|
|
TEMMUZ 2011
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
2011 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri |
Sayfa:3 |
Dergimizin yayına başladığı 1933 yılından bugüne kadar özenle sürdürdüğü ‘edebiyatımıza yeni değerler kazandırma’ çabası, 78. yılımızda da edebiyatseverleri yeni imzalarla buluşturuyor.
Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’ne katılım, her yıl olduğu gibi yine yoğundu.
Şiir dalında ön elemeden geçirilerek seçici kurula sunulan dosyalar Mehtap Yıldırım, Onurcan Çakır, Gökhan Aşkar - Erdal Eren, İlayda Vurdum, Taner Cindoruk, Dilek Değirmenci, Özgür Asan, Mustafa Altay Sönmez imzalarını taşıyordu.
Gülseli İnal, Metin Cengiz, Metin Celâl, Haydar Ergülen ve Enver Ercan’dan oluşan şiir seçici kurulu yaptığı değerlendirme sonucu, ödülü oybirliğiyle Taner Cindoruk’un “Çocuğa İnanmanın Sonu Yok” adlı dosyasına verirken; Dilek Değirmenci, Özgür Asan, Mustafa Altay Sönmez’in dosyalarını ‘dikkate değer’ buldu.
Öykü dalında ön elemeyi geçenler Hasan Doğan, Mehmet Erikli, Gökhan İnci, Gözde Kurt, Ozan Kırcı, Sedat Sezgin, M. Özgür Mutlu, Erhan Ayhan, Sinem Torun, Hakkı İnanç ve Mehmet Can Şaşmaz’ın dosyalarıydı.
Nursel Duruel, Feyza Hepçilingirler, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Hulki Aktunç ve Feridun Andaç’tan oluşan öykü seçici kurulu, ödülü M. Özgür Mutlu’nun “Van Gölü Ekspresi” adlı dosyasına verirken; Sinem Torun, Hakkı İnanç ve Mehmet Can Şaşmaz’ın dosyalarını ‘dikkate değer’ buldu.
Ödül alan ve “dikkate değer” bulunan dosyalardan seçtiğimiz ürünleri okurlarımızla paylaşıyoruz. (M. C. Şaşmaz’ın dosyasındaki öyküler oldukça uzun olduğu için sayfalarımızda yer veremedik.)
|
|
|
M. Özgür Mutlu ile Söyleşi |
Sayfa:4 |
Değerli jürisiyle Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü ise günümüzün önemli edebiyatçılarının almış olduğu köklü bir ödül olduğu için elbette her genç öykücünün ulaşmak isteyebileceği bir ödül. Bu özelliğinden ötürü, ürünlerimi insanlara ulaştırabilmek için geçebileceğim en doğru kapı olduğunu düşündüm. Yazan kişinin amacı bence her zaman okunmaktır. Gizli günlüklerine gizli aşklarını yazanlar bile bir gün günlüklerinin yanlışlıkla maşuklarının eline geçmesini ve okunmasını dilerler. Her ne kadar benim için de yazmak varoluşumu gerçeklemek olsa da bu varoluş ancak başka varoluşlar karşısında anlamlanır. |
|
|
Çingeneler ve Mezarları (Öykü) – M. Özgür Mutlu |
Sayfa:8 |
|
|
|
Şiirler – Taner Cindoruk |
Sayfa:11 |
|
|
|
Taner Cindoruk ile Söyleşi |
Sayfa:12 |
Bar önlerinde, otel önlerinde, rıhtım önlerinde, okul önlerinde, vapur önlerinde, tanımadığım sokak önlerinde, balıkçı önlerinde, kitapçı önlerinde, park önlerinde, tanımadığım kadınların önlerinde; hep önlerde çıktı benim şiirim. Önleri çok sevdim… Önler pusludur hep… |
|
|
Kadrajın Dışındakiler (Şiir) – Mustafa Altay Sönmez |
Sayfa:14 |
|
|
|
Yargılar Önden (Öykü) – Hakkı İnanç |
Sayfa:15 |
|
|
|
Topal Derman’ın Çocukluğa Seslenişi (Şiir) – Özgür Asan |
Sayfa:19 |
|
|
|
Hadra (Öykü) – Sinem Torun |
Sayfa:20 |
|
|
|
