|
|
KASIM 2008
|
|
|
Çizgi-yorum – Semih Poroy |
Sayfa:2 |
|
|
|
Küresel İngilizce / Laik Dil – Emrah Efe Çakmak |
Sayfa:3 |
26-29 Eylül tarihleri arasında Paris’te gerçekleşen 21. Avrupa Kültür Dergileri Buluşması ilklere sahne oldu: hem Avrupa Kültür Dergileri Ağı, hem de Fransız akademyası için. Öncelikle, konferansın organizasyonu, panellerin, tartışma konularının ve hatta konuşmacıların belirlenmesi tamamen kolektif bir çabanın sonucuydu: bu Avrupa Kültür Dergileri Ağı için bir ilk. Aylar öncesinden bir blogla başlayan organizasyon süreci, Avrupa’nın dört bir yanından otuza yakın dilde onlarca metnin online yayımlanmasının ardından, bu yayınlar dolayısıyla alevlenen tartışmalar çerçevesinde şekillendi.
Varlık, gerek Bhabha söyleşisi, gerekse Taylor tartışmasıyla, bu proje içinde muhalif ruhu canlı tutmaya çalıştı: Bhabha bu Avrupalı grubu Avrupa-merkezci olmakla suçlarken, Taylor bu yayıncı grubunun arkaik birtakım saplantılarla söz ve kâğıtta takılıp kaldığını, yeni medyayla bağının bulunmadığını, imgenin hegemonyasıyla ve çağdaş iletişim teknolojileriyle başedemeyeceğini savunuyor.
|
|
|
Kültür Dergileri ve Çokdillilik – Edouard Glissant |
Sayfa:6 |
Avrupa’da dergiler yayımlanıyor, bunlar Avrupa’nın ne olabileceğiyle ilgilenen dergiler, ama Avrupalı dergiler var mı acaba? Demek istediğim, söz konusu dergiler aracılığıyla, Avrupalı olmayana, yani dünyanın geri kalanına ilişkin görüşünden hareketle, Avrupa’nın ortak yönlerini ayırt etmek mümkün mü? Avrupa’nın, en azından Avrupa’daki kurumların bir iç politikası, güncel meseleler üzerinde az çok tasarlanmış bir etkisi var, ama Avrupa’yı oluşturan halkların bütünü, dünyanın ne olduğunu ve ona nasıl yaklaşılması gerektiğini düşünüyor, hatta hissediyor mu? |
|
|
Homi Bhabha ile Söyleşi – Emrah Efe Çakmak |
Sayfa:8 |
Öncü bir derginin ya da öncü bir dergiler bütününün yerine getireceği türden son derece değerli kültürel işlevi yerine getirmek için neden Avrupa kavramına gerek duyulduğunu anlayamıyorum. Aslına bakılırsa, artık uzun bir süredir birçok filozof ve yazar, Avrupa’yı bir tür kuşatıcı ya da sınırlayıcı sınır gibi değil, entelektüel, ideolojik ve etik olarak aşıp öteye uzanmamız gereken bir eşik gibi görüyorlar. |
|
|
Mark Taylor ile Söyleşi – Emrah Efe Çakmak |
Sayfa:12 |
Bugünün dünyasında dil, öncelikle sözel değil, ağırlıklı olarak görseldir. Sorun şu ki, görsel okuma yazmamız yok; bunun en belirgin olarak görüldüğü yer de, üniversite. “Gerçek” dünyada, her yerde imge sözü bastırırken, akademik dünyada söz sürekli olarak imgeyi baskılıyor. İletişim küresel ölçekte etkili olacaksa, imgeyi sözün zorbalığından kurtarmak zorundayız. |
|
|
Füruzan Diye Bir Öykü – Faruk Şüyün |
Sayfa:15 |
“Duyarlığın ve güçlü imgelerin yansıttığı zaman, insan, mekân... Hepsi bir arada, bir İstanbul aynasında...” yazıyor Füruzan’ın şiir kitabı Lodoslar Kenti’nin arkasında... Bakalım kendisi neler diyor? |
|
|
Yitik Dize (Şiir) – Erdoğan Alkan |
Sayfa:19 |
