|
|
ŞUBAT 2012
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
E-kitap ve Fonksiyonlar – Cem Akaş |
Sayfa:3 |
Okurun önceliği, metne ulaşmaktır. Geçmişte metne ulaşımın kolay ve ucuz/bedava yollarını arayan okur, kütüphanelere, kitap paylaşım kulüplerine üye oluyor, kitleler için yüz binlerce basılan ucuz karton kapak kitapları (“paperback”) bekliyor, fotokopi çekiyordu. Yarın da dijital metne en kolay ve en ucuz yoldan ulaşmanın yolunu arayacak ve bulacaktır. |
|
|
E-kitap’sız Olmayacak – Semih Gümüş |
Sayfa:7 |
E-kitap ile ilgili birinci sorun, yayıncıların dijital yayıncılığı kendi işi olarak görüp görmemesidir. Karşı çıkmak, bize geldiği ilk günlerde interneti reddetmek gibi bir şey bence. Kendi yaptığımız iş için pek çok olumlu özelliği olan ve yaptığımız işi zenginleştirecek bir teknolojik yeniliğe niçin karşı çıkılsın ki. Öte yandan, e-kitabın satışının ve yaygınlaştırılmasının doğrudan yayıncılar tarafından yapılmayacağı da söylenebilir |
|
|
5-7-5’ler (Şiir) – İsmail Uyaroğlu |
Sayfa:8 |
|
|
|
Bilimkurguda Tasvir Edildiği Gibi, Kitapların Geleceği – Ryan Britt |
Sayfa:9 |
1989’da Amerikan Kitapçılar Derneği’nde konuşan Asimov, dinleyicilerinden “her yere gidebilen, tamamen taşınabilir olan, veri akışı boyunca herhangi bir yerde istenildiği anda durdurulup başlatılabilen, kullanıcının enformasyona etkili, kolay bir şekilde erişmesini sağlayan bir aygıt” tasavvur etmelerini istemişti. Şimdi siz kayıt bantlarını, holo-romanları ya da doğrudan beyne bağlı kabloları düşünüyorsanız, bir daha düşünün. Asimov dinleyicilerine bu ideal depolama aygıtının zaten mevcut olduğunu hatırlatmıştı. “Bu aygıt elimizde,” demişti, “kitap deniyor adına.” |
|
|
Google ve Kitapların Geleceği – Robert Darnton |
Sayfa:12 |
Ama biz de, piyasa güçlerinin kamu yararını gözeteceklerine güvenebilirmişiz gibi elimiz kolumuz bağlı oturamayız. Elimizi taşın altına koymalıyız, kavga etmeliyiz ve meşru kamu alanını geri kazanmalıyız. “Biz” derken, Anayasa’yı yaratmış olan ve ardındaki Aydınlanma ilkelerini bilgi toplumunun günlük gerçekliklerine ışık tutar hale getirmesi gereken bizi, halkı kastediyorum. Evet, dijitalleştirmeliyiz. Ama daha da önemlisi, demokratlaştırmalıyız. Kültürel mirasımıza erişimi açmalıyız. |
|
|
Soruşturma: E-kitap ve E-yayıncılık – Özgür Uçkan, Bora Ekmekçi, Can Öz, Cem Erciyes, Selçuk Orhan |
Sayfa:19 |
Yazarlarımız şu sorulara yanıt veriyorlar: E-kitabın bir yayıncılık formatı olarak dünya genelinde yaygınlaştığı ve ABD gibi ülkelerde basılı kitapların satışını geçen satış rakamlarına ulaştığı bir dönemde, kitap dünyasının çeşitli aktörleri (okuyucu, yazar, yayınevi, kitapevi, dağıtımcı vb.) ve doğrudan metnin kendisi açısından bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz ve önümüzdeki dönemde nasıl gelişmeler olmasını bekliyorsunuz? |
|
|
Çok Kadınlı Hayatlar – Hasan Bülent Kahraman |
Sayfa:24 |
Çok kadınlı hayatlar… Bunu ilkgençlik yıllarımın romantizmi ve gene ilkgençlik yıllarımın gerçekçiliği içinde düşünmüştüm. Etrafımdaki hayatlar böyleydi. En yakınımda böyle bir dünyaya rastlamıyordum ama ilgimi çeken herkes bana yaşadığı, yoğrulduğu ve yıprandığı ilişkilerle geliyordu. İngiliz okullarında okumuştum ama Fransız edebiyatı ve hayatı kuşatmıştı etrafımı. |
