|
|
OCAK 2012
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Bir Kült Yazar Olarak Tezer Özlü – Ahmet Ergenç |
Sayfa:3 |
Tezer Özlü’nün iktidar biçimlerine direnişinden, toplumsal, kültürel ve cinsel kodları altüst edişinden, rasyonel aklın tahakkümünü eleştirişinden, bir sanat eseri olarak yaşamasından, yeraltı edebiyatına yakın duran bir minör edebiyat yaratışından, flaneuse estetiğini yaratıp sürdürmesinden, benlik kaygısından, otobiyografi türünü sorunsallaştırmasından, dünya ede-
biyatındaki diğer “çete üyeleri”yle olan bağlantısından, yersiz yurtsuzlaşma sürecinden, yol edebiyatıyla olan bağlarından, hakikat sözcülüğünden, giriştiği acımasız teşhir operasyonundan ve en önemlisi de o yoğun yaşam sevincinden söz edildi. Bu son nokta bence çok önemli. Uzun yıllar “Türk edebiyatının gamlı prensesi, lirik kraliçesi, karanlık kalemi” gibi tanımlara maruz bırakılan Tezer Özlü’nün aslında hiç de hayatı yadsıyan, karanlıkları seven bir yazar olmadığını, “prenses”in çağrıştırdığı yapay mesafe ve korunaklılıkla da hiç alakasının olmadığını gördük. Tezer Özlü insan-sevmez, dünya-sevmez, olumsuzlayıcı, karanlık bir karakter/yazar değildi. Tam aksine yaşam-düşmanlarının, ışıltıyı yok edenlerin düşmanıydı. Tezer Özlü’ye dair bu miti yıkmak çok önemliydi. Zira uyumsuzluğun sadece bir çöküntü ve karanlık alan yaratabileceğine dair miti yıkıp, insanın uyumsuzluğunun bir yaşam ve ışıltı kaynağı olabileceğini de göstermek demekti bu.
|
|
|
“Çocukluğun Soğuk Geceleri”ndeki Ben’e Bakış – Müge İplikçi |
Sayfa:4 |
Tezer Özlü’nün otobiyografisi kendini örterek ‘kendini var eden’ bir kadın metni değildir. (Halide Edip’in günlükleri değil de romanları, Afet İnan’ın biyografisi vb.) Onun otobiyografisi kendini parçalayarak, dönemin aygıtlarının bütün baskılarını ortaya koyan bir metindir. Kısacası soyunarak (yani büyük sözcüklere, ideolojik biçimlerin kılıflarına tutunur gibi yaparak) asıl benliğini kapatmaz. Gerçek kimliğine dönme cesaretini göze alarak (sistemin tanımıyla söyleyecek olursak, içine kapanarak, içine dönerek, deliliğin kıyısına gelerek) gerçekleşen bir ‘soyunuştur’ o. |
|
|
Canlı, Dişi, Toynaklı Bir Yazar: Tezer Özlü – Hatice Meryem |
Sayfa:6 |
Özellikle Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk kitaplarındaki anlatıcı-karakter ne istediğini bilen, kalıba konmayı kabullenmeyen, ayrıksılığını gizlemeye çalışmayan, hatta bu ayrıksılıktan açıkça memnuniyet duyan, melek anne-melek eş rollerinden arî (hatta onu reddeden), yaşama ve onun bir parçası olan ölüme kafa yoran, sevdiği yazarların izlerini takip için 14 günlük tutkulu bir yolculuğa çıkan, sevişen, sevişmeyi ayıp ya da çirkin bulmadığı gibi yaşamı kavramanın temel sorunu haline getiren biri. |
|
|
Tezer Özlü’nün Yolları: Gitmenin Getirdikleri – Karin Karakaşlı |
Sayfa:10 |
Tezer Özlü’yü özel kılan nokta, yazarın kendi ‘ben’i üzerine kurguladığı anlatılarda varlığını zerre teşhir etmeden sunması, soyunuk değil çıplak kalmasıdır. Bu ‘ben’in ‘biz’i anlatmanın tek yolu olarak bilinçle seçildiği aşikârdır. Günümüzün gözetlemeci ve ifşacı imaj avcılıkları anımsandığında, yazarın seçtiği bu onurlu yol daha da kıymetli hale gelir. |
|
|
‘Parçalar Halinde’ İki Berlinli – Hilmi Tezgör |
Sayfa:20 |
