|
|
AĞUSTOS 2013
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Edebiyatın Taşradan Manifestosu |
Sayfa:3 |
İçinde nefes aldığımız bu yeni durumun –merkez-taşra hiyerarşik ikiliği ile basitçe anlaşılamayacağı aşikârsa ama taşra duygusu da hep varolacaksa– anlaşılabilmesi için yeni bir düşünme biçimi geliştirmemiz gerektiği kanaatindeyiz. Taşranın ötekileştirilemeyeceği bir dünyanın ümidini taşıyoruz. |
|
|
Taşrada Bir Sabah – Mesut Varlık |
Sayfa:5 |
Taşra-merkez ilişkisi, hemen her alanda çokça tartışıldı; edebiyatla olan ilişkileri de elbette. Ama bize göre bu tartışmalar hâlâ yetersiz; çünkü tartışmaların –birkaç örnek haricinde– yüklü kısmı 1980-90 öncesi dünyaya referans veriyor ve ancak orayı açıklayabiliyor olması. |
|
|
Edebiyatta Taşranın Ruhu – Abdullah Ataşçı |
Sayfa:7 |
Bir yazar oturup illa da taşrada geçen bir öykü, bir roman, bir şiir yazayım diye kendine bir dert edinir mi? Bu iki sorunun da cevabı bana göre hayırdır. Sonuçta yazar veya sanatçı eserini meydana getirirken evrensel değerleri ön planda tutar. Bu değerler ki hem taşra dediğimiz yerde hem de metropollerde insanı kuşatan, onu anlatan, dile getiren bütün olumlu ya da olumsuz nitelemelerdir. Bu yüzden Gustave Flaubert, Kafka, Steinbeck, Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve diğer bütün yazarlar böyle bir tanımlamanın içine sokulamaz. |
|
|
Taşra “Öteki”dir – Necati Mert |
Sayfa:11 |
Koordinatlar hiç değişmez değil. Cumhuriyet tarihi koordinatlar tarihidir. Koordinatlar değiştikçe milliyetçilikler, milli refleksler de değişir. Bu yüzden bir dönem “öteki” görülenler, bir başka dönem baştacı oluverir. Ya da tam tersine rastlanabilir. |
|
|
Radikal Demokratik Bir Tekno-Politika Bağlamında Taşrayı Yeniden Düşünmek – Asuman Susam |
Sayfa:13 |
Taşra üretim ilişkileri bağlamında merkeze artık meydan okuyabilecek gücü yavaş yavaş elde etmektedir. Merkezin bildik algı içinde, bildik araçlarla edebiyat paylaşımları sürerken taşradan ‘edebiyatta biz de varız’ diyen özellikle yeni kuşak, merkezin kanıksanmış diline karşı alternatif diller ve söylemler oluşturmaktadır. |
|
|
Herkesin Taşrası Kendine – Ethem Baran |
Sayfa:16 |
Taşra imgesi bir metinden diğerine, yazarın zihninden okurun zihnine taşındıkça çoğalarak alanını genişletmekte ve bu genişliğin içinde belirsizleşmektedir. Bu yüzden taşra imgesinin bizde bıraktığı izleri takip etmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. İnsan merkezde de taşrada da aynı şekilde acı çekiyor; yalnızlık her yerde yalnızlık. Karşınızdaki duvara bakarken nerede olduğunuzun önemi yok. |
|
|
Yağmur Damlasından Dünyayı İçmek – Şükrü Erbaş |
Sayfa:17 |
Ancak, hevesin ve hayalin, insanların gövdelerini durdukları yerde pervaneye çeviren kanatları, önlerinde açılan bir yola dönüşmez her zaman. Hele de taşrada… Taşranın masalı yine taşra olacaktır. |
|
|
Sıfır Özne – Mehmet Rifat |
Sayfa:19 |
Göstergebilim herhangi bir anlamsal bütünün ya da bir göstergeler sisteminin oluşumunda işlevi bulunan birimleri eyleyenler diye adlandırır ve altı
eyleyen belirler: Gönderen/Gönderilen; Özne/Nesne; Yardımeden/Karşıçıkan.
