olup yok etmesi beklenen insan figürünü gündelik olarak tekrarlanan söylemsel/seyirsel bir teraneye
dönüştürmesinin izini sürüyor.
|
|
|
“Hepsi Gerçek, Çünkü Televizyonda Gördüm” – Aydın Çam |
Sayfa:40 |
Aydın Çam, Barry Levinson’ın politikanın ve medyanın sahteliğini irdeleyen Başkanın Adamları (Wag the
Dog, 1997) adlı filmine göndermede bulunan “Hepsi Gerçek, Çünkü Televizyonda Gördüm” başlıklı yazısında
medyanın şiddetin kaynağı olduğuna dair önkabulleri sorgulamaya açıyor. Politikacıların, araştırmacıların ve
bizatihi medya aktörlerinin şiddetin kökeni olarak bireyleri ve medyayı görmesinin gerçekliğin üzerini örten ve
‘sahte’yi uman bir yönü olduğuna dikkat çeken Çam, şiddetin toplumsal bir olgu olduğunu ifade ederek okuru
sorumluluk almaya çağırıyor.
|
|
|
Gölgenin Sesleri (Şiir) – Nihat Ateş |
Sayfa:48 |
|
|
|
Anneler Ölmesin, Kadınlar Ölsün! – Korkmaz Alemdar |
Sayfa:50 |
Korkmaz Alemdar, “Anneler Ölmesin, Kadınlar Ölsün” başlıklı yazısında Özgecan Aslan cinayetine değinerek
Türkiye’de kadına yönelik şiddetin artmasını AKP hükümetinin özel yaşamı tahakküm altına almasıyla
bağlantılandırıyor. Alemdar kadının geleneksel rollerinin meşrulaştırıldığı siyasi söylemin egemen kılındığı günümüz
Türkiye’sinde medyatik ve hukuki alanlarda yaşanan olumsuz gelişmelerin şiddet edimlerini pekiştiren
bir yapıya doğru evrildiğinin altını çizerken, şiddet ikliminden kurtulma yollarının olduğunu da anımsatıyor.
|
|
|
Medya, Çocuk ve Şiddet – Özden Cankaya |
Sayfa:52 |
Özden Cankaya, “Medya, Çocuk ve Şiddet” başlıklı yazısında kurgulanmış medya dünyasında çocuğun şiddet
içerikli medya ürünleriyle yoğun bir şekilde karşılaşmasının yarattığı olumsuzlukları ele alıyor. Çocukların
şiddet mağduru olarak bolca medyada temsilinin değişmesi gerektiğine işaret ediyor, medyanın çocuk odaklı habercilik
ve yayın anlayışının yaygınlaştırılmasında önemli işlevler üstlenebileceğini vurguluyor. Cankaya, Medyanın
sorumlu yayıncılık anlayışını ilke edinmesinin, geleceğin bireylerinin şimdinin küçük insanlarının özgür
düşünme ve edimde bulunmasına katkısının yadsınamaz bir öneme sahip olduğunun da altını çiziyor.
|
|
|
(Ömer) Edip Cansever’in Kitaplarına Girmemiş Üç Şiiri – İbrahim Oluklu |
Sayfa:54 |
Yeni Seri-Kaynak’ta (Ömer) Edip Cansever’in de üç şiiri basılıyor (Ağustos 1948). Bunlar “Küçük Şeyler”, “Çirozlar”
ve “Serüven” adlarını taşıyor. Dergide şairin adı ilk şiirin altına Ömer Edip Cansever, diğerlerinin altına Ö. Edip
Cansever diye yazılmış.
(Ömer) Edip Cansever’in bu şiirleri ne kendi sağlığında Yeniden (Cem Yayınları) adıyla basılan toplu şiirlerinde ne
de Sonrası Kalır (İkindi Üstü) (Yapı Kredi Yayınları) adıyla yayınlanan toplu şiirlerinde yer alıyor.