|
|
|
Dağlarca ile İlk ve En Eski Sözün İzinde – Önay Sözer |
Sayfa:20 |
Dağlarca daha geç döneminde, kendi şiirsel yönünü daha iyi anlatan yeni bir duyarlılık geliştirmeye başlamıştır. Bu dönem için Uzaklarla Giyinmek (Sığmazlık Gerçeği) (1990), İmin Yürüyüşü (1990) gibi yapıtları belirleyicidir. Bu yeni duyarlılık, tin ya da kültürün zaten doğada var olduğu ya da tinin maddesel olduğu, daha doğru olarak, başka türlü bir doğa ve maddeyi, doğanın içine sığamaz ve sığamayacak olan insancıl bir maddeyi kendinde taşıdığı düşüncesine dayanır. |
|
|
Dağlarca İçin 10 Cümle Daha – Haydar Ergülen |
Sayfa:23 |
Dağlarca belki de onu rahat rahat okuyalım diye, bizi yapıtlarıyla baş başa bırakıp gitti. Bizim okuduğumuzdan daha çoğunu yazıyordu o çünkü. Şart değil ama merak ettim birden, acaba Dağlarca’nın tüm yapıtlarını okuyan biri var mıdır? |
|
|
I. (Şiir) – Ali Hikmet Yavuz |
Sayfa:27 |
|
|
|
Merhum Kemal Basmacı Bey’le Hasbıhal – Halûk Sunat |
Sayfa:28 |
Hani, cebinizden çıkardığınız Füsun’un 9 numaralı siyah mayosuyla ‘güzellik yarışması’nda çekilen fotoğrafında Merhamet Apartmanı önündeki sokak lambasının solgun ışığında yansıyan “insani yoğunluğa, ruhsallığa hayretle aşkla, saygıyla” birlikte (ve çekildikten tam 34 yıl sonra) bakıp müstakbel müzeye geçinceye kadar muhafaza edeceğiniz ceketinizin göğüs cebine dikkatlice yerleştirirken fotoğrafı, romandaki son sözüm olsun diye yazarınızı –“zaferle gülümse[yerek]”–, tembihliyorsunuz ya, evet, romanınız o sözle bitiyor: “Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım”. |
|
|
Dergilerde Günlükler – Mustafa Şerif Onaran |
Sayfa:35 |
Son ayların dergilerine bakarken ne kadar çok günlük tutan olduğunu; yaşadıklarını, okuduklarını yazarken içtenlikli olmaya özen gösterdiklerini gördüm.Belki bu günlükler dergi sayfalarında kalmayacak, daha sonra kitaba dönüşecektir. Belki yazılarını günlük biçiminde kaleme alanlar böylece sürdüreceklerdir. Günlüklerle başlayan yolculuğumuzu “dergilerde günlükler”e göz atarak sürdürelim. |
|
|
Eşlemeler – Ahmet Önel |
Sayfa:38 |
Sığınmayı bilir misin? diye soruyor. Önce yağmur başlamalı diyorum; sanki beklediğim bir soruymuş gibi. Belki sağanak diyor dudaklarını ısırırken. Ama bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmurun çekiciliği bütün sığınakları yerle bir eder diyorum. Hınzır bir gülümsemenin sözlerime eşlik ettiğine yemin edebilirim. Aldırmıyor. Balkon demirine tutunuyor. Bir iğreti, bir güvensiz dokunuş bu. İlk damla düşüyor. Sonrası meçhûl! |
|
|
Kuşburnu Marmelatı (Şiir) – Cem Uzungüneş |
Sayfa:39 |
|
|
|
Gözyaşı Kadar Duru Ohrid Gölünün Suyu – Çiğdem Ülker |
Sayfa:40 |
Kendine ve toplumunun değerlerine iman tazeleme, onlara sonsuzca inanma duygusu. Belki biraz da bu yüzdendir, Makedonya’nın Tito Sosyalizmi döneminde biraz örselenen Ortodoks değerlerine yeniden ve tutkuyla sarılması ve Ohrid gölü kıyısındaki manastırları hızla restore etmesi. Bu arada şarkıda geçen Bitola’nın ortak belleğimizde çok saygın bir yeri olan Manastır kenti olduğunu söyleyelim. Mustafa Kemal’in öğrencisi olduğu Manastır Askeri İdadisi’ndeki bir odanın onun adına düzenlenmiş bir müze olduğunu unutmayalım. |