|
|
|
Son Voli (Öykü) – Vecdi Çıracıoğlu |
Sayfa:20 |
|
|
|
Ürperti (Şiir) – Oya Uysal |
Sayfa:24 |
|
|
|
Tanzimat Edebiyatına Güzin Dino Bakışı – Handan İnci |
Sayfa:25 |
İlk romanların ancak geleneksel anlatılarla bir arada ele alındığı takdirde kavranabileceğini söyleyen Dino’ya göre, Türkiye’de romanın eleştirel gözle incelenememe nedeni, bu konunun ihmal edilmesidir. Saptamasındaki doğruluk payı, son dönemde roman ve geleneksel anlatılar üzerine yayınlar arttıkça ortaya çıkmıştır. Hiç şüphesiz, Güzin Dino’nun başlattığı yolda çalışmaların kesintiye uğraması Türkçede roman eleştirisi için bir kayıp olmuştur. |
|
|
Çocuklukta Saklı İmgeler – Feridun Andaç |
Sayfa:28 |
Önce kulağımız sese giderdi. Daha emin olmak için, traverslere yüzükoyun yatar, kulağımızı rayın yüzeyine dayar gelişin uğultusunu dinlerdik. Cebimizdeki madeni paralar, gazoz kapakları, çay kaşıkları hazırdı. Kara trenin puflaması görününce rayların üzerine dizim dizim dizerdik cebimizde getirdiklerimizi. Sonra geçer, kenarda, duran ve akan demirin buluştuğu yerdeki ezilenleri seyrederdik. Daha hızla geçen trenin rüzgârı yüzümüzü yalarken, o yamyassı olan paraların, gazoz kapakları ve kaşıkların yeni halini avcumuza alır, bir başka oyunun şenliğine düşerdik. Tren yolu, biraz da oyun yolumuzdu bizim. |
|
|
Bakır Pıhtıları (Şiir) – Hüseyin Peker |
Sayfa:32 |
|
|
|
Gündem: Gezi Deneyimi ve Ötesi |
Sayfa:34 |
|
|
|
Sözcüklerin İçini Doldurmak: Ayakların Baş Olması – Osman Çetin Deniztekin |
Sayfa:34 |
Biraz daha ileri giderek, milletvekili adaylarını, son tahlilde yasa koyucu gücü belirleyen siyasi liderlerin (veya parti ağalarının) de hangi sınıfsal ve yerel, ulusal ve küresel güçlerin yörüngesinde olduğunu düşünmemiz gerekir. O zaman, kâğıt üstünde bireylerin eşit egemenlik hakkına sahip olduğu demokrasinin, en azından Türkiye ve benzer ülkelerde bu egemenliğin büyük oranda belirli çıkar gruplarına devir/teslimini sağlayan içi boş bir zarftan ibaret kaldığını görürüz. |
|
|
Şey Diyorum Şey Hâkim (Şiir) – Suna Aras |
Sayfa:35 |
|
|
|
Birhazirangüzellemesi (Somuttansoyutasoyuttansomuta) (Şiir) – Ümran Ersin |
Sayfa:36 |
|
|
|
Paylaştığımız Parklar ve Gezi – Sevinç Çokum |
Sayfa:38 |
Gezi Parkı ve benzeri yerleri ne olduğu belirsiz hesaplara karşı korumak üzere harekete geçen eylemcilerin hatıra yüklü son yeşilleri kucaklamaları beni çok düşündürdü. Oysa ki “Sarı Çiçek Dağları” olmayan bu çocukların, sisteme mahkûm borçlular ülkesinde daha fazla harcama ve borçlanmanın gerçekleştiği alışveriş merkezlerine hapsedilmesine üzülüyor, onları yitirilmiş güzellikler adına talihsiz buluyordum. Öyle değilmiş! |
|
|
Bir Kaderi Paylaşmak: Gezi Deneyimi ve Ötesi – Erendiz Atasü |
Sayfa:43 |
Yüzümüzün hep maziye dönük olduğu hallerde, önümüzü doğru göremeyeceğimiz gibi, düşüncelerin ve eylemlerin zaman içindeki izlerine dönüp hiç bakmazsak da durduğumuz yeri doğru tespit edemeyebiliriz. “Faşizme karşı omuz omuza” evrensel bir slogan, “faşizme karşı ortak cephe” tarihsel bir pratiktir. Unutmayalım. |
|
|
Açık Mektup: “Başka Tanrının Çocukları” – Haydar Ergülen |
Sayfa:51 |
