|
|
ARALIK 2014
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Orhan Kemal 100 Yaşında! – Enver Ercan |
Sayfa:4 |
Orhan Kemal’in 100. yaş yılı 2014 yılı içinde ülke çapında çeşitli etkinliklerle kutlandı. Yazar Çukurova 7. Kitap Fuarı kapsamında 14-19 Ocak 2014’te Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen etkinliklerde anıldı. Yine bu yıl içerisinde 16-17 Ekim’de Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı ve Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü’nün işbirliğiyle Orhan Kemal adına bir sempozyum düzenlendi. Geçtiğimiz günlerde Orhan Kemal için İstanbul’da da etkinlikler gerçekleştirildi. 30-31 Ekim tarihlerinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi iki günlük geniş çaplı bir sempozyuma ev sahipliği yaptı. Bu sempozyumda sunulan birbirinden değerli konuşmalardan
dördünü yayımlayarak biz de Varlık dergisi olarak romanımızın büyük ustası Orhan Kemal’i doğumunun
100. yılında saygıyla anıyoruz.
|
|
|
Orhan Kemal’de Diyalojik Perspektif – Alper Akçam |
Sayfa:5 |
Orhan Kemal’in toplumsal yapının çözümlenip yeniden kurulmasında
anahtar rol oynayan, “diyalojik perspektif ”inde birer söylem taşıyıcısı olarak
yer alan kahramanlarını, “toplumsal işlevli” ve “duygusal işlevli” olarak iki
grup olarak sınıflamak çok da aykırı kaçmayacaktır.
|
|
|
Orhan Kemal’in Romanlarında Sınıfsal Bilinç – Mehmet Narlı |
Sayfa:9 |
Köylü işçiler yoksulluklarının, imkânsızlıklarının acılarını yaşarlar ama
onlar da niçin böyle olduğunun gerçek cevabının farkında değildirler.
Durumlarından şikâyet ettikleri zaman suçu, ya şehre ya feleğe bulurlar.
Burada Orhan Kemal’in gerçekçiliğindeki bir tutarlılığa değinmek gerekir:
Çağdaşı olan ve aynı estetik anlayış içindeki bazı hikâyeci ve romancılar,
böyle durumlardaki kişilerini “birer işçi sınıfı temsilcisi” gibi gösterip, doğal
gerçekliğin dışına düşerlerken, Orhan Kemal çoğu zaman bu hatayı yapmaz.
|
|
|
Sahih Bir Toplumcu Gerçekçilik: Bereketli Toprakların Destanı – Zeynep Uysal |
Sayfa:16 |
“Bereketli Topraklar”daki üç arkadaşın hikâyesi, bize bir nevi modern ile
modern öncesinin karşılaşmasını, çarpışmasını anlatmaktadır. Köyden kente
doğru yola çıkan üç köylüyü şehrin çetin koşulları beklemektedir. Şehirlinin
bir cin olduğu vurgusuyla başlayan roman, okura sonrasında olacaklara
dair işaretleri en baştan vermiş olur. Sakin ve durağan bir hayattan hızın ve
hareketin olduğu yere, premodernden moderne bir yolculuktur bu.
|
|
|
“Kalın Kâğıtlarda Çöplerimiz...” – Ayşe Sarısayın |
Sayfa:20 |
Orhan Kemal’in eserlerinde tüm kötülüklere rağmen kimi zaman üstü örtük,
kimi zaman belirgin bir iyimserlik sezdirir kendini. İnsan sevgisi var olduğu
sürece umut da vardır, olacaktır. Çalışan ve üreten, sömürülen, ezilen, hayata
tutunma çabasında, hemen hepsi “önce ekmek!” derdinde olan insanların
karşısında çıkarcı, işini bilen, sınıf atlama hevesinde yardakçılar, sonradan
görme zengin yapsatçılar, patronlar, ağalar vardır, ama insanın özelliklerini
belirleyen toplumdaki bozuk düzendir öncelikle, koşullar düzeldiğinde
insanlar da değişecektir.
|
|
|
Cephedeki Yazarlar – Mehmet Rifat |
Sayfa:24 |
Bakış Açısı’nın bu sayıdaki sayfalarını cephedeki yazarlara, özellikle de romancılara ayırmak, bu konuda kısa
da olsa bir döküm vermek istedik. Yazarların çarpıştıkları, yaralandıkları, öldükleri cephelerin bilgisini belirtmede
de Lire dergisinin Mart 2014 sayısından yararlandık. Bu arada cephe gerisindeki çabalarıyla dikkati çeken dört kadın
yazarı da savaşın yakın tanıkları olarak ele aldık.
|
|
|
Gerçekçilik Açısından “Sahnenin Dışındakiler” – Tahir Abacı |
Sayfa:29 |
Tanpınar, günlüğünde “Yahya
Kemal benim eşeğimdir” diye yazar.
