|
|
EYLÜL 2009
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Türk Edebiyatı Eleştirisinde Karşılaştırmalı Boyut – Süha Oğuzertem |
Sayfa:3 |
1990’lardan bu yana, giderek artan çeviriler sayesinde, belli başlı edebiyat ve kültür kuramlarının önemli kaynaklarının Türkçede okunabilmesi, Türk edebiyatını yalnızca kendisinden doğuran, kendisine benzeten, yalıtımcı klasik paradigma üzerinde anlaşılabilir bir baskı yaratıyor. Nitekim artık birçok edebiyat araştırmacısı, filolojilerin klasik bakış açılarıyla yetinmiyor, Türk edebiyatına “dünyalı” ve “karşılaştırılabilir” bir perspektiften yaklaşmayı deniyor. Ulusal bakış açısının ötesine geçme kaygısını romantizm döneminden bu yana içinde barındıran karşılaştırmacı yaklaşım, diğer dillerdeki edebiyatlara olduğu kadar, öteki sanatlara, sosyal bilimlere, dil ve kültür kuramlarına, felsefeye açıklığıyla da edebiyat meraklılarını kendisine çekmeyi sürdürüyor. |
|
|
Bir Paralel Okuma Denemesi: “Parasız Yatılı” ile “Geyikler, Annem ve Almanya” – Âlim Kahraman |
Sayfa:4 |
70’li yıllar Türk öyküsünün ana çizgilerinden biri, sosyal-gerçekçi yaklaşım çizgisidir. “Parasız Yatılı” ve “Geyikler, Annem ve Almanya” bu çizginin üst derecede temsil bulduğu iki örnek olarak da okunabilir. Dönemsel bakış, onları daha çok bu bağlamda okumaya yöneliktir. Ancak, bu öykülerin, kendi dönemsel atmosferlerinin dışına çıktıklarında da yeni okuma ilgilerini çağırıyor olması, üzerinde dikkatle düşünmeyi gerektiren bir durumdur. |
|
|
Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar”ında ve Samuel Beckett’in “Üçleme”sinde Postmodernizm – Hilal Kaya |
Sayfa:8 |
Atay ve Beckett kelimelerin insanı gerçeğe ulaştırdığı mantığını bir kenara bırakarak, eserlerinde kelimelerle ve onların gelişigüzel olan maddesellikleri ile deney yapmışlardır. Onların bu yazış biçimi edebiyatta yeni bir yazma türüdür aslında. Kendilerinden sonra gelen birçok yazarı da etkileyen bu yazma biçimi postmodern olarak bilinmektedir. |
|
|
Buket Uzuner’i Halit Ziya’ya Bağlayan Aşk-ı Memnu: İki Romanda Babalar ve Kızları – Süreyya Elif Aksoy |
Sayfa:13 |
Her yazarın kendisinden önceki yazarlarla ilişkisinde de bu ikilem vardır. Ama bu ilişki çoğunlukla bir “baba-oğul” ilişkisi olarak kabul edilir; çünkü yazarın erkek olduğu varsayılır. Oysa yazarın kadın olduğu durumda, yine baba otoritesine karşı ikircikli konumda olan bir karakter vardır: bu kez bir kız çocuğu. Buket Uzuner’in, Türk romanının babası sayılabilecek Halit Ziya ile (eleştirmenlerce Türk romanının ilk gelişmiş örneği olarak kabul edilen) Aşk-ı Memnu üzerinden kurduğu metinlerarası ilişkilerde de bir tür yazınsal baba-kız ilişkisinin izlerini aramak mümkündür. |
|
|
Thomas Mann ve Nedim Gürsel’de “Yol” ve “Yolculuk” İzlekleri – Hülya Bulut |
Sayfa:17 |
