|
|
MART 2011
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Yansıtılan Bir Dönemin İzinde – Feridun Andaç |
Sayfa:3 |
“12 Mart” Askerî Darbesi’nin edebiyatımızdaki izlerinin toplumun siyasal/toplumsal dönüşümünü göstermesi bakımından önemli bir birikimi yansıttığını söyleyebiliriz. |
|
|
Yüksek Gerilim Altında Suçun Trajedisi Adaletin Parodisi – Esra Dicle |
Sayfa:7 |
“Yüksek Gerilim”deki öykülerde 12 Mart sürecinde yaşanan şiddetin boyutları sadece fiziksel olan üzerinden anlatılmaz. Suçlu olarak tanımlananların suç olarak görülen eylemleri, suçlu yakınlarının yaşadıkları korku ve gerilimler, toplumsal bir kaosun, bir cinnet halinin bireylerin iç dünyalarına yansıma şekilleriyle gösterilir. |
|
|
“Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” Devrilen Kavak Ağacı – Hülya Bulut |
Sayfa:15 |
“Yenişehir’de Bir Öğle Vakti”, Sevgi Soysal’ın 1975 yılında yayımlanan ve 1970’li yılların edebiyatının temel konuları arasında yer alan tutuklamaların, işkencenin, susturulan aydınların çektiği sıkıntıların özellikle kadınlar bağlamında anlatıldığı eserlerden biri olan “Şafak” romanı kadar şiddeti vurgulamaz, ama 12 Mart sürecini “tipler” çerçevesinde anlatması bağlamında önemli bir eserdir. |
|
|
Mart Güneşi – Kabil Demirkıran |
Sayfa:22 |
Murat Belge’nin de belirttiği gibi, 12 Mart döneminin belli başlı özelliklerinden biri, işkence sorunudur. Bu sorun, yıllar boyu kamuoyunun kafasını meşgul etmiş, vicdanını sızlatmış; Türkiye’yi özellikle uluslararası arenada devlet eliyle insanlık suçlarının işlendiği bir utanç ülkesi konumuna düşürmüştür. 12 Mart’ı yapıtlarına konu edinen yazarlarımız da, bu karanlık dönemi işkenceye resmî bir alışkanlık kimliği kazandırması ve onu olağanlaştırması yönüyle ele almışlardır. |
|
|
Yaşlılık, Yolculuk, Yazı – Hasan Bülent Kahraman |
Sayfa:26 |
İnsanın doğal olanın dışına çıkmayı istemesi, aramasıdır teknoloji. Doğayı taklit ederek doğayı aşmak tutkusu. Bunun ucunda kendisini ölümün elinden kurtarmak gayreti var. Yalan da değil. Artan insan ömrü ortada. Her şey ortada. Teknolojinin sızıp altüst etmediği ne kaldı? |
|
|
Şiirler – Metin Cengiz |
Sayfa:32 |
|
|
|
Aciz Kul (Öykü) – Ahmed Nedim Kasimi |
Sayfa:34 |
|
|
|
Anlamlandırıcı-Özne Olarak Eleştirmen – Mehmet Rifat |
Sayfa:38 |
Metin-Nesne’ye yalnızca dıştan ve kendi benliklerini görmek için bakanlar özneldir. Metin-Nesne’ye içten ve Metin-Nesne için bakanlar çözümleme ve yorumlama aşamalarında nesnel, yorumlamayı yazıya aktarma aşamasında da yazı üretebilme yeteneklerine göre özneldir. |
|
|
Haruki Murakami: Gerçekdışının Sorumluluğu – Cansu Canca |
Sayfa:42 |
Murakami’nin dünyasında bir kez var olan, kolay kolay yok olmaz. E=mc². Sadece yer ya da zaman değiştirir. Tıpkı Sputnik Sweetheart’ın Sumire’si gibi. Ve gerçek ne sadece şimdiden, ne de sadece buradadan ibarettir. Gerçekdışı gerçeğin içinde yerini alırken ve rüyalardaki biz günlük hayatta işlerinin peşinde koşan bizden bile daha kendimizken, biz doğrusal olduğunu zannettiğimiz zamanda, kurallarını bildiğimizi zannetiğimiz dünyada anılara tutunarak ve sadece anıları biriktirerek yürümeye devam ederiz. |
|
|
Yaşar Nabi ve “Varlık” – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:46 |