Zürn gibi Özlü de ruhsal çöküntüleri yüzünden psikiyatri kliniklerinde yıllar geçirmek durumunda kalmıştır. Bu süreçler her ikisinin de yazdıklarına yansımış, hatta temel izleklerinden bir tanesi olmuştur. Bir başka izlek ise intihardır. Özellikle Kara Bahar ve Yaşamın Ucuna Yolculuk, ki her ikisi de sanatçıların yayımlanmış son kitaplarıdır ve her ikisi de birer büyüme öyküsüdür, intiharın somutlaşma sınırına dayandığı ya da somutlaştığı metinlerdir. Ancak önceki yazdıklarında da intiharın izleri sürülebilir. |
|
|
Kış ve Yaz; Kar ve Deniz – Hasan Bülent Kahraman |
Sayfa:21 |
Benim çocukluğum refah dönemi Amerika’sını ucundan yakalamıştır. 1969’da başladım Ankara Koleji’ne. Hâlâ 1960’ların ruhu etrafta uçuşuyordu, özgürlük mücadelesi, zenci hareketi, cinsel devrim, Vietnam savaşı… O dönemde Amerika’nın savaş sonrası kültürü de çok canlıydı. Söz konusu kültür çocukluğa, çocuksuluğa, humora aşırı derecede önem veriyordu. |
|
|
Umberto Eco: Kuşku, Sahte, Yalan, Roman, Vesaire – Mehmet Rifat |
Sayfa:32 |
Fransız Le Point dergisinin Referanslar dizisi (Le Point Références), Eylül-Ekim 2011’deki özel sayısını “Son Düşünce Ustalarımız” (“Nos derniers maîtres”) başlığıyla XX. yüzyıldaki Yedi Fransız Düşünürü’ne ayırdı: Lévi-Strauss, Lacan, Barthes, Foucault, Deleuze,
Bourdieu ve Derrida. Bu “ustalar”, sırasıyla Marc Augé, Julia Kristeva,
Antoine Compagnon, François Ewald, Alain Badiou, Loïc Wacquant, Jean-Luc Nancy’yle yapılmış söyleşilerle değerlendiriliyor özellikle. Aynı sayıda bu özel bölüm dışında, Umberto Eco’yla yapılmış bir söyleşi de var: Söyleşiyi Le Point
dergisi adına Sophie Pujas gerçekleştirmiş (bkz. s. 108-111). Biz aşağıda “Bakış Açısı” okurlarına bu söyleşinin bazı bölümlerinden ilginç bulduğumuz alıntılar sunuyoruz. Ara-başlıkları da biz koyduk. (Önümüzdeki sayıların birinde de yine Le Point dergisinin Yedi Fransız Düşünürü için hazırlamış olduğu XX. yüzyıldaki karşılaştırmalı kronolojiyi daha da geliştirerek vermeyi düşünüyoruz.)
|
|
|
5-7-5’ler (Şiir) – İsmail Uyaroğlu |
Sayfa:34 |
|
|
|
Bükümler, Burgaçlar, Bukağılar – Feridun Andaç |
Sayfa:35 |
Bir çeşme vardı Atikali’de. Her sabah suyu kesilirdi. Acem kuşağı bağlayan kız tez giderdi babaevinden. Çeşme de buna dair rivayetlerin kurbanı olmasın mı! Gözlerim değişti, değişti ellerim. Bükümlü yollar sapak. Can odunu getiren Gülbeyaz! Hadi, yazın ona da bir günâh: Elemtere fiş… Yâsin’i makamından okusan fayda etmez: Yâsin. Vel Kur’ân-il hakim. İnneke leminel mürselîn. Alâ sırâtın müstâkîm… |
|
|
Taşkın (Şiir) – Sait Maden |
Sayfa:40 |
|
|
|
Cemal Süreya İçin 59 Cümle: (1-10) – Haydar Ergülen |
Sayfa:42 |
İkinci Yeni şairleri, geleneğe mesafeli duran şairlerken ve hepsi ‘yenilikçi’yken, evet Cemal Süreya da öyledir, kendini öyle tanımlar ama, içlerinde gelenekle, eskiyle, mevcut şiirle, klasik olanla en yakın olan, en güçlü bağları kuran, belki de onlardan kopmayan, kopamayan tek şairdir. |
|
|
Sevgili Hayattır! (Öykü) – Ömer Faruk |
Sayfa:50 |
