Varlık Yayınevi
 
   
 
 
   
Anasayfa Tarihçe Varlık Dergisi Kitaplar İletişim Yardım
Yaşar Nabi Nayır
Varlık Ne İçin Çıkıyor
Varlık İçin Ne Dediler
Künye
Varlık'ta Bu ay
Varlık Dergisi İçeriği
Abonelik
Yaşar Nabi Nayır Ödülleri
Varlık Dergisi 'eurozine' üyesidir

AĞUSTOS 2009

Çizgi-yorum – Semih Poroy Sayfa:2
Soruşturma: Edebiyat Cephesinden Ergenekon Davası ve Askeri Darbe Girişimleri – Tahsin Yücel, Leylâ Erbil, Özdemir İnce,Ataol Behramoğlu, Sennur Sezer, Sabit Kemal Bayıldıran, Nihat Behram, Erendiz Atasü, Roni Margulies, Ahmet Ümit Sayfa:3
Türkiye’de modernleşmenin öncüsü aydınlar ve edebiyatçılardır. Tanzimat’tan bu yana aydınlar toplumsal dönüşümün, anayasa yapımlarının başını çeken ana unsurdur. Yakın dönemde de bu böyledir. O nedenle de aydınlarla ordunun ilişkisi her zaman çetrefil ve yoğun olmuştur. Şimdi bu uzun öyküde yeni bir dönmece tanık oluyoruz. Aydınlar ve edebiyatçılar bugünkü toplumsal ve siyasal evrede yaşanan bunca gelişmeye nasıl bakıyor? Temel sorumuz bu. Söz konusu bakışın orduyla, demokrasiyle, toplumsal dönüşümün diğer dinamikleriyle ilişkisi nedir? Bu konuda ne düşünüyor yazarlar ve şairler?Tarihsel rolü olan aydınların bir tarih dönemecinde tavrı nedir?Sorularımızı, askeri darbeleri yaşamış, bugünkü gelişmeleri (Ergenekon Davası, askeri darbe hazırlığı iddiaları...) yakından izlediğini bildiğimiz yazar ve şairlere yönelttik. • Türkiye’nin yakın dönemine askeri darbeler damgasını vurdu. O süreçleri yaşamış biri olarak, sizin için askeri darbe ne demektir? • Ergenekon iddianameleri, davaları, tutuklamalarıyla birlikte yeniden ve sık sık askeri darbe kalkışmaları veya o anlama gelebilecek girişimler gündeme geliyor. Ergenekon Davası, size göre nedir? Türkiye’nin “kurtuluşu” askeri darbe veya girişimlerle mümkün olabilir mi? • ‘Koruyuculardan bizi kim koruyacak?’, siyasetin ve felsefenin baştan beri sorduğu bir soru. Bu amaçla şimdi devreye yargı girmiş görünüyor. Yargı veya askeri darbe seçimin seçeneği olabilir mi? • Türkiye’de aydınlarla askeriyenin tarihsel bir ittifakı var. Bu durum 12 Mart, 12 Eylül gibi dönemeçlerde kırıldı. 28 Şubat’tan sonraysa bazı aydın ve sol çevreler askerin girişimlerine destek vermeye başladı. Böyle bir ittifakın oluştuğunu düşünüyor musunuz, olmalı mı?
Ölü Çocuklara Ninni (Şiir) – Sait Maden Sayfa:17
Geçiyoruz Yaralı Bir Zamandan (Kemal Özer ile Söyleşi) – Feridun Andaç Sayfa:18
Elimde, yangından kurtarılmış bir kitap gibi duran Temmuz İçin Yaralı Semah üzerine Kemal Özer ile konuştuk. Sonra söz dönüp dolaşıp bizim yarım kalan söyleşimize gelmişti. Dünya Kitapları’nda “Yeryüzünün Dilleri” dizisi için bir söyleşi kitabı yapmaya başlamıştık. Ama yarım kaldı. Devam edip kotarmaya söz vermiştik o gün, olmadı.Burada okuyacağınız söyleşi bunun ilk bölümünü oluşturmaktadır.Görüleceği üzre, “1950 Kuşağı”nı konuşmaya yeni başlamıştık. Onun kuşağına tanıklığını önemsiyordum. Kendisi yazdı da bazılarını. Gene de, bu sözlerini kayda geçtiğimize göre, saklı kalsın istemedim, onun anısına ve her zaman dostluğunu hatırlayarak, bir dönem yönettiği Varlık’ta okura ulaşmasını istedim.
Bir Şiir Emekçisi: Kemal Özer – Mustafa Şerif Onaran Sayfa:24
