|
|
NİSAN 2012
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Sunuş: “Kılıç, Kendini İkna Edecek Gerekçeleri Her Zaman Bulur!” – Ömer Faruk |
Sayfa:3 |
Dosyadaki yazılar devleti kendi suç, günah, ayıp, zalimlik ve kötülükleri için baş başa bırakmak kaygısıyla kaleme alındı. Militarist devlete militarist yöntemlerle karşı çıkmanın biriktirdiği sorunlara değinildi; benzer sorunlar yaşanmaması için anti-militarist bir söylem/yöntem üzerinden düşünmenin imkânlarına işaret edildi. İfade edildi: 12 Eylül öncesinde silaha sarılan Türk solu hata yapmıştır, bu hatasıyla yüzleşmelidir; 1984’te isyan eden, dağa çıkan Kürt solu da militarist yöntemler kullanarak militarizmi güçlendirmektedir.
Söylenenler fazla hümanist gelebilir, hiç sakıncası yok. Son iki yüzyılda insanlar sorun çözmek için militarizmi denedi, sonuç ortada, hümanizme de sıra gelsin artık. Şu alıntı bile nasıl vahim bir militarist ulus devlet öldürücülüğünde yaşadığımızı gösteriyor: “Son yıllarda, ‘Her Türk Asker Doğar’ anlayışına tepki olarak gelişen ‘Her Kürt Gerilla Doğar’ söylemi de kadınları Türk milliyetçiliğinde olduğu gibi itaatkâr eş, kutsal anne ve savaşçı kadın konumlarına hapsetmektedir.
|
|
|
Desen – Murat Celeb |
Sayfa:6 |
|
|
|
İktidar, Şiddet ve Özgürlük – Nilgün Tutal - Zafer Çeler |
Sayfa:7 |
19. yüzyılda sol düşüncenin beklentisi ezilenlerin an gelip ezenlerin meşruiyetlerini sorgulayacakları bir noktanın geleceği idi. Uşaklar efendilerine karşı ayaklanacaklar ve toplum zincirlerinden kurtulacaktı. Fakat ilginç olan ve bugün gayet açık bir şekilde gördüğümüz gibi iktidarın ne kadar haksız olduğunu düşünürseniz düşünün, bu düşünce herhangi bir tepkiye yol açmamaktadır. |
|
|
Militarist İktidarın Düğüm Noktası Olarak Erkeklik – Nurseli Yeşim Sünbüloğlu |
Sayfa:14 |
Militarizmle erkeklik ilişkisinin belki de en sancılı şekilde kesintiye uğradığı durum ise savaş ya da askerlik sonucu oluşan sakatlıkta ortaya çıkmakta. Bütünlüğü bozulan asker bedeni militarist iktidarın göstergesi olan görsel imajı önemli ölçüde zedeleme ve meşruiyetini sorgulamaya açma potansiyeline sahip. |
|
|
Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Militarizm – Hilal Demir |
Sayfa:22 |
Zorunlu askerliğin olduğu ülkelerde militarizmin etkileri erkeklerde daha çok görünür. Küçüklükten başlayıp, ordu göreviyle perçinleşen beklentiler askerlik hizmetinin yerine getirilmesiyle bitmemektedir. İş sahibi olma, her daim güçlü olma, çekici olma gibi beklentiler erkekliğin askerlikten sonra da sürdürülmesi için gereklidir. Erkeklerin militarizm inşası ise rollerini en iyi biçimde sürdürmeleriyle, bir baba olarak çocuğunu rollere uygun yetiştirerek gerçekleşir ama kadınlar sistemin sürekliliğine onlardan daha can alıcı noktalarda müdahale edebilecek araçlara sahiplerdir. |