Yani, geçmişin uygarlık birikimini
ve kültürel sürekliliği temellendirmenin
düşünsel yükünü Yahya Kemal’in
taşıdığını imâ eder. Estağfurullah,
kendisine Yahya Kemal’e
yakıştırdığı sıfatı yakıştıracak değiliz
ama asıl yükü kendisinin taşımış
olduğunu pek de fark edememiş olmalı
üstad.
|
|
|
Adalet Ağaoğlu’ndan “Dert Dinleme Uzmanı” – Haydar Ergülen |
Sayfa:38 |
Adalet Ağaoğlu’nun yeni yapıtı “Dertleri Dinleme Uzmanı” da, “dertleri
zevk edindim” dizesinde karşılığını bulan bir toplumsal ruh halinin, cinnet,
çöküş, dekadans, çürüme, tükenme, yok olma, umutsuzluk, umarsızlık
durumlarının romanıdır.
|
|
|
Şiirler – Yüksel Pazarkaya |
Sayfa:42 |
|
|
|
Üç Denizin Dalgaları – Sezer Duru |
Sayfa:43 |
Önemli olan demokratik olduğunu
savlayan ve demokrat olmayan
ülkelerdeki yöneticilerin ve
hükümetlerin kafa yapılarını değiştirmeleridir.
İnsanları bilinçlenmeye,
görünenin ardındakini görmeye
yöneltmektir. Altını çizmeye
çalıştığım bu bilinçlendirme günümüz
ülkelerinin hiçbirinde yok.
Globelleşen kapitalizm buna izin
vermiyor.
|
|
|
Tel Örgünün İki Yüzü (Şiir) – Arife Kalender |
Sayfa:44 |
|
|
|
Gurbeti de, Sılası da Olmayan Şairimiz: Özcan Yalım – Remzi İnanç |
Sayfa:46 |
Tam burada, Özcan Yalım’ın
Cemal Süreya ile birlikte Mülkiye’den
kuşağı sayılabilecek edebiyatçı
arkadaşları gözümün önüne
geldi: Sezai Karakoç, Tevfik Akdağ,
Ece Ayhan, Ergin Günce, Erdoğan
Alkan vb. Sonradan benim
de tanışıp görüştüğüm bu güzel insanlardan
şimdilik sadece değerli
şairimiz Sezai Karakoç (d.1933)
yaşıyor.
|
|
|
Şiirler – Özcan Yalım |
Sayfa:48 |
|
|
|
Evler’i Düşük Kare Odaları Kare Kare Necatigil – Hüseyin Alemdar |
Sayfa:50 |
Kapalı Çarşı’dan Divançe’ye,
Eski Toprak’tan Kareler Aklar’a, Evler’den
Söyleriz’e iç’ten dış’a, dış’tan
iç’e ismin beş ve duyguların az az /
çok çok yirmi beş halidir o; 32 kısım
tekmili birden bir Behçet Necatigil
portresi böyle de çizilebilir
pekâlâ.
|
|
|
Tuncer Uçarol’da Soyadına Direniş – Mahmut Temizyürek |
Sayfa:54 |
Bir özelliği şuydu: Soyadındaki
öğüte gizli bir direniş.
Uçarı, uçkun teoriler peşinde
bir yazar değildi, öyle olmak istemedi.
Beğenmediği bir şiiri şairi
dostu olsa da hatır için sevmezdi.
Ama sevmediğini belli etme biçimi,
özenliydi, çelebiceydi, zarifti.
Sevdiğinde de öyle; daima ölçülü.
