|
|
ARALIK 2011
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Toplumsal Vicdan: Üvey Annenin Aynası – Altay Ömer Erdoğan |
Sayfa:3 |
Sosyal paylaşım ağlarında bir tıklık “Beğen”e emanet edilen vicdan, kendisini vicdan yapan tragedyadan kopup komedyaya dönüşüyor. Bir SMS göndererek Afrika’daki açlığa engel olacağına inandırılan küresel sömürüden bihaber insanın komedyasına. |
|
|
Vicdanın Çağrısı Siren Sesi (!) – Hayri K. Yetik |
Sayfa:7 |
Türkçe edebiyatın yazarlarının çoğu gözden çıkardığı, göze alamadığı veya göz ardı ettiği adaletsizlikleri ve vicdanı ideolojisine kurban etti. Şimdi devrimin kendi çocuklarını yediği ortaya çıktığı halde kimisi hâlâ bağımsızlıkla sosyalizmi karıştırmakta, ulusalcılık İslamcılıktan daha iyiymiş gibi ondan medet ummakta, kimisi üç maymunu oynamakta, indirgemeci biçimde vicdanın olası tehlikelerini gerekçe göstererek. |
|
|
Saldırganlık ve Vicdan Arasındaki Uygarlık – Figen Abacı |
Sayfa:13 |
Kötü his, saldırganlık dürtüsü olarak, bireyin oluşumundan uygarlığın oluşumuna kadar etkin rol oynar. Kişinin kendinden çıkan ve kendine dönen içselleştirilmiş saldırganlık dürtüsü katı üstben dediğimiz cezalandırıcı iç denetimi oluşturur. |
|
|
Vicdanının Sesini Dinle Bak Ne Diyor – Asuman Susam |
Sayfa:17 |
Vicdan’ın –adalet duygusunu yanına çağırsa da– doğrudan hukukla ve ahlakla ilgi olmadığını biliyoruz. Vicdan daha derinlerde bir tefekkür halinin yansıması, birikimi olmalı. Bu duyuş ve duyarlı olma hali insan oluşumuzla da yakından ilgili. Dolayısıyla vicdan; iç dünyamızı derinleştiren, bizi dışa doğru genişleten sanat ve sanatçı bağlamında süregiden tartışmaların da çoğu zaman odağında olmuş bir ‘iç güç’. |
|
|
Şiirler – Yüksel Pazarkaya |
Sayfa:20 |
|
|
|
Ne Güzel, Yeni Bir Yıl Başlıyor – Hasan Bülent Kahraman |
Sayfa:22 |
Güzele erişmek, sahip olmak tarihsel olarak sadece sarayın, aristokrasinin sahip olduğu bir haktı. Kralların, padişahların, bilhassa sultanların elinde olan ‘güzele sahip olma’ yetisi, harem geleneği, şimdi orta sınıfın eline geçiyor. Cinsel fonksiyon yetersizliğinin aşılması herkesin güzelle yeniden buluşmasını sağlıyor. |
|
|
Neo-Klasik Bir Metin: “Şairin Romanı” – Tamer Kütükçü |
Sayfa:30 |
Murathan Mungan’ın Şairin Romanı metni, gerçekte, türlü serüvenlerle ilerleyen bir hayli aksiyonel bir metin; aynı zamanda da, zamanda ve mekânda belirsizliklerle beslenerek fantastiğe açılan bir anlatıdır ve yukarıda örneklenen düşünsel/felsefi replikler, anlatılama zamanı itibariyle romanın çok küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Buna karşın, söz konusu söz alanlarının, yine de aksiyonel olay akışı ile fantastiğin büyüsüne bir ara teşkil ederek, aktarımı dinlendirmek için araya konmuş sıradan duraksamalar olduklarını ileri sürmek mümkün değildir. |
|
|
Simit (Şiir) – Emel İrtem |
Sayfa:34 |
|
|
|
189 Sayfa’dan – Murathan Mungan |
Sayfa:35 |
Spinoza gibi felsefe tarihinde çığır açan büyük bir felsefecinin aforoz edildikten ve Amsterdam’a girişi yasaklandıktan sonra geçimini sağlamak için mercek yapımında çalışması, bu konuda uzmanlaşmak zorunda kalması, işi gereği her gün maruz kaldığı cam tozlarının hastalığını ağırlaştırması nedeniyle erken yaşta veremden ölüp gitmesi, birdenbire tarihe bir Kemalettin Tuğcu romanı havası vermiyor mu? |