|
|
Militarizmin Tuzağı Olarak Siyasi Şiddet – Ömer Faruk |
Sayfa:26 |
Aradan otuz yıl geçti. Ben hâlâ, “Yapmadım,” diyorum. Kimse adımı çocuklarına vermiyor, kimse fotoğrafımı taşımıyor, bizim kuşağı anlatan bir edebiyatın olmayacağı da anlaşıldı. Halk artık yanımızda değil. Bir nedeni, Yapmadım, demiş olmam, yalan söylemem. Yaptıklarıma sahip çık(a)mamam. Oysa herkes yaptıklarımı biliyor. Ceset var, ölüm var, kan var çünkü. |
|
|
Sabaha Daha Var (Şiir) – Oya Uysal |
Sayfa:31 |
|
|
|
Orhan Miroğlu ile Söyleşi – Ömer Faruk |
Sayfa:32 |
Şapka düştü kel göründü. Ne zamandan beri? Ergenekon’un üstündeki sis perdeleri aralandığı zamandan beri. Şimdi sıra, Kürt Ergenekonu’nu bilmeye ve açığa çıkarmaya geldi. PKK bu yüzden, JİTEM davalarıyla hiç ilgilenmiyor, faili meçhûl cinayetler için Diyarbakır’da açılan davalara iki avukat giriyor, ama sanıkları, eli kanlı katilleri, dışarıdan gelip savunan avukatların sayısı bunun birkaç katı. |
|
|
Geçmiş Haller Albümü (Öykü) – Okan Alay |
Sayfa:42 |
|
|
|
50 Yaşıma Şiir (Şiir) – Tuğrul Keskin |
Sayfa:44 |
|
|
|
Bütün Dünyanın Sorunu: Gürültü – Hasan Bülent Kahraman |
Sayfa:46 |
Guardian’ın kitap ekinde çok nefis bir makale vardı, John Gray yazmış, Chomsky’ye saldırıyor. Ne kadar doğru… Onun da tıpkı neo-con’lar gibi Amerika’yı dünya merkezi olarak görmesini eleştiriyor. Bir taraf Amerika’yı vazgeçilmez bir merkez haline getirmeye çalışırken o da bunu kabul ediyor ve Amerika’yı bir dünya merkezi olarak eleştiriyor. Yani Chomsky’nin eleştirisinde de temel kabul dünyanın o ülkenin etrafında dönmesi. Oysa diyor Gray, bu köprünün altından çok su aktı, artık bambaşka bir Amerika var. Daha doğrusu bambaşka bir dünya mevcut ve ABD o dünyada oyun kurucu değil, kendi sorunlarıyla boğuşan bir ülke. Hoştu bu yazıyı okumak. |
|
|
Tabutta Ceket Varmış (Şiir) – Abdülkadir Budak |
Sayfa:53 |
|
|
|
Ömer Asım Aksoy – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:54 |
Geçirdiği mide kanamaları nedeniyle Ömer Asım Aksoy’u Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi’ne yatırmıştık. Pek görülmeyen bir tanıya vardık: Onikiparmakbağırsağı ülseri safra kesesine delinmişti. Ameliyatı başarılı geçti.
Ömer Asım Aksoy daha sonra bir boğulmuş fıtık ameliyatı daha geçirdi. Bütün bu ameliyatları tüy gibi atlattı. Bana aruzla yazılmış bir teşekkür şiiri gönderdi. Ayrıca “Ellerin dert görmesin” diye alışılmamış bir teşekkür yazısıyla gazetelere ilan verdi.