Konuşmada da yazısında da, yargılarını
nedensiz bırakmaz, hangi
süzgeçten geçirmişse onu belirtir,
yargısını kanıtsız savmazdı.
|
|
|
Kafe Kozmopolit (Şiir)– Nilay Özer |
Sayfa:56 |
|
|
|
Kültür Gündemi: Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Romanımızın Ergenlik Çağına Bakış – Atilla Birkiye |
Sayfa:58 |
Bu yıllar aynı zamanda romanın
sanki “ergenlik” yıllarıdır; ve de çok
az roman yazılır, yayınlanır. Halid
Ziya da mihenk taşıdır. Daha öncesinde
Ahmet Mithat, öteki Tanzimat
romancıları, H. Ziya’nın çağdaşı
Hüseyin Rahmi eğitsel bir tavır
içindedir ve roman prototipleri de
ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle
Batı özentili alafranga züppe,
kocasını aldatan kadın vb. Ama
tiplemelerdir. Özellikle H. Ziya ile,
Serveti Fünun ile estetik anlayışın
önem kazanması ve karakter oluşumu
gelişiyor, hatta başlıyor.
|
|
|
Okurken 14 – Sabit Kemal Bayıldıran |
Sayfa:64 |
Fuzuli’nin, kendisinden önce
yetişen şairlere selam yollarken hepsini
‘anlayışlı, derin düşünen’ diye
nitelemesi, Doğulu alçakgönüllülüğünü
ve ‘ego’sunun şimdiki gençlere
göre hiç de şişkin olmadığını
gösteriyor. Ama “akşamdan sabaha
değin içim kanayarak uğraşa uğraşa
bulup, yazdığım bir kavramı, sabahleyin,
başka şairlerle benzeştiğini
görünce, karaladığım olmuştur,”
derken şairin başkasına benzemesinin
sakıncalı olduğunu söylüyor
söylemesine ama okuyanların eleştirilerine
gereğinden fazla kulak vermiş
olması bana göre iyi olmamış.
|
|
|
Medya Notları: Kimliksel Karşıtlık - Düşünsel Kısırlık |
Sayfa:68 |
|
|
|
Gözyaşının Bile Kıskanıldığı Zamanlar – Nilgün Tutal |
Sayfa:69 |
Nilgün Tutal “Gözyaşının Bile Kıskanıldığı Zamanlar”da neo-liberal klasik/kitlesel medyanın ya da kitlesel/
bireysel sosyal medyanın yaygın iletişim anlayışının kimliksel ikili karşıtlıkları desteklemeye yaradığının
altını çiziyor. Medyayı takip etme ve medya içeriklerini yaygınlaştırma; sosyal medyada egemen medya düzeninin
ürettiği metinleri ve görsel temsilleri kullanma tarzımızla bu ikili yapıları sürdürdüğümüzü, bu nedenle
de entelektüel/akademisyen, uzman, gazeteci olarak eleştirel ve sarsıcı olanın yitip gitmesine katkıda bulunduğumuzu
iddia ediyor. Yazar, çizer ve entelektüellerin imajlarını ve imgelerini kitleselleştirmek için siyasi ve medyatik
olarak inşa ettikleri/inşa edilmiş kimliksel karşıtlıklarla farklı düşünme ve yaşama imkânlarını tıkadığına işaret
ediyor. Bu duruma Manisa’nın Soma ilçesine bağlı Yırca köyünde Kolin firmasının termik santral inşa etmek
için altı bin zeytin ağacını kesmesiyle ilgili olayın haberleştirilme biçimini örnek alıyor. 7 Kasım 2014 tarihinde
CNN Türk’ün öğleden sonraki haber kuşağında Yırca’da yapılan zeytinlik katliamının durdurulması/duyurulması
için hukuka çağrı yaparak gözyaşlarını tutamayan köy muhtarı Mustafa Akın’ın ağlama anında oluşan imgesinin
ikili bir kimliksel karşıtlık inşasının pekiştirilmesinde nasıl kullanıldığını gösteriyor. Bu haber örneğinde
açıkça ortaya çıkan olgu, toplumsal olarak kimliksel ayrımları pekiştiren anlatılara ve görüntülere duyulan ilginin
artmış olmasıdır. Gözyaşı etkisi, siyasi iktidar içinde gözyaşı dökülmeye değer başka konuların gündeme getirilmesiyle
dengelenmeye çalışılmıştır. Tutal, medyanın masumiyeti, mağduriyeti, adalet ile adaletsizliği, hukuk ile
hukuksuzluğu birbirinden ayırt edilemeyen değerler olarak temsil etmeye başlamasını içinde yaşadığımız çağın
değerler sisteminin kökten yıkılmış olmasına bağlıyor.
