|
|
ŞUBAT 2014
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Türkiye’de Resmi Kurumlar Açısından Siber Zorbalık; Durum Tespitine ve Farkındalık Yaratmaya Yönelik Çalışmalar – Emel Baştürk Akca |
Sayfa:4 |
Siber zorbalık kavramı Türkçeye İngilizce alanyazından girmiş, görece olarak yeni bir kavramdır. Halk arasında kavramın bilinirliği çok yaygın olmasa da siber zorbalık vakalarının giderek yaygınlaştığını medyaya yansıyan haberlerden de anlamak mümkün. Türkiye’de siber zorbalığın yaygınlığına ilişkin tüm ülkeyi kapsayacak genişlikte çalışmalar henüz mevcut değildir. Siber zorbalık, daha çok internet kullanımına ilişkin çalışmalar içerisinde altbaşlıklardan biri olarak ele alınmıştır. Ancak intihara kadar varan ciddi sonuçlara sebep olabilen siber zorbalık vakalarının giderek artması, bu konuya odaklanan çalışmaların sayısının da artması gerektiğini göstermektedir. Medyaya yansımayan, adı konulamayan ya da kimseyle paylaşılmadan sessizce yaşanan daha pek çok siber zorbalık vakası söz konusu olabilir. Bu nedenle hem durum tespiti, hem önleyici, hem de siber zorbalığın yarattığı olumsuz sonuçları bertaraf etmeye yönelik çalışmalara ihtiyaç vardır. |
|
|
Okulda Yeni Bir Şiddet Türü Olarak Siber Zorbalık – Bircan Ergün-Başak |
Sayfa:9 |
Kurbanlar siber zorbalık sürecinde sosyal ilişkilerden izole olup yalnızlaşırken, zorbalar kendileri gibi zorbalık yapmaya elverişli değerlere sahip akranlarıyla geniş bir arkadaşlık ağı geliştirmektedirler. Sahip oldukları şiddet eğilimi içeren bu ilişki ağı zorbalık yapan öğrencilerin daha çok riskli ortamlarda bulunmalarına yol açmaktadır. |
|
|
Siber Zorbalık; Dünyada ve Türkiye’de Yaygınlığı – Seda Ergül |
Sayfa:13 |
Bilişim teknolojilerinin kullanımı, günümüz toplumları için çokboyutlu bir etkileşim ve kamusal ortam sağladığından konuya gelişim psikolojisinin sınırları ötesinde de bakılması gerekmektedir. Bu anlamda internet, demokratik katılımın, hak ve özgürlüklerin etkin bir şekilde kullanılmasını sağlayacak bir araç olarak ele alınmalı ve gençler tarafından etik bir şekilde kullanılması hedeflenmelidir. |
|
|
Siber Zorbalıkla Mücadele Konusundaki Yaklaşımlar; ABD ve İngiltere Örnekleri – İdil Sayımer |
Sayfa:18 |
Sanal ortamda gerçekleşen bir zorbalık türü olması nedeniyle siber zorbalığın coğrafi bir sınırı da bulunmuyor. Ancak intiharlarla sonuçlanan vakaların daha ziyade ABD ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde olması, bu ülkelerde ne tür önlemler alındığı konusunu da ön plana çıkartıyor. |
|
|
Dijital Kimlikler ve Riskler: Siber Zorbalık – Jale Balaban-Salı |
Sayfa:24 |
Kendine ait özel uygulamaları, dili ve kültürü içinde tasarlanmış dijital kimlikler varoluşlarını sürdürebilmek için diğerleriyle etkileşim kurmalıdır. Bu etkileşim sonucu, dijital kimlikler kendilerini sürekli olarak değerlendirerek yeniden inşa edebilirler. Ayrıca, bazen bireyler hem gerçek dünyada hem de çevrimiçi dünyada aynı anda pek çok kimliğe sahip olabilirler.Gerçek yaşamda belirli koşullarda bir kimlik daha baskın olabilirken, çevrimiçi dünyada başka kimlik baskın olabilir. Evdeyken ebeveynlik kimliğimiz, okuldayken öğrenci-öğretmen kimliğimiz siber uzamdaysa politik bir grubun lideri/üyesi kimliğimiz baskın olabilir. Bazen bu kimlikler arasındaki sınırlar da belirsizleşebilir. |
|
|
Fil Üzerine Çeşitlemeler, Otistik Düşmanlık ve Yazarlık Okulları – İbrahim Yıldırım |
Sayfa:27 |
