|
|
OCAK 2015
|
|
|
Çizgi-yorum Semih – Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Platon Didem’i Sevdi – Solmaz Zelyüt |
Sayfa:4 |
(Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Solmaz Zelyüt’ün 11-12 Aralık
“Didem Madak Sempozyumu” açılış konuşması.) Platon iyi şairin hem tragedya
hem komedya yazabileceğini söylerken
haklıdır. Platon da, Didem
de, ikisini de yazarlar. İronik olmaya
mecburdurlar. Didem bu dil
oyununu bilir ve “bağırıyoruz esasında
sustuğumuzda” dizesinin ardına
“düdüğüz biz, düdük, valla
billa!”yı ekleyiverir. “İtirafın artık
tedavülden kalkmış bir kâğıt para”
olduğunu da okuruz yazdıklarında
“İnsan kendisini ele vererek de gizleyebilir
bence…” sözlerini de. Yok
yok Platon, Didem’i severdi!
|
|
|
Didem Madak’ın Şiirleri Üzerinden Kadınların Eşyayla İlişkisini Okumak – Derya Acuner |
Sayfa:8 |
Didem Madak, şiirlerini yazarken, bir kadın olarak eşyayla arasındaki bağa
gözlerini kapamadığı gibi, özgürleşme arzusunu sayfalara döken pek çok
kadının aksine, bu bağa hınçla ve suçlayarak da bakmamıştır. Bu noktada,
belki de farkındalıkla kol kola yürüyen ölçülü bir itiraftan bahsedebiliriz.
|
|
|
Didem Madak Şiirinde Zaman ve Mekân – Cemal Salman |
Sayfa:14 |
Madak’ın şiirlerinde
mekân, kendi içinde diyalektik
bir düzlemde biçimleniyor:
En küçük olanla en büyük olan,
mikro ve makro mekân, en somut
olanla(yaşanılan/fiziki/toplumsal/
düzenlenmiş) ve en soyut olan (algılanan,
zihinsel, tasarlanan, hayal
edilen) mekânlar iç içe geçmiş.
Bu diyalektik, bir kez de zaman
ile mekân arasında kurulur. Böylece
Madak, zamanın ve mekânın
hem kendi içlerinde hem de aralarında
iç içe ilişkiler kurduğu, birbirine
dönüştüğü, birbirini biçimlendirdiği
ya da anlattığı çok boyutlu,
çok katmanlı bir zaman-mekân diyalektiğine
kapı aralar.
|
|
|
Bir Sempozyumdan Kalanlar – Asuman Susam |
Sayfa:32 |
Ege Üniversitesi Kadın Çalışmaları
Anabilim Dalı 11-12 Aralık
tarihlerinde Didem Madak için bir
sempozyum düzenledi. Odağına
bir yazar ya da şairi alan sempozyumlara
son yıllarda oldukça sık
rastlar olduk. Çoğu zaman sunumlar
bağlamında nitelik sorunlarıyla
karşılaşılsa da elbette bir edebiyatçının
bütünlüklü olarak değerlendirilmesine
çalışılan bu çabalar
önemli. Edebiyat tarihi böyle böyle
oluşmakta. Kanon(ların) yatağı
böyle derinleşmekte ya da yönü
değişmekte. Tek mesele odağa
ciddiyetle, sevgiyle, içtenlikle, hevesle
yaklaşılsın. Didem Madak
Sempozyumu katılımcıların dönütleriyle
de belirlenmiştir ki hedefi
bulan bir buluşma oldu. Etkinlik
için, bir sanatçı odağında düzenlenen,
son yılların en nitelikli buluşmalarından
biriydi denebilir.
|
|
|
Bir Renk Körünün Anıları (Öykü) – Aslı Akarsakarya |
Sayfa:35 |
|
|
|
Bir Roman Girişinin İşaret Ettikleri – Mehmet Rifat |
Sayfa:38 |
“Kafamda Bir Tuhaflık”ın ilk
bölümünü de söz konusu kitapçıktan,
aynı gün, hızla okudum.
Elimde romanın devamının olmamasını
da fırsat bilerek, giriş kesiti
olarak adlandıracağım bu birinci
bölümün “okuru yönlendirici
işaretlerini saptama oyunu”na giriştim.
Romanı, bütün olarak basılmış
halde okuma tezgâhına
almadan da bu yazıyı sonuçlandırmaya
karar verdim. Yalnız, yapacağım
alıntıların sayfa numaralarını
önce elimdeki kitapçığa göre
koyacak, romanı edindiğimde de
bu ilk bölümün sayfa numaralarını
ona göre değiştirecektim. Öyle de
yaptım. Yazıyı da 11 Aralık sabahı,
Bakış Açısı için Varlık’a gönderdim.