|
|
Duy İdayı (Şiir) – Cengiz Bektaş |
Sayfa:42 |
|
|
|
Sudan Ömrüm – Feridun Andaç |
Sayfa:43 |
Söz’ün arayışıdır insanı gezgin kılan. Gideceği Araf’la geçeceği Sırat aynı yerdedir. Bilir bunu. Kuşandıkları cenk edası vermese de ona; can ılgınında gezdirir bakışlarını. |
|
|
Yahya Kemal’de Dinsel Tavır – Cahit Tanyol |
Sayfa:45 |
Yahya Kemal’de din; tarihimizin, kültür ve geleneklerimizin vazgeçilmez bir parçası olarak büyük bir yer tutar. Onun için din, bir inanç olarak değil, kişiliğimizi oluşturan bir değer olduğu için önemlidir. Bu konuda Yahya Kemal’in hem Ziya Gökalp’dan, hem de Mehmet Âkif’ten farklı düşündüğünü görüyoruz. |
|
|
“Atik Valde’den İnen Sokakta”n Bakabilmek, ya da, “Dönülmez Akşamın Ufkundayız”, “Getir Ahbap Bir Kavaklıdere” – Osman Hakan A. |
Sayfa:46 |
Yahya Kemal, Tanzimat’la başlayan ve milli benliğimizi yok etme pahasına benimsedigimiz ölçüsüz Batılılaşma hareketlerine karşı tepki veren, Türk edebiyatındaki en önemli sestir. Şair, “Memleketten Bahseden Edebiyat” isimli makalesinde ve “Atik Valde’den İnen Sokakta” isimli şiirinde bu tepkiyi belirgin bir şekilde dile getirir. |
|
|
Saklı Kilit (Şiir) – Ümran Ersin |
Sayfa:52 |
|
|
|
Gömülmüş (Öykü) – Ilgın Yıldız |
Sayfa:53 |
|
|
|
Şiirler – Gürhan Tümer |
Sayfa:55 |
|
|
|
Üç Uysal Nokta... – Melike Aydın |
Sayfa:56 |
Olabilirliği kısıtlanan ya da bütünüyle yok edilen her olgu kendini anımsatarak bıraktığı izlerin sürdürülmesini sağlar. Gerçeklikle olabilirlik arasındaki çelişkiden doğan memnuniyetsizlik çıkış noktası bulamadığında da umutsuzluk başlar. Ne beklerken ne yaşamış, ne tasarlarken ancak bunları yazabilmişsinizdir… Bir kez olanaksızlaştıktan sonra tasarlananın mantığa, olabilirliğe yatkınlık derecesi önemli değil. Olabilirliğini yitiren her olgu umutsuzluk için biçilmiş kaftan. |
|
|
Söylem Çözümlemeleri ve Edebiyat – Tahir Abacı |
Sayfa:60 |
Yapısalcı dilbilim ve göstergebilimin konuya ‘abartık’ bir önem vermesinde, çok sayıda ‘uzman’ yetiştirebilmesinde, her şeyin dile indirgenmesinde sistemle barışıklığının payı büyük. Alan toplumsal praksis değil akademi, dönüştürülecek nesne hayat ve olgular değil düşünce olunca tutabilene aşk olsun. Dil, bazen sözgelimi trafik işaretleriyle kıyaslanabilecek kadar basitleştirilir, bazen tüm dünyanın dille varolduğu öne sürülür. |
|
|
Türk Öyküsünün Kanonik Öyküsü – Hikmet Temel Akarsu |
Sayfa:64 |
Ömer Seyfettin’den yola çıkan Türk öyküsünün Sabahattin Ali’ye ulaşması ne kadar şaşırtıcıysa, Sabahattin Ali ve benzerlerinin ardı sıra gelen Sait Faik de bir o kadar şaşırtıcıdır. Tüm dünyada gelişen sosyalist duyarlılığa rağmen Sait Faik, siyasi yaftalara hiç bulaşmama becerisini gösterebilmiş hayret uyandıran bir edebi bilinçtir. |
|
|
Boşinanışlar Yaşamımızda Hâlâ Egemen (mi?)... – Yusuf Çotuksöken |