Gürsel’in, Resimli Dünya adlı romanında İstanbul’dan sahneler bulunmakla birlikte mekân ağırlıklı olarak Kâmil Uzman’ın araştırma yapmak için gelip romanın sonuna kadar kaldığı Venedik üzerine kuruludur. Bu şehir, sadece Gürsel’in değil, 20. yüzyıl Alman Edebiyatı’nın en önemli temsilcilerinden olan Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm adlı romanı için de önemli bir yaratı kaynağıdır. Ve hatta bu eserin Nedim Gürsel’in Resimli Dünya’yı kaleme almasında ve romanın sürpriz sonunda bir ilham kaynağı olduğu da söylenebilir. |
|
|
Dünya Edebiyatı Deyince – Gayatri Chakravorty Spivak |
Sayfa:21 |
Kanımca, Goethe sömürgecilik ve kapitalizm konusundaki kararlılığına karşın (Damrosch onun bu yönünü güçlü bir üslupla değerlendirir), dünya edebiyatı kavramındaki açmazı öngörebilmiştir. Marx bunu başaramamıştır. Goethe için, “dünya edebiyatı” kategorisi “gelecekte gerçekleşecek” bir kategori niteliği taşımaz. Marx içinse durum farklıdır. |
|
|
Önay Sözer ile Söyleşi – Nalan Barbarosoğlu |
Sayfa:30 |
“Bir romandaki tablo romancı tarafından romandaki kurgusal olayın bir parçası olarak, bazen de Sonradan Yaşamak’ta olduğu gibi onun önemli bir ögesini oluşturacak biçimde çizilmeksizin düşleniyor. Tabii burada, arkaplanda yatan bir soruna kısaca işaret etmeliyim: Resimle romanın ayrımı ve ortak noktası?” |
|
|
Önay Sözer’den “Sonradan Yaşamak” (Ve ‘Ortak Bellek’in Varlığını Kanıtlayan Bir Çözümleme) – Yıldız Cıbıroğlu |
Sayfa:35 |
İlahiler tapınaklarda rahip ve rahibeler tarafından canlandırılıyor; tapınağa gelen kadınların hangi tanrıçayı örnek alması gerektiği gösteriliyordu. Aguşaya ilahisiyle “Sonradan Yaşamak” adlı romanın en önemli ortak yanı her ikisinde de yazarın, ‘kadın’ın dönüşümü için onu ‘kendisiyle yüzleştirmeyi’ gerekli görmesi ve bunun için de ikiz ögesini kullanmasıdır. |
|
|
Remix Dualar (Şiir) – küçük İskender |
Sayfa:39 |
|
|
|
Şarkıcı Çocuklar (Öykü) – Deniz Özbeyli |
Sayfa:40 |
|
|
|
Değişim (Şiir) – Cengiz Bektaş |
Sayfa:42 |
|
|
|
Demirtaş Ceyhun’u Anlamak – Öner Yağcı |
Sayfa:43 |
Adanalı, 1934 doğumlu mimar, edebiyatçı ve aydın Demirtaş Ceyhun 30 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. O, öykücülüğümüzde 50 Kuşağı’nın önde gelen temsilcilerinden biriydi. İlk öykülerinde sıradan insanları anlattı. Küçük insanların burukluklarını, düş kırıklıklarını öyküleştirirken yaşama sevincini aradı hep. Toplumundan kaçan, bunalan insanları anlatırken umut ışıklarını aradı. Daha sonraki öykülerinde ve romanlarında toplumcu gerçekçiliğin sürdürücüsü oldu. |
|
|
Kültür Gündemi: Kürt Açılımı – Adnan Özyalçıner, İnci Aral, Ahmet Telli, Buket Uzuner, Murat Gülsoy, Akif Kurtuluş, Şükrü Erbaş, Süreyyya Evren, Sema Kaygusuz |
Sayfa:45 |
Hükümetin Kürt sorununun çözümüne yönelik açıklamaları, siyasi çevrelerde ve kamuoyunda tartışma yarattı. AKP bu konuda muhalefet partileriyle görüşme talebini dile getirip ortak hareket etmenin yollarını ararken, CHP bu yönde atılacak adımların çerçevesi belirlenmeden görüşmeyeceğini; MHP ise böyle bir talebi reddedeceğini açıkladı. Kamuoyunda da durum farklı değil: Bu sorunun bir an önce çözüme kavuşacağı inancıyla hükümeti destekleyenlerin yanı sıra, bunun Türkiye’ye ihanet olduğunu, ülkenin bölüneceğini dile getirenler de var.Sorumuz şu: Kürt Açılımı gerekli mi, Türkiye’yi böler mi? |