|
|
|
Güneş Filizi (Şiir) – Şükrü Erbaş |
Sayfa:57 |
|
|
|
Yayıncısını Arayan Romancı ya da Edebiyat Tarihinde Yeniliğe Kapalı Editörler Skandalı Mehmet Rifat |
Sayfa:58 |
Gide 11 Ocak 1914 tarihinde Marcel Proust’a gönderdiği mektupta günah çıkarır: “Birkaç günden beri kitabınız elimden düşmüyor, çok zevk alarak okuyorum, iyice gömüldüm içine. Ne yazık ki, kitabınızı bu kadar sevmek bana acı veriyor! Bu kitabın reddedilmesi N.R.F.’in en büyük hatası, benim de yaşamımdaki en yakıcı üzüntülerimden ve vicdan azaplarımdan biri olarak kalacaktır (çünkü bunun büyük sorumlusu olmaktan utanç duyuyorum)”. |
|
|
Üniversiteliler Şiir Okuyor 2 – Haydar Ergülen |
Sayfa:60 |
...bu ay şiir saatimiz burada sona eriyor. Şairlerimiz hakkında yazılanları okudunuz. Öğrenci ödevleri olduğu için gülümseten, doğru olmayan ya da başka yerlerden alınmış yorumlar da olabilir aralarında. O yüzden onlar adına şairlerden ve okurlardan özür dilerim şimdiden. Tabii şairlerimiz bu kadar değil, hem 80 Kuşağı hem de sonraki kuşaklardan şairlerle ilgili öğrenci ödevlerine Temmuz ayında başka şairlerle devam edeceğiz. O yüzden hassaten rica ediyorum, hemen kim var kim yok muhabbetine girişmeyelim. Şu kadarını söyleyeyim. Bazı şairlerin kitapları yok, bulunamıyor, üstelik çok sevdiğim Şeref Bilsel gibi şairlerin. Öte yandan, bana küfreden, hakaret eden, ve onları koruyup kollayan, dergisinde yalan yanlış haksız iftiralara, yazılara yer veren, orda burda yaşına başına bakmadan hakkımda konuşan şairlerin kitaplarını da okutuyorum, onları da salık veriyorum öğrencilere, Temmuz’da kendilerine ilişkin ödevlerden de bir seçme okuyacaksınız inşallah! Yalan dünya! Şiir için birbirimize girmeye değmez! |
|
|
Yazara Gitmek, Dönüşerek Yazmak – Feridun Andaç |
Sayfa:66 |
1983-1987’nin gerçekliğini görmek ürperticiydi, evet! İnsanların hiçleştirilmesi için neler yapıldığını, ancak dile getirilebilenlere bakarak okumak evet sarsıcı, bir o kadar da utanç verici insanlık adına. Hiçleştirmenin amacı; boyun eğişin ötesinde, yaşadığınız sürece sizi işe yaramaz hale getirmektir. Bedensel ve ruhsal açıdan çökertme… |
|
|
Âşık Veysel’in İki Kadını II: Gülüzar – Erdoğan Alkan |
Sayfa:71 |
Ateşin cinleri mavi ve kırmızı küller üstünde dans eder. Bedenin doğal ısısı uzaktan seyredilen tatlı ateşe benzer, ısı yükselince insan değişir. Veysel ateşler içinde yatarken Gülüzar kısık bir sesle hem konuşuyor, hem de Söbalanlı çalgıcının alnını, yüzünü, göğsünü, kollarını sirkeyle ovuyordu. |
|
|
Neyin Gecesi (Şiir) – Şeref Bilsel |
Sayfa:75 |
|
|
|
Okurken 4 – Sabit Kemal Bayıldıran |
Sayfa:76 |
Annemizin kullandığı ‘cevap’ yerine ‘yanıt’ı kullandığımızda acaba Osmanlı’nın kapıkulundan farkımız ne oluyor? İlle de anamızın kullandığı dilden farklı bir dil, Ankara Türkçesi kullanarak biz de ‘kapıkulu’ olduğumuzu mu kanıtlamak istiyoruz? Kapıkulu sınıfı kalktı ama o zihniyet kalkmadı. |
|
|
Kültür Gündemi: Holokost: Göz Ardı Edilen Gerçek – Timothy Snyder |
Sayfa:81 |
Nazilerin nitelemesiyle Nihai Çözüm, başlangıçta, Sovyetler Birliği’nin yenilgiye uğratıldığı bir savaştan sonra kullanılacak olan imha projelerinden yalnızca biriydi. İşler Hitler, Himmler ve Göring’in umduğu gibi gitseydi, Alman kuvvetleri 1941-1942 kışında Sovyetler Birliği’nde bir Açlık Planı uygulayacaklardı. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Enver Ercan |
Sayfa:88 |
Refik Durbaş’a “Yeni Şiirler Arasında” sayfalarına 3 aydır yaptığı katkı için dergi adına teşekkür ederim. Yazıya bu cümleyle başladığıma göre, bir süre yine birlikte olacağımızı anlamışsınızdır.