|
|
|
“Muteberler” İşbaşında! – Korkmaz Alemdar |
Sayfa:75 |
Korkmaz Alemdar “‘Muteberler’ İş Başında!”da Türkiye’de ticari yayıncılığın doğduğu Turgut Özal döneminden
günümüze medya sektörünün ekonomi-politik yapısının ve sektör çalışanlarının gazetecilik anlayışının
dönüşüm serüvenine ışık tutuyor. 1980’li yıllara kadar hüküm süren kamu yayıncılığı ile 1980 sonrasında hızla
gelişen ticari yayıncılık arasında bilginin ekonomik ve politik iktidarın hizmetine koşulma tarzındaki temel farklılıkları
vurguluyor. Alemdar, siyasi iktidarı destekleyenler ve desteklemek zorunda olanlar şeklinde ikiye ayırdığı
medya sektörünün kuralların konulmasında ve düşünsel iklimin belirlenmesinde önemli konumlarda yer alan
aktörlerinin nitelik kaybına uğradığına dikkati çekiyor. Aynı sorunun akademik çevrelerde de yaşandığına ve bilen
ile bilmeyen arasındaki ayrımın çağımızda daha çok bilmeyenden yana avantaj sağlayacak şekilde dönüştüğünü
söylüyor.
|
|
|
Bana Ayrılan Sürenin Sonuna Geldik – Aydın Çam |
Sayfa:78 |
Aydın Çam “Bana Ayrılan Sürenin Sonuna Geldik” başlıklı yazısında her birimizin kendi medyasının olması
olgusuna farklı bir açıdan yaklaşıyor. Kitle iletişim araçlarının şiddeti seyrettiren içerikleri ve seyredenin bu şiddet
içerikleriyle bağı iletişim alanının ilgisini hep çekmiştir. Bu seyirlik şiddet fenomeni günümüzde başka boyutlar
da kazanmaya başladı. Bunda yeni iletişim teknolojilerinin her birimizi medya içeriği üreten ve dağıtan kişilere
dönüştürmesi etkili oldu. Önceden gazetecilerin üstlendiği işi şimdi devletler, terör örgütleri ve mafya yapılanmaları
kendi adlarına yapmaya başladılar. Bireysel olarak aynı olguyla karşı karşıyayız. Kendi yaşamımızı medyatikleştirmek
için yaşamımızın her anı, gerekirse de öldüğümüz anı kaydetmek görüntülemek ve paylaşmak
istiyoruz. Çağımızdan önce okur yazar olanın yazıyla veda ettiği intiharların yerini kayda alınıp Facebook’tan
paylaşılan sahneye konulmuş intihar vedaları aldı. Aydın Çam Eski Ahit’teki Ahitofel’in intiharı ile Mehmet Pişkin’in
intiharı arasında bir bağlantı kurarak yaşama çekidüzen verdikten sonra ölüme yolculuğa çıkmanın anlamını
sorguluyor.
|
|
|
Ayırıcı (Diyakritik) İmler ve Düzeltme İmi Sorunu – Nizamettin Uğur |
Sayfa:80 |
Genelde yakın sesler arasındaki
farklılıkları belirginleştirebilmek
için temel ya da ana
harflere yapılan eklentilere diyakritik
(ayırıcı, düzeltici) im adı veriliyor.
Nerdeyse tüm dünya dillerinde
kullanılıyor bu eklenti imler.
Ayırıcı imleri alan harflerin bazıları
kimi ülkelerde sabitlenme yoluyla
alfabetik gösterge durumuna da
getirilmiştir.
|
|
|
Basında Çeviri ve Çevirmen – Tozan Alkan |
Sayfa:85 |
Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü çevirmen Koray Karasulu’ya verildi.
Yaşamı boyunca Dil Devrimi’ne emek veren, 30 Ekim 1993’te yitirdiğimiz,
Dilci Ömer Asım Aksoy’un devrimci düşüncelerini ve yapıtlarını gelecek
kuşaklara aktarmak için Aksoy ailesinin katkılarıyla düzenlenen Dil Derneği
Ömer Asım Aksoy Ödülü, 1995’ten bu yana değişik dallarda veriliyor.
|
|
|
Son Arzu (Şiir) – Elif Sorgun |
Sayfa:87 |
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender |
Sayfa:88 |
Tropikal bir adanın yakınlarında
bir uçan balık sudan sıyrılıp
yükseliyor ve bir süre havada asılı
kalıyor. Şaşkınlıkla bakıyor olup
bitene bir kırk beş saniye. İçinde bu
kadar çok ‘bir’ sözcüğü geçen bir
cümle, içinde bu kadar ‘bir’ olma
hevesi taşıyan bir edebiyat karşısında
tutunmaya çalışıyor boşluğa.