“Kadın olmanın en büyük sırrının yalınlık ve hesapsız vermek olduğunu ondan esinlenerek idrak ettim, aşkta hesap olmaz!” dedi. Devam etti: “Hesap olursa aşk olmaz. Nedir bu herkesin ‘eşitlik’ diye tutturması? Eşitlik vasata razı olmaktır! Aşkı sıradanlaştırmaktır! Eşitlik, aşk kabiliyeti olmayan insanların meşgalesidir. Hayatlarını gül koklamadan, sarhoş olmadan, zalime bir taş atmadan, aşk ikliminden uzakta, nizam ve intizam peşinde koşarak geçirenlere göredir… Asıl olan hesapsız teslim olmaktır, kişinin o mertebeye gelmesidir. Bu mertebeden daha öte ne olabilir? Aşkın başka nasıl bir anlamı olabilir? Erkeklerin hep özel anlamlar yükledikleri başka meşguliyetleri var. Onlardan bunu beklemek beyhude bir çaba. Eşitlik güderek değil teslim olarak onlara bir şans verebilirsin,” dedi. Mümtaz’dan söz ederken, “Bazı erkekler teslim olmanın kıymetini bilir, bilmiyorsa onun fakirliğidir,” dedi. |
|
|
Kavşak (Şiir) – Veysel Çolak |
Sayfa:57 |
|
|
|
Hikmet İlaydın’ın Evinde – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:58 |
Hikmet İlaydın, Şeyh Sadi-i Şirazi’nin Bostan ile Gülistan adındaki eserlerini Türkçeye kazandıran bir yazar olarak da bilinir. Aslında İlaydın, bu eserleri çevirmekle yetinmemiş, çeviri serüvenindeki uğraşlarını eser kadar geniş boyutlar içinde değerlendirmiştir. Bu durum okurlara görmeyi öğretiyor. |
|
|
2011 Mersin Kenti Edebiyat Ödülü: Leyla Erbil |
Sayfa:63 |
16 Aralık 2011 tarihinde Mersin Ticaret ve Sanayi Odası salonunda yapılan ödül töreninde Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu ve MTSO Başkanı Şerafettin Aşut yanında Özdemir İnce, Enver Ercan, Mahmut Temizyürek, Sina Akyol, Gülümser Çankaya ve Celâl Soycan hazır bulundu ve Leyla Erbil’in yazarlığı ve kişiliği üzerine kısa birer konuşma yaptılar. Ödül törenini Hafize Okan sundu. Sina Akyol ve Mahmut Temizyürek’in konuşmasını okurlarımızla paylaşıyoruz. |
|
|
Dayatılan Hayatın Gerçekliklerini Reddeden Bir Yazar: Leyla Erbil – Sina Akyol |
Sayfa:64 |
Bir başka değerlendirme, Tomris Uyar’dan, şöyle gelmiş: “Katı sosyalistler onu uçarı; bazı okurlar onu katı Marksist; feministler onu fazla edebiyatçı; bazı edebiyatçılar onu koyu feminist bulabilirler.” Yoksa şöyle mi demeliyim: Türkiye’de yaşayan bir insan; uçarı, Marksist, sosyalist, feminist ve edebiyatçı ise; Tomris Uyar’ın tanımlarıyla devam edelim; bana göre, onu “uçarı” bulan “katı sosyalistler” hiç haklı değil, onu “katı Marksist” bulan “bazı okurlar” da hiç haklı değil, onu “fazla edebiyatçı” bulan “feministler” de hiç haklı değil, onu “koyu feminist” bulan” bazı edebiyatçılar” da hiç haklı değil; olsa olsa Tomris Uyar ve Leyla Erbil haklılar. |
|
|
Leyla Erbil: Bu Zalim Yazar – Mahmut Temizyürek |
Sayfa:66 |
Her kitabında kötülük vardır bu zalim yazarın. İnsanın hasta oluşu üzerine kurulu kötülükler manzumesidir yapıtları. Bu bilinçle didikler yaşantıları, insanları, olayları. Demonik bir bakışla ayrıntılarda, jestlerde, dilde yakalar hakikati. Ele aldığı konuların olağanüstülüğünde değildir etkisi. Bazen bilinçli seçimler olsa da bu konular, olağandır; yani her şey olduğu gibidir: korkunç! Okurken hissederiz ki, olan biten pek de anlamadığımız bir haldedir. |
|
|
Mod Ortanca Aritmetik Ortalama (Şiir) – Sinan Özdemir |
Sayfa:67 |
|
|
|
Kültür Gündemi: Yazarlar Okullarla Buluşuyor – Mustafa Balel, Metin Cengiz, Yavuz Özdem, Mustafa Köz, Salih Bolat, Murat Gülsoy, Şeref Bilsel, Nilay Özer |
Sayfa:68 |