|
|
Duygu Tekgül: “Yan Metin Olarak Kitap Kapakları” – Mehmet Rifat |
Sayfa:50 |
“Bakış Açısı” bu sayıda genç bir araştırmacının, Duygu Tekgül’ün yazısına yer veriyor. Tekgül, kitap kapaklarını bir “yanmetin” (paratekst) olarak değerlendiriyor ve bu konuda özellikle çeviri yapıtların kapak düzenini, kapak görselliğini yorumluyor. |
|
|
Ardından Yazmak – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:53 |
Naim Tirali, yalnız Yenilik Yayınları’nın, Yenilik dergisinin sahibi değildi. Vatan gazetesini Ahmet Emin Yalman’dan devralmış, dürüst gazeteciliğin gereklerini yerine getiriyordu. |
|
|
Andaç (Şiir) – Tahir Abacı |
Sayfa:55 |
|
|
|
Kemal Özer’in Ardından... – Remzi İnanç |
Sayfa:56 |
Kemal Özer şair olarak da, yazar olarak da bildiğimiz kadarıyla “bugünün işini yarına” bırakmadı. Yaklaşık son yirmi beş yılında eski bir yayıncı ve örneği az görülür dikkatli, çalışkan bir edebiyatçı olarak denebilir ki kafasında ne varsa hemen hepsini oturup yazdı, sonra da kitaplaştırdı. |
|
|
Benim Klasiklerim / 2 – Ahmet Önel |
Sayfa:58 |
Klasikleri günümüzle buluşturan güç, belki de bu noktada saklı: İnsan, yer ve zamana yüz vermeden kendine ait değerleri sonsuz bir coğrafyada gezintiye çıkarabiliyor! Dil, düşünce, imgelem üçgeninde küçük oyunlar olarak da tanımlanabilecek bu kısa metinlerden ilk ikisi Varlık dergisinin Ağustos sayısında yer almıştı; sürdürüyoruz. |
|
|
Neşet Ertaş İçin Kırk Dizelik Şükür Duası (Şiir) – Cihan Oğuz |
Sayfa:61 |
|
|
|
Üç Kişinin Bildiği – Melike Belkıs Aydın |
Sayfa:62 |
Utanma, benliğin bir yabancıya sunulduğu ilişkilerde ortaya çıkar. Her sunum süreci önce tarafların tanımlanmasını gerektirir. Bireyin kendisini tanımlama süreci olan özbilginin işleyişi çift taraflıdır, hem benlik sunumunu oluşturur, hem de yabancılardan oluşan çevreyi tanımlar: Özbilgisinden yola çıkan birey kendini denetleyip uyum sağlamaya çalışırken çevresini de kendi ölçütleriyle değerlendirir. |
|
|
Skype’tan Beni Ara ve Yalnızlık Gelir Öyle (Şiir) – Lale Müldür-Seyhan Özdamar |
Sayfa:65 |
|
|
|
Turgay Fişekçi ve “Hep Seni Sevdim” – Uğur Kökden |
Sayfa:66 |
“Hep Seni Sevdim”, bir kaçağın ya da sürgünün uzakta kalmış ülkesine yönelik söylediği/söyleyeceği ilk ya da son söz mü? Yoksa, öz geçmişine bir sesleniş mi? Ya da, dile getirsin/getirmesin, kafasında yer alan tek düşünce mi? |
|
|
Tartışmaya Beş Kala – Barış Yıldırım |
Sayfa:69 |
Türkali’nin Varlık’ta yayımlanan yazısı kişisel hakaretler ve söylediklerime dair pek çok yanlış anlama/çarpıtma içeriyordu. İşin bana dair “kişisel” kısmını kendi içimde halledebilir ve 90’ında bir yoldaşın hakaretlerini yutkunabilirim, ama sözün de bir kişiliği var ve bu kişilik, en çok da söylemediği şeyler söylemiş gibi yapıldığında zedeleniyor. |