Kemal Özer “İkinci Yeni” anlayışından gelen, seksenli yıllarda “Yeni Toplumcular”a katılarak şiirini değiştiren bir ozandı. Ama “İkinci Yeni”deki şiirsel yükü yadsımadı.
Günler de Geçer, İnsanlar da... – Haydar Ergülen Sayfa:27
Eski adam, yeni adam, klasik adam, modern adam, 70’lerin adamı, 80’lerin de adamı, postmodern adam. Herhalde en çok bu sonuncusunu benim kendisi için söylediğime şaşıyordur şimdi Süha Tuğtepe. Aynı yaştayız, 1956 doğumlulardan, ama onun benden hep daha büyük, daha eski, daha çok olduğunu düşündüm.
Babam Adımlarına Tutunarak Yürürdü (Şiir) – Hasan Öztoprak Sayfa:33
Cihangir Sokaklarında “Gizli Aşk Bu” Rehberliğinde İki Gezgin – Nalan Barbarosoğlu Sayfa:34
Özen Yula’nın son kitabı üzerine bir fotoraman…
Bahçe Konuşması (Öykü) – Barlas Özarıkça Sayfa:38
Benim Klasiklerim – Ahmet Önel Sayfa:43
“Benim Klasiklerim” köşesinde yer alan metinlerin, adlarının ötesinde klasik yapıtlarla bir ortaklığı yok bu nedenle. Ne ki, yazının disiplini ve yaratının sınır tanımazlığıyla harmanladığım bu metinler, okur olmanın da ötesinde, yazar kimliğini kışkırtmaya fazlasıyla uygun.
Şiirler (Şiir) – Orhan Alkaya Sayfa:45
‘Kentteyaz’ – Hasan Bülent Kahraman Sayfa:46
Cevat Şakir genç yaşında yurtdışına gitmiş, evlenmiş, aşağı yukarı 15 yıl oralarda bohem, daha doğrusu avare yaşamış bir adam. Dönüyor, ailenin Afyon’da bir çiftliği var. Orada babasını öldürüyor. Türk edebiyatının tek gerçek tragedya kahramanı bu işi nasıl yaptı?
Anlatı Hızı ya da Entelektüel Anlatıyı mı Savunuyorum? – Mehmet Rifat Sayfa:54
Anlatının ritmi, temposu, anlatılan serüvenin toplam zamanına göre, metnin yazılması sırasında, kimi kez yavaşlar, hatta bazı durumlarda serüven zamanını bire bir yansıtır duruma gelir; kimi kez de metnin temposu iyice hızlanır, serüven zamanı iyice indirgenir, daraltılır. Şöyle de diyebiliriz: Ayrıntılı işlenen sahneler aracılığıyla serüven zamanının süresine az çok yaklaşılırken (bu durumda anlatı hızı serüven zamanına yaklaşacak biçimde yavaşlatılmış olur), kısa kısa çağrışımların yer aldığı tümce parçacıklarıyla da serüven zamanının üzerinden “hızla kayılır” (bu durumda anlatının hızı serüven zamanını iyice indirgeyecek bir orana ulaşır).
Yalancının Yalancısı – Vedat Türkali Sayfa:58
Gerçek devrimci yazarlık, acılarla dolu bir tarih aşamasından, salt kahramanlıkları kutsayan “tören-şölen” yapıtları üretmek değildir. Roman kahramanlarını “örnek olumlu kişiler” olarak çizmek diye sanatsal bir kural da yoktur. Sol adına o yolda, Stalinci İdanof estetiği yıllarında o kadar ilkel şeyler üretilmiştir ki, o “devrimci tutum(!)” biraz gelişmiş zevki olanlarda yerinde tepki uyandırır. Olumluyu olumsuzlarla yansıtmak, yerinde, sırasında daha etkili olabilir.
Aldous Huxley – Burcu Başar Sayfa:64
Ölüm yatağında konuşamayan Huxley yazılı olarak eşinden kendisine 100 mg LSD enjekte etmesini istedi. Karısı, Huxley’in dediğini yaptı ve birkaç saat sonra Huxley gülümseyerek ve uçarak bu dünyayı terk etti. İronik bir şekilde ölümü iki haberle gölgelendi. Aynı gün Amerika John Kennedy’ye suikast haberiyle sarsıldı. Daha gün bitmeden İrlandalı ünlü yazar C. S. Lewis’in ölümü edebiyat dünyasına bir bomba gibi düştü.
Taşradan Peygamberliğe: Macaristan’da Bir Milli Şairin Ortaya Çıkışı – Péter Dávidházi Sayfa:70