|
|
Kültür Gündemi: Deniz Kavukçuoğlu ile Söyleşi – Enver Ercan |
Sayfa:42 |
Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı gerek katılımcı gerekse ziyaretçi sayısı açısından her yıl biraz daha büyüyüp gelişiyor. Dolayısıyla mekân gereksinimi de. İstanbul’un hiçbir yerinde bu gereksinimi karşılayacak boyutlarda bir yapı yok. Ayrıca hem katılımcıların hem de ziyaretçilerin büyük çoğunluğu fuarın Beylikdüzü’nde düzenlenmesini bir “soru” olarak görmüyorlar ki her yıl bir büyüme gerçekleşiyor. Gelecek yıl metrobüs fuarın önüne kadar gelecek, eğer böyle bir sorun varsa bu da çözülmüş olacak. |
|
|
Merve Kurt: Sanal Gerçeklik ve Zaman – Mehmet Rifat |
Sayfa:46 |
"Bakış Açısı”, sanat yapıtlarının alımlanması ve yorumlanması konusunda genç araştırmacıların gerçekleştirdikleri çalışmaları yayımlamayı bu sayıda da sürdürüyor. Merve Kurt, incelemesinde, resimlerin yaratılma zamanı ile alımlanma zamanı arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Bu alanda özellikle görece olarak eski olan iki yaklaşımın (perspektivist model, otomatik model) ayırıcı niteliklerini belirttikten sonra, günümüzde ağırlığını giderek duyuran dijital yönteme özgü sayısal modelin yaratılma zamanı ile alımlanma zamanı arasındaki ayrımı nasıl ortadan kaldırdığını gösteriyor ve resim ile resmin alımlanması arasında yeni bir ilişki türünün doğuşunu bir dijital medya enstalasyonuna ilişkin açıklamasıyla da örneklendiriyor. |
|
|
Hasret Vesikası (Şiir) – Gazanfer Eryüksel |
Sayfa:50 |
|
|
|
Bir ‘Sakin Muharip’in Şiirleri – Haydar Ergülen |
Sayfa:51 |
Bazen okurda karşılığını bulur bir şiir, bazen şairlerde, bazen başka şiirlerde. Bazen de, tıpkı şimdi Seyhan Erözçelik’in şiirlerinde olduğu gibi, önce şairlerde bulur, sonra da okurda. Tersinin geçerli olduğu durumlar da yok mudur, elbette vardır. Okurun bir şaire, şiire ilgisi, şairleri de o şairi ve şiirleri okumaya, yeniden değerlendirmeye sevkedebilir. |
|
|
Kitap Adlarının Dallı Budaklı Önemi Şiir Dediğin, Adıdır Bir Bakıma – Veysel Çolak |
Sayfa:56 |
“Çoğu kitap bir kez yaratılan başlığın sayfa sayfa, satır satır, dize dize çözümlenmesidir.” Bu anlaşılsa, şiirin ne olduğu daha iyi kavranacak. |
|
|
Bir Zamanlar Türk Dil Kurumu – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:60 |
Hasan Bülent Kahraman’ın “TDK’yi ele geçirmiş yazarlar” sözü beni gülümsetti. Evet, Türk Dil Kurumu ele geçirildi. Ama “82 Anayasası”yla özerk kimliği devlet dairesine dönüştürülerek ele geçirildi. |
|
|
Haydar (Öykü) – M. Özgür Mutlu |
Sayfa:64 |
|
|
|
Şiirler – Karin Karakaşlı |
Sayfa:67 |
|
|
|
Zühal Tekkanat ile Söyleşi – Engin Turgut |
Sayfa:68 |
“Cemal Süreya benim ısrarım üzerine sosyal yönü olan şiirlere yöneldi.” |
|
|
“Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı” – Dilek Direnç |
Sayfa:72 |
Atasü, diğer romanlarında olduğu gibi, bu romanında da bireyin tarihinin, ülkenin ve dönemin tarihinden ayrılarak anlatılamayacağını savlamaktadır. Bireylerin tarihlerini belirleyen toplumsal ve siyasal tarih olduğu içindir ki anlatım bireysel ve toplumsal olarak iki düzlemde ve birbirinin içine geçerek ilerler. |
|
|
Bir de Etek Ucunda Elimin Yalnızlığı (Şiir) – Hüseyin Köse |