|
|
Dön (Öykü) – Birgül Oğuz |
Sayfa:32 |
|
|
|
Dünyayı Okumanın Yolları ve Büyük Dönemeç – Mehmet Rifat |
Sayfa:35 |
Göstergebilimciler özellikle 1970’li yıllarda insan ile dünya, insan ile insan arasındaki ilişkileri araştırmaya, bu ilişkileri yeniden anlamlandırmaya yönelirken katı, değişmez kuralları olan bir bilim dalı yaratmak yerine, tasarı biçiminde ortaya atılan bir bilimsel yaklaşımı sürekli geliştirmeyi yeğlediler. İnsanı çevreleyen, kuşatan anlamlar evrenindeki dizgeleri kavramaya, üretilme süreçlerini yeniden yaşamaya çalışırken, tutarlı, yalın, tümükapsayıcı ama daha da önemlisi üretici bir bilimsel taslak (model) oluşturmaya özen gösterdiler. |
|
|
Edebiyat Gündemi: Salâh Birsel İçin 40 Zaman Sözü – Feridun Andaç |
Sayfa:38 |
Dönüp dönüp okuma duygumu perçinleyen bir söz ırmağıdır Salâh Birsel’in anlatıcılığı. Evet, şiirle başlayan yolculuğunu getirip denemede günlükte buluşturmuş; şiirden kopmamış, ama şiirin gizemli duruşunu öyküleyici bir anlatımla bu yeni yoluna taşımıştır hep. Denemeleri ve günlükleriyle yol alırken, bir gün arayıp kendisini kalkıp gittim. Ama bu öyle hemen olmadı. Telefondaki konuşmamızda bana Çatalçeşme Hatboyu Sokak’taki Şükür Apartmanı’na nasıl ulaşabileceğimi öyle bir anlatışı vardı ki; bunu yazmak gerekirdi. Denemede ve günlüklerinde yaptığının yansıları günlük konuşmasında gözlemek için sanırım ona daha yakın durmak gerekiyordu. Evet, o ilk karşılaşmamızda da gözlediğim buydu. |
|
|
Salâh Birsel: İstikamet Orta Yol – Metin Cengiz |
Sayfa:42 |
Garipçiler gibi şiirde teşbih, benzetme, mübalağa sanatına karşıdır. Ancak sanki günlük dille yazılmış şiirin bu yavanlığının ayrımındaymış gibi yeni sözcükler icat eder, şiirini düzyazıları gibi şenlikli bir hale sokar. Onun şiirini okuduğumuzda çocuklarla dolu bir sokaktan geçtiğimiz duygusuna kapılmamız belki biraz da bu yüzdendir. “Hacivatın Karısı”, “Kikirikname”, “Bekârlar”, “Meyhane” bu soy şiirlerdendir. |
|
|
Salâh Birsel’i Anımsamak – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:46 |
Ataç’la aralarındaki uyuşmazlığın ne olduğu bilinemedi. Ataç, hastalığı nedeniyle, İstanbul’da yapılan 1957 Mayıs toplantısına katılamamıştı. Ataç’ın şu sözlerini unutamıyorum: “Sizler Yönetim Kurulu Toplantısı’ndayken benim ölüm haberim gelecek. Saygı duruşuna kalkmak isteyeceksiniz. Söyleyin Salâh Birsel’e, o kalkmasın.” |
|
|
“Salâh Bey Tarihi”nin Sayfalarını Çevirirken... – Konur Ertop |
Sayfa:51 |
“Salâh Bey Tarihi”nde yazarın anlatımı, anlattıklarının önüne geçmiştir. Özellikle kaynaklardan aktardıkları, konuyla alışverişi olanların yabancısı sayılmaz. Böyle olması da yapıttan farklı kuşakların, farklı kültür birikimi olanların keyif duymasını engellemez!.. |
|
|
İskelem Gözlerin (Şiir) – Halim Yazıcı |
Sayfa:59 |
|
|
|
Ahmet Telli İçin Şahsi ve Serbest Sözlük – Haydar Ergülen |
Sayfa:60 |
Unutulmaması gereken, Ahmet Telli’nin ilk şiir kitabı Yangın Yılları’nı yayımladığı yıl olan 1979’dan beri, kuşkusuz öncesinden beridir ama, toplumun tanıdığı o yıldan beri diyelim, tüm şiirini ‘toplumcu’ bir sorumlulukla kurduğu ve yazdığıdır. Üstelik o günden beri ‘yeni toplumcu’ bir anlayışı var ederek. |