Varlık’ın “İkinci Yeni” ile “Toplumcu Gerçekçilik” anlayışına uzak durduğunu söyleyenler olabilir. Artık bu oluşumları yaşatmak isteyen başka dergiler de vardı. Yeni Dergi, Papirüs, Oluşum, Mavi, a, Militan gibi dergiler kendi görüşünü öne sürmek isteyen ozanların daha yaygın bir ortam bularak yer almak istediği dergiler olarak yayımlanıyordu. |
|
|
Hüseyin Cöntürk – Hilmi Yavuz – V. S. Naipaul – İbrahim Yıldırım |
Sayfa:50 |
Kasım ayında yaşanan Avrupa Yazarlar Parlamentosu tartışmaları olmasaydı bu yazının başlığında yer alan isimlerin bir araya gelmeleri olası değildi. Onları, bazılarımıza (en azından bana) edebiyatın aynı zamanda durum değiştirme amacıyla yapılan heyecanlı bir protesto eylemi de olabileceğini hissettiren; daha vahimi bu tür bir girişimin yasakçılığa, hatta düşmanlığa yol açabileceğini kanıtlayan o hırçın gündem bir araya getirdi. Oysa Hüseyin Cöntürk, en başından beri, bambaşka bir yazıda Güven Turan ile birlikte değinmek istediğim çok özel bir isimdi. Çünkü o, edebiyat heyecanı kavramını, neredeyse yarım asır önce kaleme aldığı bir yazıyla aklıma sokan kişiydi ve hiç tanımasam da ona her zaman bir gönül borcum olduğunu düşünüyordum. Bu yazıda yer almasının nedeni ise hem bu, hem de Naipaul’u onun aracılığıyla tanımamdır: Hintli yazarın bir öyküsünü ilk kez okuduğum, kırk dört yıl öncenin yağmurlu, sası sası kokan o kasım gününü dün gibi hatırlıyorum ve sırası gelince bütün ayrıntılarıyla anlatacağım… |
|
|
‘Eğlentili Bir Gömme Töreni’ – A. Adnan Azar |
Sayfa:54 |
‘Neden Olmasın?’ sözü ve müziği kıymetli müzik insanı Kayahan’a ait olan şarkının sadece adı değil, aynı zamanda ‘nakarat’ıdır. Nakarat, yukarıdaki ‘tekrar mecburiyeti’ni hatırlatsa da, “son tahlilde” iyi bir şeydir. Öte yandan Sayın Bâki Asiltürk ve Sayın Bâki Ayhan T., çok sesli ve renkli bilinç ve birikim irtifasındaki yararlı birlikteliklerini sürdürdükleri sürece, edebiyatımız hemen her ay, belirlenmiş bir paylaşım düzeni içinde, derin bir şiir, olmadı özgün bir araştırma ya da “soylu yenilikçi” girişimlerle zenginleşecek; hazırda birileri yoksa kendi yazdıkları üzerinde yine kendileri kafa patlatıp yeni bir yazıya ve fotoğrafa duracaklardır. |
|
|
Âşık Veysel’in İçki Masaları – Erdoğan Alkan |
Sayfa:58 |
İçki içerdi ama önünde içki kadehiyle resminin çekilmesini istemezdi. Bir şey daha vardı sevmediği: Kravatlı resminin çekilmesi. Mintan giyerdi ve kravat takmazdı. Şiirlerinde okulu, eğitimi, uygarlığı savunan bir Âşık Veysel’in kravat takmamasını, içki kadehinin önünde resminin çekilmesine ısrarla karşı koymasını anlayabilmiş değilim. |
|
|
Selama Dursun Bütün Ölüler (Şiir) – Günel Altıntaş |
Sayfa:61 |
|
|
|
Jüri Tefrikası ve Sonu... – Haydar Ergülen |
Sayfa:62 |
Yazılarımla ilgili, konfeksiyon, seri üretim, hazır mutfak, hızlı yemek (fast food), acele tüketim ne derseniz deyin, hepsi kabulümdür, hepsi de doğrudur. Bakalım şu jüri vazifelerini biraz azaltabilirsem belki yeniden kâğıda dönerim! Tabii söylemeyi unuttum, yazının boyutu azalmıyor, o maalesef tıpkı bu yazı ve başka yazılar gibi, uzadıkça uzuyor, yakında dergilerde yazdırmayacaklar bana! |
|
|
Kültür Gündemi: “Tunus ve Mısır’da Yaşananlar Neyin İşareti?” – Leyla Erbil, Adnan Özyalçıner, Cengiz Bektaş, Güven Turan, Egemen Berköz, Tahir Abacı, Metin Cengiz, Tarık Günersel, Orhan Alkaya, Roni Margulies, İhsan Deniz, Müge İplikçi, Behçet Çelik |
