|
|
MAYIS 2012
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
“Bin Tanrı İli”nde Bir Tanrı Adamı: Yunus Emre – Ali Ayçil |
Sayfa:3 |
Yunus Emre’nin neredeyse bütün şiirlerde direncini koruyan coşkusu yalnızca zamanın ve eşyanın insanlar üzerindeki ağırlığını hafifletmekle kalmadı, bu coşkunun içselleştirilmesi Türkçenin şiir tarafından korunmasını da sağladı.
“Türkçenin sütdişleri”nin bir derviş ozanın ağzında çıkmış olması ve onun erken zamanda inşa ettiği coşkulu şiirin, dili bugüne akıtan öteki sözlü-yazılı geleneklerin ortasında yer alması bizim için birkaç nedenden ötürü önemlidir.
|
|
|
Yunus Emre’nin Dili: Yunusça – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:8 |
Halk edebiyatı geleneğinde Yunus Emre’yi tekke şiirinin izini süren bir ozan olarak değerlendiririz. Bektaşi geleneğine mi sığınmıştı? Ama Anadolu insanı her türlü tarikatın ötesinde “Bizim Yunus” olarak benimsemişti onu. |
|
|
Dinde Reformun Öncüsü, Avrupa’ya Işık Tutan Ozan – Erdoğan Alkan |
Sayfa:10 |
Yunus şiirlerini Moğol istilasıyla parçalanmış Selçuklu Devleti’nin son bulduğu, Bizans İmparatorluğu’nun zayıfladığı, Anadolu’da çeşitli beyliklerin devlet olmaya çalıştığı bir kargaşa ve kan ortamında yazdı. Aynı yıllarda Anadolu, İslam, Hıristiyan ve Yahudi dinlerinin, hatta putperestliğin bile var olduğu dinsel bir kenetlenmeyle karşı karşıyaydı. |
|
|
Yunus Emre ve Dil Sorunu – Bazin Louis |
Sayfa:14 |
Yunus yüksek düzeyli bir düşünceyi, hümanist bir felsefeyi, özgün ve ince bir “gizemcilik”i mümkün olduğu kadar halkçı bir Türkçe kullanarak anlatmak istiyordu. Bunu nasıl başaracaktı?Arapça ve Farsça sözcükleri olduğu gibi kullanmadı, zevk ve zekâ sahibi insanlara yakışır şekilde halkın alışık olduğu söyleyiş şekline yöneldi. |
|
|
Yanan Kömür Kızan Demir – Pierre Seghers |
Sayfa:18 |
Tutucu dinsel çevrelerin yok etme ve ayıklama çabalarına rağmen Yunus Emre’nin sözü çağları aşıp günümüze ulaştı. Dünkü gibi bugün de onun gerçeği, yalın, keskin, dolambaçsız ve uyarıcı bir biçimde söyleyen şiirleri bizleri sorguya çekiyor. |
|
|
Yunus Üstüne – D. Halbout du Tanney |
Sayfa:20 |
Türk halkının dindar ve yazınsal dünyasında, özellikle geleneksel dinsel müzikte Yunus’un şiiri büyük yer tutar. Geleneksel çalgıların eşliğinde, ezgileştirilerek söylenen şiirlerini halk her zaman büyük bir coşkuyla dinliyor. Şiirlerinin bazılarını herkes ezbere bilir. Halkın dilindeki özdeyişlerin, kalıplaşmış sözlerin bazıları, kullanan bazen gerçek sahibini bilmese bile Yunus’tan alınmadır. Onun bu maddi dünyanın ötesinde Tanrı’yla kaynaşma arzusu, bütün zamanlarda olduğu gibi günümüzde de kişiyi avutan ve esrikleştiren bir bildiridir. Demek ki o Türkiye’nin bugünkü yaşamında da bütün canlılığıyla var ve Anadolu dünyasının en büyük simalarından biridir. |
|
|
Eskişehir’de Yunus Emre’nin İzlerine Yolculuk – Rahmi Emeç |
Sayfa:22 |
Eskişehir’e gelenlerin kent içinde Yunus Emre’ye ilişkin izler aradığına sık sık tanık olmuşumdur. Böyle durumlarda, kent merkezinde, zamanla dikilmiş birkaç heykeli, adının verildiği okul ve cadde dışında somut olarak gösterilebilecek pek bir şey yoktur. Hamamyolu’ndan eski yerleşim bölgesi Odunpazarı’na çıkarken ikiye ayrılan yolun sola ayrılan kısmında, Selçuklulardan kalma Alâeddin Camii’nin de içinde bulunduğu parkın başına, 6 Mayıs 1979’da dikilen bir Yunus Emre heykeli vardı; iki elini gökyüzüne doğru açmış, dua eden. Bir meczubun saldırısına uğrayan heykeli, heykeltıraş Mustafa Özdemir yapmıştı. |
