|
|
MAYIS 2013
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Sunuş: Çığlık! – Ömer Faruk |
Sayfa:3 |
“Yokluğun Varlığı Olarak Çöl” dosyamızın ilk yazısını Nilgün Tutal kaleme aldı. Bir edebiyat mücevheri olan Tatar Çölü’nden hareketle seyahatnamelerdeki çöl algısı üzerinde kuşbakışı bir gezinti yaptı; egzotizm, sahiplenme ve büyülenme kavramlarını çöl üzerinden tartıştı. Egzotizmdeki “ilkel”e yönelik negatif vurguya, bu vurgunun sömürgeleştirici yanına; sahiplenmenin karakterindeki tanımayı reddedip, deneyimlemeyi temel alan boyuta; büyülenmedeki “yabanıl tuhaflığa” tanıklık etme arzusunun kışkırtıcılığına, bir kavram olarak büyülenmenin iyi, kötü ve bilgiden bile önce geldiğine –bu durumu tartışanlar olduğuna– dikkat çekti. Büyülenmenin sahiplenmeye karşı taşıdığı potansiyeli belirtti. Yazısındaki şu cümleyi hatırda tutmakta yarar var: “Büyülenme, dilsel, görsel, felsefi, estetik, entelektüel ve duygusal karmaşık bir temsil sisteminde merkezî bir rol oynar.”
İkinci yazıda Aydın Çam çölün olumsuzlamasına kentin üzerinden, kenti sorgulayarak bakıyor. Modern kentin (zamanla) çöle mahkûm olduğunu belirtiyor. Üstelik ilgi alanlarını kutsal kitaplardan başlatarak yapıyor bunu. Düzen, tuzak, hile, makine, verimlilik, hız ve kent sözcüklerini birbirine ilintilendirerek etkileyici bir düşünsel gezintiye çıkarken dinin tahakküm üretme potansiyelini ortaya çıkarmaya da kapı aralıyor. Dosyanın üçüncü yazısında ise Aydın Çam ve Merve Kurt az rastlanan bir yaratıcı çabayla Çöl Sözlüğü yazmaya girişiyorlar. İlk maddeleri: Belirsizlik, kum, çember, mecnun, tekdüze, kuyu, zaman. Maddelerin birbirleriyle ilintilendirildiği bir sözlük bu. Çölü ise “ara yer” olarak adlandırıyorlar. Dördüncü yazıda Ömer Faruk, “Çöl ‘yabancı’, ‘çetin’, ‘soyut’ ve ‘düşman’ olarak adlandırılıyor. Bünyesinde belirleyici hiçbir nesne olmamasına rağmen böylesine yoğun sözcükler kullanılması çok şaşırtıcı! Cennet bahçe, yeşillik, su ve bolluk ile tasvir edilir; çöl ise yoksulluk, yoksunluk, susuzluk, sıcak ve ıssızlıkla. Çölün hayallerimizde yeri yoktur; geleceğin, umudun, coşkunun taşıyıcısı değildir,” diyor ve müzisyen bir arkadaşıyla çıktığı çöl yolculuğunu anlatıyor. Dosyada ayrıca Murat Celep, Alp Tamer Ulukılıç ve Özcan Yurdalan’ın görsel çalışmaları yer alıyor.
|
|
|
Çöl: Sonsuz Bir Tecessüsün Ve Tekinsizliğin Alanı – Nilgün Tutal |
Sayfa:6 |
Batı tahayyülünde çöl hiçbir coğrafyanın sahip olmadığı bir güçle metafora dönüşür. Batı modernliğinin üzerine oturduğu tüm zaman ve mekân anlayışının yerlebir olduğu bir boşluk olarak çöl, sonsuz bir tecessüsün nesnesi hem de tekinsizliğin alanıdır. Hem bir umut hem de bir umutsuzluk denizi. |
|
|
Çölleşmenin Düzeni ya da Çölleştirici Bir Düzen – Aydın Çam |
Sayfa:14 |
Kolmanskop örneğine bakıp da çölü ve kumu uygarlığa doğadan gelen bir tehdit olarak düşünmek yanlış. Tersine, zamanın tekrar ve tekrar kanıtladığı gibi uygarlık doğaya karşı bu çölleştirici tehdidi her zaman içinde barındırmıştır. |
|
|
Çöl Sözlüğü – Aydın Çam - Merve Kurt |
Sayfa:20 |
Kuşkusuz çember iç ve dış arasında çok net bir sınır çizer. Ancak insan bazen kendisini öylesine büyük bir çemberin sınırlarında dolanırken bulur ki, içeride ya da dışarıda mı olduğunu asla bilemez. Mekânın muğlaklığıbir kez daha sınırları anlamsızlaştırır. O halde ne yapacağız;mutsuzluktan başka çaremiz de yoksa... |
|
|
Yokluğun Varlığı Olarak Çöl... – Ömer Faruk |