Yazı, Ocak 2015’te yayımlandıktan
sonra Kafamda Bir Tuhaflık’ın bütününü
yakın-okuma için tezgâha
koyacaktım nasıl olsa!
|
|
|
Orhan Veli’nin Bilinmeyen Bir Şiiri ve Tarık Erman – Efdal Sevinçli |
Sayfa:42 |
“Ölümüm”,
başlıklı bu şiir de Orhan Veli Kanık’ın
ölümünden 8 yıl sonra, sanat
gazetesi Köprü’nün, 1 Aralık
1958 tarihli 5. sayısının 2. sayfasında,
Tarık Erman’ın, “Ölenler-Kalanlar”
başlıklı yazısının çerçevesi
içinde, “Orhan Veli’nin ölüm yıldönümün
dolayısiyle şimdiye kadar
hiçbir yerde yayınlanmamış bir şiirini
sunuyoruz” başlığıyla çıkmış.
İçtenlikle yazıyorum, kitaplığımda
yaptığım düzenleme olmasaydı,
otuz yıl kadar önce, bir zarf içine
koyduğum sanat gazetesi Köprü,
dergiler, gazeteler grubu içindeki
derin uykusuna devam edecekti…
Orhan Veli’nin Yapı Kredi Yayınları’nca
yayımlanan Bütün Şiirleri’nin
[Ocak 2014, 35. Basım]
yayına hazırlanış düzeni içinde,
kitaplarından sonra “Kitaplarına
Girmeyen Son Şiirleri” başlığı altında
toplanan şiirlerinin içinde
de yok.
|
|
|
Medya Notları: Medyatik Kültürde İktidar ve Kitle Yönetimi - Nilgün Tutal, Aydın Çam, Korkmaz Alemdar |
Sayfa:46 |
|
|
|
Sihrini Yitirmiş Yüzeysel (Medyatik) Arzulara Dair Sözler – Nilgün Tutal |
Sayfa:47 |
Nilgün Tutal “Sihrini Yitirmiş Yüzeysel (Medyatik) Arzulara Dair Sözler”de şu soruların peşinden gidiyor: Georges Orwell ve Daniel Defoe’nun referans alınmasıyla kurulan edebî derinlik ile gittikçe daha fazla otoriterleşmekte olan siyasi bir düzenin devrimci ilan edilmesi arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir? İkisi de gazetecilik de yapmış, hatta birisi 1700’lü yıllarda gizli bir toplum polisinin kurulmasına önayak olmuş Avrupalı yazarın, Türkiye’de son yıllarda kızışarak süren Kemalist Türkiye devri ile Yeni Türkiye devri arasındaki kapışmada yeri nedir? Tartışmayı ateşleyen Alev Alatlı’nın edebiyatçı olması; sözcüklerin sihrine “inanmış” bir kadın yazar olması soruları daha da çoğaltıyor. Edebiyatın gelecek konusundaki keskin basiretinin siyasi erkin katılaştığı anları önceden hissettiğini anımsayacak olursak, Orwell ve Defoe’nun “Türkiye’nin devrimci bir dönemden geçtiğine” dair Alatlı’nın hissine katılıp katılmayacakları, Alatlı’nın bu konudaki sözlerini, duruşunu ve siyasi pratiğini asla alkışlayamayacakları aşikâr değil midir? Her iki yazar da erki alkışlar hale gelen edebî sözün ideolojik işlevi konusunda uyarıda bulunmazlar mı? Tutal bu sorulara cevap aradığı yazısında siyaset, sanat, edebiyat ve medya kültürü arasındaki içinden çıkılması zorlaşan ve gittikçe tuhaflaşan durumumuzu ele alıyor. |
|
|
Tembelliğin Dayanılmaz Hafifliği (Şiir) - Can Sinanoğlu |
Sayfa:51 |
|
|
|
Ekrandan Sızan Gerçeklik – Aydın Çam |
Sayfa:52 |
Aydın Çam “Ekrandan Sızan Gerçeklik” adlı yazısında sanat tarihinin en eski tartışmalarından biri olan temsil, mimesis ve gerçeklik soruşturmasını Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının ulusal ve uluslararası alanda kültürü araçsallaştırması meselesi üzerinden irdelemeye çalışıyor. Televizyon ekranlarından sızan sinemasal gerçeklik/temsil, modernlik sonrası muğlaklıklar döneminde fizikî dünyada vuku bulan gerçekliğin yerini almış durumdadır.