|
|
Aşk ve Dil – Hasan Bülent Kahraman |
Sayfa:25 |
Kuşku yok: her çağ aşkla farklı bir ilişki üretti. 1940’lar veya 60’lar. Ataol’un şiirindeki aşk o çağın dünyasının damıtılmış bir haliydi. Nerede kaldı ki, Attilâ İlhan ve onun melodramatik olabilen aşk tasavvuru. Ben bu bağlamda aşkı ve bir sanatçının ona yüklediği anlamı örneğin nostalji kavramını veya coşku kavramını sorguladığımız gibi sorgulamak gerektiği kanısındayım. |
|
|
Taşrada Bir Aile Faciası (Şiir) – küçük İskender |
Sayfa:32 |
|
|
|
Sonradan Çocuk – Haydar Ergülen |
Sayfa:34 |
Yalnız karıştırmamanızı rica ediyorum, ‘büyüyememiş’lerle ‘çocuk’ları birbirine karıştırmayın lütfen! Memleket gibi şiir âlemi de ‘büyüyememiş’ çocuk taklitleriyle dolu, onlar sayılmaz! Öyleyse şairin tanımını da yeniden yapmakta yarar var. Kime ‘şair’ demeliyiz peki? Hem şiirin hem çocukluğun hakkını vermiş, hakiki kimselere şair derler. Biz de demeliyiz. Onlara şair demek aynı zamanda çocuk demek yerine de geçer. Yoksa ‘sonradan çocuk’ olanlar şair diye anılsalar da, onların çocukluklarında şiire dair bir anı yoktur ya da onların şiirinde çocukluk ‘yapıştırma bıyık’ gibi durur. ‘Sonradan çocuk’ birinin şiiri de işte o kadar olur! |
|
|
Endemik Libido (Şiir) – Osman Olmuş |
Sayfa:36 |
|
|
|
Müdürüm Ölmüş (Şiir) – Gültekin Emre |
Sayfa:38 |
|
|
|
Felsefe ve Edebiyat Arasında: Tahsin Yücel Üzerine Bir Okuma Denemesi – Jale Erzen |
Sayfa:39 |
Yücel’in roman ve öykülerinde kişilik değişimleri ve benlik bilincinin yanılsamaları ya da yanılgısı genellikle ana temayı oluşturuyor. Ancak, Yücel’in yapısalcı kurgusu gösteriyor ki belirleyen, ya da tanımlayan, yani biçim ve görünüş ve belirlenen ya da tanımlanan arasındaki ilişki sorunludur. Belirleyenin belirlediği çoğunlukla belirleyenden farklıdır. Yani biçim ve öz arasında, bilinç ve gerçek arasında genellikle bağdaşmayan bir ilişki, bir asimetri vardır. İronik ve karamsar gibi görünen bu tip anlatılar aslında felsefi bir görüşün ifadesidir. Bunu hem felsefi hem de psikolojik olarak anlayabiliriz. |
|
|
Şiirler – Yücel Kayıran |
Sayfa:44 |
|
|
|
Savunmasız Biri Nasıl Dövülür (Öykü) – Nilüfer Açıkalın |
Sayfa:46 |
|
|
|
İşler Birikenler (Şiir) – İbrahim Oluklu |
Sayfa:49 |
|
|
|
Okurken 5 – Sabit Kemal Bayıldıran |
Sayfa:50 |
Karayazı’daki bir çalışmamda ‘caize’ yerine ‘cizye’ yazmıştım da hükümetperver, erksever H. Aslanbenzer, anadili Arapça olan bana demediğini komamıştı. Çok emin olsam da kaynağa bakmayı genellikle ihmal etmesem de böyle ‘dalgınlık’lar olmuyor değil. ‘Ey Tanrım’ anlamına gelen ‘ya Rab’ı Yahya Kemal’in nasıl yazdığına baktığımda, onun ‘Yarab’ yazımını tercih ettiğini gördüm. |
|
|
Kurgulanmış Birey (Şiir) – Türkân Yeşilyurt |
Sayfa:54 |
|
|
|
“Yaşasın Kötülük!”, Underground ve Bizim Loser’lar – Ali Özgür Özkarcı |
Sayfa:55 |
küçük İskender şiirindeki “Beyaz Türk”lüğe karşıtlık, Ali Şimşek’in değindiği mizah dergilerinin “Türklüğe Gülmek” nosyonuyla birleşmiştir. “Söz patlaması”, genelde 80 sonrasının imgeci şiirine (gerçi bahsettiğimiz imgeciliğin Batı şiirindeki “imgeci şiir” ile de alakası yok, ama neyse...) addedilmiş bir tanım olsa da, bunu tam tamına tahvil edeceğimiz şairlerin en başında küçük İskender geliyor. Onun öfkeli söylemi, absürdü zorlayan imge kurgusu, uçsuz bucaksız, anlatmaktan yorulmayan şiiri ve en önemlisi itirafçılığı, bu söz patlamasının en önemli bileşenleridir. Diğer bir tarafta da mizah dergileri22 duruyor. Mizah dergilerinden çıkan “dalgacı muhalefet” bir kere en başta her şeyi sarakaya alarak nihilizme varan bir özgürlük savunucusu olurken kendini kaybediyordu. |