(Ömer) Edip Cansever’in İkindi Üstü adlı kitabındaki şiirlerinin ve onların Ömer Edip Cansever’e mi, yoksa Edip
Cansever’e mi ait olduğu konusundaki yazıları/tartışmaları da unutmadan bu şiirleri edebiyat tarihimize/tarihçilerimize
emanet ediyorum.
|
|
|
Şiirler – (Ömer) Edip Cansever |
Sayfa:55 |
|
|
|
Yazı (Şiir) – Asuman Susam |
Sayfa:56 |
|
|
|
“Sevda Dolu Bir Yaz”da Füruzan – Belgin Önal |
Sayfa:58 |
|
|
|
Edebiyat Gündemi: 2015 Tüyap İzmir Kitap Fuarı Onur Konuğu: Süreyya Berfe |
Sayfa:64 |
|
|
|
Şiirler – Süreyya Berfe |
Sayfa:64 |
|
|
|
Süreyya Berfe ile Söyleşi – Altay Ömer Erdoğan-Duygu Kankaytsın |
Sayfa:65 |
Hikâyesi eskilere dayanır. Bir
aşk ayrılığının eseri. Hayatımı birleştirmek istediğim
kadın, finans hesapları, ithalat-ihracat düşünüyor
ben şiir düşünürken. Olmuyor. Cemal, “Ama” diyerek
özelliklerini, olumlu yanlarını sıralıyor arkadaşımın.
Her söyleyişinde, “Keşke bunun için sevseydim
onu” diyorum. “Bunu bana ver” diyor Cemal. “Niye?”
Yüzüne bakıyorum. “Yazacağım” diyor Cemal.
Bir süre sonra yazdı. Cemal hayattayken ben de çok
yazmak istedim. Şimdi yazdım. Oldu mu, bilmiyorum.
|
|
|
Süreyya Berfe’nin “Kasaba” Öncesi Şiiri – Orhan Kahyaoğlu |
Sayfa:70 |
Berfe şirininin karakteristik özelliklerinden biri olan “görsellik” kitaplarda
olmayan birçok ilk dönem şiirde dikkatleri çeker. Aynı durumu şairin
son dönem şiirlerinde bile görmek mümkündür. Bilgece edanın farklı
bağlamlarda ilk dönem şiirlerinde de hissedilebileceğini söyleyebiliriz.
|
|
|
Uzaktan Süreyya Berfe Şiiri – Ahmet Bozkurt |
Sayfa:76 |
Berfe’nin şiirindeki düzyazının
gücül hâkimiyetini şiir-dışılıkla itham
etmek de şiirin dile geldiği öz
yaratımın künhüne erememek olsa
gerektir. Şairin şiirindeki yabancılaştırma
efektlerinin en işlerlikli
kullanıldığı biçim olarak düzyazı
göstergelerin zamanını da belirler.
|
|
|
“Kalfa”nın İhaneti – Ali Özgür Özkarcı |
Sayfa:78 |
Süreyya Berfe şiiri ise, en başlarda İkinci Yeni şiirine kendini yakın hissetse
de, zamanla halkçı formu anımsatan bir tür direniş şiirleri yazmaya
yönelerek ilk döneminin üstünü örtmüştür.
|
|
|
Kabul Günü (Şiir) – Miray Çakıroğlu |
Sayfa:84 |
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender |
Sayfa:85 |
Kaba tabirle, isme/cinse değil
“iş”e bakıyorum. Öfke uzun adamların
tekelinde. Bendeki ise bildiğiniz
ciddiyet. Öküzün altında buzağı
arayanlar beni bulunca şaşırmasınlar
diye dile getirmek istedim.
|
|
|
Mâveylâ (Şiir) – Latif Can Babacan |
Sayfa:86 |
|
|
|
İris (Şiir) – Kağan Ay |
Sayfa:86 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:87 |
|
|
|
İbrahim Yıldırım ile Söyleşi – Bengü Vahapoğlu |
Sayfa:87 |
Ben dil’in yalnızca bir iletişim aracı olduğunu düşünmüyorum,
dil, aynı zamanda bir hesaplaşma aracıdır da.
|
|
|
“Salyangoz İlmi” / Sina Akyol – Duygu Kankaytsın |
Sayfa:90 |
“Salyangoz İlmi” sadece hayatın sonbaharını değil insan’ın
bin çeşit mevsimini anlatır. Tanrılar bir bakmışsınız
yer altında, bir bakmışsınız yeryüzündedir.