Diken Ruleti (Şiir) – Dilek Değirmenci |
Sayfa:22 |
|
|
|
Eski Şair Yağmurları – Hasan Bülent Kahraman |
Sayfa:24 |
Bizim romantik edebiyatımız yoktur. Kuruluş yani Tanzimat dönemi edebiyatı tek romantik literatürdür. O da bir yanıyla. Diğer yanıyla gerçekçiliğin peşindedir o edebiyat da. Daha sonra bir gerçekçi edebiyat doğmuşsa da Milli Edebiyatla birlikte gerçek/çi/likle toplumu yüz yüze Tanzimat getirmiştir. Ve eksiktir romantizm. |
|
|
Gündoğan Koşmaları (Şiir) – Özdemir İnce |
Sayfa:32 |
|
|
|
Yanık Deriyle Güneş Altında Durmak: “Yağmur Akşamları” – Ayşe Sarısayın |
Sayfa:34 |
Sevgili Selim, Yağmur Akşamları’nı okuduktan sonra bir mektup yazmak istedim sana. Nicedir tanışıyoruz, buluşup konuşuyoruz, dertleşiyoruz, ama fark ettim ki hiç mektuplaşmamışız bugüne kadar. Eksik olacağını, yarım kalacağını, içimden geçenleri tam olarak aktaramayacağımı bilsem de yazmak istiyorum. Selim İleri edebiyatından benden kalanları biraz olsun ifade edebilmek için, günün birinde tamamlayabilmeyi umarak… |
|
|
“Şarkını Söylediğin Zaman” – Tamer Kütükçü |
Sayfa:38 |
İnci Aral, son romanı Şarkını Söylediğin Zaman’a üzerinde durmaya değer bir cümle ile başlar: “Zaman, içinde yaşadığımız bir akarsudur, bizi alıp ya ileriye doğru götürür ya da boğup öldürür, diye yazdı Ayşe, tezinin masanın üstüne dağılmış sayfalarından birinin yan boşluğuna.” Roman kişisi Ayşe’nin tezine yoğunlaşmışken bir an için dalıp gittiği esnada karaladığı bu cümle, gerçekte kahramanın iç dünyasını yansıtması noktasında anlamlı göstergeleri içermektedir: “Akıp giden zamanı düşünme, belki boş bırakılmış sayfaların verdiği acı, pişmanlıklar…” Bunlar bir yana, Ayşe’nin yazdığı bu cümleye odaklanıldığında bir veriye daha ulaşmak mümkündür: Dikkat edilecek olursa, bu cümlede özne/fail, zamandır; Ayşe, insanı/kendisini zamanın emrinde bir nesne olarak konumlandırmıştır. Daha ilk cümlede ibraz olan bu konumlandırış, hiç de anlamsız değildir. Çünkü anlatının gizli –ya da asıl– kahramanı, zaman olacaktır. |
|
|
5-7-5’ler (Şiir) – İsmail Uyaroğlu |
Sayfa:42 |
|
|
|
Tzvetan Todorov: Eleştirinin Eleştirisi – Mehmet Rifat |
Sayfa:43 |
“Eleştirinin Eleştirisi”, Todorov’un özellikle 1980’lerin başına kadar yakından ilgilendiği çağdaş eleştiri kuramlarını tartışan bir kitap. Aynı zamanda da eleştiri alanında Todorov’un yetişme yıllarını, eleştiri alanındaki tutkularını ve düş kırıklıklarını dile getiren bir yetişme romanı, bir Bildungsroman.
Todorov bu kitabında Sovyetler döneminden Rus Biçimcileri (özellikle Roman Jakobson, Boris Eyhenbaum, Viktor Şklovski, Boris Tomaşevski, Yuri Tinyanov, Osip Brik, vb.) ile Mihail Bahtin’i; Almanya’dan Alfred Döblin ile Bertolt Brecht’i; Fransa’dan yazar-eleştirmenler (Jean-Paul Sartre, Maurice Blanchot, Roland Barthes) ile gerçekçi eleştirmen diye adlandırdığı Paul Bénichou’yu; Anglo-Amerikan dünyasından da Northrop Frye ile Ian Watt’ı ele alıyor. Onların yapıtlarını, yapıtlarındaki kuramsal yaklaşımları yeniden değerlendiriyor. Bu eleştirmenlerin yapıtlarıyla bir diyalojik tartışmaya giriyor.