Gönderdiğiniz şiirler bu sayfalar içinse mutlaka belirtin, iletinize telefon numaranızı mutlaka yazın, kısa yaşamöykünüzü mutlaka ekleyin.
“Aslolan şiirdir, telefon numaramızı, yaşam öykümüzü neden istiyorsunuz?” sorusuyla sık karşılaşmaya başladım. İnternet çağının sanal ortamında garip bir istek olarak algılanmaya başladı galiba bu soru.
Hemen yanıt vereyim: Sizler bu dergiye bir şiir gönderirken, hangi adrese, hangi editöre gönderdiğinizi iyi biliyorsunuz. Biz de bize gelen bir şiirin sahibinden emin olmak istiyoruz. Bin türlü entrikanın yaşandığı sanal ortamda en azından bir muzipliğe kurban gitmek istemiyoruz. Ayrıca birçok ünlü ismin şiirinin altına aklı evvel birilerinin kendi imzasını atıp dergilere yolladığına, hatta yayımlandığına epeyce tanık olduk çünkü.
Bu kadar açıklama yeterlidir sanırım.
18 Mart tarihine kadar ilettiğiniz bütün şiirlere baktım. Eğer şiir yollamışsanız ve değerlendirmelerde adınız geçmiyorsa, bir karışıklık oldu demektir, yeniden yollayın.
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Hatice Meryem |
Sayfa:89 |
Ha yazıyla yaşam atbaşı mı gitmek zorunda? Değil elbette ve bir yazar hiç tecrübe etmediği şeyler hakkında da cümleler kurup öyküler yazabilir. Örneğin Rimbaud denizi hiç görmeden yazmıştır “Sarhoş Gemi”yi (la Bâteau Ivre). Hatta Borges ve daha nice yazar gidip görmediği yerler hakkında olağanüstü metinler kaleme almışlardır. Zaten iyisi hası yazılınca hiç de aranmıyor yaşanmışlık. Fakat ey yazarlık tutkusuna kapılarak bu köşeye öykü gönderen genç kalemler, sizden, bahsettiğim tehlikeli sular hakkında bir düşünmenizi isterim. |
|
|
Otuz (Şiir) – Neslihan Yalman |
Sayfa:90 |
|
|
|
Kül Saati (Şiir) – Bahanur Garan |
Sayfa:91 |
|
|
|
Kimseye Benzemeyen (Öykü) – Gökçe Parlakyıldız |
Sayfa:93 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:95 |
|
|
|
“Kalan” / Leyla Erbil – Nur Özalp |
Sayfa:95 |
Kalan’da, çağlar öncesinden insanlığa kalmış taşlar anlatılıyor! Sanki Erbil’in kelimeleri, gökyüzüne doğru bir taş, her yüzü bize bizim başka bir halimizi anlatan; tıpkı sözünü ettiği Thodosius anıtı gibi. Ardından Ezekiel’in yüzü ve hayvanları karşımızda! |
|
|
“Kadınlar İçin Söylenmiştir” / Gülsüm Cengiz – Mustafa Köz |
Sayfa:98 |
“Şiir antologyaları gerekli midir, gereksiz midir?” sorusu, bugüne değin şiir okuruyla şair arasına “kolaycılık” tartışmasıyla girmiştir. Şiirleri antolojilerde kolayca ve cümbür cemaat gören okur, şairlerin külliyatını, şiir geleneğini merak edip irdelemekten çok, tadımlık, gelir geçer bir algıyla yönlendirilmiştir. Şair de bu ilişkide edilgendir. O da antolojiye alınan bir-iki şiiriyle okurun gönlünü kazandığını sanır. |
|
|
Müslim Çelik ile Söyleşi – Adil İzci |
