|
|
EKİM 2013
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Neşet Ertaş Şiirlerinin Yerelliğindeki Evrensellik – Soner Demirbaş |
Sayfa:3 |
Dilin önemli bir özgürleşme aracı olduğunu en iyi âşıklardan öğreniriz. Dildeki özgürleşmenin önüne geçmenin insanın özgürleşmesinin önüne geçmek olduğunu ve dilin insanı insan yapan en önemli edimlerden biri olduğunu; insanı katlanarak çoğalttığını Neşet Ertaş gibi ustalardan anlayabiliriz. |
|
|
Alevi Şiirinde İki Âşık Hali: Âşık Mahzuni Şerif ile Neşet Ertaş – Haydar Ergülen |
Sayfa:7 |
Bahar şenliğiyle akışlı, güz kederiyle duruşlu Neşet Ertaş. Hani ‘Allah’ın garibi’, ‘Allah’ın adamı’ dedikleri türden bir cins adam. ‘Tabiatın adamı’, yani tabiyatıynan öyle bir adamoğlu işte. Mahzuni şehirli, eğitimli, Türkçesi beyaz ekmek gibi, şehir ekmeği gibi, fırın ekmeği de diyebiliriz hatta, sözcükleri de beyaz çoğu kere. Neşet Ertaş’ın Türkçesi ise bazlama kokuyor, sıcak, mideye değil ama yüreğe oturma, dokunma ihtimali daha fazla. Tandır ekmeği diyelim, bir yanı koyu bir yanı açık. Bir yanı güneş bir yanı gölge. Bir yanı düğüne gidiyor bir yanı ölüme. Bir gözü ağlıyor diyelim son olarak da, bir gözü gülüyor. |
|
|
Sözcüklerin İçini Doldurmak: Eğitim-Öğretim, Talim-Terbiye – Osman Deniztekin |
Sayfa:14 |
İlk ve orta öğretim okulları açıldı, yüksek öğrenim okulları da açılıyor. İlgili (bağzı) haberler:
İlkokul Türkçe öğretmeni kara çarşafla derse girdi / Okul müdürü kızların etek giymesini yasakladı / YÖK ilahiyat fakültelerinde felsefeyi kaldırıldı; din psikolojisi, sosyolojisi, eğitimi gibi derslerin kredi saatleri azaltıldı / İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilerin binadan binaya yürümesi yasaklandı.
|
|
|
Vay Be, Ben de Yaşlanırmışım! (Şiir) – Abdülkadir Budak |
Sayfa:15 |
|
|
|
Tutanak (Öykü) – Barış Acar |
Sayfa:16 |
|
|
|
Bir Roman, Bir Sonsöz, Bir Şema-Sözlük ve Çözmeceler – Mehmet Rifat |
Sayfa:18 |
Kar’ın kuşkusuz birçok okuma serüveni bulunabilir. Sözgelimi, metin ideolojilerin çatışması olarak da okunabilir. Ama ben yukarıda Kar’a yalnızca içeriğin düzenini de açan roman kurgulanışı açısından yaklaşmaya çalıştım. Ayrıca, ideolojilerin çatışmasının da romanın içerik tözü olarak değil, bu tözün biçimlendirilmesi, düzenlenişi, anlamlandırılışı olarak (içeriğin biçimi olarak) değerlendirilmesinin roman türüne yakışacağına, roman türünün bunu gerektirdiğine inanıyorum. |
|
|
İkindi Şiirleri’nden (Şiir) – Tahir Abacı |
Sayfa:23 |
|
|
|
Gece Islıkları (Şiir) – Arife Kalender |
Sayfa:24 |
|
|
|
Okurken 10 – Sabit Kemal Bayıldıran |
Sayfa:26 |
Edebiyatımız Fuat Köprülü’ye çok şey borçludur; bir ilk olarak önemli olan Türk Edebiyatı Tarihi, yeni bilgiler ışığında bugün çok başvurulan bir eser olmasa da Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar gibi bir anıt eser bırakmak bile, onun büyüklüğünü göstermeye yeter. |
|
|
Söz (Şiir) – Öner Ciravoğlu |
Sayfa:31 |
|
|
|
Anneler, Kızları ve Işıltılı Hayatlar Üzerine İki Roman – Sibel Yılmaz |
Sayfa:32 |
Perihan Mağden’in Yıldız Yaralanması ile Oya Baydar’ın O Muhteşem Hayatınız adlı eserleri, ünlü insanların hayat hikâyelerini benzer izlekler ve anlatım yöntemleriyle ele alan, 2012’nin son aylarında yayımlanan iki romandır. Perihan Mağden Yıldız Yaralanması’nda Yıldız adlı ünlü bir şarkıcının hayat hikâyesini ona hayran olan genç bir kızın gözünden anlatırken Baydar, O Muhteşem Hayatınız’da Aliye Sema adlı bir opera sanatçısının yaşamına odaklanmıştır. Her iki roman da ışıltılı hayatların görmediğimiz karanlık yanlarını yansıtırken o hayatların büyüsünü bozar ve herkesi kendi gerçeğiyle yüzleşmeye davet eder. |