Biz burada “Bakış Açısı” okurlarına söz konusu kitabın son bölümünden bir kesit sunuyoruz.
|
|
|
Namık Kemal’in Mektupları – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:50 |
Namık Kemal’in mektuplarına yansıyan özellikler arasında bir yandan aile sorunları, bir yandan yüksek yerlerde bulunan kişilerle iletişim kurmak, daha önemlisi, edebiyat ortamındaki sürtüşmeler üzerine tartışmalara girişmek gibi konular yer almaktadır.
Bu mektuplar bilinen Namık Kemal’in bilinmeyen özelliklerini de ortaya koymaktadır.
|
|
|
Aziz Nesin’in Sabahattin Ali’ye Mektupları / [“Marko Paşa”nın Mutfağından...] – Remzi İnanç |
Sayfa:55 |
Marko Paşa dönemini ve Sabahattin Ali ile olan arkadaşlık ilişkisini neden yazmadığı yıllar önce birçok kez Aziz Nesin’e soruldu; hemen her seferinde, S. Ali ve birkaç arkadaşı için ‘suskunluğu yeğlediğini,’ onlar hakkında yazmaktan şimdilik kaçındığını söyleyerek geçiştirdi. Sanıyorum özellikle yazmak istemedi Aziz Nesin. |
|
|
Eleştirmen mi (Şiir) – Mehmet Müfit |
Sayfa:59 |
|
|
|
Elveda Şemsiyesi (Öykü) – İbrahim Yıldırım |
Sayfa:60 |
|
|
|
Kıskaç (Şiir) – Halil İbrahim Polat |
Sayfa:67 |
|
|
|
Kültür Gündemi: 2. Ölüm Yıldönümünde Demirtaş Ceyhun |
Sayfa:68 |
|
|
|
Babıâli’nin Şu Son Kırk Yılı Işığında “Geçmişe” Bir Yolculuk Denemesi – Hülya Bulut |
Sayfa:68 |
Babıâli’nin Şu Son Kırk Yılı, bir anı-inceleme kitabı olmasının yanında, 40 yıllık Babıâli serüvenini, birincil tanıklar sayesinde, bu tanıkların belleklerine başvurup geçmişi çağırarak yeniden üretir. Ve bu üretim sürecinde, anımsanmasa ve kayıt altına alınmasa çoktan unutulup gidecek olan veriler günümüz okuyucusuna da hizmet sunar. Demirtaş Ceyhun eserini 1980’li yılların okuyucusuna sunmuş olsa da bizler 2000’li yılların okurları için de hem 1980’li yılları görmek ve hem de daha da gerilere gidip yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar ulaşmak büyük bir şanstır. |
|
|
Demirtaş Ceyhun’un ‘Apartman’ Öyküsünde Toplumun ve Yapının İmarı – Esra Dicle |
Sayfa:72 |
Demirtaş Ceyhun’un, Sabahattin Ali’den yaklaşık kırk yıl sonra, 1974 yılında basılan ve iki öyküden oluşan Apartman adlı kitabının, aynı adı taşıyan ilk öyküsünde 1950’ler itibariyle kontrolden çıkan yapılaşmanın hızla devam ettiği vurgulanırken, apartman bir kent olgusu olarak en önemli kentsel mekân haline gelmiştir artık. Yazar apartmanı, sınıflaşma sürecini tamam¬lamış bir toplumun simgesi olarak sunar. Fakat kent mekânı gibi kentsel mekânlar da homojen bir yapı göstermezler. Öyküde sözü edilen apartman, farklı ekonomik ve toplumsal koşullar içinde oluşmuş, ayrı düşünce ve davranış kalıpları sunan kesimlerin, komşuluk statüsünde bir arada bulunduğu bir mekândır. |
|
|
Çamura Batmak ya da Çamura Yatmak – Kabil Demirkıran |
Sayfa:76 |
Ceyhun, solcu aydın kimliği üzerinden korkuyla sorumluluk arasındaki tinsel çelişkiyi tarihsel bir bağlam içinde yerli yerine oturtma başarısını, özellikle Çamasan’daki “Çamur” hikâyesinde göstermiş ve bunu bir sonraki kitabı Apartman’da da sürdürmüştür. |