Illyés 1931 tarihli “Peygamber” adlı şiirini Paris’ten ülkesine döndükten beş yıl sonra yazmıştır ama şiir Rácegrespuszta’daki o küçük okuldan kalan anılarıyla bezelidir; deneyimlerini, İlyas Peygamber’in İncil’deki rolünü, entelektüelin örneği olarak tanıması ve kabul etmesini sağlayacak şekilde hatırlar ve yeniden yorumlar. Şiirsel anlatıyı otobiyografikmiş gibi değerlendirmek hem eskide kalmış hem de yanıltıcı bir yöntem olabilir ama bu durumda bunu yapmak yararlıdır; çünkü şiirin çeşitli elyazması taslakları5 birlikte değerlendirildiğinde, okulun bahçesinde tekrar tekrar yaşanan bazı şeyleri doğru aktarmaktadır.
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş Sayfa:76
Rıfat Ilgaz, 2 Temmuz 1993’teki olayların hemen ertesinde, 7 Temmuz 1993”te aramızdan ayrılmıştı. Bunda, olayla ilgili üzüntüsünün hiç mi payı yoktur? Bence vardır ve bu mutlak ölçüsündedir. Aziz Nesin’i pek sevmediğini, zaman zaman çekiştirdiğini bilseniz de, onun toplumsal duyarlılığı yüksek, sorumluluğunu hep yüreğinde taşıyan has bir aydın olduğunu akıldan çıkarmamanız gerekir.
Rimbaud’larla Kucaklaşma Vakti – küçük İskender Sayfa:79
Bu ayki değerlendirmede ürünlerini basamayacağımız arkadaşların isimlerini yazmayacağım; hani giderayak ‘son lafı da bana soktu’ gibi bir hava olmasın. Önerim şudur ki, eğer bu Varlık gençlere yönelik bu köşeyi sürdürecekse; sizler de, yolladığı ürünler yayımlanmayan ya da ismi zikredilememiş tüm arkadaşlar bilgisayarın başına geçin ve ürünlerinizi yeniden ama “YENİ İMZALAR” rumuzuyla yollayın. Böylelikle çalışmalarınız dergi emekçilerince atlanmamış olur. Az okuyorsunuz, bunu biliyoruz; ricam şudur ki lütfen daha fazla okuyun. Bir şekilde bir araya gelip aranızda konuşun, tartışın; birlikte vakit geçirmeyi, dostluk kurmayı deneyin. Faydası vardır. Şiir / Öykü etkinliklerine mutlaka katılın; başka şehirlere gidin. Başka aşklara, başka hayatlara kalkışın. Andre Aciman’ın romanında kahramanına söylettiği gibi: ‘Hiç denememektense, deneyip de yapamamak’; bu sözün büyüsü içinizdeki korkuyu yenmenizde etkili olacaktır. Yüzmeyi öğrenmek için suya girmek şart.
Mektup (Öykü) – Sedat Kaygalak Sayfa:80
Su ve Anne (Şiir) – Süveyda Sezgin Sayfa:83
Şiir de En Nihayetinde Bir Elmadır (Şiir) – Galip Ferhat Akbal Sayfa:84
Solucan (Şiir) – Ahmet Barış Ay Sayfa:84
Fragman (Şiir) – Burak Saltık Sayfa:84
Edebiyat Komiseri – Krimonolog Dr. Kemal Şahingözlü Sayfa:85
Erdal Öz’ün öyküsündeki çocuğun adı yoktu. Yalnızca ‘çocuk’tu. Ahmet Altan’ın yazısında ise çocuğun adı var, üstelik, Roman vatandaşlarımızın koyduğu adlardan biri: Kiboş! Zaten yazının adı da bu! Gençliğimde Erdal Öz’ün öyküsünden etkilenmiştim. Ahmet Altan’ın yazısını da beğenerek okudum. Ama ben olsaydım, tıpkı Erdal Öz gibi davranır, çocuğa ad koymazdım. Çocuk demek yeterdi.
AĞUSTOS 2009 - KİTAP EKİ
Aslı Erdoğan ile Söyleşi ASLI ULUŞAHİN 1
Kayıp İklimler BAHRİ KARADUMAN 3
Hande Altaylı ile Söyleşi MÜGE KARAHAN 4
İslam’ın Zihin Tarihi EMRAH PELVANOĞLU 6
Çiy Düştü Gül Üşüdü AYSEL SAĞIR 7
Bunları Düşün AYÇA KAYA 8
Hakan Ergül ile Söyleşi SEDAT DEMİR 10
Tozlu Raf DENİZ DURUKAN 12
Günü Gününe Şiir Günlüğü GÜLTEKİN EMRE 13
Yeni Yayınlar REYHAN KOÇYİĞİT 15
Anasayfa   |   Tarihçe   |   Varlık Dergisi   |   Kitaplar   |   İletişim
Copyright © 2017 VARLIK YAYINLARI