Azınlık dedikleri artık ölüleriyle çoğalıyor. Turgut Uyar’ın dediği gibi, şimdi “yoksulluk çoğunluktadır”, şimdi “açlık çoğunluktadır”, ama ölüleriyle de, öfkeleriyle de çoğunluk olmak istemiyorlar. Kara gözlü bir çocuğun, bir kuzunun, Ali İsmail Korkmaz’ın da ölmesiyle, kavramlar artık anlamlarını bekliyor eskisi gibi. Ali’nin, Ethem’in, Abdullah’ın, Medeni’nin, Mehmet’in katillerinin bulunup yargı önüne çıkarılmasını, Mustafa’nın gerçek failinin kim ya da kimler olduğunun bulunmasını bekliyor vicdan, merhamet, şefkat ve adalet adlı, eskiden zaman zaman da olsa anlamlı olan kavramlar. |
|
|
Foça Mektubu 12: Sirenler’in Yalancısı – Ahmet Önel |
Sayfa:53 |
Değişen, dönüşen kavramlar, yitirilen alışkanlıklar ve yerine konulan davranış modelleri yeni yaşamın göstergeleri mutlaka. Kimi zaman, boşlukları doldurunuz benzeri bir oyundan yenik çıkmaya da hazırlamalısınız kendinizi. Çünkü elinizde yeni bir şey yok. ‘Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey’ benzeri bir durumla karşı karşıyayız. |
|
|
Ada ve Sebastian (Şiir) – Zeynep Köylü |
Sayfa:55 |
|
|
|
Üzüntülü Bir Karşılık – Adnan Özyalçıner |
Sayfa:56 |
1950 Kuşağı öykücüleri olarak bizden öncekilerin gerçekçiliğini yüzeysellikle, sığlıkla, basmakalıp anlatımcılıkla nitelemişiz. Gerçeği, gerçekliği daha derinlemesine ele alan metaforlarla, imgelerle, benzetmelerle, çağrışımlarla, iç konuşmalarla örülü çokboyutlu bir anlatımı içeren üstgerçekçi ögelerden de yararlanarak dilde de, anlatımda da özgün biçimlere dayalı bir öykü anlayışını yeğlemişiz. |
|
|
Kalabalık (Şiir) – Müesser Yeniay |
Sayfa:57 |
|
|
|
Huzur Denizindeki Berrak Serap – Şebnem Şenyener |
Sayfa:58 |
Görmeyenlerin görmek için yanıp tutuştuğu, dünyanın yarısının başkenti, Vikingler’in Yüce Şehir adını verdiği, Rusların Çargrad’ı, Batı’nın efsanesi, hayalin ötesinde hazineleriyle, harikalarıyla, olağanüstü kitaplıklarıyla, ilahi hikmetin kilisesi Ayasofyası ile, altın ve gümüş kuşanmış imparatoru ile, sayısız kutsal kalıntı, binlerce tapınak, yüzlerce sanatçı, zaanatkâr ve yeryüzündeki bütün saraylardan üstün Bucoleon’u, görünen ve görünmeyen her şeyi, cenneti ve yeryüzünü yaratan tanrının koruduğu, insan yapımından çok mucize bir yedi tepe. |
|
|
İkindi Şiirleri’nden (Şiir) – Tahir Abacı |
Sayfa:60 |
|
|
|
Edip Cansever Şiirinin Karakteristik Özellikleri – Veysel Çolak |
Sayfa:62 |
Edip Cansever, ‘tümel insan’ın şiirini yazar. İzlekleri değişmez, sadece boyutlanır. Bir ışıklandırmadır onun yaptığı. Nereyi aydınlatırsa, gündeminde orası vardır. Yapılan, bir yoğunluğun araştırılmasıdır. Bu bağlamda, Edip Cansever’de yorumları değiştirecek şiirler yoktur; yorumları geliştirecek, zenginleştirecek şiirler vardır. Bu da onun şiirinin bir bütün olduğunu işaretlemektedir. |
|
|
Sevgilim Beni Ölü Ele Geçirdin – Nilay Özer |
Sayfa:73 |
|
|
|
“Sultanı Öldürmek” ve Ahmet Ümit’in Romancılığı Üzerine – Murat Koç |
Sayfa:74 |
Ümit, insan psikolojisini çok iyi bilmekte, kahramanların portresini bu bilgisi sayesinde çokboyutlu çizmektedir. Polisiye romanda genellikle suç ve suçlunun psikolojisi ön plandadır. Ancak Ahmet Ümit, sadece bu iki nokta üzerinde yoğunlaşmamakta, insan psikolojisinin farklı yönlerini ortaya koymaktadır. |
|
|
Norveç Günlüğü I: Bergen’de, İbsen’in Kentinde – Çiğdem Ülker |
Sayfa:80 |
