|
|
MART 2013
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Hakkâri Devlet Kampı (Şiir) – Mehmet Taner |
Sayfa:3 |
|
|
|
Mehmet Taner Kendi Şiirini Oluştururken – Orhan Kâhyaoğlu |
Sayfa:4 |
Bazı önemli şairler açık bir siyasal ve toplumsal açılıma yönelirken Taner, bu ortamda kendine has bir gizi de içinde barındıran başka bir imge evrenine adım atmaktaydı. 1960’lardan 1970’lerin ortalarına kadar uzanan tarihsel süreç Türkçe şiirin de modernleşmeye koşut olarak yoğun bir toplumsalcı şiir eğilimine yöneldiği bir zaman dilimiydi. |
|
|
Bun Sözleri – Oğuz Demiralp |
Sayfa:10 |
Anlaşılmak, çok okunmak gibi kaygıları, amacı olduğu izlenimi vermez Taner. ‘Şiir seven beni bulur, okur’ der gibidir. Bir su damlasının yoğunluğunu, yalınlığını, arılığını arar gibidir şiirinde. Damla damla yazar. Belki de o yüzden az yazmıştır. |
|
|
Hakkâri Devlet Kampı’nda Bir Modern – Yaşar Güneş |
Sayfa:13 |
Taner’in şiirlerinde yoğun bir matematik var. “Hakkâri Devlet Kampı”nda da çözülmesi gereken “değişken”lerin sayısı oldukça fazla. Bu değişkenleri çözmekle de iş bitmiyor. |
|
|
“Damıtılmış Bu”yu Açmak ve/ya “Çevre Çitin Üzerinde”n Mehmet Taner Poetikası – Mustafa Durak |
Sayfa:15 |
Kısılmış lamba, karanlıkla ışıldayan ay (ışık) arasında eşikleşiyor. Karartma ışığın eksiltilmesiyle sağlanıyor. Sonuçta karanlıktan ışık doğuyor. Demek ki Taner dünyası, salt ikiliklerle değil, eşik ara evresiyle bütünleniyor. Yalnızca karşıtların birliği değil, ara evre de onun dünyasını anlamak için önemli. |
|
|
Meçhul Göl – Mehmet Rifat |
Sayfa:20 |
Tadié’nin on sekiz bölümden oluşan “Meçhul Göl” adlı kitabı kuşkusuz doğrudan Freud üstüne değil de Proust üstüne bir kitap. Ancak on sekiz bölümden oluşan ve iki insan arasındaki benzerlikleri ayrı ayrı ele alan bu çalışma, hiçbir kişisel bağlantısı olmamış iki insanın zekâları, davranışları ve yapıtlarıyla karşılaştırılması olarak değerlendirilmelidir. |
|
|
Necatigil, “Nilüfer” Şiirine Niçin O Adı Verdi? Bir Yapısökümcü Okuma Denemesi – Hilmi Yavuz |
Sayfa:24 |
Necatigil, üzerine ‘Hero ile Leander’ mitini yazdığı şiirsel uzama, deyiş yerindeyse, daha önce yazılmış ve kazınmış gibi gösterdiği ‘şebçerağ’ mitinin ‘nilüfer’le ilişkilendirildiği bir şiirin bir beytini koyuyor: Sanki, ‘şebçerağ’ı ve ‘nilüfer’i konu alan o beytin yazıldığı sayfaya [şiirsel uzama] yazıyor ‘Nilüfer’ şiirini. |
|
|
Mahmut Temizyürek: Bir ‘Şiir Kişisi’ Olmak – Haydar Ergülen |
Sayfa:26 |
Mahmut Temizyürek’in ‘tek’ bir şiir değil, ‘çok’ şiir, yani ‘bir’den fazla şiir yazıyor olmasında onun dünya görüşünün, şiir duyuşunun etkisi muhakkak, ama bir o kadar da o dünya görüşünün kolektif anlayışının ve zaman zaman kendini bir anonim olarak tercüme etmesinin de bunda büyük payı var. Elbette Temizyürek’in de şiirde bir ‘olanak’ bulması ve şiire bir ‘olanak’ olarak bakmasını da unutmamak gerek. |
|
|
Mustafa Köz ile Söyleşi – Erkut Tokman |