|
|
Üniversitelilerin Gözüyle Şairler... – Haydar Ergülen |
Sayfa:82 |
Bir özel üniversitede 4 yıldır yarızamanlı öğretim görevlisi olarak şiir, yazı ve düşünce tarihi derslerine giriyorum. Şiir derslerinin biri “1950’den Günümüze Türk Şiiri” başlığını taşıyor, ve İkinci Yeni’den günümüze şiirdeki değişmeleri, kuşakları, önemli şairleri, dergileri kapsıyor, diğeri de “Şairin Yaşamı...” başlığını taşıyor ve 13-14 Cumhuriyet dönemi şairi portre olarak anlatılıyor: Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Orhan Veli, Attilâ İlhan, Cemal Süreya, Behçet Necatigil, Ahmed Arif, Can Yücel, Sezai Karakoç, Arkadaş Z. Özger, Nilgün Marmara, bu şairlerden bazıları; son dersi ise küçük İskender’le yapıyoruz, İskender geliyor, ders ikinci dönem olduğu için son ders de Mayıs’ın son günlerine rastlıyor, böylece öğrencilerle birlikte İskender’in doğumgününü de aldığımız pastayı üfleyerek, keserek, yiyerek kutluyoruz. |
|
|
Aramızdaki Söz – Feridun Andaç |
Sayfa:89 |
Kadın avcısı değildim. Bir kadının duygularının nasıl kuşatılacağını bilemezdim pek. Tek bildiğim dokunarak bir insana doğru yürümenin her şeyin önüne geçebileceğiydi. İnsan, bazen, unuttuğu zamanlara da dokunarak dönebilirdi. Hatta içinde unuttuklarını da bununla keşfe çıkabilirdi. |
|
|
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:93 |
Sonraki günlerde başka ziyaretçileri de oldu Tarık Dursun K.’nın. Bu ziyaretçilerden biri, İzmir’den aday olan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’dı. Tarık Dursun K., bu ziyaretten de gerçekten memnundu. Ancak Bakan’a karşı sözünü de esirgememiş. Önce, “Eski solculuk günlerinden kalbinde bazı iyilik kırıntıları kalmış; onun için buradasın, teşekkür ederim,” demiş. Biraz söyleşmişler. Bir ara Bakan’a, “Sayın Bakan,” demiş, “berberini değiştir. Bu saç biçimi sana hiç yakışmıyor.” |
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:97 |
|
|
|
Hande Öğüt ile Söyleşi – Melike Belkıs Aydın |
Sayfa:97 |
Antolojiyi hazırlarken en büyük tedirginliği ve sıkıntıyı, kadın ve Doğu gibi iki problematik mevcudiyetin, edebiyat kanalıyla bir araya nasıl geleceği üzerine yaşadım. Kadını ve Doğu’yu mistifiye etmeden, ama bir mazlum edebiyatı da yaratmadan, birini diğerine öncelemeden ayrıştırmak, etkileşimlerini ortaya çıkarmak hayli zor. Zira Oryantalist söylemde ırksallaştırma ve kadınsılaştırma süreçleri birbiriyle iç içe geçmiştir. |
|
|
“Bir Sonraki Dolunay” / Nurdan Beşergil – Akın Sevinç |
Sayfa:99 |
Nurdan Beşergil’in, Mecburi İstikamet’in özellikle ilk yarısına hâkim olan, ama özellikle Bana Baktığın Gibi Bakma’nın tamamına yayılan ironiye yakın duruşu, yeni öykü kitabında da dikkat çekiyor. Bu üslûp sayesinde, yazarın dert edindiği ve belli ki yazı masasının başına oturmasını sağlayan konulara lafı hiç dolandırmadan daldığı söylenebilir. Çoğunlukla anlatım yardımıyla yaratılan ironiye, öykülerin kurgularında da rastlamak mümkün. |