|
|
|
“Kaçan Şehir” / Hovhannes Tekgyozyan – Tolga Aras |
Sayfa:91 |
Hovhannes Tekgyozyan, Ermenistan edebiyatının günümüzdeki
önemli imzalarından ve onun Kaçan Şehir
adıyla Türkçeye çevrilen romanı, neredeyse şimdiden kült
kitaplardan sayılmaya başladı.
|
|
|
Gülce Başer ile Söyleşi – Berna Gençalp |
Sayfa:92 |
Şiirle serüvenim öznelliğin serüvenidir. Roman içinse
kendim olmaktan çıkmak zorundaydım.
|
|
|
“Marx’ın İnsan Anlayışı” / Erich Fromm – Yaşar Öztürk |
Sayfa:94 |
Fromm’a göre Marx, öğretisinde dile getirdiği
gibi yabancılaşmamış, üretken ve bağımsız bir insandı.
Özü ve sözü aynıydı. Dünyaya, insanlara ve fikirlere
üretken bir biçimde yaklaşan Marx, düşündüğü şeylerin
insanıydı. Kısacası o, düşündüğü insan ve anlatmak istediği
birey tipinin bir sembolüydü.
|
|
|
“İmdat Şiirleri” / Devrim Dirlikyapan – Veysel Çolak |
Sayfa:95 |
20. ve 21. yüzyılı, “vampir vakti” dizesiyle tanımlıyor
Devrim Dirlikyapan. Çaresiz bırakılan bireyin çığlığı duyuluyor
her dizede. “hayat bize uzun / bir imdat!” denilerek,
bireyin ve toplumun kurtuluşu için yoğun bir çağrıda
bulunuluyor. Bireysel ve toplumsal her olumsuzluk “imdat
işareti” olarak anlamlandırılıyor.
|
|
|
“Ruh Gibi” / Tahir Abacı – Şeref Bilsel |
Sayfa:96 |
Abacı herhangi bir konudan bahsederken, söz aldığı
meseleyi dönemden, kültürden tecrit etmez; böylece yazılarının
arka fonunda memleket manzaralarına da tanık
oluruz. Müziğin çağrışım dünyası onun şiirlerinde sesi tamamlayan
bir unsur olarak yaşar. Bu durum, söyleyenle
dinleyen arasında sahici, sıcak bir bağ kurar. Abacı’nın şiirlerinde
baştan beri toplumsal sorunlara, değişimlere kulak
kesilen bir damar vardır, fakat bu damar kendini slogana,
ajitasyona teslim etmez. Doğal bir yoldan şiirdeki hayata,
geleceğe eklemlenir.
|
|
|
Arife Kalender ile Söyleşi – Adil İzci |
Sayfa:97 |
Şairin, daimi göçer olduğunu
düşünürsek, hem ardında
bıraktıklarının, hem de varmak
istediklerinin adı gurbettir.
|
|
|
“Dekadans ve Ölüm” / Orçun Ünal – Ümit Aykut |
Sayfa:100 |
Orçun Ünal öykülerinde, klasik öykü anlatımı dışında,
korku, suç, kâbus, endişe etrafında kurgulanan öykülerin
yanısıra düşsel gotik atmosferlerde de gezinebiliyoruz. Yazar
özellikle atmosfer, mekân ve imge yaratma konusunda
amacına ulaşmış görünüyor. Nesneler ve araçlar arasındaki
karakterler bunları anlamlandıramadıkları için korku ve
kuşku içerisindeler.
|
|
|
Mehmet Yaşar Bilen ile Söyleşi – İbrahim Oluklu |
Sayfa:101 |
70’li, 80’li yıllarda, çalışkan, üretken bir yazardım. Birçok
dergide eleştiri, inceleme, tanıtma yazılarım çıkardı.
Bu da bana çok sayıda derginin, kitabın ve mektubun gelmesini
sağlıyordu. Gelen her mektuba yanıt verdim, gelen
her kitaptan söz etmeye çalıştım.
|
|
|
Cafer Hergünsel ile Söyleşi – Güray Köksoy |
Sayfa:102 |
Öykülerimin birçoğunu Emirgân’da, Rıfat’ın Kahvesi’nde
yazdım. Burası yaşamımın çok büyük bir parçası.