Sayfa:34 |
Duyguda ve anlamda uzaklaşacağı fazla yer yoktur şairin. Okur, tüm duygu ve anlam kapılarına yakındır. Şairin tuzaklarını kolay bulur. Ama dil, şaire daha geniş özgürlük alanları sağlar. Çigan Şiirleri böyle bir kitap oldu. |
|
|
Şiirler – Hasan Öztoprak |
Sayfa:40 |
|
|
|
Evsel Dönüşüm (Öykü) – Süreyyya Evren |
Sayfa:42 |
|
|
|
Okurken 9 – Sabit Kemal Bayıldıran |
Sayfa:46 |
Türkiye’nin ‘u’ ile yazılışı bir iletişim şirketinin adından dolayı beni ürkütmüş ve itmişti. Ama şiirleri okumaya başlayınca, bu ‘ü’nün noktalarını yitirmesinin toplumumuzun T.C. yurttaşı gibi değil de Turkey yurttaşı gibi yaşamaya özen göstermesine, dünyaya o tüketim hastalığı gözlüğüyle bakmaya başlamış olmasına, kısaca kişilerin ve devletin toplumsal gerçekliğe yabancılaşmasına bir gönderme olduğunu gördüm. |
|
|
Stefan Zweig’la Buluşma Çağı – Feridun Andaç |
Sayfa:50 |
Aydınlanma düşüncesinin iklimlerinde gezinen Zweig, çağı/nı anlamak kadar, çağdaşlaşma serüveninin ne’liğini, serüvenin geçirdiği tüm evrelerin öyküsünü süreklilik içinde aktarmak, anlatmak derdindedir. |
|
|
Şiirler – Sadık Yaşar |
Sayfa:52 |
|
|
|
Foça Mektupları / 7: Sirenler’in Yalancısı – Ahmet Önel |
Sayfa:54 |
Okumak, sorgulamak ve paylaşmak biz insanoğlunun bulup geliştirdiği en güzel icat belki de; sonuçlarına katlanma koşuluyla! Çünkü bütün bu keyifli sürecin yine insanı getirip bıraktığı bir tek adres var: Öyleyse kaygı sapağına hoş geldiniz! |
|
|
Şiirler – Kaan Koç |
Sayfa:56 |
|
|
|
Raymond Carver ile Sabahattin Ali (Write a Comment...) – Barış Acar |
Sayfa:58 |
|
|
|
Sonu Gelmez Sone – Soner Demirbaş |
Sayfa:59 |
|
|
|
Kültür Gündemi: Neoliberal Aydınlar İçin Bir Çözümleme Denemesi – Erendiz Atasü |
Sayfa:60 |
Sosyalizmin dünyadaki yenilgisinden sonra Türkiye burjuvazisinin tutumu değişti! Uluslararası sermayenin dünyada borusunu rahatça öttürebilmesinin önünde engel olmaya başlamıştı milliyetçi karşı çıkışlar! Bizim burjuvalar da elbette uluslararası sermaye kervanına karışacaklardı. Milliyetçilikle işleri bitmişti. |
|
|
Fısıltılar (Şiir) – Arife Kalender |
Sayfa:64 |
|
|
|
Keman (Desen) – Murat Celep |
Sayfa:65 |
|
|
|
Yol/cu/luk Notları: Dış İç Kadardır!.. – Ömer Faruk |
Sayfa:66 |
Yankısız şehirler yalnızlığımızı artırır. Gökdelenlere serçeler, kırlangıçlar, güvercinler konmaz; gökdelende yaşayanlar bu kuşların seslerini de bilmez. Yollarını şaşıran kertenkelelerle, kelebeklerle, arılarla karşılaşmazlar. |
|
|
Camus’nün Sesini Duymak – Mustafa Günay |
Sayfa:74 |
Dünyanın akla uygun olmamasından hareketle bir etik olanağını araştıran Camus’nün yanıtını aradığı temel sorun, Tanrı inancına ve kutsal bir evren anlayışına dayanmadan bir ahlakın kurulup kurulamayacağıdır. |
|
|
Auschwitz’i Görmek – Murat Tuncel |
Sayfa:76 |