Sayfa:78 |
|
|
|
Okuma Kültürünün Geliştirilmesi: Çocuk ve Gençlik Edebiyatı – Zehra İpşiroğlu |
Sayfa:79 |
Piyasaya sürülen onca yayının içinde çocukları ve gençleri ciddiye alan, önemseyen nitelikli kitapların bulunması hiç de kolay değil. Okumayı sevmemiz, çocukların ve gençlerin dünyasına ilgi duymamız, içimizdeki çocuğun sesine yürekten kulak vermemiz, çocuk ve gençlik haklarını özümsememiz ve söz konusu yazınsal bir kitapsa estetik duyarlığımızın da olması gerekiyor. |
|
|
Yakın ve Öte (Şiir) – Kemal Tekin |
Sayfa:82 |
|
|
|
“Aylak Adam”da Anlam Arayışı – Zeynep Arıkan |
Sayfa:83 |
"Aylak Adam”da C.’nin bitmek bilmeyen anlam arayışı romanın belkemiğini oluşturur. Bununla birlikte ulaştığı ve elinde tuttuğu ne varsa insanlarla paylaşma arzusu da bu belkemiğinin önemli bir parçasıdır. |
|
|
Behzat Ç., Ben de Seni Kalbime Gömdüm – Süreyyya Evren |
Sayfa:86 |
Seni Kalbime Gömdüm, dizi ile yarı süreklilik yarı kopukluk ilişkisi içinde tuhaf bir düzlemde duruyor. Dizinin birinci sezonunu zaten takip etmiş izleyiciye mi seslendiği, yoksa “yahu neymiş bu Behzat Ç. acaba, bir bakalım” diyerek sinemaya gidecek seyirciye mi odaklandığı belli olmuyor. Erdal Beşikçioğlu’na da en iyi oyuncu ödülünün bu film için mi, yoksa bu film vesilesiyle dizideki oyunculuğu için mi verildiğini soruyor kişi. Diziler için de prestijli ödül sistemleri gerek belki bu tür yan ödüllerin gereksizleşmesi için. |
|
|
Dünya Edebiyatında Takma İsimler – Tozan Alkan |
Sayfa:88 |
Müstear isim olarak erkek ismi seçen başka kadın yazarlar da var. George Eliot olarak yazan Mary Ann Evans örneğin. Evans’ın en ünlü romanlarından biri 1859 yılında yayımlanan Adam Bede. Bir diğer örnek George Sand adını kullanan 19. yüzyıl Fransız yazarı Amandine Aurore Lucile Dupin. C. L. Moore ve S. E. Hinton ise, erkek adı almamakla birlikte, cinsiyetlerini saklamak için adlarının baş harflerini kullanan yazarlar. C. L. Moore’un açılımı Catherine Lucille Moore. Moore, 1930’larda erkek yazar egemenliğindeki bilim kurgu alanında yazıyordu. The Outsiders’ın yazarı S. E. Hinton ise Susan Eloise Hinton oluyor. Uzay Yolu’nun yazarı D. C. Fontana (Dorothy Catherine) ise bazı çalışmalarında Michael Richards ve J. Michael Bingham isimlerini kullandı. |
|
|
Ay Çiçeği (Şiir) – Ersan Erçelik |
Sayfa:91 |
|
|
|
Yeni İmzalar – Enver Ercan |
Sayfa:92 |
Önce güzel haberi vererek başlayalım: Yeni yılda şiirlerinizi Refik Durbaş, öykülerinizi ise Hatice Meryem değerlendirecek. Yolumuz bir daha ne zaman kesişir, bilemem; bu yüzden son sorularınıza da yanıt vererek 2011’i bağlayalım. |
|
|
Heydeberk (Öykü) – Hüseyin Arslan |
Sayfa:93 |
|
|
|
Macbeth (Şiir) – Saniye Kısakürek |
Sayfa:94 |
|
|
|
Şiirler (Şiir) – Memet Yıldız |
Sayfa:95 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:97 |
|
|
|
Tozan Alkan ile Söyleşi – Gökben Derviş |
Sayfa:97 |
Çevirmenlerinin soruşturmaya uğratılıp aydınlarının susturulmaya çalışıldığı bir ülkede içi boşaltılmış sözcüklerle şiir yazamazsınız. |
|
|
“Montaigne’in Kedisi” / Soul Frampton – Nuriye Bilici |
Sayfa:100 |