Ekrandan sızan gerçeklik ekonomik, politik, kültürel ve toplumsal yapı setlerini düzenleyerek bireyin kendisini çevreleyen fizikî dünyayı ve bu dünya üzerindeki ilişkileri anlamlandırmasına, tanımasına ve kendini bu ilişkiler ağı üzerinde konumlandırmasına olanak verir; aksi halde bu düzen kaotik ve rastgele –her zaman olduğu gibi– işlemeye devam edecektir. Fredric Jameson’un (1992) ele aldığı biçimiyle bilişsel haritalandırma budur
ve bu nedenle temsil artık gerçekliğin önüne geçmiştir.
|
|
|
Kanaat Önderliğine Soyunmak – Korkmaz Alemdar |
Sayfa:56 |
Korkmaz Alemdar “Kanaat Önderliğine Soyunmak”ta siyasi iktidarın toplumsal düzenin meşruiyetini sağlamak için iletişim araçlarına hep ihtiyaç duyduğunu dile getirip; Türkiye ve ABD’de popüler kültür ürünlerinin bu amacı gerçekleştirmek için nasıl bir üretim ve tüketim ilişkileri içinde gelişip serpildiğine dikkati çekiyor. İletişim ve kültür ürünlerinin ABD’nin uluslararası düzendeki iktidar konumunu sağlamlaştıracak şekilde bir işlev gördüğü biliniyor. Benzer bir işlevi Türkiye’deki dizi piyasasının yurtdışına ihraç ettiği diziler de üstlenmektedir. Ülkede gittikçe sertleşen ve gazetecileri bile suskunluğa hapseden siyasi erkin dizilerin ekonomik ve kültürel başarısından bu nedenle kıvanç duyduğu ve uluslararası kamuoyu oluşturmak için onların gücünden yararlanmaya çalıştığı bile görülmektedir. Alemdar yazısında, kendi kanaat önderlerini üreten, hatta bazen onları bile korku
içinde bırakan siyasi erk sahiplerinin her şeyi körelten bir bilgiçlikten yana olmalarının iletişim çağında tehlikeli bir oyun olduğunun da altını çiziyor.
|
|
|
Bir “Abbas Yolcu”: Talât Sait Halman – Çiğdem Ülker |
Sayfa:61 |
Halman’ın şiiri, öykünün kıyısında
dolaşır, onun karasularına girer,
şiirve öykü arasında deneysel
bir çabadır adeta Abbas Yolcu. Son
dizeler ise, “Abbas Yolcu”nun halk
ağzından alınmış sade söylemiyle
değil de, Talât Halman’ın felsefi
yaklaşımıyla biter.
|
|
|
Vecihi Timuroğlu ile Söyleşi – Arzu K. Ayçiçek, Aydan Yalçın, İlhan Cem Erseven |
Sayfa:64 |
Bir defa ben edebiyata âşık olmadım. Edebiyat bana
âşık oldu.
|
|
|
Bükreş’te “İstanbul Parfümü”nden Kalanlar: Bir Çeviri ve Şiir Yolculuğu – Erkut Tokman |
Sayfa:72 |
Romen Yazarlar Birliği’nin
(USR) davetlisi olarak çeviri
bölümü başkanı Peter Sragher’in
organize ettiği bir etkinliğe katılmak
için 6-9 Kasım tarihleri arasında
Kültürlerarası Şiir ve Çeviri
Akademisi Başkanı Enver Ercan ile
Bükreş’e gittik. Kültürlerarası Şiir
ve Çeviri Akademi’sinin de destek
verdiği ve katkıda bulunduğu bu
organizyon akademinin yurtdışında
gerçekleştirdiği ilk organizasyon
olma özelliğini taşıyor.
|
|
|
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:75 |
Hukukun üstünlüğü diye bir
kavramın kalmadığı, kişilerin ve
grupların üstünlüğüne dayalı zorba
rejimlerde, insanların onurlu
birer birey olarak özgürce davranmaları
pek zordur. Toplumda başlayan
yozlaşma, önce tek tek bireyleri
ilgilendiren bir sorunmuş gibi
görünse de, uzun erimli olarak toplumsal
çürümeyi işaret eder. Öyle
bir süreçte, toplumun insanlık değerlerinden
giderek uzaklaşması,
kimliğinden sıyrılıp düzeysizleşmesi
ve zamanla bir kaosa sürüklenmesi
kaçınılmazdır.
|
|
|
Türkçeye Fransız Kalmak – Tozan Alkan |
Sayfa:79 |
Fransızcadan dilimize 6000’
den fazla sözcük girmiş. Ortalama
konuşulan bir Batı diliyle
karşılaştırdığımızda sayı çok abartılı
değil. Bu sözcüklerin kimi dilimize
normal yolla girerken kimisi
de anlam dönüşümüne uğramış.