Sayfa:99 |
Yaşadım! Böyle diyebilmem için yaptıklarımın dışında yapamadıklarımın da en az yüzde seksenini kotarabilmiş olmam gerekirdi. Sartre söylüyor ya: İnsanlar yalnız yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumludurlar. Şiirimin önüne geçer ya da onu zedeler korkusuyla olsa gerek. Diğer, örneğin oyunculuk, müzik, spor yapmak gibi uğraşılarımı ilerletmek istemedim. Artık geç! İşte sana geç kalmışlık. Çocuk yazını alanında geç kalışımın başat nedeni, iki binli yıllara varıncaya kadar o alanı kendime istiflemek istemeyi, sorun etmediğimden kaynaklanır. |
|
|
Müge İplikçi ile Söyleşi – Aylin Samancı |
Sayfa:101 |
Kürt sorununun çözülemezliği karşısında gün geçtikçe daha da umutsuzluğa kapılıyorum. “Civan” böylesi bir umutsuzluğun eşiğinde doğdu. |
|
|
Enver Aysever ile Söyleşi – Özlem Özdemir |
Sayfa:102 |
Hayatımın merkezine koyduğum mesele romancılık, o yüzden bu roman kararlılığımın bir göstergesi. |
|
|
“Düzelti” / Thomas Bernhard – Vural Uzundağ |
Sayfa:105 |
Yapı Kredi Yayınları’nın 1000. Edebiyat Kitabı olarak sunulan Düzelti; Bernhard’ın diğer romanlarında oluşturduğu özgün yazın dili ve içerik olarak metinlerinde sadık kaldığı öfke, parçalanma, intihar, ölüm, ideolojinin reddi, içeride kalmışlık, inanç, aile gibi temel motiflerin doygun bir tekrarı olan iç-bükey bir anlatı denemesi olarak okunabilir. İlgili okurun bileceği gibi Bernhard yer yer otobiyografik özellikler taşıyan romanlarına özgün üslubunu katarak kurgusal alanını hep genişletmiştir. Çoğu zaman tek bir paragraftan oluşan, sarmal, eliptik anlatım biçimi bu romanda da belirgin bir özellik olarak öne çıkar. Olayların ilgi merkezi yazarın, hayatının büyük bir kısmını geçirdiği Avusturya’ya çekilir. Hemen hemen her romanında Avusturya’ya duyduğu öfkeyi, taşranın dar kafalılığını, tutuculuğunu dile getiren yazar, yine romanın bütününe dahil olabilecek bir açıklıkla bu durumu metnin alt zeminine ustalıkla yerleştirmiştir. |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:106 |
|
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:108 |
|
|
|
Şimdi Haberler – Gülce Başer |
Sayfa:109 |
ABD’ nin en tanınmış yazarlarından Toni Morrison, doğum yeri olan Ohio eyaletinin Lorain kentinde Oberlin Kolej’de öğrencilerle buluştu. Söyleşi sırasında soruları da yanıtlayan Morrison, okurlarına ilginç bir itirafta bulundu: Nobel Ödülü alan ilk siyahi ve kadın yazar, bir dönem anılarını yazmayı tasarladığını, hatta yayıncısıyla bir sözleşme de yaptığını, ancak sonradan düşününce “yeterince ilginç” bir yaşam sürdürmediğine karar verip sözleşmeyi iptal ettiğini söyledi. Morrison, “Böylece kurgu yazmayı sürdürmeyi daha doğru buldum,” dedi. |
|
|
|
|
|
|
|