Gün geçmiyor ki her hangi bir kentimizde yeni bir roman atölyesi ya da yaratıcı yazarlık okulu açıldığı duyurulmasın. İstanbul’ da çok sayıda yazarlık kursu olduğunu biliyorum. Araştırdım, Ardahan’dan Edirne’ye; yüze yakın kuruluş ya da kişi bu tür çalışmalar yapıyor. Aralarında sertifika verenler de var; belgeleri MEB’ten onaylı mı, bilmiyorum! Bu yoğunluğa bakarak her yıl yüzlerce yeni yaratıcı yazarın edebiyat ortamına katıldığını söyleyebiliriz. |
|
|
İnsanın Arkadaşı Gidince... (Şiir) – Haydar Ergülen |
Sayfa:32 |
|
|
|
Gündelik Siyasal Söz Varlığı – Mehmet Rifat |
Sayfa:34 |
15 Aralık 2013 - 15 Ocak 2014 arasında yazılı basının haber sayfaları ve köşe yazıları ile sözlü ve görsel basının haber programlarında ağırlıklı olarak yer alan ve bir bakıma o sürecin “gündelik siyasal sözcük hazinesi”ni meydana getiren aşağıdaki dilsel birimlerin, bir kavram alanı çalışması ya da bir kavrambilimsel inceleme yapmak isteyenlere kolaylık sağlayacak bir bütünce (Fr. corpus) oluşturabileceğini düşünüyorum. Konunun uzmanları iyi bilirler: Kavrambilim (Fr. sémasiologie), anlambilim araştırmalarında “göstergelerden kalkarak bu göstergelerin belirttikleri kavramların belirlenmesini amaçlayan inceleme türü”dür. Bu amaçla aşağıda yer alan sözcükleri ya da sözcük öbeklerini önce bağlamlarına oturtmak, ardından da bunların bağlı olabilecekleri kavramsal alanları belirlemek gerekir. Bu arada göstergebilimin (Fr. sémiotique) geliştirdiği esenlikli/esenliksiz (Fr. euphorique/dysphorique) kategorisi de araştırmacılara sınıflandırma yapma ve kavramsal alandaki anlam eksenlerine bir üst başlık bulma, böylece söz konusu “dönemin siyasal söylemi”ne ilişkin kavramsal yapıyı yakından tanıma konusunda ipucu olabilir!
Yeri gelmişken kavrambilimin karşıtı ya da bütünleyicisi sayılabilecek araştırmayı da belirtelim: “Kavrambilimsel yaklaşımın karşıtı olan yaklaşım, yani gösterilenden ya da kavramdan kalkarak göstergeler düzeyindeki gerçekleşme biçimlerini inceleyen yaklaşım ise adbilim [Fr. onomasiologie] diye adlandırılır.” (M. Rifat, Açıklamalı Göstergebilim Sözlüğü, İş Kültür, 2013, s. 143.)
|
|
|
Güz Evrimi (Şiir) – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:36 |
|
|
|
Üç “Dize”nin Öyküsü – Abdülkadir Budak |
Sayfa:38 |
Şiir, bir duygudan, bir düşünceden, okumalardan çıkabileceği gibi, konuşmalardan da çıkar. Herhangi bir konuda, kendi doğal akışı içinde süren bir sohbetin bir yerinde bir cümle kurulur, bir ışık çakar. Bir şiirin doğum müjdesini vermiş olan “o cümle”, edenden çok fark edene, beyninin bir köşesine not edene aittir. Cümleyi şiir etmeyi başaracak birine. Konuşmalarda sözün kimden çıktığına bakılmaz, kim tarafından not edildiğine ve onu şiire çevirecek olana bakılır. |
|
|
Uğultu (Şiir) – Salih Bolat |
Sayfa:40 |
|
|
|
Baudelaire, Orospulardan Başkasını Sevmedi! – Feridun Andaç |
Sayfa:42 |
Sonra, bir gün, tutup bizi geneleve götürmüştü. Kendi yazdığı Keşanlı Ali Destanı, vari bir oyunu da sahneye koymayı tasarlıyordu. Oyun genelevde geçiyordu. Burada dostu olan bir kabadayının öyküsüydü. Bizler onun “as oyuncu”larıydık. Oyunu bize anlatıp duruyordu. |
|
|
Sen Sevme Beni Yine (Şiir) – Oya Uysal |
Sayfa:44 |
|
|
|
Kurtuluş (Öykü) – Gökçe Parlakyıldız |
Sayfa:46 |
|
|
|
Kültür Gündemi: “Gönderme Yapmak”: Sanat Tarihini İşgal Eden Bir Terimin Anatomisi – Barış Acar |
Sayfa:48 |
Özdeşlik sorunu, aynen kendilik sorununda olduğu gibi, temsile ilişkin kavramsal temeli oluşturduğu halde, yeterince üzerinde durulmamıştır. Bir şeyin kendi kendisiyle özdeş olmasının olanağı, yani sanat yapıtının “kendi”liğinin özdeş olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı tartışma dışı bırakılmıştır. |