|
|
Çevirdim Dilim Yandı: Çeviri - Tercüme – Tozan Alkan |
Sayfa:72 |
Ataç’ın öz Türkçeye yönelmesi geç yaşlarında, 1944’ten sonra oldu. O yıla kadar kimi yazılarında tek tük öz Türkçe sözcük kullanan Ataç, 1944’den ölümüne kadar (1957) koşulsuz bir öz Türkçe ile yazdı. |
|
|
Çevirdim Dilim Yandı: Şiirin İkizi |
Sayfa:75 |
Farklı balkonlardan aynı yıldıza bakıp akraba duygulanımlar edinen ve fakat sözcüklerin olanaklarından yararlanan şairler eliyle kaleme alınmış şiirlere bir arada yer vermek için, şairlerden, şiirlerinin, dünya şiirinden benzer duygu/düşünce’lerle yazıldığını düşündükleri ikiz kardeşlerini bulmalarını istedik. İnanıyoruz ki bu sayfada yan yana yayımlanan şiirler, yeni okumalara da olanak sağlayacaktır. |
|
|
Anne (Şiir) – Atilla Jozsef |
Sayfa:75 |
|
|
|
Anne (Şiir) – Ahmet Erhan |
Sayfa:75 |
|
|
|
Çevirdim Dilim Yandı Kadriye Cesur ile Söyleşi – Tozan Alkan |
Sayfa:76 |
Edebiyat ortamlarını iyi tanıdığım söylenemez. Edebiyat dergilerinden izleyebildiğim kadar bilirim. Yazışmaktan bile çekinir, korkarım. Yine de çeviri eylemi için, korkularla ilgisi olmayan bir şeyi paylaşmadan geçemeyeceğim. Çok açık bir fark görüyorum: Bulgarcaya çevirdiğiniz her satıra üç, beş ya da beş bin leva şeklinde değer biçilir ve her halükârda ödenir. Bizdeki, Türkiye’deki durumu anlayamıyor, yorumlayamıyorum. |
|
|
Yeni İmzalar – Enver Ercan |
Sayfa:79 |
Önümüzdeki birkaç ay ben değerlendireceğim ürünlerinizi. Yılbaşından itibaren bu bölüme gelen yazıları üçer aylık dönemler halinde edebiyatımızın ustaları değerlendirecek. Yıllar önce bu uygulamayı yapmış, verimli sonuçlar almıştık. Yine öyle olacağından eminim. |
|
|
Paris Berberi (Öykü) – Can Özoğuz |
Sayfa:80 |
|
|
|
Yokluk Taşınması (Şiir) – Zafer Özgekağan |
Sayfa:81 |
|
|
|
Peter Pan (Şiir) – Halil İbrahim Polat |
Sayfa:82 |
|
|
|
Edebiyat Komiseri – Krimonolog Dr. Kemal Şahingözlü |
Sayfa:84 |
Sayın Margulies de bana yardım ediyordu. Çünkü yukarıya alıntılanan paragrafın hemen ardından AKP’nin hükümet etme hakkını savunduğunu açık seçik vurgulamıştı. Hiç kuşkusuz bu durum soruların içeriğini de etkilemişti ve artık şu tür salvolara muhatap oluyordum: “Amirim, anlayabildiğim kadarıyla Sayın Margulies, devleti söndürmeyi, ya da yıkmayı amaçlayan bir görüşe sahip, ama niye devletin yaptığı seçimle kurulan parlamentoyu ve hükümet eden partiyi savunuyor,” diye şaşkınlıkla tekrar ediyordu. |
|
|
Kasvet Kapısı (Şiir) – Okan Alay |
Sayfa:87 |
|
|
|
|
|
EYLÜL 2009 - KİTAP EKİ
Tanrı Kent ve Yitik Şarkılar MELİKE KOÇAK 1
Öner Yağcı ile Söyleşi KADİR İNCESU 4
Çok Tanrılı Sular küçük İSKENDER 6
Arife Kalender ile Söyleşi GÜLCE BAŞER 8
Nisap Serap Erdoğan ile Söyleşi ENGİN TURGUT 10
Din Üzerine RIZA KIRAÇ 12
Günü Gününe Şiir Günlüğü GÜLTEKİN EMRE 14
Yeni Yayınlar REYHAN KOÇYİĞİT 16 |
|
|
|
|
|