|
|
Devlet... Huuu (Şiir) – Suna Aras |
Sayfa:67 |
|
|
|
Tektaş Ağaoğlu’ndan Bir Dickens Çevirisi – Raif Özben |
Sayfa:68 |
Mister Pickwick’in Serüvenleri, kimilerince Dickens’ın ilk romanı sayılsa da, bu yapı, yapıtın bütünlüğü açısından ona roman denmesini güçleştiriyor. Çatısını ve kompozisyonunu roman özelliklerinden uzaklaştırıyor. Ama kişilerinin “birey” özellikleriyle ortaya çıkmaya başlaması; onların gerçekliklerine yaklaşılmak ve derinliklerine inilmek istenmesi, özelliklerini yansıtan ayrıntıları taşıyan canlı portrelerle anlatılması; doğa ve ortam tablolarının yaşantılarla ilişkilendirilebilir ve pitoresk bir biçimde sunulması, onu İngiliz romanının gelişim basamaklarından biri olarak görmeyi gerektiriyor. |
|
|
Okurken 3 – Sabit Kemal Bayıldıran |
Sayfa:72 |
Tabii, Türkiye’nin geldiği nokta itibariyle, 1960 sonrasında, bu kadınlık kavgası bir yana bırakılacak, ‘önce memleket’ denilip ülkeyi geri kalmışlıktan kurtarma kavgası başlayacaktır. Cumhuriyet’in istediği döpiyesli ‘toplumun annesi/muallimesi’ olma misyonu biraz değişime uğrayarak, avcı pantolonu ve ceket giyen, elindeki sinirden kırbacını çizmesinde şaklatan Devlet’in kadını, bir kot-bir mont çizgisiyle ‘daha büyük aşklar’/aşlar için’ sokağa inecektir. |
|
|
Bayıldıran’a Zorunluksuz Bir Yanıt – Sennur Sezer |
Sayfa:78 |
Ben Bayıldıran’ın evine hangi görüşün bomba attığını bilmiyorum ama lütfen edebiyatımızdaki ortanın sağındaki görüşlerin kadın şairlerini de okusun (kadın öykücülerini ve vakti olduğunda romancılarını da.) |
|
|
“Yazarlar Okullarda” Dosyası Üzerine – Yusuf Çopur |
Sayfa:80 |
Bu ülkede maalesef çoğu zaman iyi niyetli bir şeyler yapılmaya başlandığında onu ölesiye, bakın kıyasıya demiyorum, eleştirmek için pusuda bekleyenler bir anda ortaya çıkar. Habertürk gazetesi akıllara ziyan “Nobelli Yazar Kuraya Girmedi” manşetiyle projeyi ülke gündemine taşıdı. Manşetin altındaki cümleler okunduğunda “Nobelli yazarın” Türkiye’de olmadığı için çağrılmadığı zaten anlaşılıyordu. Aynı haberde muhabir kendince bir cinlik yaparak belli kesim yazarların projeye davet edildiği imajını vermeye çalışıyordu. Edebiyatımızın duayen ismi Selim İleri için “Zaman yazarı. İstanbul yazıları yazıyor” diyebilecek kadar bu dünyadan habersizlerin hazırladığı bu haberden sonra çok geçmeden “Liseliye Kitap Küfür Kıyamet” manşetiyle Habertürk bir kez daha projeyi baltalama girişiminde bulundu. |
|
|
Şirin’in Uykusuna Ağıt (Şiir) – A. Barış Ağır |
Sayfa:82 |
|
|
|
Onlar da Çevirdiler III – Tozan Alkan |
Sayfa:84 |
1970’li yıllarda bir gün, “şık takım elbisesi, James Bond tarzı çantasıyla” biri girer Onat Kutlar’ın Sinematek’teki odasına. İran Tersaneler Genel Müdürlüğü’nde çalışmakta olup bir toplantı için Türkiye’ye gelen Celal Hosrovşahi’den başkası değildir bu. İki eski dost hasretle kucaklaşırlar. Başta şiir olmak üzere konuşacak çok şey vardır. Birden sorar Onat Kutlar arkadaşına: “Füruğ’dan ne haber?” Hosrovşahi’nin yüzünden karanlık bir bulut geçer ve yüreğine bir şey saplanmış gibi derin bir acıyla kararır: “Bilmiyor musun? Öldü Füruğ. 