|
|
Cürcânî ile Wittgenstein: Yakın Mahallelerin İnsanları – Nizamettin Uğur |
Sayfa:36 |
Her oyunun, her toplumsal yapı gibi bir uzlaşmaya dayandığı görüşü metafiziğe de darbe vuracaktır. Dil-gerçeklik ilişkisindeki keyfiliği, dolayısıyla somutluğu şöyle örnekleyebiliriz: Bir cümleyi, dilbilgisi kurallarına uygun olduğu için anlarız, gerçekliğe uygunluğu için değil. Gerçekliğe aykırılık o cümleyi anlamamıza engel oluşturmaz. |
|
|
Kozmopolitler: Bir İntikam Teşebbüsü – Hülya Dündar Şahin |
Sayfa:39 |
Kozmopolitler. Nedir “kozmopolit”, Nahid Sırrı, bu sıfatı, daha doğrusu adlaşmış sıfatı hangi bağlamda, kimler için kullanmıştır gibi birçok başka soru geliyor zihnime. Bu aşamada romanın ilanında geçen “bütün bir tip insan” ifadesi, romanın adının neden “Kozmopolitler” olduğuna dair bir işaret gibi duruyor. |
|
|
Arif Damar ile Söyleşi – Asuman Akemoğlu |
Sayfa:45 |
Marksist düşünceyle düşünmek toplumsal olayları yorumlamada eşsiz bir pusuladır. İnsanın sınıf mücadelesi, sınıf koşulları içerisinde şekillenir. Politika mantık işidir; şiir ise mantık üstüdür. Politikanın kendi mantık anlayışı şiirde yoktur. Şiirde de mantık vardır ama o mantık başka bir şeydir, başka bir mantıktır. |
|
|
Kültür Gündemi: “Küçük Adam” 65 Yaşında – Gülce Başer |
Sayfa:51 |
Wilhem Reich’ın otoriteryen kişiliği anlattığı denemesi Dinle Küçük Adam 1946’da yazıldı, 1948’de yayımlandı. Bu yıl yayımlanmasının üzerinden 65 yıl geçti ve kitabı da, hapiste ölmesine yol açan orgon kutusu da dünyanın dört bir yanında serbestçe satılmakta, okunmakta ve kullanımda bulunuyor. John McCarthy çılgınlığında, soğuk savaşın getirdiği komünist avında bugünkü hukukçular için gülünç denebilecek bir nedenden, yasaklandığı halde orgon kutusunun ekibinden birinin üretimine devam etmesi sonucu hapse girdi, orada geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayatını kaybetti (1957). |
|
|
“Dinle Küçük Adam”ın Dinlencesi Üzerine: Şimdi Sen Bizi Dinle! – Betül Dünder |
Sayfa:53 |
Reich’ın savaşlar karşısındaki tutumunu, seçim yapma konusundaki yanlışını, ulusal ya da evrensel ölçülerde bir görüş sahibi olamamasını eleştirdiği Küçük Adam’ı tek büyük gerçeklik olan “iyi”nin karşılığını bulamadığı her noktada paylaması bir yana, Dinle Küçük Adam’ın en büyük problemi “toplumsal bellek” oluşturmadaki yokluğudur. |
|
|
Dinle Küçük Kadın – Aslı Solakoğlu |
Sayfa:56 |
Dinle Küçük Adam’ı okuyuşumun üzerinden çok zaman geçti. O geceyi, dün geceymiş kadar net anımsıyorum. Kokusu hâlâ üzerimde. Neden? Çünkü ilk kez biri bana “adam” diye sesleniyordu. Kitabın hemen her yerinde yaptığınız “insan”, “erkekler ve kadınlar” vurgularına rağmen, bana her seslenişinizde irkiliyordum. Hele ki bir sayfada, “Kadının yok, ya da eğer varsa, içindeki ‘insan’ı kanıtlamak için yalnızca ‘üstüne çıkmak’ istiyorsun. Sevgi nedir bilmiyorsun,” cümleniz beni oturduğum koltuğa zımbalamıştı. |
|
|
Zahme (Şiir) – Osman Hakan A. |
Sayfa:58 |
|
|
|
Saklandığın Yerden Çık Küçük Adam – İdil Önemli Ulusoy |
Sayfa:59 |
Reich’ın deyişiyle, insan, ancak hakikatlere korkmadan tutunduğu sürece ve kendini, sevgi, çalışma, bilgi aracılığı ile ortaya koyan yaşam gücünün canlılığını duyumsadığı sürece kendini kurtarır. Bu mücadele bir kerede olup bitmez. Her gün, her saat, belki de her an sürer gider. |