|
|
Kedi? ve Ben (Şiir) – Enver Ercan |
Sayfa:55 |
|
|
|
Uçurumdan Aşağı Atlamak – Volkan Çelebi |
Sayfa:56 |
Değişmezin tarihini yapan filozof konuşur, çünkü konuşacak zamanı vardır; harfler arasında durur, çünkü harfleri ve anlamlarını eğip büken zamana hükmeder, söyledikleri boşluğa karışmaz, çünkü bizzat o boş-zamanı mülkiyetin doluluğuna ve böylece mülkiyetler (evler, araziler, özel hayatlar vb.) arası yankılara dönüştüren sese sahiptir. Filozofun sesi, böylece mülkiyetin ilk biçiminin, dünyanın yerlerinden önce, düşünen filozofun kendisine biçtiği ayrıcalıklı yerin harfler bakımından dünya olarak telaffuz edilmesinden çıkar. |
|
|
Şiirler – Leylâ Şahin |
Sayfa:61 |
|
|
|
Yönetilen Kalp (II) – Ömer Faruk |
Sayfa:62 |
İnsanlık tarihine kısaca göz attığımızda bile elleri kana ve suça en az bulanmış bir halk olduğunu söyleyebiliriz Çingenelerin. Devlet kurmamış, kale yapmamışlar, düzenli orduları, bayrakları, milli marşları, ulusal önderleri, kahramanları, anıtları yok. “Vaat edilmiş topraklar”a dair efsaneleri yok. Tarım yaparak diğer canlı türlerinin doğadan yok olmasına neden olmamışlar; dünyanın sonunu getirecek olan ekolojik kriz ve küresel ısınmada hiçbir payları yok. |
|
|
Burjuva Olmak İsteyen Öğrenci ve Sivisi (Öykü) – İsahag Uygar Eskiciyan |
Sayfa:79 |
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender |
Sayfa:80 |
Bazen şiirin yıpratıcı yanını da düşünmek gerek; şairler üzerindeki ters, aklı çeviren, tansiyonu yerinden oynatan yanından söz etmiyorum. Şiir, okur üzerinde asıl niyetin ötesinde bir etki yaratabilir mi? Coşkunun olumsuzluğu yahut anlam-imge karşılaştırmasındaki yanlış yorumlar okuru yönlendirmede istenilmeyen sonuçlar doğurabilir mi? Diyelim ki böyle bir gerçek var – şairi bundan sorumlu tutmak ne kadar doğru? |
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Nalan Barbarosoğlu |
Sayfa:81 |
ataların hayat gailesi dedikleri sürerken iki arada bir derede yazmaya çalışacaksınız hayatı ve dünyayı. yazdıkça açılacak, yazdıkça karanlığınıza dokunacaksınız. daha mı iyi olacak hayat ya da daha mı güzel olacak dünya? sorunun yanıtı tartışma götürür olsa da, kendinizi daha iyi hissedeceğiniz kesin. |
|
|
İlahi Tragedya (Şiir) – Ayda Canbaz |
Sayfa:83 |
|
|
|
Fiyodor (Şiir) – Misli Baydoğan |
Sayfa:84 |
|
|
|
Buhran (Öykü) – Eşref Yener |
Sayfa:86 |
|
|
|
Şiir Yılıyla Kaç Dakikadayız (Şiir) – Umut Göksal |
Sayfa:88 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:89 |
|
|
|
Metin Kaygalak ile Söyleşi – Veysi Erdoğan |
Sayfa:89 |
Şair bir yanıyla atkıya diğer yanıyla çözgüye evrilen bir zihin aralığında tutmak zorunda kendini. |
|
|
“Öykü Uçları” / Ali Teoman – Kaan Egemen |
Sayfa:92 |
Ali Teoman küçük çatlakları yakalamış, oradan gelen sızıntıları önümüze koymuş. Hepimizin bilip yaşadığını art arda ve manidar kelimelerle sıralamış, öyküleri hem gözümüz bir yerlerden ısırıyor hem de onlara yabancıyız. “Kin”de, “birbirlerinden tutkulu biçimde nefret ediyorlardı” dediği gibi okuduklarımızdan ayrıyız ama aynı zamanda onlarla yan yanayız. |
|
|
Nilgün Tutal Cheviron ile Söyleşi – Aydın Çam |
Sayfa:93 |
Şiddet bir yandan hayatın içinden televizyon ya da sinemaya geçerken diğer yandan ise televizyon ve sinemadan tekrar hayata sızıyor. |
|
|
“Hürmeten” / Serap Aslı Araklı – Hüseyin Peker |
Sayfa:95 |
Serap Aslı Araklı’nın 2013 Yaşar Nabi Nayır Ödülü’nü aldığı Hürmeten kitabını ilk okuduğumda, içimde uçuşan şu oldu: Cemal Süreya, yaşasaydı ve Araklı şiirini tanımış olsa ne derdi? Elbet yanıtı benim de içimden geçenlerdi: Havalara uçardı. Böyle bir şairi tanımış, şiire eğilmiş görmekten büyük keyif duyardı. |