1968’de. Henüz otuz iki yaşındayken. Bir araba kazasında. Başını kaldırımın kıyısına vurdu ve oracıkta bir kuş gibi öldü.” İstanbul’da kaldığı birkaç gün süresince bir daha da uğramaz Hosrovşahi, Onat Kutlar’a. Bir on beş yıl görüşmezler. Ta ki bir akşamüstü, iki eski dost Boğaz’da bir lokantada buluşana dek. O akşam Hosrovşahi bir ırmak gibi art arda Füruğ’un şiirlerini okur sürekli. İki ay sonra da Sonsuz Günbatımı’ndaki çeviri şiirler ortaya çıkar. |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Refik Durbaş |
Sayfa:87 |
Elbette şair de şiirinde sokağın dilini, yani günlük ve gündelik konuşma dilini kullanabilir, kullanır da…Ama ona özel anlamlar, anlam katmanları yükler. Duyguları, sezgileri ile onu zenginleştirir. O artık şairin kendi özel, kendine özgü dilidir. |
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Hatice Meryem |
Sayfa:88 |
Günlük ayrıntılardan bahsedin öykülerinizde. Duygular, düşünceler, aşklar, ayrılıklar kadar mesela yemeklerden de bahsedin. Tabii bu günlük ayrıntıların arasından okurun zihninde uyandırmak istediğiniz imgeye hizmet edecekleri seçin yalnız, diğerlerine kıyın gitsin. Edebiyat tarihi bize gösteriyor ki büyük hikâyeler için büyük kelimelere ihtiyacımız yok. Büyük cümlelere de. |
|
|
Şah (Şiir) – Gülçin Sahilli |
Sayfa:88 |
|
|
|
Şiirim (Şiir) – Nur Pembeci |
Sayfa:89 |
|
|
|
Baklava (Öykü) – Ebru Yıldırım |
Sayfa:91 |
|
|
|
Ölü Ayet (Şiir) – Servet Gündoğdu |
Sayfa:91 |
|
|
|
Birbirimizin (Şiir) – B. Kenan Kocatürk |
Sayfa:92 |
|
|
|
Pera Tepesi’nde (Öykü) – Emrah Öztürk |
Sayfa:93 |
|
|
|
Zemheriden Sonra Bahar (Şiir) – Şerif Temurtaş |
Sayfa:94 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:95 |
|
|
|
“Altı” / Orhan Alkaya – Engin Turgut |
Sayfa:95 |
Orhan Alkaya’nın yeni kitabı Altı’yı okumaya devam ediyorum. Ne güzel şiirler yazmış, bir şair olarak kendisine imrenmemek elde değil. Zaten ses tonu da harikadır ve kendi sesinden şiirler dinlemenin keyfi de bir başkadır. İkinci Yeni’ye duyduğu sevgiye şapka fırlatır. Şiirlerini nakış nakış işlemiştir. “Harf ile anlam, arzu ile yalan ve ben ve öteki uzun uzun ayrıldı” demesi boşuna değildir. Derdini direkt söylemez, simgelerle, imgelerle, sembollerle, daha doğrusu metaforlarla fısıldar. Gerçek bir devrimcidir. Şiir ve sanat tarihi hakkında bilginiz yoksa anlayamazsınız şiirlerini, daha doğru bir değişle tat alamazsınız. Bilge bir yanı vardır ama asla bilgiçlik taslamaz. Yüce gönüllüdür ama alçakları sevmez, sakindir ama içinden geçen fırtınaları sezemezsiniz. |
|
|
Ayrıntı Yayınları 25 Yaşında / İlbay Kahraman’ ile Söyleşi – Serap Çakır |
Sayfa:98 |
Ayrıntı Yayınları, hep muhalifti hep muhalif olacak! Hep muhalefet edeceğiz. Tırnak içinde söylüyorum sosyalist bir iktidar olsa, ona bile alternatifler sunacak, onun alternatiflerini kamuoyuna yansıtacak bir görevimiz olduğunu düşünüyorum. |
|
|
ON8: Edebiyat ve Genç, Aynı Cümlede... – Mehmet Erkurt |
Sayfa:101 |