Sayfa:70 |
Geçtiğimiz günlerde önce Tunus’ta başlayan ve devlet başkanının ülkesini terk etmesiyle sonuçlanan, daha sonra Mısır’a ve Yemen’e uzanan halk hareketlerinin diktatörlüklere karşı demokrasi adına ülkelerin iç dinamiklerinden kaynaklanan eylemler olduğu ileri sürülüyor. Fakat Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde, küresel güç ve sermaye odaklarının bölgeyi daha iyi kontrol etmek için tetiklediği olaylar olarak değerlendirenler de var. Siz ne düşünüyorsunuz? |
|
|
Düşünce Temrinleri VII – Sabit Kemal Bayıldıran |
Sayfa:76 |
Kadınlarımız Cemal Süreya’yı çok seviyor. Zaten “Sevda Sözleri” baskı üzerine baskı yapıyor; Süreya, Ahmed Arif’le yarışacak duruma geldi. İnsan, Cemal Süreya’yı en çok kadınlar mı okuyor, diye düşünüyor. Okuduğum şairelerin önemli bir bölümünün imgesel anlatımı, Süreya’nın dişileşmiş biçimi gibi geldi bana. |
|
|
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:82 |
SHÇEK! Sana muhtaç olan o zavallı çocukları belli bir anlayışa kilitlemekten vazgeç ve sen üzerine düşen asıl görevini yap, gerisine karışma; o çocuklardan elini ÇEK! Milli Eğitim Bakanlığı, sen de “Milli”liğini hatırla ve görevini hakkınca yap! Yoksa o karanlık seni de boğacak! |
|
|
Turkish Coffee, Greek Coffee and Internet Coffee! – Tozan Alkan |
Sayfa:86 |
Atina’nın Omonia semtinde internet kafe aranıyordum. Bir kahvehanenin önünden geçerken garsona sordum. İnternet kafe’yi bir tür kahve sanan garson yanıt olarak bana: “We have Greek coffee, we have nescafe, we have...” diye bildiği bütün kahveleri saydıktan sonra, “but we have no internet coffee” [“Yunan kahvemiz var, neskafemiz var, ama internet kahvemiz yok”] demişti. Hoş bir anı olarak paylaşmak istedim. |
|
|
Başkasının Suyundan İçmeyeceksin (Şiir) – Veysi Erdoğan |
Sayfa:88 |
|
|
|
Rimbaud’larla Dörtnala – küçük İskender |
Sayfa:90 |
küçük İskender’in seçimine bağlı görünen Rimbaud’lar esprisi bence miadını doldurdu; bu sayfalarda imzasını gördüğünüz çok arkadaşımız var şu an bilinen, hatta kitap çıkartmış olan. Bir rahimse bu köşe, çok çocuk doğurdu; şimdi menapoza girmeden tüpleri bağlamakta fayda var. Büyük olasılık Varlık, benzer bir başlık altında sürdürecektir yeni isimleri yayımlamayı. Umarım, şiirleri, yeni şair adaylarını önemseyen biri ilgilenir. Şiirimize faydası var mıdır bu yaklaşımın; bence vardır. En azından bu yolu seçenlere faydası vardır. Ancak, dönüp baktığımda ben bu yoldan gider miydim diye kendime sorduğumda kesin bir yanıt veremiyorum. Sanki başka şeyler yapılmalı artık gibi geliyor. Sokak etkinlikleri, şiir matineleri, fanzinler, uzun yolculuklar, şiddetli okumalar, ağır yaralanmalara yol açan maceralar.. Bunlar.. Şiir bunları hak ediyor çünkü. |
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Nalan Barbarosoğlu |
Sayfa:91 |
Çoğu kez özgürlüğün sınırları, benliğin derinliklerinde yiter gider... En az yasalar, toplumsal baskılar, çevresel beklentiler kadar etkili olan benliğimizde olan bitenlerin izini sürmek, haritasının çıkarmak, kazısını yapmak, hele hele anlamak, hiç de o kadar kolay değildir. Çoğu zaman bildiklerimiz, bilmediklerimizin yanında kum tanesine dönüşür. İnsanın benine bakması, üstelik, bir başkasının benine bakar gibi bakması ve olan biteni, olmakta olanı anlama çabası, yazma çabasıyla ilerler; yazdıkça hayatta ve dünyada fark ettiklerimiz ortaya çıkar, şekillenir. Yazdıklarımız ne zaman ki, bizi şaşırtmaya başlar, benliğimizin derinliklerine doğru yol aldığımızı düşünebiliriz. |