|
|
Kültür Gündemi: “İktidarsızların Gücü” |
Sayfa:65 |
|
|
|
Kenar Notu – Ömer Faruk |
Sayfa:65 |
Havel’in söyledikleri iki açıdan önemli. İlki şiddet içermeyen bir politik varoluş biçimini içeriklendirmesi. İkincisi başka yerlerde büyük toplumsal çatışmalara neden olacak bir “bölünme”yi şiddete başvurulmadan gerçekleştirilmesinde rol oynaması. Teorik düzeyde yaptığı soyutlamaların uygulanabilir olduğunu göstermesi. “Bölünme” adına –özellikle bu topraklarda– iktidarın yaydığı “tahripkâr” anlamın aslında koca bir yalan olduğunu, çok daha büyük bir insanlık buluşmasını önlemeye yönelik bir “engel/takoz” olduğunu açıklaması, örneklemesi… |
|
|
Kadın Argosu (Şiir) – Veysel Çolak |
Sayfa:66 |
|
|
|
İktidarsızların Gücü – Vaclav Havel |
Sayfa:67 |
Klasik diktatörlüğün temel özelliklerinden biri tarihsel kökenlerinin olmamasıdır (sıklıkla rastlantısal toplumsal süreçlerin ya da bireysel ve kitlesel eğilimlerin rastlantısal sonuçlarından doğan ucube tarihî karakterler olarak görülürler), fakat bizim sistemimizde aynı durumun geçerli olduğunu kolaylıkla söylemek mümkün değildir. |
|
|
Desen – Murat Celeb |
Sayfa:73 |
|
|
|
Militarizmin Tuzağı Olarak Siyasi Şiddet! II – Ömer Faruk |
Sayfa:74 |
İktidarı tahkim eden tahakküm mekanizmalarının içinde kalarak siyaset yapmakla; tahakküm üretmemeye dikkat eden, yöneten yönetilen ayrımına imkân vermemeye çalışan, “tür”cülüğü bir sorun olarak idrak eden, özgürlükçü ve dayanışmacı bir toplumsallığı murat ederek siyaset yapma arasında bir fark olması gerekmez mi? |
|
|
Dur İhbarı! (Şiir) – Mustafa Ergin Kılıç |
Sayfa:81 |
|
|
|
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:82 |
Ne var ki, bütün olumsuzluklara ve kötü örneklere karşın, düzeyli, dürüst seçici kurulların titiz değerlendirmeleriyle haksızlık yapılmamaya çalışılarak verilen saygın ödüllerin yaşaması, yaşatılması için elden geleni yapmak gerek. Yoksa ortalık tümden, sığlıklara ve düzeysizliklere teslim olacak. Öyle saygın ödüllerin, saygın ve dürüst seçici kurullarına, ödül koyucularına ancak ve ancak teşekkür borçluyuz. |
|
|
Her Şey Bir Çeviri – Tozan Alkan |
Sayfa:86 |
Niye yapılır çeviri? Salt para için mi? Necatigil’in 31 Ocak 1963 tarihli Erdal Öz’e yazdığı bir mektubundan: “Şiirde zaman zaman boşluk duygusuna kapılan bir adam ne yapar? Başka avuntular arar kendisine. Çeviriler yapıyoruz bu yüzden.” |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Enver Ercan |
Sayfa:92 |
Sizden gelen şiirleri elimden geldiğince zamanında değerlendirmeye çalışıyorum. Şiir gönderen bir gencin duyduğu heyecanı iyi bilirim. Yine de sizlerin ilgisine ayak uyduramıyorum. Birçok şiir sonraki sayıya kalıyor ister istemez. Ama verimsiz olduğum da söylenemez!.. |
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Hatice Meryem |
Sayfa:93 |
Öykü karakteri için söylenen ‘altın oran’ bu mu acaba? Yani karşılaştığı kişiler, olay ya da durumlarla değişime uğraması karakterin yahut uğramıyorsa da neden uğramadığının anlatılması ha? |
|
|
İlkbahar Geliyor, Hadi Saygı Sevişine Geçelim (Şiir) – Çağrı Çığ Sığırcı |
Sayfa:94 |
|
|
|
Aşker (Şiir) – Türker Özşekerli |
Sayfa:95 |
|
|
|
Ölmeden Hatırlamalı Yaşamalı (Öykü) – Figen Öcal |