ON8 yeni bir yayıncılık anlayışına dikkat çekmek, ülkede henüz gelişmemiş bir editörlüğü, kitap skalasını ve eleştiri anlayışını önermek üzere yola çıktığında, bunu büyük nidalar, ilanlar ya da kampanyalar yoluyla yapmadı. Elbette bu, utangaç bir geride duruş ya da çekingen bir mütevazilikle tanımlanamaz. ON8 alandaki yerini küçük, sağlam, hedefe odaklı, amacına ve bağlamına uygun adımlarla aldı çünkü “gençlik edebiyatı” adına gerçekleşen üretim, kendini zaten aşırı bir görsellik ve devasa boyutlarla gösteriyordu; bu aynı tip tanıtım savaşına girip de arada kaybolmak işten bile olmasa gerekti. ON8 bunun yerine web sitesi, blog’u ve onlara bağlı işleyen sosyal medyasıyla belli bir okur kitlesi yaratarak başladı hayatına. |
|
|
Gülşah Elikbank ile Söyleşi – Nuray Kaya |
Sayfa:103 |
“Aşkın Gölgesi”ni yazarken gerçek hayattan beslendiğim için, yayımlandıktan sonra aldığım tepkiler kendi adıma çok olumlu oldu. Birçok kadının romanımda kendi yaralarını, mücadelelerini bulduğuna inanıyorum. Özellikle babasız bü-yüyen kadınların ve ilk aşkının hayal kırıklığını hâlâ üzerinden atamamış olan edebiyat severlerin romanıma oldukça fazla ilgi gösterdiklerini ve beni bu kulvarda da yazmam konusunda teşvik ettiklerini söyleyebilirim. |
|
|
“Gelibolu - Mitin Sonu” / Robin Prior – Safa Tekeli |
Sayfa:104 |
Robin Prior, kitabında, askerî tarihin, son yedeklerin fedakârlıklarına, bir komutanın veya birliklerinin irade gücünün son damlalarıyla sonuca ulaşılan, dengesi pamuk ipliğine bağlı çarpışma ve seferlere, hatta büyük savaşlara ilişkin öykülerle dolu olduğuna işaret ediyor. |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:106 |
Enis Batur’dan şiir ortamımıza canalıcı bir çıkartma: Uç Şiirler (Kırmızı Yayınları 2011) İlk bölümdeki “Ondört deneysel metin 1975-76”, C yayınlarında (1994) Cenk Koyuncu yayımlamıştı Savaş Çekiç tasarımıyla. Bu özgün kitap unutulacak gibi değildi. Uç Şiirler’de (bu deneysel şiirler, kurgular toplamında) bu özgün kitapla bir kez daha karşılaşmak sevindirdi beni. Çünkü “Doğudan gelen bir suyun üzerinde y a z ı l ı y d ı adı” bende. 2004-05 yıllarının ürünü “VINN düzüne baloncuk”. Baloncuklarda yer alan elyazısı şiirler, düşünceler. “Karabasan Kırpıntıları” 1998-2004 tarihli. Kendi içinde sarmal bir merdiven “Yirmidört Açıklama” (2007). Düşünsel boyutu ağır basan, kendine çentikler, pençeler attığı şiirler: “Bu duvarları yazdım çizdim ben, bu kapıları, pencereyi, odaları, bu çatıyı bacayı yazdım, çizdim. Sarmal ve dimdik, gökkubeye açılan merdiveni.” “Doğru An”, oyun, kumar, hayat üçgeninde ölüme uzanış. “Su Korosu”, suyun çoğulu, korosu, şırıltısı. “Kalem Cereyanları, Uçarı Şiirler”, kaligrafik çizimler cümbüşü! Fırçanın siyah mürekkeple, düşle dansı! “Darb ve Mesel” 52 uç “arka şiirler”den (1993-94) oluşuyor Enis Batur’un kendine, şiire odaklanışın günceleri: “Şiir yüksek anları bekler.Yüksek an kimi şiirde durgun, kıpısız durumlardan beslenir. Bir renk, bir tını, bir dev gelir onu dürter. Damlar özsu.” (İblise Göre İncil, 1976, Paris). Çeşitli şiir kitaplarından seçilmiş. Deneysel. Ufuk açıcı. Yaratıcılığı şahlandırıcı! Uç Şiirler, uçuran şiirler! |
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:108 |
|
|
|
Şimdi Haberler – Gülce Başer |
Sayfa:109 |
|
|
|
|
|
|
|
|