Sayfa:69 |
Günlük yaşamda karşılaştığımız belirli durumlarla ilgili olarak geliştirilen kimi inanış biçimleri, zaman içinde geçersiz olduğu ya da geçersizliği anlaşıldığı için, boşinanış (batıl itikat, batıl inanış; boşinan; kimi eski metinlerde “kocakarı lakırdısı” olarak da geçer) olarak değerlendirilmektedir. Gerçi bugün için boşinanış olarak değerlendirilen durumların, aslına bakarsanız, hemen her birinin bir gözlem ya da deney sonucu yaratıldığı/söylendiği sonucuna varabilirsiniz. Çünkü halkın bir durumu inanış biçimine getirmesi, çokluk günlük yaşam pratikleriyle yakından ilgilidir. |
|
|
Bir Sanattır İntihar “Kadın Mükemmelleştirdi, Ölümünü” – Hande Öğüt |
Sayfa:71 |
Sylvia, tüm ruhsal çıkmazlarını tanımlarken savaş, savaşın vahşeti, toplama kampları, insanlık suçları imgelerine başvurur. İnsanların yaşamları boyunca, bireyselliklerinin sanayi, devlet, örgüt yeni makineyi andıran bir diktatorya tarafından acımasızca ezilmesine karşı “tek tip” kadın olmaya direnir, ama yazarak ama ölerek. Ve bir çığlık atarak ardı sıra: “Bir ölürüm ki adeta hakikaten olurum.” |
|
|
Eskici (Şiir) – Rahmi Emeç |
Sayfa:75 |
|
|
|
CamJazz: İtalya’dan Dünyaya Caz Armağanı – Orhan Kâhyaoğlu |
Sayfa:76 |
Cam, aslında orijinal soundtrack yayıncılığıyla tanınan, kuruluşu 1960’ların hemen başına kadar uzanan bir müzik firması. Bu İtalyan bağımsız firma, ilk döneminden bu yana 2800 soundtrack’e imza atmış. Bu film müziklerinde caz tabii ki sıkça yer işgal etmiş. Ama, 2000’le birlikte İtalya ve uluslararası pazarı gündeminde tutmayı hedefleyen CamJazz’ı oluşturmuşlar. İşin bir yanı, gitgide artan, zenginleşen ve kişiliğini bulan İtalyan cazı’nın dünyaya tanıtılması. Diğer yandansa CamJazz, dünyanın birçok virtüözünü de yayın politikasının bir parçası kılmayı hedefliyor. |
|
|
Not Defteri – Hüseyin Yurttaş |
Sayfa:82 |
Attilâ İlhan, eleştirel yazılarında zaman zaman pek acımasız ve sert davranırdı. Bu yüzden hırçın bir yazar olarak kabul edilirdi. Oysa kişisel ilişkilerinde son derece uygar, tatlı dilli, güleryüzlü, keyifli bir insandı. Sohbetine doyum olmazdı. Kin gütmez, ilişkilerinde katakullilere yer vermezdi. Sözgelimi, “köy romanları” konusunda kapıştığı Fakir Baykurt’u eleştirdiği ya da yanıtladığı bir tartışma yazısını, “Acıttım mı cicim?” diye bitirmişti. |
|
|
Rimbaud’nun Seyir Defteri – küçük İskender |
Sayfa:85 |
Rimbaud’larını öldürmekten hoşlanan “kara parçaları”nda Rimbaud olmanın hazzını almak için çoğalmanın ilacı, şiir kan bağını güçlendirmekten geçiyor. |
|
|
Sermest (Öykü) – Serhat Işık |
Sayfa:86 |
|
|
|
Seğirti (Şiir) – İbrahim Ercan |
Sayfa:87 |
|
|
|
Wireless A.Ş.k (Şiir) – Denizcan Karapınar |
Sayfa:88 |
|
|
|
|
|
KASIM 2008 - KİTAP EKİ
Leman Gölü Yalnızı AYSEL SAĞIR 1
Kafdağı KARİN KARAKAŞLI 4
Sözden Yazıya AYLİN SÖKMEN 6
Atilla Birkiye ile Söyleşi SAİME AKAT 8
Günü Gününe Şiir Günlüğü GÜLTEKİN EMRE 12
Harf ve Ötesi BURCU BAŞAR 14
Yeni Yayınlar REYHAN KOÇYİĞİT 15 |
|
|
|
|
|