Geiranger Fiyord; adı gibi esrarengiz bir coğrafya; içi görünmeyen garip yeşil bir denizin derin bir fiyort yarığına dönüştüğü bir su yolu, bir derin geçit. Somon sürüleri derin suda köpükler bırakarak gemiyi izliyor. İspanyol gezginler, geminin içinde bir öne bir arkaya hızla adımlarla durmadan yürüyor. Kimsesizliğiyle mağrur dağların, içe dönük, yalnız ama garip bir huzurla duran dağların arasından geçiyoruz. Sakallı Cemal’in sözlerini hatırlatan bir telaşla geminin önünden arkasına koşturup duruyoruz. |
|
|
Semtler (Şiir) – Taner Cindoruk |
Sayfa:83 |
|
|
|
Nilay Özer’le Gecenin Oylumunda Bir Rüyada “Ol”mak – Cemil Okyay |
Sayfa:84 |
Ol yapıtında topladığı liriklerinde ağırlığını koyan bize çapa attıran gece Nilay Özer’in şiirlerinde çözülmesini istemediği bir gizemdir; insanın kendi biricikliğiyle kalakaldığı, korktuğu, seviştiği, gündüzün yapaylığında kurtulduğu,1 anlamı örten şiir, düşünceyi gizleyen dildir gece. Bilge Karasu’daki gibi “ölümü, yaratıcılığı, gizemi, düşgücünün en çılgın sanrılarını, dilin gündelik sınırlar ötesindeki bulgularını, belirsizliklerini içeren, yerleşik algı düzenimize direnmedir” gece. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender |
Sayfa:88 |
Yaşananları doğru okumak için itidâl yetersiz kalıyor şüphesiz; iyi bir okuma ve çözümleme için itidâl değil, mücadele ve kişisel müdahale hakkını elde tutmak daha akılcı artık. |
|
|
Sürgün (Şiir) – Hayri Nadi |
Sayfa:89 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:90 |
Taksim Gezi Parkı direnişi olmasaydı, öykü sevdamız üzerine başka şeyler paylaşacaktım sizlerle, lâkin günlerdir yaşadıklarımız karşısında ben de tutamadım dilimi ne yapalım, bu ayki yarenliğimiz böyle oldu. Önümüzdeki günlerde ağaçla, yeşille, direnişle, o güzelim dayanışmayla, özgürlük isteğiyle ve direnişte yitirdiklerimizle ilgili öykülerin yazılacağından, direnişi anlatan öyküleri hem hüzünle, hem kıvançla okuyacağımızdan hiç kuşkum olmadığını da söylemek isterim. Polis müdürünün, halka uygulanan şiddet üzerine polislere, ‘Çevik Kuvvetimizin kahraman evlatları, Çanakkale destanından sonra ikinci destanı siz yazıyorsunuz’ dediği bir durumda, artık dünyanın en güzel Taksim’ini yazmamak mümkün müdür? |
|
|
Alo (Şiir) – Berker Yörgüç |
Sayfa:91 |
|
|
|
Pelte (Öykü) – Sultan Komut |
Sayfa:92 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:95 |
|
|
|
Feyza Hepçilingirler ile Söyleşi – Şule Ünsal |
Sayfa:95 |
Popüler edebiyatın kolaylığına alışanlar, kendi yaratıcılıklarını devreye sokmalarını gerektiren bir yapıtla karşılaştıklarında onu anlaşılmaz olmakla suçlayarak, dahası reddederek nitelikli yapıtlar verilmesini önemli ölçüde engeller. |
|
|
“Ali” / küçük İskender – Anıl Cihan |
Sayfa:98 |
Şair küçük İskender’in, Sel Yayıncılık’tan çıkan yeni şiir kitabı Ali; neysem oydum demenin ölümcül çıplaklığını, ne gördümse yazdım demenin ensest ilişki durumuna üvey kardeş kılarak ilerlerken, yaşanılan coğrafyada; bastığımız yerin, yüzeyin gökyüzüyle yeryüzü arasında bir yerde patlamaya hazır mayınlarla döşendiğini, sevmenin emrivaki, sevişmenin hüzünlü, aldatılmanın gelişigüzel hazırlandığı bir gezegen müjdeliyor. |
|
|
Mehmet Can Doğan ile Söyleşi – Dinçer Apaydın |
Sayfa:99 |