Sayfa:26 |
Çöl “yabancı”, “çetin”, “soyut” ve “düşman” olarak adlandırılıyor. Bünyesinde belirleyici hiçbir nesne olmamasına rağmen böylesine yoğun sözcükler kullanılması çok şaşırtıcı! Cennet bahçe, yeşillik, su ve bolluk ile tasvir edilir; çöl ise yoksulluk, yoksunluk, susuzluk, sıcak ve ıssızlıkla. Çölün hayallerimizde yeri yoktur; geleceğin, umudun, coşkunun taşıyıcısı değildir. Bu anlamda “umudun düşmanıdır!” |
|
|
Bakış Açısı, Yapısalcılık, Yapısal Çözümleme: Yeniden – Mehmet Rifat |
Sayfa:38 |
Başlangıçta dilbilimde bir çözümleme, bir inceleme yöntemi biçiminde tasarlanmış, ardından göstergebilimde yapısal anlatı çözümlemesi biçimini almış yapısalcılık ile daha sonra insan bilimlerinin çeşitli alanlarına yayılarak moda bir felsefe akımı haline dönüşen ‘tekelci, durağan, indirgemeci’ yapısalcılığı birbirinden ayırt etmek gerekir. |
|
|
Hiç – Haydar Ergülen |
Sayfa:46 |
Türkiye’ye ilk 1885-90 yılları arasında getirildiği rivayet edilen bisikletin ilk meraklısı ünlü romancımız Hüseyin Rahmi Gürpınar olur. 70 yaşına kadar 50 yıl bisiklete binen romancımız, romanlarına konu olan kenar mahalleleri de bisikletiyle ziyaret eder ve oradaki kadınlar tarafından ‘şeytan arabalı adam’ diye nitelenir. Zevk için, ulaşım için ama bir de sağlık nedeniyle bisikleti seçmiştir Hüseyin Rahmi. |
|
|
Türkçenin Gücü – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:50 |
“Sultanların Şiirleri Şiirlerin Sultanları”nı derleyen Mustafa İsen, Ali Fuat Bilkan, Tuba Işınsu Durmuş divan şiirine yakınlığı olan, o uzak şiire yeni bir yorumla bakmasını bilen edebiyat insanlarıdır. Osmanlı şiirine yeni bir yorumla bakmasalardı “Sultanların Şiirleri”ni değişik boyutlarıyla bize gösteremezlerdi. |
|
|
Kültür Gündemi: Portre: Nikos Kazancakis Girit’e Sevdalı Bakış – Feridun Andaç |
Sayfa:55 |
Kazancakis, romanlarında yaşam ve doğa ile savaşımı tutkusal biçimde benimseyen insanların dünyasını sergiler. Özgürleşme tutkusu, roman kahramanlarının belirgin özelliğidir. Yaşamla ölüm arasında sorguladığı Tanrı kavramını ise, gene kahramanlarıyla özdeşleştirerek verir. |
|
|
Senin Girit Toprağın (I) – Feridun Andaç |
Sayfa:58 |
Girit’teki bir sergiyi hatırlıyorum şimdi. Bellek ve tarih üzerine bir fotoğraf sergisiydi. Duvarların yüzeylerini, o yüzeylerdeki taşıyıcı lekeleri/renkleri/dökülen açılan sıvaları gösteren fotoğrafların karşısında geçirdiğim zaman ve bana hissettirdikleri… Her bir katmanda ada insanının serüveni yatıyordu. Eviçlerinin, mekânların koruyan saklayan yanları… Göçler, sürgünler, ölümler… |
|
|
Tezahür (Öykü) – Ilgın Yıldız |
Sayfa:62 |
|
|
|
Dizgi Yanlışı (Şiir) – Metin Cengiz |
Sayfa:68 |
|
|
|
Foça Mektubu 9: Sirenler’in Yalancısı – Ahmet Önel |
Sayfa:69 |
Kış uykusundan uyananlar kolaylıkla ayırt ediliyor; dahası, bütün bir kışı gözünü kırpmadan geçirenler bile! Sırtını sıcak tutmanın, karnını doyurmanın, denizde serinlemenin günümüzde ciddi bir karşılığı var ve bütün bu üst başlıklar insanı “para kazanması elzem bir canlı” konumuna getirip bırakıyor. |
|
|
Nahit Sırrı Örik’i Yeniden Düşünmek – Hülya Dündar Şahin |
Sayfa:71 |
Nahit Sırrı’nın roman karakterlerinin yaşlanma korkusu, yazarın kendi yaşlanma korkularını akla getirmesi ve romanlarda gözlemlenen korkunun yazarın kendi kaygılarının bir yansıması olarak değerlendirilebileceğini düşündürmesi bakımından da dikkate değerdir. |
|
|