Bu binadan da uçuk bir benizle çıkıyorum. Oradan hemen sonra da Nazilerin son sistem gaz odasının bulunduğu küçük binaya geliyoruz. İki kabul binası arasındaki bir boşluğun yarısına yapılmış düz çatılı küçük bir betonarme bina. İçeri kuzey tarafındaki griye boyanmış bir metal kapıdan giriliyor. Dar bir aralıktan geçilip ikinci bir kapıdan gaz odasına giriliyor. Gaz odasının içduvarları özel yalıtım boyaları ve sıvalarıyla yalıtılmış, gaz çabucak etkisini göstersin diye. |
|
|
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:81 |
Mizahın gücü, bütün yazınsal türlerinkinden farklıdır. Diyelim ki şiirle, duygu ve düşüncelerinizi çok etkili bir biçimde ve akılda kalacak biçimde, özün de özü olarak verebilirsiniz. Bir romanda bir dönemi bütün yönleriyle aktarabilirsiniz. Bir öykü, bazen toplumsal bir gerçekliği ya da insana özgü bir durumu bütün inceliği ve derinliğiyle verebilir. Ama mizah bütün bunlarınkinden farklı bir sarsıcılığa sahiptir. |
|
|
Hepimiz Aynı Gemide, Gel! (Şiir) – İbrahim Tığ |
Sayfa:84 |
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Enver Ercan |
Sayfa:85 |
Bu ay yayımlamak üzere seçtiğim şiirler Mert Öztürk, İlkay Şahin, Seher Özkök ve Özkan Dursun’a ait. |
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Hatice Meryem |
Sayfa:86 |
İster öykü ister hikâye olsun, kelimeler arasında bu denli keskin ayrımlara gitmek nazarımda hiç doğru değil. Bazı kelimeleri hor görmek, şu veya bu politik veya ideolojik sebeple hakir görmek de öyle. Aslolan Türkçe, Kürtçe yahut Zazaca, annelerimizden öğrendiğimiz dilin her türlü kullanımından hayret duymamız, onun kullanım sınırlarını zorladıkça zevk duymamızdır. |
|
|
Tornistanbul (Şiir) – Mert Öztürk |
Sayfa:87 |
|
|
|
Mukavemet (Şiir) – İlkay Şahin |
Sayfa:89 |
|
|
|
Susuz (Şiir) – Seher Özkök |
Sayfa:89 |
|
|
|
Ve Bir Gün... (Öykü) – Çaylan Ulutaş |
Sayfa:90 |
|
|
|
Bir Ayrılık Sonnet’si (Şiir) – Özkan Dursun |
Sayfa:91 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:92 |
|
|
|
“Poyrazın İşçileri” / Temel Karataş – Necati Mert |
Sayfa:92 |
Fethi Naci, ta 1998’deki bir söyleşisinde Semih Gümüş’e bir gözlemini aktarır: Genç öykücüler diyaloglara yer vermemektedir. Neden? Toplum “gayri insanileşmiş”, öykücü kendini “yapayalnız” hisseder olmuştur. Bu bir “çöküş”tür ve “kahredici”dir. Peki, savaşılamaz mı? Umutlu değil Fethi Naci: “[S]avaşma olanakları olsa hikâyeciler herhalde ‘konuşma’ya yer verirler öykülerinde.” |
|
|
“Ardından Yıllar Geçti - Hıfzı Topuz” / Öner Ciravoğlu – Hasan Akarsu |
Sayfa:94 |
Hıfzı Topuz’un Unesco dönemi başlı başına bir zenginliktir. 1962’de bir yıllığına Kongo’ya gidişi, azgelişmişliği gözleyişi, Afrika’ya kırk kez gidişi az şey değildir. 25 yıl çalıştığı Unesco’da, Afrika’da burjuvazinin oradaki ülkelerin kalkınmasını nasıl engellediğine tanık olur. |
|
|
“Susmak Nasıl da Yoruyor İnsanı!” / Necati Tosuner – Melike Belkıs Aydın |
Sayfa:95 |