|
|
Celal Güngördü ile Söyleşi – Pınar Doğu |
Sayfa:96 |
İnsan kendi kudret derecesine göre çeşitli kimlikler taşır. İnsanın varacağı bir sınır vardır, ötesine geçemez. Birey içinde çok çeşitli kimlikler barındırır. Her alanda zorunlu olarak kurguladığımız kimliklerimizdir bunlar. Varolmak için başka bir kabuğa bürünürüz, yabancılaşırız. |
|
|
“Hayatçağıran” / Duygu Kankaytsın – Halil İbrahim Özbay |
Sayfa:98 |
Bir şiir, ben’in patlaması, boşluğa saçılmasıdır çünkü. En toplumsal sorunları dile getirdiğine inandığımız bir şiirde bile böyledir bu. Hayatı, kendi şiir dilini yaratmadan yorumlayan şair, yeni bir şey söylese bile, asla yeni bir şey söylemiş olmaz ve özgün olma şansını yitirir. |
|
|
“Geç Kalan Adam” / Sefa Kaplan – Handan İnci |
Sayfa:99 |
Tanpınar’ın edebiyat ortamına yönelttiği malum şikâyetleri günceleştirerek aktarması ise kitabın bir başka ilginçyönü. Özellikle beşinci bölümde Tanpınar’a odaklanmış biyografın yanında,dikkatini yaşadığı toplumun kültürel sorunlarına çevirmiş bir eleştirmen de var karşımızda. Yahya Kemal için yazdığı biyografide aslında bize daha çok kendini, kuşağını, yaşadığı dönemin problemlerini anlatan Tanpınar gibi Sefa Kaplan da 70’lerde üniversite öğrencisi olmaktan başlayarak günümüzün kültür ve tüketim ilişkilerine varıncaya kadar kendi çağını yazıyor. |
|
|
Fırat Ceweri ile Söyleşi – Mehmet Öztunç |
Sayfa:100 |
Yazarken tüm kuralları unutuyorum, kendimce bir dünya kuruyorum ve o dünya sadece beni ilgilendiriyor. |
|
|
“Fırtına Takvimi” / Jale Sancak – Duygu Atın |
Sayfa:103 |
Öyküleriyle edebiyatımızda önemli yeri olan Jale Sancak’ın ilk romanı Fırtına Takvimi Ekim ayında okurlarıyla buluştu. Yazar, Fırtına Takvimi’nde, bu toprakların kaderi haline gelen, adeta kangren olmuş, ruhumuzu kemiren, kalplerimizi karartan acıları anlatıyor. Gazetelerin büyük manşetleri altında kalan, haberlerde bile yer almayan fakat hepimizin günlük yaşamımızda iç içe olduğu bu acılar Sancak’ın başarılı kalemi ve onun yarattığı karakterlerle yeniden farkındalığımızın artmasını sağlıyor. Ayrıca belleksiz bir toplum olarak unuttuğumuz, yakın tarihimizin en önemli siyasi ve toplumsal olaylarından 12 Eylül ve Maraş katliamını hafızalarımızda tazeliyor. |
|
|
Ayşe Sevim ile Söyleşi – Dursun Güzel |
Sayfa:104 |
Bizim şiirimiz hikmetle dolu değil, hatta hikmetin yanından yöresinden geçmiyor. |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:106 |
Deneysel şiirlerin şairi, Avusturyalı Ernst Jandl’ın şair “akrabaları”nı öteden beri merak ederdim. “viyana grubunun babası h. C. Artmann/ viyana grubunun annesi gerhard rühm/ viyana grubunun çocukları sayısız”. Şairin kendisi de “viyana grubunun” “enişte”siymiş. Bizim şiirimizde de böyle akrabalıklar yok mu? Varsa, kim kimle akraba peki? Ernst Jandl kendi şiir dünyasını şöyle betimliyor: “Çalışmamın amacı, bugün de eskisi gibi, işleyen, canlı, etkili, dolaysız ve hangi malzemeden yola, hangi biçim içinde ortaya çıkarsa çıksınlar, benim içimde yön ve eğilim, sevinç ve öfke olan ne varsa onun yönlendirdiği şiirlerdir. İstediğim, omuz silktirmeyen şiirlerdir.” (Daha İyisi Saksafon, seçme şiirler, çev: Tevfik Turan, YKY 1977) Şair, dünyayı farklı işaretlerle yorumlarken harflere, hecelere, görsellik kazandırıp yeni anlatım olanaklarıyla sesleniyor okura. |
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:108 |
|
|
|
Şimdi Haberler – Gülce Başer |
Sayfa:109 |
|
|
|
|
|
|
|
|