Sermet Sami Uysal 1965 yılında
başlayıp yaklaşık yarım yüzyıllık
bir emek sonucunda Türkçede Yaratılan
Fransızca Sözcükler ve Türkçede
Anlamları Değiştirilen Fransızca
Sözcükler adlı çalışmasında
konuyu etraflıca işlemiş.
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Nalan Barbarosoğlu |
Sayfa:81 |
Öykülerle dolu bir yılı arkada
bıraktık, gördüğünüz gibi. Yıl içinde
yazdıklarınızı yeniden okuyun
bir kez daha. Gerekiyorsa yeniden
yazın içinize sinmeyen yerleri. Üstünde
çalışa çalışa olgunlaşıyor öykü.
Başkalarına okutmadan önce,
kendi öykünüzü bir başkasının öyküsü
gibi okuyabilmeyi alışkanlık
haline getirin.
|
|
|
Burşun (Şiir) – Orkun Destici |
Sayfa:83 |
|
|
|
Beni Almaya Gelecekler (Öykü) – Hanife Altun |
Sayfa:84 |
|
|
|
Çit Caner (Şiir) – Adıgüzeller |
Sayfa:85 |
|
|
|
Dansöz (Öykü) – Eda Geven |
Sayfa:86 |
|
|
|
Sandviçsel Bir Yalnızlığın Dirimsel Uzantıları (Şiir) – Enes Taşbaşı |
Sayfa:88 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:89 |
|
|
|
Oğuzhan Akay ile Söyleşi – Vural Bahadır Bayrıl |
Sayfa:89 |
Ben zihnin, bilincin, bilinçaltının, düşündüğü
gibi yaşayanların şiirini yazıyorum. O yüzden, benim
şiirim azınlıktır. Yazmanın şehveti mi bu? Evet, orgazm
oluyorum hatta. Bu, dilsel anlamda böyle.
|
|
|
“Orpheus’un Şarkısı” / Handan İnci – Beyza Becerikli |
Sayfa:92 |
Bir edebiyat profesörü olarak İnci, Orpheus’un Şarkısı’nda
dilini basit, yalın bir düzeyde tutarak çalışmasını
yalnızca akademik bir inceleme olmaktan çıkarıyor, meraklısı
için bir sohbete veya bir dinletiye evrilebilecek bir
yapıya dönüştürüyor. Kitap, safi edebiyat eğilimliler için,
konusu başka bir yazara ilişkin, bağlarının arası kurguyla
örülmüşçesine birbirini takip eden bir roman olarak da
okunabilir. Zira yazarın kişisel bağlılığı ile Tanpınar’a dair
hikâyeler duyabiliyoruz İnci’den, “Tanpınar kadını” arayan
üniversite arkadaşlarından veya kişisel okuma tecrübelerinden
haberdar olabiliyoruz.
|
|
|
Nihat Genç ile Söyleşi – Nazlı Berivan Ak |
Sayfa:94 |
Okur bu öykülerde mutluluğun
resmini bulacak, çünkü mutluluk
kavganın resmidir.
|
|
|
“Otantik Snoplar” / Mehmet Rifat – Ayşe Ece |
Sayfa:96 |
Yayın dünyamızda rastlamadığımız türden bir kitap
Otantik Snoplar. Proust’un kahramanlarını tanıtmak için
hazırlanan, ancak alfabetik bir düzen içinde sıralanmış her
bir kahramanın roman içindeki hayat öyküsünü romanın
kendisinden de bağımsız olarak bize zevkle okutan bir kitap.
Yaşadığımız bu “okuma hazzının” temelinde Mehmet
Rifat’ın açıklayıcı-çözümleyici-yorumlayıcı eleştirel söyleminin
yazarlıkla bezenmiş benzersiz anlatım gücü olsa
gerek.
|
|
|
“Sinemamızın Yüzüncü Yılında 100 Yönetmen” / Rıza Kıraç – Yaşar Öztürk |
Sayfa:97 |
Sinemanın ABC’si adlı kitabı ardından Rıza Kıraç, hem
adları filmlerinin ve oyuncularının gölgesinde kalan emekçilere
vefa gösteriyor hem de gölgedekilerin gölgesinde
kalan kadın yönetmenleri deyim yerindeyse günışığına çıkarıyor.
|
|
|
“Peri Efsa” / Sevgi Saygı – Tuğçe Keleş |
Sayfa:98 |
Romandaki “canavar”ların hepsinin, toplumsal çerçevede
kültürel rolleri var; modern Türkiye’nin kuruluşundan
beri süregelen toplumsal algının dışladığı, görmezden
geldiği ve en sonunda da “canavar”laştırdığı metaları simgeliyorlar.