Necati Tosuner tam da bireyin kendine mahkûmiyeti ve hakikate nüfuz edemeyişini konu alır: “Bakınca görülemeyen gözlerini kapayınca görülendir gerçek.” Bireyin gerçek algısı yalnızca kendine özgü bir tahayyül işidir, dışarıda bulunamayacaktır. Tosuner bunun farkındadır. |
|
|
“Cennetin Kayıp Toprakları” / Yavuz Ekinci – Reyhan Yıldırım |
Sayfa:96 |
Cennetin Kayıp Toprakları’nı okuyacak okurlar, keyifli bir metin ummasınlar. Fakat tanıklık eden edebiyatın savurduğu üzüntülü geçmiş ve günle yüzleşmeye hazır olsunlar. |
|
|
Gökben Derviş ile Söyleşi – Sina Akyol - Veysel Çolak |
Sayfa:98 |
İnsana özgü her şeyin ödün verilmeden yazılabileceğini, yazılması gerektiğini düşünüyorum. Yepyeni bir semantik tutarlılık gerek. Bunun yapılması neden itici olsun. Ece Ayhan örneği yeterince açıklayıcı değil mi? |
|
|
“Öteki Dilde Var Olmak” / Mehmet Hakkı Suçin – Nuriye Bilici |
Sayfa:101 |
Mehmet Hakkı Suçin çalışmasında konu ettiği metinleri çoğunlukla Arapça ve Türkçe olarak ele almış, bazılarında mevcut çevirilerden yararlanırken bazılarını da bizzat çevirmiş. Kitabın giriş bölümünde bir de transkripsiyon sistemi eklemiş. Bu özellik özellikle Arapça bilgileri olmayanlar için çok işe yarar bir tercih olmuş. Arapça metinlerin orijinallerinin de verildiği çalışma kendi alanına değerli bir katkı olarak değerlendirilebilir. |
|
|
“On Bin Can” / Ko Un – Türkân Yeşilyurt |
Sayfa:102 |
Koreli şair Ko Un’un Yarın Destanı ve toplam on ciltten oluşan On Bin Can adlı eserinden seçilen bazı şiirleri Türkolog Eunkyung Oh tarafından Türkçeye çevrilerek aynı adla Ürün Yayınları arasından yayımlandı. Bu arada Yarın Destanı’nın şiirsel düzenlemesinin Metin Turan tarafından yapıldığını belirtmek yerinde olur. |
|
|
“Akvaryum Konuşkanı” / Emin Kaya – Hüseyin Peker |
Sayfa:103 |
Emin Kaya bu ilk kitabında; İkinci Yeni’den edindiği engin tecrübeyi, önce sessiz görüntüsüne yedirerek, sonra da dizeler arası yoğurduğu ve bir o kadar da deyişini incelttiği şiirini, okuruyla şakalaşarak sunuyor. |
|
|
Şükran Belen ile Söyleşi – Aydan Yalçın |
Sayfa:104 |
Tanrı’nın insanı yeryüzüne göndermesiyle başlayan ‘ayrılık’ yaşam boyunca da diğerleriyle sürüp gidiyor. Dünyadaki yalnızlığımızdan ve donma tehlikesiyle yaşayanlardan öğrendiklerimle yazdım. |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:106 |
Barış Pirhasan, Henri Lefebvre’nin vecizesini Tarih Kötüdür (1981) kitabına ad seçtiği için kötü olmadı tarih. Tarih, gerçekten kötü olduğu için bu yargı boynuna asıldı. Onun için seviyorum Barış’ın “Amerika İyi Olsaydı” şiirini. Eğer “Amerika iyi olsaydı” “Ağaçlar kesilmezdi İstanbul’da” “Amerika iyi olsaydı sular kirlenmezdi” dünyada ve ülkemizde. Ülkemizin “Zavallı partileri” “Tamah etmezdi” Amerika’nın parasına, siyasetine. Ginsberg’in “Amerika” şiirini akla getiriyor “Amerika İyi Olsaydı”. |
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:108 |
|
|
|
Şimdi Haberler – Gülce Başer |
Sayfa:109 |
|
|
|
|
|
|
|
|