Sayfa:97 |
|
|
|
Üç Nota (Şiir) – Nâlân Erbil |
Sayfa:98 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:99 |
|
|
|
“Aşk Şiirleri Antolojisi” / Haydar Ergülen – Soner Demirbaş |
Sayfa:99 |
Haydar Ergülen okurunda kitaptaki şiirlerin her birini bir başkasının yazdığı izlenimi uyandırmaya çalışıyor ve eğretileme yapıyor. Bu da şairin ve şiirin uğraş alanı değil mi zaten?! Hem sonuçta okur da Aşk Şiirleri Antolojisi’ndeki şiirleri okurken şiiri yazan-kuran şairin hayatını görebildiği kadar kendi hayatını da görebilmenin penceresini aralayacaktır. |
|
|
“Turing’in Hezeyanı” / Edmundo Paz Soldan – Tevfik Kalkan |
Sayfa:101 |
Ayrıntı Yayınları’ndan geçtiğimiz günlerde çıkan Turing’in Hezeyanı, kriptoloji tarihinden ilham alarak günümüze dair çarpıcı sonuçlara ulaşan, çok katmanlı bir yapıt niteliği taşıyor. Yazar, sanal dünya ile gerçek dünya arasındaki muğlaklaşan sınırı göstermek için Playground adlı bir bilgisayar oyununu, neredeyse romanın kahramanlarından biri olarak tasarlamış. |
|
|
Hıfzı Topuz ile Söyleşi – Öner Ciravoğlu |
Sayfa:102 |
Kitabımda Tevfik Fikret’in insani yanlarına, duygularına ve savaşımlarına ağırlık verdim. |
|
|
Necati Tosuner ile Söyleşi – Adil İzci |
Sayfa:103 |
Kötümser yazana sormak gerek: “O zaman niye yazıyorsun?..” Öyle değil mi, intihar edecekse etsin. İntihar edeceğini niçin yazıyor?.. Bundan ben şunu anlıyorum: Demek ki, bir umut var. En kötümser zamanlarımda bile bir umut yeşertmeyi başardım ben. Yazar olarak başka gözle bakmak… Hoş bir avuntu olabilir. Karınca nasıl ezilir diye göstermeli midir yazar?.. Hele çocuğa… Ben bundan sakınırım. Bu beni karıncaezmez yapmaz elbet. |
|
|
“7” / Cem Akaş – İsmail Pelit |
Sayfa:105 |
7 kendi içeriğine inanmamızı temel karakterin inançsızlığıyla sağlar; okuduğumuz içerik bu inançsızlığın bir sunumu, gösterimi olduğu ölçüde içine girdiğimiz romanın yapısına inanırız. |
|
|
Kerem Işık ile Söyleşi – Eylül Z. Güngör |
Sayfa:107 |
Toplum Böceği’nde yer alan ve ilk kitabım olan Aslında Cennet de Yok’taki öykülere kıyasla uzun sayılan öykülerin arasına, okuyucuya soluk aldırıp farklı bir okuma deneyimi yaşatabilmek için nispeten daha kısa öyküler yerleştirdim. “Çirkin ile Teknikolor Anı” da bunlardan biri. Bu kısa öykülerde farklı yazım ve ifade teknikleri kullanmaya çalıştım; sözgelimi kitap boyunca yer verdiğim dil oyunları bahsettiğim bu kısa öykülerde iyice belirgin bir hal alıyor. |
|
|
Zafer Doruk ile Söyleşi – Nezihe Altuğ |
Sayfa:108 |
Ölüm, yaşamın beklenmedik bir anında karşılaşıldığı için bir türlü kabullenilmeyen, kaderin acı sürprizlerinden sayılan doğal bir olgu. Şunu söylemeliyim ki, öykü yalnızlıktan olduğu kadar ölümden de söz etmeyi seviyor; daha doğrusu ölüm, öyküye her zaman cazip gelen, yazarına kendisini dayatan bir gerçeklik. |
|
|
“Yarınki Yüzün” / Javier Marias – Hasan Turgut |
Sayfa:110 |
Yarınki Yüz’ün gündelik acılarımızın panzehiri olabilecek bilgilerle dolup taşarken ama yine de huzura eriştirmezken, okumanın hazzından da vazgeçmeyen bir anlatıyla karşımızda duruyor. Uzun cümle kurulumlarıyla, zamanlar ve olaylar arasındaki ani geçişlerle, konuşma ve susma üstüne sayısız retorikle, yazıdaki şiddete ek olarak sözel şiddeti de gündemleştiren afişlerle, paranoya, korku ve ıstıraplarla daha şimdiden bugüne kadar çok az yapıtın ulaşabildiği menzili görüyor. |
|
|
Şimdi Haberler – Gülce Başer |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|