Okurlarımla da burada buluşuyorum.
|
|
|
“İhtimal” / Selma Sancı – Emre Dirim |
Sayfa:104 |
İhtimal’de Selma Sancı, olasılıkların ucunu açık bırakıyor.
Kahramanların sonunu merak ettiriyor dupduru diliyle.
Sıradan, günlük yaşamın akışı içindeki ince ayrıntıları,
kahramanlarının ruh hallerini gözardı etmiyor. İç monologlarla
serpiliyor roman. İnsan ilişkilerindeki sıcaklık, dayanışma
duygusu da eksik değil İhtimal’de.
|
|
|
Sezgin Kaymaz ile Söyleşi – Nazlı Berivan Ak |
Sayfa:105 |
Sosyal medyayı seviyor, bayıla bayıla takip ediyorum.
Dinamizmi ve güncelliğiyle kendi başına bir fenomen. Bu
yüzden eteğine yapışıp fenomen olmaya çalışmaktansa bir
kenarda uslu uslu oturup seyretmek, geçerken uğrayan
eşe dosta bir selam vermek, iki laf etmek daha çok hoşuma
gidiyor.
|
|
|
“O Anda” / Melike İnci – Yaprak Öz |
Sayfa:106 |
Feminist bir kitap O Anda. Bir o kadar da, erkekleri
anlmaya çalışan ve başarabilen bir kitap. Melike İnci’nin
ilmek ilmek dokuduğu olay örgüsü içinde erkekler de
kadınlar kadar baskın.
|
|
|
“Dağ Sustu Dağ Konuştu” / Hacer Kılcıoğlu – Tuğçe Keleş |
Sayfa:107 |
Kılcıoğlu, Dağ Sustu Dağ Konuştu’da genç bir kızın
yolculuğunu anlatıyor. Leyla, evlat edinildiğini öğrendikten
sonra kendi gerçekliğini, ailesini ve kimliğini sorgulayan
bir genç kız. Kaçkarlar’a kendini vurmadan önce ağır bir
iç travma geçirmiş, yalanla gerçek arasındaki ayrımı fark
edemez hale gelmiş, kafası ve gönlü çok karışık bir kız.
|
|
|
“Ölüm Vardiyası” / Haz.: Hande Baba – Petek Sinem Dulun |
Sayfa:108 |
Yitirdiğimiz canların yakınlarının acılarını anlama kabiliyetinin
ve bu felakete verdiğimiz tepkinin azaldığını hissettiğimiz
şu günlerde Ölüm Vardiyası yazarlarının içe doğru
sorgusal birer patlama içeren metinlerinde dinginliğin tedirginliğiyle
hesaplaşıyoruz. Akış yoğunluğu, karşıtlıklarla
bütünleşen yaşamlar, taşra bilgisi, halk kültürü, türküler
ve hatta bilimkurguya uzanan bir anlatım çeşitliliği içeriyor
Ölüm Vardiyası. Ayşegül Kocabıçak, Berna Özpınar, Deniz
Dengiz Şimşek, Arzu Eylem, Kezban Şahin Taysun, Onur
Çalı ve Yelda Karataş kitabın dikkat çeken yazarları.
|
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:109 |
Antologie Poetes Turcs’i Aytekin Karaçoban haber
verdi. Adını sanını duymadığım şairlerin de olduğu, her
şairin portresinin çizdirildiği bu seçki için ne izin alındı ne
de kitaptan bir tane yollandı. Bu nasıl iştir ey Fransa? Hani
telif hakkı? Evet, Avrupa’da da oluyor böyle şeyler! Kendi
şiirimin yer aldığı bu seçkiyi almak istersem, on beş Euro
ödemem gerekiyor. Bir ara, ülkemizde antoloji enflasyonu
olduğu yıllarda bu tür numaralara başvurulur, ilanlar verilirdi
şiir toplamak için. Hiçbirinin edebi değeri yoktu elbette
bu antolojilerin. Üç şiire karşılık, üç kitap satın alma
zorunluluğu... tam bir düzenbazlık piyasası... pek çok şiir
heveslisi bu tuzağa düşmüştür.
|
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|