|
|
“Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi” / James Joyce – Gökhan Doğru |
Sayfa:102 |
Kitabın kahramanın adı Stephan Dedalus. James Joyce’un kahramanına bu adı ve soyadını vermesi tesadüfi değildir. Bu isim ve soy isim aslında romanın mini bir özeti gibidir. Stephan, ismini Aziz Stephan’dan alır. Yeni Ahit’in Havariler Tarihi bölümüne göre, Aziz Stephan, Musa’ya, Tanrı’ya ve tapınağa küfrettiği için yargılanmış ve taşlanarak öldürülmüş bir aziz. Stephan, Yunancada taç anlamına geliyor, Jacobus de Voragine’nin Golden Legend (Altın Efsane) kitabına göre “kural, kanun” ve “heybetli durup kadınlara vaaz veren” anlamlarına geliyor. Joyce hem kelimenin anlamından faydalanmış hem de dinsel göndermelerinden. |
|
|
Uğur Sencer ile Söyleşi – Nur Akalın |
Sayfa:104 |
İnzivaya, tasavvufa, aşka inanmakta güçlük çekiyorum. Sıfırdan tüme doğru yürüyen ilişki ve çabalarda kendimce insaniyet saptamakta zorluk çekmiyorum. Ancak sanatın tümden gelimsel bir doğası var ve tümdengelimsel bu –aşk, ilahiyat gibi– kavramlarla ilişkimi düzeltmem gerekiyor olabilir. İnsan sosyal bir türdür ve topluluğa doğru çekilir. “Çekilme” fiili ise gizli bir karşı-isteği içerir. Bu ikilemin doğurduğu çaresizlik enerjisi şimdilik bana yeterli. |
|
|
“Pentimento” / Seyhan Erözçelik – Levent Karataş |
Sayfa:106 |
Pentimento, Seyhan Erözçelik’in yeni şiir kitabı. başlıklandırırken ‘geçmişe inişin ve çıkışın kitabı’ dedim, çünkü pentimento geçmişine inmiş, gezinip geri dönmüş bir şairin, özel, kişisel şiirlerinin bir toplamı. Pentimento’daki şiirler, şiir disiplinlerini iyi bilseler bile, yine de okuruna sözcüklerle, sözcüklere yüklediği hücrelerle dokunma arzusunda olan bir şairin şiirleri. |
|
|
“Yol Hali” / Nazan Bekiroğlu – Sakine Korkmaz |
Sayfa:107 |
Nazan Bekiroğlu Türk okuyucu kitlesinin hem nitelik hem nicelik olarak büyük bir kesimince beğeniyle okunan bir yazar. Adının dolaşımda olmaması, kendi inzivasında yazıp yayımladığı eserlerini bir meta olarak görmek istememesindendir, diye düşünüyorum.
Bekiroğlu, düzyazının başta hikâye olmak üzere roman, deneme, makale, mektup, inceleme-araştırma gibi birçok türünde eser veren, aynı zamanda akademisyen bir sanatçı. Onun eserlerinin çözümlemesine girişildiğinde, akademik kimliğinin açık ve sistemli bir zihnin yansımalarını görmek mümkündür.
|
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:108 |
Mesafe’de (YKY, 2011) Abdülkadir Budak, şiirinin şiirini şöyle şiirleştiriyor: “Sözcüklerden bir yurt kurdum kendime/ Ağır ağır inşâ ettim/ Her kitap bir bölgeydi/ Leylâ İçanadolu/ Gül Güney’di ve kendim/ Taşları Efes’ten değil/ Anadil’den getirdim// Ne Doğu ne Batı’ydım/ Daha çok Anadolu/ Gömleğim yerli kumaştan/ Bize ait bir sesin ardından gittim/ Hececiler ölmüştü/ Ses yüzünden dirilttim// Leylâ ve Gül/ Onları içli dille anlattım/ Gül ve Leylâ/ Mahlasım” (“Mahlas”) |
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:110 |
|
|
|
|
|
|
|
|