En yakın dostunu, çok sevdiği babasını ve arka arkaya yeni doğmuş çocuklarını kaybeden Montaigne, geri kalan hayatını rahatsız edilmeden yaşayıp ölmek için evine dönmüş gibidir. Ancak yazdığı denemeler bakış açısının giderek değiştiğini, ölüm felsefesinden yaşam felsefesine dönüşü gösterir. Her yanı binlerce kitapla çevrili kütüphanesini adımlarken İncil’den alıntılarla dolu kirişlere ve tavanda yazılı Romalı şair Lukretius’un sözlerine takılır gözleri; Nec nova vivendo procuditur ulla voluptas (hayata sıkı sıkı sarılmakla kazanılacak yeni bir zevk yoktur). |
|
|
“Yenilgiden Dönerken” / Ali Ayçil – Asım Öz |
Sayfa:102 |
Kitap boyunca, Ali Ayçil’in yaşamöyküsünden küçümen parçaların yanı sıra, uyum, yenilik, hakikat, düzen, hayatın adeti gibi genelgeçer değerler ve kavramlar konusundaki şaşırtıcı yaklaşımlarını da okuyorsunuz. Bir yandan yorumlarındaki keskinlik acımasızlık gibi geliyor, bir yandan da artlarındaki yaşam deneyimi ve zekânın çekiciliği okuru teslim alıyor. |
|
|
“Radyonun İçindekiler” / Cenk Gündoğdu – Özcan Erdoğan |
Sayfa:104 |
Cenk Gündoğdu’nun tiyatroyla ilişkisi, geçmişte Muhsin Ertuğrul’un şairlerin tiyatroya yönelmeleri ve o sahada ürün vermeleri yönündeki daveti ile elbette alakalı değil. Tiyatro eğitimi alması, şimdilerde aynı okulda hoca olmasının yanında, farklı disiplinlerin birbirine kulak asmadığı bir çağda tiyatro dergilerinde yazılar yayımlaması ve oyun¬lar yazması ile ilişkili. Nâzım’dan Necip Fazıl’a, Anday’dan Rifat’a, Necatigil’den Cumalı’ya ve bugün hayatta olan Gülten Akın’a kadar pek çok şair tiyatroyla ilgilenmiştir. Hatta hemen her biri Türk tiyatrosuna önemli ürünler kazandırmıştır. Cenk Gündoğdu da bu hat üzerinden ilerliyor. |
|
|
“Bir Kızılderili Masalı” / Müyesser Güner – Çiğdem Ülker |
Sayfa:106 |
Bir Kızılderili Masalı’nın dokuz öyküsü hem birbirinden bağımsızdır, kronolojik zamana uygun gelişir, hem de öykü kahramanları diğer öyküler arasında dolaşırlar. Yazar aynı kahramana ayrı ayrı öykülerde yer vererek, onun hayatının farklı zaman dilimlerine tanıklık etmemizi sağlar. |
|
|
Mehmet Morkoç ile Söyleşi – Deniz Yalvaç |
Sayfa:108 |
“Bu romanı okuyanların farkında olmadan iki ayrı kitap okuduklarını düşünüyorum.” |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:109 |
Özgür Savaşçı, Ödemiş şivesiyle şiir yazmıyormuş ama o da ünlü şiirleri yaşadığı toprakların günlük diline çeviriyormuş, çevirmiş. Cahit Külebi’nin “Hikâye”sini, Cahit Sıtkı’nın “Otuz Beş Yaşı”nı, Dıranas’ın “Seranat”ını, Ahmet Kutsi Tecer’in “Şimal Rüzgârı”nı, Behçet Necatigil’in “Gizli Sevda”sını... başka şiirlermiş gibi okudum. Anlamadım ama sevdim. “Biliyõmuñ bi gız vãdı/ Yedi sekiz sene önce/ Dün yolda denggedim/ Tüççaglã gibi sevinivedi.” (“Gizli Sevda”nın ilk dörtlüğü böyle.) “Şimal Rüzgârı” “Garayel”miş Ödemiş şivesinde: “Gunne nasıl ge¬lib geçiyo bilemyoz gari/ Hu temmuz avustos ayları hep böğlü zinãdır zãtene/ Dakkele o guda hızlı geçe ki/ Sabah sanisın, bidi bakãsın öğlen ezeni okunub duru.” “Seranad” ise (“Ünnüme”) daha renkli, şıkır şıkır sanki: “Pençirenin altına geldim, bi çiçek fıydır gãri/ İçimin ufuneti dayılsın gız/ Töpelendim geldim kapına/ Gözlem bulanık, saçlãm dãmanduman.” Uzatmalara, harfleri vurgulamaya dikkat etmek gerekiyor okurken. Özgür bu işin piri olmuş. |
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:111 |
|
|
|
|
|
|
|
|