Üvey İkiz’in konuşkanlıkla geliştirilmiş çoksesli bir yapısı var. Konuşma iki kişi arasında değil de bir kişinin kendisiyle gerçekleşiyorsa yabancılaşmadan, yalnızlıktan, kişilik bölünmesinden ve başka olasılıklardan söz edilebilir. |
|
|
“Yere Yığılanlar Yere Çakılanlar” / Necmi Zekâ – Bulut Yavuz |
Sayfa:101 |
İnsan üzerine yazmak, özellikle de insanı var olan koşullar içerisinde yazmak genelde göz ardı edilen bir şeydir. İnsan klişeler üzerinden türselleştirilen bir şeydir. Toplumsal olmaklık ya da düşünmek üzerinden tanımlanır insan türü. Necmi Zekâ Yere Yığılanlar Yere Çakılanlar’da işte bu klişelerin dışında bir insan tasarımı sunuyor bize. |
|
|
“Kaybolan” / Hans-Ulrich Treichel – Halil Türkden |
Sayfa:102 |
Kaybolan, Hans-Ulrich Treichel’in Türkçeye çevrilen iki kitabından biri. Treichel’in kariyerine şiirle başladığını fakat ona asıl ünü ilk romanı olan ve basıldığı yıl Avrupa’da dokuz farklı dile çevrilen Kaybolan adlı romanın getirdiğini belirtmek gerekir. |
|
|
“Gökyüzü Sevinci” / Mine Ömer – Nezihe Altuğ |
Sayfa:103 |
Gerçek mi, rüya mı olduğu bilinmeyen, yürekleri hoplatan, bir kız çocuğunun acılarıyla dolu bir hikâye bu. En çok hayallerini erteleyenler, yapamadıklarının yükünü başkalarının omuzlarına yükleyen büyükler de okusun çocuklarıyla birlikte Mine Ömer’i. 8 yaş ve üzeri çocuklar için çıkardığı kitabını “savaşlarda büyüyen tüm çocuklara” armağan etti. |
|
|
Emre Polat ile Söyleşi – İlker İşgören |
Sayfa:104 |
Kitabımın adı Orhan Kemal’in Vukuat Var adlı romanına bir göndermedir bu ad zaten. Dikkatli okuyucu bu kitabın, adından itibaren baştan sona gizli ve açık göndermelerle dolu olduğunu görecektir. |
|
|
“Salâ” / Orhan Göksel – Hüseyin Atabaş |
Sayfa:106 |
Orhan Göksel’i, 1992’de Karşı derisinde yayımlamaya başladığı şiirleri ile genç bir şair olarak biliyordum. Ama onu özgün bir şair olarak Sonsuzluk ve Bir Gün dergisinin Kasım-Aralık 2005 sayısında yayımlanan “Mustafa” başlıklı şiiriyle şair olarak kişisel keşifler tarihime yazdım! Bu “keşfime” hemen şunu da eklemeliyim ki, onun şiiri ne babası ünlü şair Abdülkadir Budak’ın, ne de ablası Emel Güz’ün şiirine benziyordu. Göksel, şiiri kendi kişisel ekseninde yaratıp kendi yatağında akıtıyor… |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:108 |
Bazı dergilerin dosyalarına dönüp baktığım çok olmuştur. Dergiyi dağınıklıktan, savrukluktan, raslantısallıktan kurtarır dosya konuları. Sırf dosya yapacağım diye ıkınıp sıkınan ne çok dergi var! Dosya, iyi hazırlanmayı gerektirir. Kurşunkalem dergisi dosyalara önem veren bir dergi. Temmuz – Ağustos sayısı “Deneysel Şiir”e ayrılmış. Murat Üstübal’la Ayşegül Tözeren’in hazırladığı dosya en kapsamlı deneysel ve görsel şiir dosyası. Saklanacak ve gerektiğinde başvurulacak bir dosya olmuş. Şiirsaati, “Şiir ve Bahar”ı (nisan / mayıs / haziran) dosya onusu yapmış. Üç Nokta (bahar 2013), aydınları sorguluyor. Yasakmeye (mayıs / haziran) “Şairin Kedisi”ni işliyor. Kıyı (mayıs/ haziran), “Turgut Çviker”e ayırmış “atardamar”ı. Ayvalık’ta bulamadığım, merak ettiğim ne çok dergi var! |
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:110 |
|
|
|
Şimdi Haberler – Gülce Başer |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|