Köşkün her bireyinin birer birer sırları açığa çıkarken,
her biri bu “canavar”laşmadan nasibini alıyor, saç
kesiminden yüze kezzap atmaya, cam kesiklerinden Kabil’in
lekesine kadar, vücutlarında oldukça aleni metaforlar
olarak izlerini taşıyorlar.
|
|
|
Hayriye Ünal ile Söyleşi – Evren Kuçlu |
Sayfa:99 |
“Eşikteki Özgürlük” referans kitap sayılmalı. “Tahlil Tahrip
İnşa” ise uygulamadır. Kuramsal bakış elbette eleştirel
bakıştan farklı.
|
|
|
Tülin Tankut ile Söyleşi – Gülsüm Cengiz |
Sayfa:102 |
Değişim toplumumuzda yavaş ilerliyor. Bireyler hâlâ
aileye feda ediliyor.
|
|
|
“Keçi Medeniyeti” / Cemal Ün – Barış Özdemir |
Sayfa:103 |
Cemal Ün, “Keçi
Medeniyeti” adlı kitabında bin yıllar öncesinden günümüze
bir “keçi panaroması” sunuyor.
Çoğu eser, başlığıyla bir sır fısıldar okura, genel bir algı
oluşturur. Bu eserin keçiler hakkında yazıldığını anlıyorsunuz
başlığından; ancak “keçi”, alegorik bir anlatıya mı dönüşecek,
“keçi” hakkında baştan sona bilgi mi aktarılacak;
yoksa birtakım hikâyeler eşliğinde okuru “keçi imgeli” bir
kurmaca dünyasıyla mı buluşturacak kitap! Hayır, kitap –
tam da adının çağrıştırdığı gibi– medeniyetler bağlamında
“keçi”yi ele almış.
|
|
|
“Sıram Geldi” / Süleyman Güden – Deniz Yalvaç |
Sayfa:105 |
Süleyman Güden’in ilk kitabı Sıram Geldi, Eylül ayında
Nörokey Yayınevi’nden çıktı. Güden, Cağaloğlu’nun bilinen
simalarından, kitaplarla haşır neşirliği hiç de yeni değil.
Sıram Geldi kitabında yeni yazar ancak eskiden beri kitap
arkadaşı olan Güden, duygularının izinde gidiyor.
|
|
|
“Aşk Gibi Bakmasın Gözlerin” / Mehmet Tektemur – Aslıhan İlhan |
Sayfa:106 |
Mehmet Tektemur’un üçüncü şiir kitabı “Aşk Gibi Bakmasın
Gözlerin” aşka dair her şeyi anlatan ama daha çok
aşkın yalnızlık halini anlatan bir kitap.
|
|
|
“Saç” / Nur Özalp – Emre Dirim |
Sayfa:107 |
Nur Özalp, bir ressam. Berlin–İstanbul arasında yaşıyor
ve sergiler açıyor. Bu kez, boyaları kullanmıyor, sözcüklerle
başka bir dünyaya alıp götürüyor okuru. Boyaların
büyülü dünyasından sözcüklerin gizemli labirentine farklı,
unutulmaz, sarsıcı bir yolculuk yapıyor, okur da buna tanık
oluyor.
|
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:108 |
“Üvercinka” şiiri 1956’da yazılmış. 47
yıl önce de Cemal Süreya’nın ilk kitabının adı olmuş. O
gün bu gündür uçup duruyor şiir dünyamızda, Üvercinka.
Bu şiir ve bu kitap yalnızca Cemal Süreya şiirinin mührü
değil, şiirimizin de önemli bir dönemecidir. “Lâleli’den
dünyaya doğru giden bir tramvay”dan havalanan Üvercinka’nın
öyle bir havası vardır ki, şairi “asıl saran o”dur.
Çünkü “Onunla daha bir değere biniyor”dur “soluk almak”.
Üvercinka, artık bir dergi adı. Cemal Süreya Kültür Sanat
Derneği tarafından çıkarılmaya başlandı. Yolu uzun olsun.
|
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:110 |
|
|
|
Şimdi Haberler... – Gülce Başer |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|