|
|
Reich ve Romancının Akümülatörü – Selçuk Orhan |
Sayfa:60 |
Reich’ın icat ettiği Orgon Akümülatörü’yle ilgili tartışmalar azalarak da olsa sürmektedir. Orgon enerjisine ve akümülatörün olumlu etkilerine inananlar olduğu gibi, Burroughs gibi kimi yazarların yapıtlarında da buna değinildiğine rastlarız. Reich’ın deneyi aslında bilimin insana dolaysız biçimde değme çabasının yirminci yüzyıldaki birkaç görüntüsünden biridir. |
|
|
Türk Edebiyatının Kurucu Kuşağından Osman Cemal Kaygılı – Çiğdem Ülker |
Sayfa:64 |
O. Cemal Kaygılı, Çingeneler konusundaki bütün çalışkanlığına rağmen (iyi niyetli olduğu da elbette gerçek) onun satırlarında, bir üstten bakışın, büyüteçle inceleyen bir gözün olduğu da hissedilir. |
|
|
Serdar Koçak ve “Asimetrik Bazı Şeyler” – Şeref Bilsel |
Sayfa:68 |
Görkemli kaybedenler sınıfından bir şair Serdar Koçak. Yenilginin tadını yazdıklarından esirgemeyen, yeni dünyanın eski dünya karşısındaki sonradan görmüşlüğünü iğneleyen bir şair. Koçak’ın yazdıklarını nesir-nazım diye ayırmak da bence beyhude bir çaba. Hangi hal, eda, yürüyüş, iklim hangi yazı biçimine komşuysa o biçim içinde karşılıyor gelenleri. İyi şairlerin ‘düzyazıda şair’ olmasına ihtiyaç yok zaten. Ne yazsalar yazdıkları şiirin dairesinde kalacaktır. |
|
|
Gizli Dikiş Ayağı (Şiir) – Deniz Durukan |
Sayfa:71 |
|
|
|
Afrika ve Batı Edebiyatlarının Etkileşimi – İlyas Tunç |
Sayfa:72 |
Sömürgeleşmeyle birlikte Afrika’nın sözlü ve yazılı gelenekleri bir dış tehdit olarak Batı etkisi altında kalmıştır. Kendilerini Hıristiyan değerlerle ifade eden Batılılar, Afrikalıların pagan ve ilkel kültürünü yok etmeye girişmişler, onları yumuşak başlı köleler konumuna getirmişlerdir. Yine de 18. yüzyılda Olaudah Equiano, Nijerya’dan köle olarak İngiltere’ye kaçırılış öyküsünü anlattığı The Interesting Narrative of the Life of Olaudah Equiano (1789) adlı otobiyografisinde köleliğin ve kültürel yok oluşun sert bir eleştirisini yapar. |
|
|
Işığın Bize Ettiği (Şiir) – Can Sinanoğlu |
Sayfa:75 |
|
|
|
Kendinden Daha Azı (Öykü) – Selçuk Orhan |
Sayfa:76 |
|
|
|
Kırılma Vakti (Şiir) – Özgün Enver Bulut |
Sayfa:79 |
|
|
|
Beyaz (Şiir) – Oya Uysal |
Sayfa:81 |
|
|
|
Bir Kulaç Daha (Şiir) – Arif Erguvan |
Sayfa:83 |
|
|
|
Tozan Alkan ile Söyleşi – Erdi Esgin |
Sayfa:84 |
Bu albümdeki çalışmaların en yenisi on beş yıllıktır. Kimileri çok daha eski. 80’li yılların sesi vardır bu müziklerde. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender |
Sayfa:86 |
Kimilerinizi huzursuz etse de şiir eninde sonunda bir disiplin. Disiplinden de kastım terbiye, ast-üst meselesi, çıkar ortamlarına uyum filan değil; basbayağı oturup çalışmaktan söz açıyorum. Öyle ‘ben odama kapandım; üç beş satır şiir yazdım’la olmuyor bu baş belası güzellik. |
|
|
Tık Tık (Şiir) – Onur Bayrakçeken |
Sayfa:87 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:88 |
Sevgiliniz öyküyse kolay değildir aşk. Kısa bir metin olmasına rağmen, uzun uğraşmalar, yazıp bozmalar, düzeltmeler, yeniden yazmalar, zorlu yolculuklar bekliyordur âşığı. |
|
|
Cam Kenarında Uçuşan Ölü Kanatlı Böcekler (Öykü) – Mehmet Hakan Dülüloğlu |
Sayfa:89 |
|
|
|
Hikmet! (Şiir) – Emrah Öztürk |
Sayfa:90 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:93 |
|
|
|
Zehra İpşiroğlu ile Söyleşi – Eylem Aydoğdu |