Tıpkı o şair gibi. Tıpkı o yayınevleri
gibi.
|
|
|
Matem’atik Üzerine Sözgerimi (Şiir) – Eyüp Erhun Köse |
Sayfa:89 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Nalan Barbarosoğlu |
Sayfa:90 |
Yılın bu son ayında hayatlarımızdaki
boşluklara bakalım ve
oradan çıkan bir öykü yazalım; ne
dersiniz? Unuttuklarımıza, unutturulmaya
çalışanlara bakalım...
Hayatımızın içinden çekip gidenlerin,
ayrılanların arkalarında bıraktıkları,
içimizde doğurdukları
boşluklara. Hayata boşluklardan
bir öykü armağan edelim bu ay. Bir
yeni yıl armağanı gibi gönderelim
bu öyküyü sevdiklerimize, tanıdıklarımıza,
arkadaşlarımıza. Ne dersiniz?
|
|
|
İki Ekmek Bir Yoğurt (Öykü) – Ezgi Polat |
Sayfa:93 |
|
|
|
Uçurtma Ölüleri (Şiir) – Gürhan Bıyıklı |
Sayfa:96 |
|
|
|
Ben Aslında Amirim (Öykü) – Özlem Kiper |
Sayfa:97 |
|
|
|
Hertz (Şiir) – Yalçın Ülker |
Sayfa:99 |
|
|
|
Sen (Öykü) – Rafet Uçkan |
Sayfa:100 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:101 |
|
|
|
“Son Akşam Yemeği” / Yücel Kayıran – Soner Demirbaş |
Sayfa:101 |
Felsefeci olarak da tanıdığımız Kayıran, şiirleriyle felsefe
yapmadan ama dizelerinde felsefi dokunuşlar da sergileyerek
imge ormanları oluşturuyor okurunun belleğinde.
|
|
|
“Bitti Bitti Bitmedi” / Vedat Türkali – Pınar Doğu |
Sayfa:103 |
Bitti Bitti Bitmedi’nin ana öyküsünde Tarık ve Madam
Lüsi’nin aşkı var, ancak roman birçok yan hikâyeye ev
sahipliği yapan zengin bir anlatıma sahip. Böyle girift bir
kurgu beraberinde birçok tutarsızlığı ya da karışıklığı getirebilirdi
fakat Vedat Türkali’nin ustalığı karmaşık olay örgülerini
yalın ve güçlü bir üslupla anlatabilmesinde yatıyor.
|
|
|
“Selimiye Bir Yokuştur” / Oktay Akbal – Hasan Akarsu |
Sayfa:105 |
Oktay Akbal, belleğine, aklına, düşlerine, geleceğe
seslenir öykülerinde. Başkişi kendisidir zamanın içinden
geçen.
|
|
|
“Rüyalar, Masallar, Mitler” / Erich Fromm – Çiğdem Aldatmaz |
Sayfa:106 |
Kitabın ilk bölümünde insanlığın ilk anlarından beri şekillenen
sembol dili üzerine hayli açıklayıcı bir bölüm var. Hikâyelerle
anlatılan bu bilimsel mesele, rüyaların dilini çözmek
için kullanılan temel anahtar niteliğinde. İkinci bölümde rüyaların
özelliklerine değinmeye başlıyor kitap. Rüyalar dizginlenemez
arzuların mı yoksa akılcı yanımızın mı eseridir?
|
|
|
“Atlas” / Alperen Yeşil – Hüseyin Peker |
Sayfa:107 |
Atlas’ı bu yılın beğendiğim kitapları
arasında saydığımı eklemeliyim. Kelime örgüsü daralmış,
Kesif anlam tortularında yüzen kemiksi bir incelme, ruh
yapısına birleştirdiği, iki kat fazladan görme ve evrenin
her yerine eklediği yeni takılar, olgun yakıştırmalarla güven
veren bir söyleyişe kavuşmuş.
|
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:108 |
Kıbrıslı şairlerin şiirinde, ne olduğunu tam çözemediğim
farklı bir ses var; biraz buruk, biraz kavruk,
biraz kekre ve çokca acı. Kokusu da, kumaşı da Akdeniz
kültürüyle beslenen bu şiirlerde Ada’nın tarihi, siyasi yapısı,
parçalanmışlığı... şiirlerin deltasında birikip duruyor.
|
|
|
Şimdi Haberler... – Gülce Başer |
Sayfa:110 |
|
|
|
|
|
|
|
|