İki Aşk Şiiri (Şiir) – Mustafa Köz |
Sayfa:78 |
|
|
|
Kayıp Fin (Öykü) – Demet Çaltepe |
Sayfa:79 |
|
|
|
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:81 |
Son derece insancıl, duygu dolu, inceliklerle örülü bir film bu; ancak insanı sarsan toplumsal gerçeklere parmak basmayı ihmal etmemiş. Senaryo yazarı, yönetmeni olan Yılmaz Erdoğan, sıradan kimi sözde serüvenlerin birbirine benzer örgülerinin, olay gelişimlerinin dışında, hem alabildiğine özgün, hem vur-kır olmadan, entrikayla sağlanan merakı ayakta tutma kolaylığına sığınmayan filmler de çekilebileceğini dünya âleme göstermiş oldu Kelebeğin Rüyası’yla. |
|
|
Kent Pastorali (Şiir) – Oğuz Özdem |
Sayfa:83 |
|
|
|
Şerh (Şiir) – Tozan Alkan |
Sayfa:84 |
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender |
Sayfa:85 |
Okuma yöntemleri geliştirmeden sadece yazmakla, başkasının varlığından habersiz olmayı erdem saymakla şair olunmuyor. |
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:86 |
Anaçlıkla söyleme derdine düştüğüm ikinci şey ise sokağa çıkmak, dışarıda akıp gidene karışmak, insanların, hikâyelerin, imgelerin izini sürmek. Bunların bize katacağı şeyleri ötelememek. Bir başka deyişle bir keşif yolculuğu yapma önerisi. Sözümü Hulki Aktunç ustanın bir deyişinden hareketle noktalamak istiyorum bu kez. ‘Hayatın içine bakın, yazılacak ne çok şey var orada.’ Bilmem bana katılır mısınız? |
|
|
Gölgeler (Şiir) – Abuzer Gülpınar |
Sayfa:87 |
|
|
|
Tamamlanmamış Resim (Şiir) – Efe Demirci |
Sayfa:88 |
|
|
|
Tanım (Öykü) – İ. Turan Soyarslan |
Sayfa:89 |
|
|
|
Suyun Hissi (Şiir) – Ali Erbil |
Sayfa:94 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:95 |
|
|
|
“Dünyanın Külü” / Şeref Bilsel – Ali Ayçil |
Sayfa:95 |
Şeref Bilsel, Dünyanın Külü’nün ikinci bölümünde oğulların şiirini yazıyor. Kitap yalnızca bu bölümüyle bile Türk şiirine önemli bir katkı aslında. İkinci bölümdeki şiirleri okurken, Anne Carson’un Kocanın Güzelliği’ni anlattığı şiirsel denemesinde duyduğumuz hazzın bir benzerini ama daha şiddetlisini yaşatıyor şair; çünkü oğula çok inanmış, çünkü oğulda kaybolmuş. Bu öyle bir kayboluş ki, lisan bile onlar gelmeden önce onları anlatmak için verilmiş ‘a priorik’ bir hediye sanki: “Derler ki insana dil verildi oğuldan önce/ ağzına sarılmayı öğrensin/ toprak konuşsun diye...” |
|
|
“Hiç Kimseyi İlgilendirmeyen Kişisel Bir Felaket” / Süreyyya Evren – Mustafa Erdem Özler |
Sayfa:97 |
Hiç Kimseyi İlgilendirmeyen Kişisel Bir Felaket sürükleyici bir roman... Kahraman Sinan’ın sürüklendiği felaketlerin içinde kendinizle de sürükleniyorsunuz. Annesini, anneannesini, ablasını, Sinan’ın tam tersi, başarılı, aktif, aşkla arası iyi olan arkadaşı Vehbi’yi, Vehbi’nin şimdiki sevgilisi Meryem’i, Sinan’ın Leyla’sını, panel moderatörü Sadık Barış’ı, damat Can’ı, Murat’ı, Ahmet’i, Maya’yı, Mahir Bey’i ve gençleri Sinan’ın yaşadığı, hiç kimseyi ilgilendirmeyen felaketler içinde tanıyoruz. |
|
|
“Şairler Arasında Kadın Olmak: Konuşmalar Kitabı” / Betül Dünder – Hakkı Burak Baysal |
Sayfa:99 |
Betül Dünder’in akademik çalışmasının ilk ayağını oluşturan; 79 şair kadınla, 37 soru üzerinden geniş bir alanı rasat eden bu eser, sözü şiire düşmüş kadınların sadece şiire değil, şiiri besleyen, belirleyen; hayata, siyasaya, inançlara dolayısıyla insanlara dair sosyolojik tespitleri, yargıları da barındırıyor. |
|
|
“Savaş Alanı Olarak Tarih” / Enzo Traverso – Halil Türkden |