Sayfa:93 |
Bu kitapta da bunca yıllık deneyimlerinden ve araştırmalarımdan yararlanarak çocuklarla ve gençlerle verimli bir diyalog kurmanın yollarını arıyorum. |
|
|
“Emanet Gölgeler Defteri” / Ethem Baran – Saba Kırer |
Sayfa:96 |
Baran’ın romanı 1980’lerin ortamını görmek isteyenler için ayrıca önemli. Ecevit’in eşgüdümüyle, Demirel’in lafı koydu mu oturtuyoruyla, komünist sendikalısıyla, koyu Türkeşçileriyle dönemin siyasal dokusunu ayrıntılarıyla verir. İstanbul’a gidişlerinde Florya plajına giden, Florya plajında mayo kiralanan bir hayattır onlarınki. |
|
|
“Yeşil Tatil” / Turgay Fişekçi – Mukadder Özgeç |
Sayfa:98 |
Turgay Fişekçi Yeşil Tatil adlı ilkgençlik romanında doğa/ekin karşıtlığının öğelerini düşman öğeler gibi ele almıyor. Kentli bir delikanlıyı köyde, köylü bir delikanlıyı da kentte gezdiriyor, onların dostlukları çevresinde, doğayı ve ekini birbirlerinin yerine geçirmeden, üstünlüğü içlerinden birine vermeden, düşlenen biçimleriyle dile getiriyor. |
|
|
“Yazma Cesareti” / Nihan Kaya – Aysel Sağır |
Sayfa:99 |
Zira sanatsal yaratı, insanın organlarını tamamlayan önemli bir bütünlük olduğundan bu yaratı her koşulda kendini dayatıyor ve gerçekleşmemesi de mümkün değil. Ama bunu herkes gerçekleştiremiyor. Çünkü hayat dikey ve yatay olmak üzere iki hat üzerinde duruyor. Kaya, Yazma Cesareti’nde asıl olarak yaratıcı yazarlığın patikaları oldukça fazla yollarında okuyucuyla birlikte geziniyor. |
|
|
“Çakıltaşı” / Hidayet Karakuş – Hasan Akarsu |
Sayfa:101 |
Hidayet Karakuş, şiirlerinde yurt ve dünya sorunlarını toplumcu gerçekçi bir anlayışla yansıtırken çocukluk anılarına, anne-baba sevgisine, ayrılık acılarına, geçim zorluklarına da yer veriyor. Ünlü ozanlarımızdan süzülüp gelen anlayışları, yaklaşımları da değerlendiriyor. Karakuş için, “insanlığın şiirini yazıyor” diyebiliriz. |
|
|
“Kar Ateşi” / Selami Karabulut – Cemil Okyay |
Sayfa:102 |
Kar Ateşi’nin lirikleri karabasan içindeki bireyin doğa öğeleriyle sarmalanmış karamsar, yazgısal dramını sergiler. Başlarda baykuş önümüze çıkar ki gece yaşayan uğursuzluğu, ölümü simgeleyen özelliğiyle “çözmüşken dolunayın sırrını/kurt adam olma arzusu”, “ilmeğine boynuma hazır tuttuğum ikindi”, korkuya koşan tavşan, boğuk köpek sesleri gibi dize ve sözcelerle A. Hitchkok’un gerilimli, gizemli sahnelerini andıran dizgeleri öznenin tinsel durumuyla koşut olarak geceyi tamamlar. |
|
|
Barış Erdoğan ile Söyleşi – Nezihe Altuğ |
Sayfa:105 |
Benim şiir serüvenim, doğudan batıya yol alan bir kovboyun öyküsüdür. |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:107 |
İlkin farkına varamadım. “Depremin belleği, fay hattının bekçisi Seyhan Erözçelik”le aydım. Ali Hikmet’in Lise Defteri (Mühür 2013) “sansar” üzerine hiç duymadığım bir ağıt. Aslında yakınma falan yok ama özlem ve anılar akıp duruyor dizeden dizeye. Şair şairin halinden anlarmış dize dizenin halinden anlamasa da. Dostun bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışıyor bu deftercik. Sayfalarda irili ufaklı kuşlar uçuyor imgelere gire çıka. “Biz unuturuz, taş unutmaz. Vardık da yoktuk da. Taştık da/ suyduk da. Aktık da durduk da. Kaldık öylece bir ırmağın/ kıyısında. Mutlu son. Birlikte yola çıkmak için senin önden gitmen/ gerekiyormuş. Gittin. Gittik. Gerisi alüvyon.” Seyhan’ın şiiri taşlara kazındı. |
|
|
Şimdi Haberler – Gülce Başer |
Sayfa:110 |
|
|
|
|
|
|
|
|