|
|
Anakuzusu (Öykü) – Alper Turna |
Sayfa:94 |
|
|
|
Arada Biri (Şiir) – Serdar Seren |
Sayfa:95 |
|
|
|
Bir Bardak Su (Şiir) – Caner Önal |
Sayfa:96 |
|
|
|
Alfabe (Öykü) – Yusuf Turhallı |
Sayfa:97 |
|
|
|
Varlık Kitaplığı |
Sayfa:99 |
|
|
|
Selçuk Altun ile Söyleşi – Gülce Başer |
Sayfa:99 |
Bir romanın epigramı varsa, onun “temel mesele”sinin ipuçları da oradadır. Bizans Sultanı’nın Karacaoğlan’dan ödünç aldığı epigramın ikinci dizesi, “İçsem öldürürler, içmesem öldüm” der. Romanın temel meselesi “majestik” ikilemlerin irdelenmesidir. Bu yolda ilerlerken, Rönesans ve modern yaşam sürecinin ateşleyicisi Bizans uygarlığına saygı sunar. |
|
|
Haydar Ergülen ile Söyleşi – Anıl Cihan |
Sayfa:101 |
Dediğim gibi bunlar düzyazı şiirler çoğunlukla, bazıları yeni yazıldı, bazıları yıllar önce yazıldı ve bu kitapta buluştular. Aslında ikinci bölümdeki şiirlere hem ‘mazruf’ hem de ‘mahrem’ demek yerinde olur. Çünkü ilk bölümdeki gibi kamuya pek açık sayılmazlar. Mektupla benim aramdaki bir söyleşidir daha çok, o yüzden de fazla kimse okumasıın diye biraz uzun yazdım! |
|
|
Her Şey Olan Şeyin Bir Parçası: Vonnegut – Nazlı Berivan Ak |
Sayfa:102 |
Kara mizahı ustaca kullanan ve özellikle Mezbaha No.5, Tanrı Seni Korusun Mr. Rosewater ve Kedi Beşiği gibi kitaplarıyla zamanının ve yaşadığı toplumun ruhunu incelikle ortaya seren Vonnegut 84 yıllık yaşamına türlü facialar, olaylar ve başarılar sığdırdı. Oyunları, makaleleri ve romanları ile dünya çapında başarı kazanan Vonnegut, Amerikan edebiyatının en önemli isimlerinden sayılmakta. 60’ların ve 70’lerin öğrencileri için bir edebi idol olan Vonnegut’un kitapları ceplerde taşınıyor ve fotokopiyle çoğaltılıyordu, günümüzde de durum farklı değil, genç nesil taşlama ustası Vonnegut’u okuyor, tartışıyor, paylaşıyor. |
|
|
Devrim Kodakcı ile Söyleşi – Boğaç Erkan |
Sayfa:104 |
Bir Çalçene Hikâyesi bazen bize çok yakın, fazlasıyla bizden olan yaşantıların; bazen de inanması zor, gerçeküstü olayların iç içe geçtiği bir roman bence. Tarih içinde bir zamanda bir Doğu sultanlığında, dağların tepesine oturmuş bir sınır şehri ve bu şehirde yaşayan Tuğcen ile Esee arasındaki aşk hikâyesi kitabın ana konusunu oluşturuyor. Bunun yanı sıra yaklaşan bir savaş, bilge bir terzi, rengârenk kuşamlı ve eşsiz yetenekli askerler, sayıları ne bir artan ne de bir azalan on çalçene, esrarengiz bir yaşlı ve altı büyük keçi sürüsü birbirine paralel ilerleyen, birbirleri ile kesişen ve ana olay örgüsünü tamamlayan diğer unsurlar. |
|
|
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre |
Sayfa:106 |
“Yazmak unutmaktır. Bunun yanı sıra edebiyat, hayatı görmezden gelmenin de en hoş yoludur.” Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı’nda böyle diyor ama unutarak ne yazılabilir ki? Anlattığı öykülerde de hayattan kopuk değil Pessoa. |
|
|
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit |
Sayfa:108 |
|
|
|
|
|
|
|
|