“Yazarlar Okullarda” projesi sayesinde bir yıl içinde 120 bin öğrenci 39 ilçede 78 yazarla buluşacak. İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız “Türk edebiyatının en iyi örneklerini sınıflara kadar ulaştırıp öğrencilerin düşünen, düşündüğünü ifade eden ve olayları eleştirel bir bakış açısıyla yorumlayabilen bireyler olmasını hedefliyoruz. Her ilçenin biri çocuk edebiyatı yazarı olmak üzere iki yazara ev sahipliği edecek olması, hem edebiyatımız, hem edebiyatçılarımız, hem de öğrencilerimiz için büyük bir şans. Bu proje bu haliyle Türkiye’de bir ilk,” diyor. Eğitimci yazarlarımıza bu projeyi nasıl değerlendiklerini sorduk. |
|
|
Lady From Byzantium (Şiir) – Alphan Akgül |
Sayfa:81 |
|
|
|
Okurken / 2 – Sabit Kemal Bayıldıran |
Sayfa:82 |
İkinci Dünya Savaşı’nda Cumhuriyet neden Hitler’in yanında yer aldı? Kimler yazıyordu gazetede? Neden Cumhuriyet yazarları Almanya tarafından cepheleri gezmeye davet edildiler? Almanya neden Cumhuriyet gazetesine kâğıt ve matbaa hediye etti? (Fuarlarda “Cumhuriyet Yazarı Olmak” panellerinde bu soruları atlayıp konuşmak çok kolay! Elbette cehalet cesaret de veriyor insana!) |
|
|
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:86 |
Eninde sonunda “âşıklık geleneği” de kültürel bir varoluştur ve yarışmadır. Âşıklık geleneği, ayakta kalmak için çağa uymalı, buna göre çıkış yolları bulmalıdır. Yoksa, böyle bizi üze üze, gittikçe gerilere düşüp çağdışı kalması ve –uzun dönemde– yok olması kaçınılmaz gibidir. |
|
|
Yolculuğa Dair (Şiir) – Can Sinanoğlu |
Sayfa:89 |
|
|
|
Tanrım Ne Ağırdır Sözcükler II – Tozan Alkan |
Sayfa:90 |
İngilizceden çeviri yapanlar bilir. Türkçeye çevirisi her zaman sorun yaratmış olan İngilizce sözcüklerden biri de “challenge”dır. Bu sözcüğün her geçtiği yerde bir durup düşünürüm. “Tehdit” dersiniz, olmaz, “meydan okuma” dersiniz, olmaz. Boşa koysanız dolmaz, doluya koysanız almaz. Eduardo Galeano’nun Yürüyen Kelimeler (Çitlembik Yayınları, Türkçesi: Bülent Kale) adlı kitabında şu cümle karşıma çıkınca takıldım kaldım yine: “Yaşanılanı yazmak çok da zevkli değildir. Meydan okuyan yazdığını yaşamaktır…” Cümlenin aslında belli ki “challenging” deniyor. Çevirmen de durup bir düşünmüş olmalı. “Meydan okuma”yı uygun görmüş. Ama bence “challenging” hâlâ meydan okumaya devam ediyor çeviriye! |
|
|
Hediye (Şiir) – Andras Gerevich |
Sayfa:93 |
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Refik Durbaş |
Sayfa:94 |
Doğrusu bu kadarını beklemiyordum. Yirmi günlük süre içinde Varlık’a yüze yakın şair arkadaş, beşyüzü aşkın şiirini gönderdi. Elbette hepsine tek tek yanıt vermenin olanağı yok. Ama elimden geldiği kadar topluca da olsa, şair arkadaşlarımın kimi özelliklerine dikkat çekmeye çalışacağım. |
|
|
Kan Masalı (Şiir) – Berkant Akkuş |
Sayfa:95 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Hatice Meryem |
Sayfa:96 |
Konu çeşitliliği bakımından öyküler umut verse de, dil dikkati ve üslup denemeciliği açısından maalesef zayıf. Dilin olanaklarını kullanma bakımından da gözkamaştıran fazla öyküye rastlamadığımı üzülerek söylemeliyim. |
|
|
Kayıp Sözcükler Serveti (Şiir) – Neslihan Perşembe |
Sayfa:97 |
|
|
|
Kısaydı Saçları Mutluluğun (Şiir) – Hakan Aktar |
Sayfa:98 |
|
|
|
Anonslu Kaset Doldurulur (Öykü) – Engin Barış Kalkan |
Sayfa:99 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:102 |
|
|
|
Arife Kalender ile Söyleşi – Gülce Başer |