Sayfa:101 |
Enzo Traverso’nun Savaş Alanı Olarak Tarih, 20. Yüzyılın Zorbalıklarını Yorumlamak adlı kitabı, tarih-yazımının nasıl bir sorgulamadan geçmesi gerektiğine, hangi iktidar mekanizmalarının himayesinde gerçekleştiğine, hangi tarihselleştirmenin ne kadar doğru olduğuna, mevcut karşılaştırmalara ve bu yüzyıldaki önemli kırılma noktalarına ışık tutuyor. |
|
|
“Sardünya” / Mustafa Ergin Kılıç – Hülya Deniz Ünal |
Sayfa:102 |
1977 doğumlu Mustafa Ergin Kılıç’ın ilk şiir kitabı Lâlfabe, 2006 yılında yayımlanmış. Sardünya, şairin altıncı kitabı. Kitap isimleri şairini açıklar ya. Sardunya militan bir çiçektir, dayanıklıdır, her koşulda yaşamayı dener. Ve çok büyük bir aksilik olmazsa genellikle de başarır. |
|
|
“Karanlık Şiirler” / Mustafa Fırat – Hamra Dündar |
Sayfa:103 |
“Gece şairi” Mustafa Fırat,1 Karanlık Şiirler2 adlı dördüncü şiir kitabında, karanlığı (gece) kendine dost edinir. Geceyi yıldızlarla, aşkla süsler ve karanlık tasvirlerle resmeder. Gecenin hüznü, sevgiliye duyulan aşk, yıldızlar ve gün batımı,Mustafa Fırat’ın şiirlerinde tekrarlanır. |
|
|
“İçimizdeki Karanlık Yan - Sapıklığın Tarihi” / Elizabeth Roudinesco – Nuriye Bilici |
Sayfa:104 |
Romanya doğumlu, Sorbonne’da edebiyat çalışan, Michel de Certau, Gilles Deleuze ve Michel Foucault’dan ders almış olan, Lacan tarafından kurulan Ecole Freudienne de Paris üyesi, ünlü Fransız gazeteleri Liberation ve Le Monde köşe yazarı Elisabeth Roudinesco, üzerinde yeterince düşünülmemiş sapkınlık ve sapıklık üzerine kaleme aldığı İçimizdeki Karanlık Yan’da konuyu dönüşüm ve hayvanlık üzerinden anlatmayı tercih ediyor. İnsanların nasıl olup da bir hayvana ya da bitkiye dönüştüğünü ele alan epik şiirlerden değil, üstünü örtmeye çalıştığı halde sonsuza kadar içinde taşımaya mahkum olduğu kabusları üzerinden... |
|
|
“Urfa’dan Harvard’a” / Coşkun Özdemir – Hasan Akarsu |
Sayfa:105 |
Yazar, Prof. Dr. Coşkun Özdemir, Urfa’dan Harvard’a adlı yapıtında özyaşamöyküsünü anlatıyor. Yazar Erdal Atabek yapıta yazdığı sunuş yazısında, onun “Aydınlanmacı” olduğunu vurgularken yapıtın bir anı kitabı olarak değerlendirilmemesi gerektiğini, “Türkiye Cumhuriyeti’nin nereden nereye geldiğinin serüveni” olduğunu belirtiyor. |
|
|
“Algı Kalesi” / Gültekin Karakuş – Hacer Paçacı |
Sayfa:106 |
Romanın başlangıcının olması gereken yerde yayınevinin kitabın ilk bölümün çıkarıldığına dair “olağandışı” notu bizi tekinsiz bir kitap okumaya hazırlıyor. Ancak “olağandışı”lık notun kendisinde değil içeriğinde, yani yayınevi-yazar ikilisinin okuyucuya ilan ettikleri uzlaşmada değil; aslında romanda karşımıza çıkan kurmaca karakterlerin ilk ikisi olduklarını hissettirmesinde! |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:109 |
Mülemma. “Kalkerin Mermeri Yendiği Şehir: Mardin”den. Mardin Artuklu Üniversitesi Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü’nden çıktı geldi. Dergi Türkçe, Kürtçe, Arapça, Süryanice. Dergi, “klasik edebiyatta birden fazla dilde yazılan şiir”in ocağı. “Rengârenk” ve “alacalı”yı da içeriyor. Okur, hangi dili biliyorsa o dildeki ürünleri okuyacak bu çokkültürlü dergide. Dillerin, yaşamların, masalların, kültürlerin, coğrafyaların, tarihlerin, sevdaların... iç içe birbirlerini derinden beslemesinin güzel bir örneği, Mülemma! |
|
|
Şimdi Haberler – Gülce Başer |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|