Sayfa:102 |
Bir söyleşimde, şiirlerimi doğuyla batıyı birleştiren köprünün ortasından yazdığımı; iki yön, iki farklı yaşam arasında yolculuklar yaptığımı söylemiştim. Feodal ve geleneksel yapı bugün bile şiir öznelerini sıkıştırmayı, baskı altında tutmayı sürdürmektedir. Hâlâ doğduğum ilde, Malatya’da kalmış olsaydım şiirim söylem özgürlüğüne, düşünsel ve yaratı özgürlüğüne ulaşamazdı sanırım. Edebiyat dergilerinin azlığından, hatta yokluğundan tutun da insan ilişkilerinin, etik ve etnik koşulların yönlendirmesine kadar çok şey sanatçıyı dar alanlarda tutmayı sürdürüyor. Hele de şair özne, halen ikinci kimlik durumundaki bir cinsi gösteriyorsa… |
|
|
“Boğa Güreşçisi”, “Midas ve Sihirbaz”, “Kralın Elçisi”, “Golat Kalesi Tutsağı”, “Kaplan Kraliçe” / İsmet Bertan – Tuğçe Akyüz |
Sayfa:104 |
İsmet Bertan’ın bu koleksiyonu, sürükleyici macera kurgusunun ardında günümüz için çok önemli iletiler taşıyor. Tarihsel roman kurgusunun harcı olan döneme ait ayrıntılar, bu kitaplarda okurun zihninde boşluk bırakmayacak kadar sık ve incelikle örülmüş. Romanların tarihsel gerçekliğini sağlayan zahmetli araştırmalar ve ince eleyip sık dokuyan uzman bir editörle işbirliği bu koleksiyonun ortaya çıkmasındaki en büyük etkenlerden. |
|
|
“Kötülük Üzerine Bir Deneme” / Terry Eagleton – Mustafa Günay |
Sayfa:106 |
Kötülüğü anlamanın güçlüğüne dikkati çeken Eagleton’a göre, “Kökeninin doğaüstü olduğunu düşünmeksizin kötülüğe inanabilirsiniz. Kötülük fikri, keçi ayaklı bir şeytan fikrini varsaymak zorunda değildir.” Bu nedenle kötülük hakkındaki alışılmış imgelerin ve kavramların sorgulanması gerekir. Belki burada atılabilecek ilk adımlar günlük yaşama gerçekliğinin içinde söz konusu olabilir. Eagleton’ın kitabının argümanının bir parçası da “gündelik toplumsal şartların ötesine geçse de, kötülüğün tamamen esrarengiz olmadığıdır. (…) Kötülük hakikaten de metafiziktir çünkü kötüler sadece şu da bu yönde değil, tamamen kötü olmaya yönelik bir tavır benimserler.” |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:107 |
Çok sevindirici bir ilk! Bursa hapishanesine yıllarını veren Nâzım’a, bu kez, kent, şairin kendi adına kurulan bir kültürevi armağan ediyor: Nâzım Hikmet Kültürevi. Bu kültürevinin içinde Türkiye’nin ilk Şiir Kütüphanesi yer alacak. Ocak ayı içinde açılacak bu benzersiz kütüphane.Türkiye’de eşi bulunmayan ve şiir konusunda ihtisaslaşmak üzere çalışmaları devam eden kütüphanede, Nâzım Hikmet’in yayımlanan kendi yapıtlarıyla hakkında yazılan kitapların tümünün yer alması sağlanacak. Bu kütüphanede Nâzım Hikmet kitaplarının yanı sıra Türkiye’de ya da Türkçede yayımlanmış bütün şiir kitapları, şiir antolojileri, çeviri şiirler, şiir inceleme, eleştiri ve/ya araştırma, deneme kitapları, şiir ve edebiyat dergileri ile şair mektupları, şairlerin elyazıları, çeşitli afişler, fotoğraflarla broşürler, şiir kasetleri, şairler üzerine yapılan belgeseller, şairlerle ilgili haberler... bulunacak. Şiir kitaplarının ödünç alınıp verilebileceği, araştırmalara kaynaklık edebilecek yapıtların ise sayısallaştırılarak hizmete sunulacağı kütüphane Türkiye’nin şiir ve şair belleği olmaya aday. |
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:109 |
|
|
|
Şimdi Haberler – Gülce Başer |
Sayfa:110 |
|
|
|
|
|
|
|
|